Şimdi içine gireceğimiz bu konuda teistik Tanrı’ya bir çok deliller vardır. Bu deliller, daha önceki bölümlerde değindiğimiz gibi, bilimsel değillerdir, ahlaksal niteliktedirler. Mantık ve matematik kuralları gibi maddi olmayan ama aynı derecede gerçektir.
Kötülük yerine iyilik yapmamız gerektiğine inanmamızın nedeni (insanlara iyilik etmemiz gerektiğine inanmamızın sebebi) yürekleri-mize yazılmış olan bir Ahlak Yasası olduğu içindir. Başka bir değişle, tüm insanlığa iyilik yapmak için bir reçete verilmiştir.
Kimi bu reçeteyi ‘vicdan’ ya da ‘Doğal Kanun’ ya da Doğa’nın Kanunu diye adlandırır. Biz ‘Ahlak Yasası’ olarak adlandıracağız. Ancak her ne isim verilirse verilsin, insanların zihinlerin-de böyle bir ahlak standartlarının olması, reçeteyi formüle eden birini gösterir. Her reçetenin bir formüle edeni vardır. Ahlak yasasıda bundan farklı değildir. Birinin bize bu kuralları vermiş olması lazımdır.
Çıkarım temelde çok basittir:
Her yasanın bir yasa koyucusu vardır.
Ahlak yasası vardır.
Öyleyse, bir Ahlak Yasası Koyucusu vardır.
Eğer ilk iki önerme doğruysa üçteki çıkarım oluşur. İlk önerme zaten bir mantık kuralıdır. İkinci önermeye örnek: yasama vardır o zaman üçüncü önerme yasama kurumu da olmalıdır ve vardır. Hatta bir adım daha ileriye gidecek olursak eğer ahlaksal zorunluluklar varsa, hesap verilecek biri de olmalıdır. Yasama ve yasama kurumundan başka adliyelerin olduğu gibi.
Öyleyse soru şudur: gerçekten Ahlak Yasası var mıdır? ABD’nin kurucularından Thomas Jefferson Bağımsızlık Bildirgesinde şu iadeleri kullanmıştır: “Doğa’nın Kanunu (Ahlak Yasası) aşikardır.”
Vicdanı keşfetmek için neden aramazsınız, zaten var olduğunu bilirsiniz. Vicdanın ve ahlakın nesnel standartları olmaksızın, hayatın hiçbir manası yoktur ve kesin doğru yada kesin yanlış diye bir şey söz konusu olamaz. Her şey sadece fikir meselesi olup çıkar. Benim fikrime karşın senin fikrin.
Ahlak Yasasından bahsettiğimiz de kastettiği-miz, her insanın temelde nasıl doğru ve yanlışı hissetmekte duyarlı olduklarıdır. Herkes bilir ki; mesela sevgi nefretten üstündür, cesaret korkaklıktan iyidir, vb.
Teksas Austin Üniversitesi profesörlerinden J. Budziszewski şöyle yazmıştır: “Herkes bazı prensipleri bilir. Dünyada hiçbir yer yoktur ki adam öldürmek erdem, minnet de suç sayılsın.”
Bu konu da daha detaylı bilgi almak iste-yenlere C.S. Lewis’in harika klasik eseri olan ve ana teması olarak Ahlak Yasasını inceleyen, sosyal gözlemlerle bunu ortaya koyan Özde Hristiyanlık kitabını tavsiye ederiz.
Sonuç olarak, herkes bilir ki kesin ahlaksal zorunluluklar vardır. Tüm insanları, her zaman ve her yerde bağlayıcı ahlaksal zorunluluklar vardır. Kesin Ahlak Yasası da Ahlak Yasası Koyucusunu işaret eder.
Tabi ki bu her ahlak meselesinin cevabını kolayca fark ederiz yada bazı insanlar Ahlak Yasasının varlığını inkar etmezler manasına gelmez. Ahlakta zor problemler vardır ve insanlar her gün Ahlak Yasasını inkar etmek için baskı altındadırlar. Ancak, ifade edilen in-sanlar kabul etsinler yada etmesinler herkes doğru yada yanlış prensipler olduğunu bilirler. Budziszewski bu doğru ve yanlışın temel bilgisini, aynı başlığı taşıyan kitabında şu şekilde adlandırır: “bilmeksizin olamayacağı-mız şey” (What We Can't NotKnow). Örneğin; birini öldürmenin kötü olduğunu herkes bilir. Bazı kişiler bunu inkar edip cinayet işleyebilirler. Ama yüreklerinin derinliklerinde yaptıklarının suç olduğunu bilecekler. Ve vic-danları onları rahatsız edecektir. Cinayet diğer kesin ahlak yasaları gibi dünyanın her yerinde, her zaman ve herkes için kötüdür.
Ahlak Yasasının var olduğunu gösteren sekiz nedeni şu şekilde sıralamak istiyoruz:
Ahlak Yasası inkar edilemezdir.
Tepkilerimizden varlığını biliriz.
İnsan haklarının temelini oluşturur.
Adaletin değişmez standardını oluşturur.
İki ahlak durumu arasındaki farkı betimler (Hitler’e karşın Rahibe Teresa).
Bir şeyin kesin yanlış olduğunu bilebiliyorsak öyleyse doğruluğun kesin standardı olmalı.
Ahlak Yasası politik ve sosyal anlaşmazlıkların zeminidir.
Eğer Ahlak Yasası olmasaydı, uymadığımızda mazeretler sunmazdık.