Dura Europos kilise evinin planı
ünümüzde “Kilise” kelimesini kullandığımızda mozaik, ikona, sanat tasvirleri barındıran, çanlı, haçlı binalar gelir aklımıza... Fakat Grekçe “Ekklesia” (ἐκκλησία) kelimesinin anlamı “Bina” değil “Cemaat” demektir. Dolaysıyla İncil’de kilise kelimesini okuduğumuzda, Cemaat olarakanlamamız gerekir. Hristiyanlık tarihinin ilk 300 senesi boyunca Hristiyanların zulümgörmeleri ve pagan ilahlara adanmış kamu binalarında toplanmayı reddetmeleri nedeniyle, ibadet için evleri kullanırlardı. Tipik bir Roma evi, merkezi bir avlu ve bu avlunun çevresinde bulunan odalardan oluşurdu. Bir ev kiliseye çevrildiğinde odalar farklı işlevler kazanırdı. Mesela bir oda ibadet için, bir oda vaftizler için, bir oda dua için, bir oda daortak paylaşılan ve bağışlanan malların depolanması için kullanılırdı. Günümüz tabiriyle ilk kilise binaları 4.yüzyılda, Konstantin’in Milano Fermanı sonrasında ortaya çıkmıştır. Bu hoşgörüye dayalı fermanla birlikte Romanın sistematik zulümdönemi sona erer ve Hristiyanlar evlerden çıkıp özellikle “bazilika” ve “mozole” dediğimiz binaları satın alıp, ibadethanelere çevirirler. Böylece bugün kilise diye adlandırdığımız binalar ortaya çıkmış olur. Zamanla cemaatler binalarıyla özdeşip, kilise kelimesi günümüzdeki anlamını kazanır.
En eski ev kilisesi kalıntılarından biri Suriye’deki Dura Europos antik kentinde bulunmaktadır. 3. yüzyılda Roma ve Part İmparatorluğu sınırları arasında yer alan bu küçük kent, M.S. 256 yılında Partlılar tarafından işgal edilmeden önceterk edilir ve günümüze 3. yüzyıldan kalma adeta bir hayalet kasaba olarak ulaşır. Yörenin kurak iklimi, birçokkalıntının günümüze kadar ulaşmasını da sağlamıştır. Arkeolojik kazılardan anladığımız kadarıyla,bu ev kilisesi 233 ve 256 seneleri cemaati tarafından kullanılmıştır.Evin büyük odası toplantı salonu olarak kullanılmış, bir başka odası ise vaftizhaneye çevrilmiştir.Vaftizhane olarak kullanılan odada birçok fresk keşfedilmiştir. Aralarında İyi çoban, felçlinin iyileştirilmesi, İsa ve Petrus’un su üstünde yürümesi, üç Meryem’in İsa’nın mezarınıziyareti ve Samiriyeli kadının hikâyesinikonu alan tasvirler mevcuttur. Bir diğer ilginç keşif ise, evin içinde keşfedilen el yazmalarıdır. Bunların ilki, özellikle en eski kilise ilmihali olan Didakebelgesiyle (M.S. 70 civarları) birçok benzer yönü bulunan ve “evkaristiya” veya Rab'bin sofrasındaedilecek duaların bir rehberidir. İkinci belge, Diatessaron(yani Tatian’ın 4 müjdenin ahengi olarak bildiğimiz kitap) stiline benzeyen fakat Diatessaron’dan bağımsız olarak derlenmiş4 müjdenin (Matta-Markos-Luka-Yuhanna) bir ahengidir.
İncil’de bahsi geçen bölümler: Elçilerin İşleri 6:5; 11:19-30; 13:1-3; 14:26-15:3, 22-40; 18:22-23.
Hristiyan âlemi için Antakya son derece önemli bir yerdir. Antakya’da ilk kez Hristiyanlara bugün kullandığımız “Hristiyan” unvanı verilir. Hristiyan, “Hristos” yani Grekçe “Mesih” kelimesinden türemiştir ve “Mesih izleyicisi” demektir. Büyük İskender’in ölümünden sonra kurulan şehir MÖ. 64 senesinde Roma İmparatorluğu tarafından fethedilir ve M.S. 1. yüzyılda Efes ile beraber Anadolu’nun en büyük şehri olur.
Elçilerin İşleri 11. bölümünden anladığımız kadarıyla, birçok İsevi Yahudi, M.S. 45 yılında Filistin topraklarında yaşanan zulümve baskı dönemi sırasında Antakya’ya kaçmıştır. Böylece Anadolu’nun ilk kilise cemaati de oluşmuştur. İncil anlatısına göre: “Kıbrıslı ve Kireneli [imanlılar] Antakya'ya gidipGreklerlede konuşmaya başladılar. Onlara Rab İsa'yla ilgili Müjde'yi bildirdiler…Rab’bin gücü sayesinde çok sayıda kişi inanıp Rab'be döndü. Olup bitenlerin haberi, Kudüs'teki kiliseye ulaştı. Bunun üzerine imanlılar Barnaba'yı Antakya'ya gönderdiler. Kutsal Ruh'la ve imanla dolu, iyi bir adam olan Barnaba, Antakya'ya varıp Tanrı lütfunun meyvelerini görünce sevindi. Herkesi, candan ve yürekten Rab'be bağlı kalmaya özendirdi. Sonuç olarak Rab'be daha birçok kişi kazanıldı” (Elç. İş. 11:20-24).
Görünüşe bakılırsa, Antakya’da ilk defa Yahudi kökenli olmayan Greklerin çoğunluk oluşturduğu bir cemaat ortaya çıktı. Cemaate ilk rehberlik eden kişilerden biri Barnaba’dır. Barnaba Pavlus’u Tarsus’tan getirir ve birlikte 1 yıl boyunca yeni kurulan kiliseye inancın esaslarını öğretirler. M.S. 46 yılında ise, Antakya dahil olmak üzere, doğu Akdeniz topraklarında ağırbir kıtlık dönemi yaşanır (bkz. Elç. İş. 11:27-30). Antakya cemaati kendilerini düşünmek yerine, bu durum karşısında, Kudüs’teki cemaate maddi yardım gönderir ve böylece geriye büyük bir fedakârlık örneği bırakmış olur. Kısa bir süre sonra, Barnaba ve Pavlus Anadolu’da yeni kiliseler kurmak için yola koyulurlar. Böylece geleneğe göre, Petrus Antakya kilisenin önderliğini üstlenir.
Antakya kilisesinin üçüncü önderi İgnatius (M.S. 83-115) en önemli “Havarisel Babalardan” bir tanesidir. Havarisel Babalar 12 Havarinin müritlerine verilen isimdir. Kendisi Roma’ya infaz için götürüldüğünde Anadolu’da bulunan 7 kilise cemaatine mektuplar yazar. Bu mektuplar İncilin Vahiy bölümünde bahsi geçen kiliselere yazılan mektuplarla karıştırılmamalıdır. İzmir (Smyrna) cemaatine yazdığı mektupta, Matta 3:15’den alıntı yapar. İgnatius'un Matta müjdesinden sıkça alıntı yapması, Antakya kilisesinin erken bir dönemde Matta metnini bildiğini ve kullandığını göstermektedir. Antakya’da veya çevre Suriye bölgesinde oluşan cemaatlerin yaptığı önemli katkılar arasında 1. ve 2. yüzyıla tarihlenen iki belge bulunmaktadır: (1) Didakediye adlandırılan keşfedilmiş en eski kilise ibadet kılavuzu ve (2) Süleyma'nın Övgüleriadıyla bilinen keşfedilmiş en eski kilise ilahi koleksiyonu.
Roma dönemine ait arkeolojik eserleri görmek isteyenler Hatay Arkeoloji Müzesini ziyaret edebilirler. St.Pier kilisesi diye bilinen yapı en erken 3. veya 4. yüzyıla dayanmaktadır. Bunun dışında 2. yüzyıla dayanan su kemeri kalıntıları (Memekli köprüsü) ve Altınözü istikametinde bulunan surlar bu dönemden kalma diğer kalıntılardır.
Günümüzde kiliselerde ilahi kitapları kullanılarak ilahi söylenmektedir. Bu geleneğin 2. yüzyılda Antakya civarında başladığını biliyor muydunuz?
Süleyman’ın Övgüleri toplam 42 ilahiden oluşan bir ilahi kitabıdır. Kitap anonimdir ve Süleyman ismi büyük ihtimalle Kral Süleyman’a atıfta bulunmak için kullanılmıştır. Uzmanlara göre Mezmurlar ve bu orijinal ezgiler ardı ardına okunurdu. En eski nüshası 3. yy. dayanmaktadır. Mısır’da keşfedilmiş ve Bodmer papirüs koleksiyonu içinde bulunmaktadır. Bazı nüshaları British Museum’da sergilenmektedir. Grekçe dilinde yazılmış olması ve ilk tercümesinin Süryanice dilinde olması, asıl çıkış noktasının günümüzün Suriyesi veya daha özellikliolmak gerekirse, Antakya bölgesi olduğunu göstermektedir. Birçok uzman, 42 ilahiden oluşan bu ilahi kitabının, 2.yy ortalarına ait olduğunu düşünmektedir. 2000’li yıllarda bu ilahilerin meraklıları ilahi sözlerini müziğe uyarlayıp “Övgüler Projesi” (“The Odes Project”) adı altında müzik piyasasına bir albüm sürmüştür. İlahilerin İngilizce tercümesine erişmek için bu siteyi ziyaret edebilirsiniz:
http://www.earlychristianwritings.com/text/odes.html
Burada sadece 13. ilahiden bir çeviri örneği vermekle yetineceğim:
“İşte, Rab aynamızdır. Gözlerini aç ve kendini Onda gör. Yüzünü(yani “kim olduğunu”) öğren ve sonra Tanrı’nın ruhuna övgüler sun. Yüzündeki lekeyi sil. Rab’binkutsallığını sev ve onu giyin. O zaman, Rab’dekaldığında, lekesiz olacaksın. Haleluya!”