avlus’un İncil’de yazdığı en meşhur mektuplarından biri de, Galatyalılar’a yazılan mektuptur. Bu mektubun kime yazıldığı günümüzde halen tartışma konusudur. Tartışmanınsebebi, Galatya isminin siyasi mi, yoksa coğrafik anlamda mı kullanıldığının bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Siyasi anlamda Listra, Derbe ve Konya genişletilmiş Galatya bölgesinde yer almaktadır. Fakat coğrafik olarak bu şehirlerin yer aldığı bölge, Pamfilya olarak bilinir. Bütün bunlara karşın, mektubun içinde bahsi geçen tutucu Yahudiler ve Musevi geleneklerini bırakmak istemeyen Hristiyanlar, aslında Listra, Derbe ve Konya’daki çoğunluğuMusevi olan cemaatlerin tanımına bir hayli uymaktadır. Yani Galatyalılar adıyla kastedilen cemaatlerin Listra, Derbe ve Konya olma olasılığı kanaatimce yüksektir.
Pavlus’un Galatya kiliselerine yazdığı mektup, kiliselerde yaşanan bir soruna hitaben yazılmıştır. Galatya’daki kiliselerin üyelerinin büyük kısmı Yahudi Hristiyanlardan oluşmaktaydı. Bu yöredeki Yahudiler, gurbette yaşadıkları için oldukça muhafazakâr ve tutucu bir yaklaşım sergiliyorlardı. Yahudi olmayanlar İsa’yı kabul edip kilisenin bir üyesi olduğunda, bu tutucu Yahudiler cemaate katılan bu kişilerin sünnet olmalarını, şeriatı tutmalarını ve Yahudi geleneklerine sadık olmalarını buyurmuşlar. Aslında bu sorun Elçilerin İşleri 15. Bölümde bahsi geçen konsil veya mecliste konuşulmuştu. Havarilerin ve Pavlus’un da katıldığı bu meclise göre Yahudi olmayan Hristiyanlardan sünnet ve yemek kuralları gibi konular dayatılmayacaktı. Fakat anlaşılan şu ki, sorunlar özellikler Galatya bölgesindeki kiliselerde devam etmekteydi.
Pavlus, bu kiliselere yazdığı mektupta iki temel argüman kullanmaktadır. Bunların ilki şeriatın yetersizliğiyle ilgilidir. Şeriatın veriliş amacı Tanrıyı sevebilmemiz ve komşumuzu kendimiz gibi sevebilmemizdir. Kurallar ise bu amaca hizmet eden bir araçtır. Fakat sorun şudur ki, kurallar bizi bu sevgiyi yaşamamız ve yaşatmamız için güç vermiyor. Aksine kurallar bize dayatılınca nefsimiz tepki vermek ve başkaldırmak istiyor. Bundan dolayı Tanrı’nın istediği doğruluğu yaşayabileceksek içimizde bir şeyin değişmesi gerek.
Bu da bizi Pavlus’un ikinci argümanına taşıyor. Yasayı eksiksiz bir şekilde ve amacına göre tutan tek bir kişi var: İsa Mesih. Eğer yasanın sevgi amacına ulaşılacaksa, o zaman kişi kendi nefsine ölerek İsa’nın ruhunu benimsemesi lazım. Çünkü bu ruh kişinin içinde işledikçe, kişinin karakteri ve doğası değişir. Bu sayede insan yasanın veriliş amacını, yani Tanrı’nın sevgisini yaşamak ve yaşatmak ilkesini tamamlamış olur. Bundan dolayıdır ki, Pavlus’a göre önemli olan Yahudi gelenekleri ve ibadet kurallarına sadık olmaktan ziyade, kendi bencilliğimize ölerek İsa’nın ruhuna sadık olabilmektir. Yani Pavlus’un kendi sözleriyle: “Bana gelince, Rabbimiz İsa Mesih'in çarmıhından başka bir şeyle asla övünmem. O'nun çarmıhı aracılığıyla dünya benim için ölüdür, ben de dünya için. Sünnetli olup olmamanın önemi yoktur, önemli olan yeni yaratılıştır”(Galatyalılar 6:14-15).
İncil’de bahsi geçen bölümler: Elç. İş. 14:6-23, 16:1-5.
Listra, Konya’nın 35 km. Güneydoğusunda yer almaktadır. M.Ö. 25 senesinde bir Roma sömürgesi olmuştur. Listra’da yaklaşık 3000 kişi yaşamış; bunların çoğu, Roma ordusundan emekliliğe ayrılmış askerlerdi. Pavlus ve Barnaba ilk iki müjdeci seyahatlerinde, Listra’yı ziyaret etmiştir. Burada sakat bir adamı mucizevî bir şekilde iyileştirdikten sonra, Listra halkı Pavlus ve Barnaba’nın, Zeus ve Hermes’in beden almış halleri olduğuna inanmış ve kendilerine kurban sunmak istemişlerdir. Pavlus ve Barnaba bu kurbanları reddederek, Mesih’i müjdelemişlerdir. Bu olayın sonrasında, Antakya’dan ve Konya’dan gelen Yahudiler, halkı kışkırtıp, Pavlus’u taşlamalarına sebep olmuşlar. Onu ölmüş sanarak kentin dışına sürüklediler. Fakat Pavlus kalkıp kente geri döndü. Birçok yorumcu Pavlus’un burada ölümden dirilmiş olabileceğine ve 2.Korintliler 12:2’de geçen "On dört yıl önce alınıp, üçüncü göğe götürülmüş, bir Mesih izleyicisi tanıyorum. Bu, bedensel olarak mı, yoksa beden dışında mı oldu, bilmiyorum, Tanrı bilir” ifadesinde Listra’daki bu ölüm tecrübesinden bahsetmiş olabileceğine inanmaktadır.
Listra’ya yapılan bu yolculuklar ile küçük bir kilise cemaati kurulur. İlk imana gelenler arasında, genç Timoteos, annesi Evniki ve anneannesi Lois’i görmekteyiz (2.Tim 1:5). Timoteos’un Babası Grek değil, büyük ihtimalle emekliliğe ayrılan ve daha sonra Evniki ile evlenen bir Romalı askerdi. Dolayısıyla,Timoteos sünnet edilmemişti (Elç. İş. 16:3). Evlerde toplanan bu küçük cemaat, zaman zaman daha büyük bir cemaate sahip olan, Konya’daki kardeşleri de ziyaret ederdi (Elç. İş.14:1). Timoteos genç yaşta iman ettiğinden dolayı, Kutsal yazıları çok iyi öğrenmişti. Pavlus’un ikinci ve üçüncü yolculuğunda ona eşlik etmiş, dördüncü yolculuğundan sonra Pavlus Roma’da ev hapsindeyken, Timoteos, Pavlus’un kâtipliğini yapmıştı. 1. ve 2. Selanikliler’e, 2. Korintliler’e, Filipililer’e, Koloseliler’e ve Filimon’a mektuplarına kâtiplik yapmıştır. Daha sonra ise, Efes’teki kilisenin önderi olarak atanmıştı. Günümüzde Listra, Türkiye’de kazılmamış sit alanlarından bir tanesidir.
İncil’de bahsi geçen bölümler: Elçilerin İşleri 14:6, 20-22; 16:1; 20:4.
Helenistik bir kent olarak kurulan Derbe, M.Ö. 129 senesinde Roma hâkimiyetine girdi. M.Ö. 36-25 seneleri arasında yerel hanedanlıklar tarafından ele geçirilen kent, M.Ö. 25 senesinde tekrar Roma hakimiyetine girer ve yeni oluşturulan Galatya bölgesine dâhil edilir. 1956’da, bugünlerde, Konya Arkeoloji müzesinde bulunan bir yazıt Kerti höyüğünde keşfedilir. Yazıtın, M.S. 157 senesine ait olduğu tespit edilir ve Derbe’den bahseder. Böylece Ekinözü yakınlarındaki Kert höyüğü, antik Derbe olarak tespit edilir. Elçi Pavlus, ilk üç müjdeci seyahatinde Derbe’den geçer. Bölgede zulüm gördüğü diğer kentlere nazaran, Pavlus buradaki halk tarafından daha yakın ilgi ve konukseverlikle karşılanır. Pavlus’a bazı seyahatlerinde eşlik eden ve aynı zamanda toplanan bağışları Kudüs’teki kiliseye götüren Gaius’un, memleketi Derbe'dir (Elç. İş. 20:4). Uzun zamandır Kolose ve Listra ile birlikte kazılmayan sit alanlarından bir tanesi olan Derbe’de, 2013 senesinde çalışmalar başlamıştır.
Kazısorumlusu Selçuk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Tekocak’ın bir röportajda verdiği ifadelere göre: “Olası bir kilise kalıntısı izine rastladık. Sadece kuzey ve doğu tarafındaki apsisinin bir bölümü sağlam olarak günümüze gelmiş. Kazı devam ettikçe yeni yapılar bulacağımız inancındayız. Bu kilise kalıntısı bile höyükte Hristiyan bir toplumun yaşadığını ifade ediyor (…) bu höyükte günümüzden 8 bin yıl öncesine giden buluntular var. Çalışmalar ilk etapta 3 yıl sürecek. Ondan sonra eldeki verileri değerlendirip, yeni projeler hazırlayacağız.”
Elbette ki, keşfedilen kilise binası kalıntısı büyük ihtimalle en erken 4. yüzyıla aittir, Neticede kilise binaları Anadolu’da Konstantin’in hoşgörü fermanından sonra ortaya çıkmaya başlamıştır. Fakat burada bir kilise binasının bulunması, 1-2. yüzyıldan itibaren Derbe’de bir Hristiyan cemaatinin bulunduğuna dair güçlü bir ipucudur.
İncil’de bahsi geçen bölümler: Elçilerin İşleri 13:51-14:6; 16:2; 18:23.
Konya’da kentsel yerleşim, Frig döneminde başlamıştır. M.Ö. 25 senesinde kent yakınlarında bir Roma sömürgesi oluşturulmuştur ve Grek yerleşkesi (“polis”) Roma sömürgesiyle yan yana büyümüştür. M.S. 135 senesinde İmparator Hadrian döneminde, bu iki yerleşke birleşip, tek şehir haline gelmiştir. Konya, Pavlus tarafından üç kez ziyaret edilmiştir. İncil’dekianlatıya göre:
“Yahudiler'in havrasına giren Pavlus'la Barnaba, öyle etkili konuştular ki, hem Yahudiler'den, hem de Grekler'den çok kişi iman etti. Ama inanmayan Yahudiler, öteki uluslardan olanları kardeşlere karşı kışkırtarak zihinlerini bulandırdılar. Orada uzunca bir süre kalan Pavlus'la Barnaba, Rab hakkında cesaretle konuşuyorlardı. Rab de onlara belirtiler ve harikalar yapma gücü vererek, kendi lütfunu açıklayan bildiriyi doğruladı. Yahudiler ile öteki uluslardan olanlar ve bunların yöneticileri, elçileri hırpalayıp taşa tutmak için düzen kurdular. Bunu öğrenen Pavlus'la Barnaba, çevre bölgelere kaçarak oralarda da Müjde'yi yaydılar” (Elç. İş. 14:1-6).
Görünüşe bakılırsa buradaki kilise cemaati sıkıntılar ve zulümler içinde ortaya çıkmıştı. Birçok dindar Yahudi tarafından tepki toplamışlar, fakat kilise cemaati büyümüştü. Komşu kent Listra’da evlerde toplanan küçük cemaat, zaman zaman daha büyük bir cemaate sahip olan Konya’dakikardeşleri de ziyaret ediyorlardı. İlk yolculuğun sonlarına doğru, Pavlus ve Barnaba tekrar Konya’dan geçtiler: “Tanrı’nın Egemenliği'ne, birçok sıkıntıdan geçerek girmemiz gerekir” diyorlardı. İmanlılar için her kilisede ihtiyarlar seçtiler. Dua ve oruçla onları, inandıkları Rab’be emanet ettiler” (Elç. İş. 14:22-23). Daha sonra, ikinci ve üçüncü yolculuğunda, Pavlus buradaki cemaati ziyaret edip teşvik etmiş ve böylece cemaatin sağlam temellerini pekiştirmiş. Bu dönemden kalma Roma eserlerini görmek isteyenler, Konya’daki Arkeoloji müzesini ziyaret edebilirler.
İncil’de bahsi geçen bölümler: Elçilerin İşleri 13:14-51, 14:19, 21-23.
M.Ö. 261 senesinde, Seleukos hanedanlığının kralı Antiokus tarafından kurulan bu kent, MÖ. 25 senesinde bir Roma sömürgesi olmuştu. 5. ve 7. lejyonun emekliliğe ayrılan 3000 askerini barındıran şehrin nüfusu yaklaşık 10.000 civarındaydı. M.S. 1. yüzyıl yazıtlarından, bu yerleşimde, gladyatör ve av oyunlarının yapıldığını anlamaktayız. İncil’den bildiğimiz kadarıyla, burada bir Yahudi nüfusu da bulunmaktaydı.
Pisidya Kilisesi (4.yy), Pavlus’un vaaz verdiği havranın kalıntıları üzerine inşaat edilmiştir.
Pavlus ilk üç yolculuğunda bu kentten geçmiştir. Pavlus ve Barnaba’nın Kıbrıs ziyareti sırasında, Kıbrıs Valisi Sergius Paulus iman eder. Sergius Paulus’un memleketi Pisidya sınırındaki Antakya’dır. Burada, Sergius’un ailesi büyük arazilere sahipti. Bugün Sergius Paulus’un adı geçen bir yazıt, Yalvaç müzesinde sergilenmektedir. Birçok Kutsal Kitap uzmanına göre; Sergius, iman ettikten sonra ricada bulunup, Pavlus ve Barnaba’yıkendi ailesini ziyaret etmeleri için istekte bulunur.
M.S. 46 senesinde, Pavlus ve Barnaba bu kente ulaşırlar. Pavlus Yahudilerin havrasını ziyaret ederek, Elçilerin İşleri bölümünde kaydı geçen en uzun vaazı vermiştir. “Pavlus'la Barnaba havradan çıkarken halk onları, bir sonraki Şabat Günü aynı konular üzerinde konuşmaya çağırdı. Ertesi Şabat Günü kent halkının hemen hemen tümü, Rab'bin sözünü dinlemek için toplanmıştı. Kalabalığı gören Yahudiler büyük bir kıskançlık içinde, küfürlerle Pavlus'un söylediklerine karşı çıktılar” (Elç. İş. 13:42-45). Yahudi olmayan birçok kişiiman etmiş ve ilk kilise cemaati böylelikle kurulmuş oldu. Ne var ki “Yahudiler, Pavlus’la Barnaba'ya karşı bir baskı hareketi başlatıp, onları bölge sınırlarının dışına attılar.”(13:50) Daha sonra buradaki Yahudiler, Pavlus ve Barnaba’yı Konya’ya kadar izlemiş ve bu şehirdekileri kışkırtarak, onların taşlanmasını sağlamışlardı. Daha sonra, Antakya’ya dönüp, burada öğrencilerin imanını pekiştirip, cemaate önder atamışlardı. Böyleliklekilise cemaati düzene girmiş oldu (21-23).
4.yüzyılda, şehirdeki Hristiyanlar iki kilise binası kurmuşlardı. Bu kalıntıların birinde,demir mühür üstünde, Diokletian döneminde şehit edilmiş Neon, Nikon ve Heliodorus’un resimleri bulunmuştur. Diğer kilise kalıntısında ise, mozaikler ve Mezmur 29 ile 43’den taşa oyulmuş ayetler bulunmuştur. Yalvaç’taki Arkeoloji Müzesi dönem kalıntılarının sergilendiği önemli yerlerden biridir.