AÇIKLAMA: FısıhBayramı süresince Mesih her gün kaldığı köyden Beytanya’dan Tapınağa gidip geliyordu. Bu sırada yine Zeytin Dağı’ndaki patikalardan köye dönünce öğrenciler şehre dönüp batan güneşin ışınlarıyla parlayan Tapınağı seyrederek büyülendiler. Kral Hirodes bundan yaklaşık 50 sene önce Yahudiler’in ibadet merkezi olan Tapınağı restore etmeye başladı. Sonuç olarak etrafında oldukça geniş bir platform inşa etmekle beraber ortasında duran Tapınağın kendisini daha da büyütüp altınlarla süsleyerek görkemli bir hale getirdi. Ancak Mesih binaların güzelliğine aldanmadan yakında taş üstünde taş kalmayacak kadar büyük bir yıkımla karşı karşıya kalacağını belirtir. Neden? Çünkü vaat edilen Mesih’i reddettiler. Tabi, öğrenciler bunu duyunca büyük şaşkınlıkla bu felaketin ne zaman ve nasıl gerçekleşeceğini merak ettiler. Aynı zamanda bunun Mesih’in ikinci gelişinde gerçekleşeceğine inandıkları dikkatimizi çeker, oysaki bunların iki farklı tarihte gerçekleştiğini göreceğiz. Böylece İsa cevabında aslında iki paralel olaya cevap vermek durumundadır. İlkin o günden yaklaşık 40 sene sonraki Yeruşalim’in yıkımını anlatıyor aynı zamanda ikinci gelişinden önce Yeruşalim ve tüm dünyanın başına gelecek felaketlerin alametlerini de anlatıyor. Her ikisinde olağanüstü bir takım belirti yaşanacak, Yahudiler dağılacak ve Tapınak yıkılacaktır. Bu ikinci yıkımın olacağını şundan anlıyoruz ki M.S. 70 yılında Tapınak yıkıldıktan sonra İsa Mesih yeryüzüne dönmedi. Neden? Çünkü Mesih ancak halkı olan Yahudiler kendisini kabul etmek üzere tövbe ettiklerinde geri dönecektir. O sırada daha da büyük bir sıkıntı dönemi yaşayacaklar ama sonunda Mesih kendisine ait olan herkesi kurtarmak üzere yeryüzüne geri gelecektir (Vahiy 19).
Mesih’in burada sıraladığı sonun alametlerini şöyle özetleyebiliriz:
Sahtekârlar gelecek - Kendini peygamber ya da Mesih olarak gösteren kişiler ortaya çıkıp özellikle imanlıları yaptıkları mucizelerle aldatmaya çalışacaklar.
Savaşlar artacak - Sona yaklaşınca her yerden savaş haberleri gelecek. Buna şaşırmamalıyız çünkü dünyada İblis’in etkisi arttıkça savaşların da artması doğaldır.
Doğal afetler çoğalacak - Ezelden beri deprem ve kıtlık gibi felaketler vardır ancak sona yaklaştıkça bir kadının doğum sancıları gibi, bunların gittikçe çoğalması ve sıklaşması bekleniyor.
İmanlılar zülüm görecek - Son günlerde imanlılar daha büyük bir baskı altında kalacak, yakın akrabaları bile onları ele verecektir. Ama tüm bunlara rağmen Mesih’in müjdesi daha da yayılacaktır.
Yıkıcı iğrenç şey Tapınakta dikilecek - Peygamber Daniel çok önceden bundan söz etti (Daniel 9:27). Bunun benzeri daha önce Kral Antiakus Epifanes’in Tapınakta Zeus’un putunu dikip sunakta bir domuz kestiği günlerde de yaşandı (Dan. 11:31-35). M.S. 70 yılında Tapınağı yıkan Romalılar yine benzeri ‘iğrenç’ şeyler yaptılar. Son günlerde çıkacak Mesih Karşıtı de benzerini yapacaktır (2.Selanikliler 2:4). Mesih özellikle bunu gördüklerinde imanlılara kaçmalarını söylüyor çünkü büyük yıkım geldi demektir.
İşte kıyametin koptuğu tam bu günlerde Rab İsa geri gelecektir. Ulusların orduları Rab’bin halkını yok etmek için toplandıkları bu sırada Mesih’in ayakları Zeytin Dağı’na basacaktır (Zekeriya 14). Aynı zamanda eskiden peygamberlerin yazılarında ve İncil’in son kısmı olan Vahiy bölümünde ayrıntılı bir şekilde tarif edilen birçok olağanüstü belirti gökyüzünde ve de yeryüzünde gerçekleşecektir (Yoel 2, Vahiy 16). Tüm bunların üstüne gelen İsa öncellikle kendisine inananları dünyanın dört bucağından yanına toplayacaktır.
style="position: absolute; top: 0.23cm; left: 0cm; margin-left: 115.58cm"
En son olarak tüm bunların ne zaman olacağını merak eden öğrencilerine Mesih incir ağacının örneğini hatırlatır. Daha önce İsa meyve vermeyen İsrail’i temsil eden incir ağacını lanetledi (11:14). Ama Mesih dünyaya dönmeden İsrail’in tövbeye gelip ruhsal meyve vereceğini biliyoruz (Romalılar 11:26). O yüzden ne zamanki Mesih’in daha önce anlattığı alametlerin gerçekleştiğini ve özellikle İsrail halkında tövbenin meyvelerini görmeye başlarsak o zaman İsa’nın dönüşüne çok yaklaştığımızı bileceğiz. Mesih’in sözünü ettiği ortadan kalkmayacak ‘kuşak’ da büyük ihtimalle Yahudiler’in soyudur. Yahudiler çok kez yok olmayla karşı karşıya geldilerse de Mesih’in burada verdiği vaat doğrultusunda kurtuldular çünkü Tanrı’nın Egemenliğinin gerçekleşmesi için İsrail’in tövbe etmesi gerekir. Son olarak Mesih ikinci gelişinin günü ve saati bilinemez olduğunu vurgular. Hatta bunun tamamen Baba Tanrı’nın inisiyatifine kalmış ve kendisi bile bunu bilmediğini söyleyince şaşırıyoruz. Büyük olasılıkla bunu burada söyleyerek insani boyutuyla bunu bilmesinin olanaksız olduğunu vurguluyordur. Nitekim Tanrı Oğlu insan kılığına girerek geçici bir süreliğine bir çok ilahi ayrıcalığından vazgeçmişti (Filipililer 2:5-8). Neticede, Mesih öğrencilerini her daim ayık ve uyanık olmaya çağırır çünkü burada bahsettiği olaylar ansızın gerçekleşecektir.
AÇIKLAMA: Yahudidin bilginleri İsa Mesih’i yok etmek için çoktan fırsat kolluyorlardı ama halkın tepkisinden korktukları için komplolarını gerçekleştiremediler. Şimdi ise bekledikleri fırsat nihayet ellerine düştü. İsa’nın on iki havarilerinden biri olan Yahuda öğretmenini onlara teslim etmek yanlarına gelip anlaşmak istiyordu. Bir kaç yıl Mesih’le gezmiş, mucizelerini ve kutsal karakterini yakından izlemiş birinin böylesi korkunç bir ihanete girişmesine neler sebep olmuş olabilir? İşte burada geçen olayda Yahuda gerçek yüzünü göstermeye başlar. Mesih’le öğrencileri Simun adında bir adamın evinde yemeğe oturdular. ‘Cüzamlı’ olarak geçen bu adam büyük olasılıkla Mesih’in gücüyle sağlığına kavuşmuştu. O dönemde erkekler ve kadınlar ayrı bölümlerde otururlardı. Ama birden bir kadın Mesih’in olduğu odaya dalıp başı üzerine oldukça pahalı bir parfüm dökmeye başlar. Bu kadın büyük olasılıkla Yuhanna kitabında adı geçen Meryem'di (Yuhanna 12:2-3). Bunu yapmakla kadın pek çok kültürel tabu kırmakla beraber kendini de orada bulunan erkek milletinin yargılayıcı bakışlarına ve eleştirilerine maruz bıraktı. Yuhanna’nın yazılarına göre özellikle Yahuda burada yapılana çok kızdı. Çünkü Mesih’in üzerine boşalttığı hintsümbülü yağı yaklaşık bir yılın maaşı kadar para tutuyordu. Neden bunu fakirlere dağıtmadığını sorar, fakat kızgınlığın esas sebebi şuydu ki havarilerinin kesesini tutan Yahuda ondan çalıyordu. Mesih ise kadının yardımına gelerek onu herkesin önünde savunur. Bu olay Yahuda için artık bardağı taşıran son damla oldu. Çünkü İsa’ya sadık olmaktan bir şeyleri kazanmayı ümit eden Yahuda artık boşuna beklediğini anladı. Böylece din bilginlerin yanına gidip İsa’yı ellerine teslim etmesi için neler vereceklerini sorar. Onlar da büyük bir heyecanla kendisiyle anlaşırlar.
İki gün sonra Fısıh Bayramı’nın arifesinde Mesih öğrencileriyle Yahudilerin geleneksel sofraya oturmak üzere onlardan bazısını yemek yerini hazırlamaya gönderir. Böylece üst odada hep birlikte bayram şölenine otururlar. Ama sofraya oturur oturmaz Mesih gruptan birinin ona ihanet edeceğini belirtir. Telaşa düşen öğrenciler etrafa bakınmaya başlarlar. İsa, ihanet eden için bunun ne büyük bir lanet olacağını vurgular, hatta hiç doğmasaydı daha iyi olurdu der. Ardından, Mesih gizliden Yuhanna’ya kendisiyle beraber sahana ekmek batıran Yahuda’nın bunu yapacağını belirtir. Böylece Yahuda kalkıp dışarı çıkar (Yuhanna 13:21-30). İlerleyen saatlerde geleneksel Fısıh yemeğinin bir parçası olarak ekmek bölünür ve paylaşılır. Aynı zamanda en az dört defa şarap dolu bir kâse kaldırılır ve özel bir bereket duası okunurdu: “Evrenin Kralı, bizi kutsayan ey Rab Tanrı adın mübarek olsun”. Ancak Mesih ‘kefaret kâsesi’ olarak bilinen kâseye gelince ona daha farklı, kişisel bir anlam yüklenir: ‘Bu benim kanım, birçokları uğruna akıtılan
style="position: absolute; top: 0.58cm; left: 0cm; margin-left: 115.58cm" antlaşma kanıdır’. Bununla İsa asırlardır kutlanan bu kutsal törenin kendisine işaret ettiğini vurgular. Parçalanan ve aralarında paylaşılan ekmek için de ‘bu benim bedenimdir’ diyerek bedenini ve kanını günahlarına karşılık kurban olarak sunacağını belirtir. Böylece Mesih büyük bir ihanete uğrayacağını bile bile bunun Tanrı’nın ezelden beri kurduğu planın doğrultusunda olduğunu belirterek bu korkunç kötülükten harika bir kurtuluşun sağlanacağını söyler.
Üst odadan ayrıldıktan sonra şehrin hemen dışında sık sık uğradıkları bir bahçeye giderler. Yolda giderken İsa o gece büyük ihanete uğradığında diğer tüm öğrencilerin onu terk edip dağılacaklarını söyler. Grubun sözcüsü olan Petrus özellikle buna şiddetle karşı gelir: ‘Herkes sendeleyip düşse bile ben düşmem’ Kendisine çok güvenen ve çok büyük konuşan öğrencisine İsa, ‘Bugün, bu gece, horoz iki kez ötmeden sen beni üç kez inkâr edeceksin’ diye belirtir. Bunu hazmedemeyen Petrus yine üstelemeye devam eder ve diğer öğrenciler de aynı şekilde İsa’yı asla bırakmayacaklarına söz verirler. Bahçeye varınca İsa en yakın üç öğrencisi olan Petrus, Yakup ve Yuhanna ile beraber bir daha ileri gider ve çok derinden kederlendiğini söyleyerek kendisiyle birlikte dua etmelerini rica eder. Sonra Mesih bir az ilerde yalnız başına Baba Tanrı’nın önünde diz çöküp yüreğini döker. Ne var ki öğrencilerinin yanına dönünce hepsini uyumuş buluyor. Sonra Petrus’a özellikle, ‘Uyanık durup dua edin ki ayartılmayasınız’ diye uyarır. Ama İsa duaya çekildikten sonra öğrenciler yine uykuya dalar. Sonunda İsa yanlarına dönüp, ‘kalkın bana ihanet eden geldi’ der. Tam o anda Yahuda belirir, peşinden gelen sopalı, meşaleli kalabalıkla birlikte İsa’ya yaklaşıp yanağından öperek askerlere işaret verir. Uykudan yeni uyuyan Petrus hemen devreye girer ve kılıcıyla Mesih’i kurtarmaya kalkar. İsa Mesih ise ona izin vermiyor ve gelen kalabalığı da azarlıyor: ‘Niçin bir haydutmuşum gibi beni kılıç ve sopalarla yakalamaya geldiniz?’ İsa yaklaşık bir hafta boyunca her gün tapınaktaydı ama ona kimse el sürmedi. Bunu bu şekilde yapmalarının sebebi apaçıktı aslında. Hain Yahuda ile anlaşan din bilginleri çok korkak insanlardı. Mesih ise, kendi öğrenciler o anda kaçmalarına rağmen, hiç korkmuyordu. Tanrı’nın kurtuluş planını gerçekleştirmek için gerekli her şeyi yerine getirmeye hazırdı.
AÇIKLAMA: İnsanlarbazen soruyor: İsa’yı kim ölüme teslim etti? Yahudiler mi, Romalılar mı, Yahuda İskariyot mu? Aslında ölümünde birçok kişinin katkısı olduğu gibi bizim de katkımız vardır. Çünkü İsa bizim günahlarımıza karşılık öldü. Fakat esas anlamamız gereken şu ki İsa kendini bile bile ölüme teslim etti. Burada gelişen olaylardan çok önce İsa öğrencilerine çarmıha gerileceğini çok kez söyledi. Önceki gece de öğrencilerine ölümünden söz etti. Kaçmak isteseydi fırsatı vardı ama bile bile onu tutuklamaya gelen kalabalığın önüne çıkıp kendini ele verdi. Bunu özellikle öğrencilerinin başına kötü bir şey gelmesin diye yaptı. Şimdi de Yahudi toplumunun önderi olan başkâhinin karşısına çıkarıldı. Dağılan öğrencilerinden bir tek Yuhanna ve Petrus uzaktan olup bitenleri izliyorlardı. Toplanmış bulunan din bilginlerinin kurulu (Sanhedrin), daha Mesih’i dinlemeden kararlarını vermişlerdi; İsa’yı ölüm cezasında çarptırmak istiyorlardı. Ancak kararlarını meşru kılmak için tanıklara ihtiyaçları vardı. Ne var ki kimi getirdilerse bir türlü İsa’yla ilgili kötü bir şey tutturamadılar. Mesih de kendisiyle ilgili söylenen yalanlara cevap vermeye de ihtiyaç duymuyordu. Buna çok sinirlenen başkâhin sonunda esas konuya geldi ve İsa’ya doğrudan, ‘Tanrı’nın Oğlu Mesih sen misin değil misin?’ İşte İsa’yla ilgili esas dertleri buydu; bir çok mucize ve belirti göstermesine rağmen kıskançlıktan ötürü O’nun vaat edilen Mesih olduğuna inanmak istemiyorlardı. Bu sefer İsa aslını inkâr etmeden net bir cevap verir: ‘Benim!’ Üstelik Daniel 7.bölümden alıntı yaparak yakında Baba Tanrı’nın sağında oturup onları yargılayacağını belirtir. Tabi bunu söylemekle İsa din bilginlerine aradıkları malzemeyi sağlamış oldu. Ancak aynı zamanda aralarındaki anlaşmazlığın esas nedenini de göstermiş oldu. Dahası, İsa ‘Tanrı’nın Oğlu Mesih’ olduğu gerçek için çarmıha kadar gitmeye hazır olduğunu belirtti. Din bilginleri bunu işitince öfkeden kudurdular ve idam kararını ilan ederek İsa’yı dövmeye başladılar. Oysaki bir insanın kendi sözleriyle mahkûm edilmesi ve böyle bir muamele görmesi normal şartlarda yasaktır. Onlar ise sadece bir şeye
style="position: absolute; top: 0.4cm; left: 0cm; margin-left: 115.58cm" odaklandılar, o da İsa’yı yok etmek. Böylece onlar temsil ettikleri kutsal Yasa’nın prensiplerini çiğneyerek Rab’bin Sözü’nü inkâr ettiler.
Öbür tarafta Mesih’in en yakın öğrencilerinden biri olan Petrus da gece boyunca İsa’yı inkâr ediyordu. Aslında İsa bir önceki gece son sofrada oturduklarında böyle olacağını söyledi bile. O zaman Petrus, ‘herkes inkâr etse bile ben asla inkâr etmem’ diye büyük konuştu. Ancak İsa Simun’un yaptığı gurur yüzünden düşeceğini bildiği için horoz iki kez ötmeden Petrus’un onu üç kez inkâr edeceğini söyler. Daha sonra Getsemani bahçesine gelince ruhu çok sıkılan İsa Petrus’tan kendisi için dua etmesini istedi. Ancak Simun ile diğer öğrenciler uykuya yenildiler. Onları bu halde bulan İsa özellikle Petrus’a ‘Uyanık durup dua edin ki ayartılmayasınız’ dedi. Ne var ki kısa bir süre sonra sopalı kalabalık Mesih’i almaya gelince Petrus benliğine yenilerek İsa’yı kılıcıyla kurtarmaya kalkıyor. Mesih bu yaptığını kınayınca diğer öğrencilerle beraber kaçtı. Anlaşılan Petrus İsa uğruna her tür kahramanlık yapmaya hazırdı ancak en basit olanı yapmaya, yani dua etmeye hazır değildi. Daha sonra Yüksek Kurulun önünde İsa yargılandığı sırada Petrus olup bitenleri uzaktan izlemek için ısınmak için ateşin yanına gelir. O sırada oraya gelen evin hizmetkârlarından genç bir kız Petrus’u tanır ve ‘Sen de onunla birlikteydin’ diyerek onu işaretler. O anda korkuya kapılan Simun İsa’yı tanıdığını inkâr ederek gruptan biraz uzaklaşır. Tam bu sırada horoz bir kez öter. Bu Petrus için önemli bir uyarıydı. Ne var ki kız Petrus’u yine görünce onu herkese söyleme başladı, ‘Bu adam onlardan biri’. Petrus yine inkâr etti. Ardından bir kişi daha Petrus’un Celile’den olduğunu söyleyince Petrus kendine lanet okuyup ant içerek İsa’yı tanıdığını inkâr eder. Tam bu sırada horoz ikinci kez öttü. Bunu duyan Petrus Mesih’in dediğinin tam tamına gerçekleştiğini anladı. Bunu hatırlayınca yürekte derin bir acı hissederek dışarı kaçıp hüngür hüngür ağlamaya başladı. Peki, İsa’yı çok seven Petrus nasıl bu hale gelebildi? Gördüğümüz gibi her şey gururla başladı. Rab onu uyardı ve özellikle ayartılmamak için dua etmeye çağırdı. Ancak kendine çok güvenen Petrus kendi bildiğini yaptı ve sonunda hiç beklemediği korkunç bir yere vardı. İsa’yı inkâr edeceğine hiç ihtimal vermedi ama şimdi utancından bebek gibi ağlıyordu. Gerçek şu ki Rab’bi çok seven bizler O’nun dediklerine dikkat etmezsek aynı yere gelebiliriz.
AÇIKLAMA: Yahudidin bilginleri İsa’yı ölüme çarptırmaya kararlıydılar ancak bir sorun vardı, kendileri onu öldürmeye kalksalar İsa’yı çok seven halk önderlere karşı kin bağlayabilirdi. O yüzden Mesih’i Roma valisi Pilatus’a götürüp onun eliyle öldürtmek için plan kurdular. Ancak burada da bir sorun vardı, İsa’nın suçu olarak Pilatus’a ne diyeceklerdi? Aklarına gelen tek şey İsa’yı isyanla suçlamaktı, böylece onun Sezar’a rakip bir krallık kurduğunu söyleyerek valiye şikâyet ettiler. Pilatus’un sık sık başkaldıran Yahudiler’e bu konuda hiç merhameti yoktu. Zaman zaman Romalı askerler saldırıya uğrayınca Pilatus halktan bir takım masum insan rastgele seçerek çarmıha gererdi. Kısacası isyan söz konusu olunca Pilatus, Yahudiler’i öldürmekten zevk alan gaddar bir adamdı. Ne var ki Mesih’i sorguya çektiğinde oldukça sert yürekli bu vali bile İsa’daki olağanüstü farkı sezebiliyordu. Pilatus kısa sürede din bilginlerinin İsa’yı kıskançlıktan dolayı ölüme teslim ettiklerini anladı. O yüzden Mesih’i kurtarmak için bir yol aramaya çalıştı. O dönemde her Fısıh Bayramı’nda vali Yahudi halkına güzel bir jest olsun diye bir mahkûm bırakırdı. Pilatus o gün onlara şöyle bir seçenek sundu, ‘Katil Barabba’yı mı isterseniz yoksa İsa’yı mı bırakayım?’ Önderlerin kışkırtmasıyla toplanmış bulunan halk, ‘Barabba’ diye bağırmaya başladı. İsa’ya gelince, ‘Onu çarmıha ger’ diye haykırdılar. Kulaklarına inanamayan Pilatus yine İsa’yı kurtarmak için uğraştı ama uyguladıkları baskı sonucunda İsa’yı askerlerine teslim etti. Ne ilginçtir ki normal şartlarda Yahudileri gaddar Pilatus’un ellerinden kurtarmak için uğraşan din bilginleri bu sefer masum bir Yahudi’nin ölümü için ona baskı yapıyor. Anlaşılan tüm bu olayın arkasındaki güç İblis’in ta kendisiydi.
İsa’yı teslim alan Romalı askerler onunla dalga geçerek dövmeye başladılar. Yahudiler’in onları kurtaracak bir kral Mesih beklediklerini duymuşlardı o yüzden İsa’nın böyle biri olabileceğini ve kendi halkı tarafından satıldığını öğrenince büyük bir şevkle Mesih’le eğlenmeye başladılar. Ona krala yakışan mor bir giysi giydirip başına dikenlerden oluşan bir taç koydular. Sonra ‘Selam, ey Yahudiler’in Kralı’ diyerek onunla alay ettiler. İsa’yı hırpaladıktan sonra çarmıha gerilmek üzere onu dışarı çıkardılar. O dönemde çarmıha gerilecek kişi kendi haçını taşıyarak şehrin ortasından gezdirilirdi öyle ki halkın tümü onu görerek ibret alsın. Ancak İsa daha önce askerler tarafından kırbaçlar yediği için pek gücü kalmadı. O yüzden yoldan geçen Simun adında Kireneli bir adamı çarmıhını taşımaya zorladılar. Bu da ilginçtir çünkü bir önceki gece ‘seninle ölüme kadar giderim’ diye Simun Petrus’un yerine başka bir Simun İsa’ya yardım eder. Çarmıha gerilecek Golgota adındaki yere gelince İsa’ya acılarını dindirmek için bir içecek vermek istediler ancak İsa bunu reddetti. Sonra onu soyup çarmıha astılar. Suçunu anlatan yaftaya da ‘Yahudiler’in Kralı’ diye yazdırdılar. Ne ilginçtir ki İsa’nın tek suçu olarak gerçeği yazabildiler, O gerçekten Yahudiler’e vaat edilen kral Mesih’tir. İlerleyen saatlerde oradan geçenler olsun, yanında haça gerilen diğer haydutlar olsun herkes İsa’ya ‘kendini kurtar bakalım’ diye alay ediyordu. Ancak anlamadıkları şey şuydu ki İsa kendini kurtarsaydı bizler kurtulamazdık. Mesih bizler kurtulalım diye bizim yerimize çarmıhta kalmayı seçti çünkü O bizim günahlarımızı yüklenip kurban olmaya karar verdi (bkz İbraniler 12:1-3).
Öğle vaktinde korkunç bir karanlık çöktü ve İsa’nın şu sözleri yankılandı: ‘Tanrım, Tanrım beni neden terk ettin?’ Bununla ne demek istiyordu. Aslında İsa bu sözleri sarf ederek onlara büyük bir ipucu veriyordu, çünkü bu sözler Davut’un yaklaşık 1000 sene önce Mesih için yazdığı 22. Mezmurun ilk ayetinden alıntıdır. Mezmurun ilerisinde Mesih için şu sözler geçiyor: ‘Köpekler kuşatıyor beni, kötüler sürüsü çevremi sarıyor, ellerimi, ayaklarımı deliyorlar… giysilerimi aralarında paylaşıyor, elbisem için kura çekiyorlar’ (22:16,18). İşte asırlar önce yazılan şu satırlar tam bu sırada gerçekleşiyordu. Ne var ki çarmıhın etrafındakiler Peygamber İlyas’ı çağırdığını düşünerek ne demek istediğini anlamadılar. Sonunda İsa son nefesini vererek rununu Baba Tanrı’ya teslim etti. Tam o anda son derece sembolik bir olay oldu: Tapınakta Antlaşma Sandığı barındıran En Kutsal Yerin önünde duran kalın perde yukarıdan aşağı yırtıldı. Bununla Rab kutsal gazabının yatıştırıldığını göstermekle beraber huzuruna giren yolun açıldığını gösterir. Aynı zamanda çarmıhın yanında duran Romalı bir askerin ilginç bir sözünü okuyoruz: ‘Bu adam gerçekten Tanrı’nın Oğlu’ydu’. Yahudiler kendilerine vaat edilen büyük Mesih’i öldürdüler ama Romalılar onu tanımaya başladılar.
Büyük bayramın arifesi olduğu için ve halkın tepkisinden çekindikleri için Yahudi önderler İsa’nın cesedi bir an evvel ortadan kaldırılmasını istediler. İlginçtir ki onlardan biri olan ama yaptıklarına çok üzülen bir din bilgini Aramatyalı Yusuf İsa’ya sahip çıkarak kendi mezarına koymak için Pilatus’tan izin ister. Vali İsa’nın gerçekten öldüğüne emin olduktan sonra ona izin verir. Böylece Yusuf orada bulunan kadınların yardımıyla Mesih’in cesedini indirip keten bezlere sararak kayaya oyulmuş mezara yatırır.
AÇIKLAMA: İsa’nıncesedi cuma günü çarmıhtan indirilip alelacele mezara konulduktan sonra Şabat Günü başladığından dolayı öğrenciler evlerine çekilip beklemeye koyuldular. Kuşkusuz ki parçalanmış yürekleri kan ağlıyordu ancak büyük bayram olduğu için beklemekten başka bir çareleri yoktu. Cumartesi akşam Şabat günü sona erince bayanlar çarşıdan baharatlar aldılar. Pazar sabah da erkenden Mesih’in cesedini doğru düzgün kefenlemek için konulduğu yere geri döndüler. Ancak mağaraya yaklaşınca ağzını kapatan koca taşın bir yana yuvarlanmış olduğunu fark ettiler. Mezarın içine bakınca beyaz kaftana bürünmüş bir meleğe rastladılar. Melek onlara İsa’nın yattığı yerin boş olduğunu göstererek Mesih’in dirildiğini diğer öğrencilerine duyurmalarını söyler. Yine de kadınlar öyle korktular ki büyük bir telaşla mezardan ayrıldıktan sonra kimseye bir şey söylemek istemediler. Ama neden? Büyük ihtimalle kendileri henüz İsa’nın dirildiğine inanmıyorlardı. Dahası, haberi duyan diğer öğrencilerinin kendilerine inanacaklarına da güvenmiyorlardı. Yine de, İncil’in diğer bölümlerinden, Mecdelli Meryem’in havarilerinin yanına dönüp haberi ilettiğini okuyoruz. Böylece Yuhanna ve Petrus mezarın yanına gidip boş olduğunu gördüler. Daha sonra Rab İsa Mesih ilk önce Mecdelli Meryem’e ve sonra diğer öğrencilerine göründü. Gerçekten inanmak zordu ama gerçek şu ki İsa dirildi!
Bundan sonraki ayetler (9-20) ile ilgili kısa bir açıklama yapmak gerekir. Bunların Markos’un orijinal metnine ait olup olmadığı konusunda tartışmalar sürüyor çünkü İncil’in en eski bazı elyazmaları bunları içermez. Aynı zamanda metnin 8. ayette bitmiş olması pek mantıklı gelmiyor, sanki konu bitmeden sona eriyor. Anlaşılan sonradan İncil’in kopyalarını yapan kişiler Markos’un metnini toparlamak için Mesih’in dirilişini anlatan diğer bölümlere dayanarak uygun bir sonsöz uyarlamaya ihtiyaç duydular. Ekledikleri cümleler büyük ölçüde İncil’in diğer bölümlerden alıntıdır o yüzden teolojik anlamda hiç bir sıkıntı yoktur. Yine de çoğu Hristiyan yorumcu 9-20 ayetlerin orijinal olmadığını düşünüyor. İncil’de ender rastlanan bu sorunlu ayetleri Rab’bin Sözü olarak kabul etmesek de Mesih’le ilgili bilinen gerçeklere aykırı olmadığı için çoğu zaman yerinden kaldırılmıyor, ama dipnotlarda bazı Grekçe elyazmalarında olmadığı yazıyordur.
Tartışmalı bu ayetlere baktığımızda Mesih’in hayatını anlatan diğer bölümlerle birçok benzerlik görüyoruz. Yuhanna’nın belirttiği gibi İsa ilk önce Mecdelli Meryem’e göründü (Yuhanna 20). Daha sonra Luka’nın yazdığı gibi Emmaus yolundaki iki öğrenciye de kendini açıkladı (Luka 24:13-35). Akşam olunca İsa üst odada toplanmış bulunan diğer havarilerine de göründü. Kalan 40 gün boyunca İsa birçok kez öğrencilerine görünerek onları gelecek yokluğuna hazırlamaya çalıştı. Onları tanıkları olarak tüm dünyaya müjdesini yaymayı buyurdu (Matta 20:19). Sonra inananların hayatlarında görülecek belirtilerden de söz eder: cinleri kovacaklar, bilmedikleri dillerle konuşacaklar, yılanlardan zarar görmeyecekler ve hastalara şifa vereceklerdi. Kilisenin ilk çağından bugüne dek bu gibi belirtiler görülmektedir. Tabi bu demek değil ki kendimizi tehlikeye atacağız, ama zor anlarda Rab’bin bize yardım ettiğine hepimiz şahit olmuşuzdur. Sonunda Rab İsa göğe alındı ve Baba Tanrı’nın sağında tahta oturdu. Geride kalan öğrenciler Mesih’in buyruğu uyarınca müjdesini her yere yaymaya başladılar. İsa Mesih de gökten onlara her tür destek sağlayarak hizmetlerini pekiştirdi. Böylece Rab’bin müjdesi tüm dünyaya ulaştı.
style="position: absolute; top: 0.27cm; left: 0cm; margin-left: 115.58cm"