Kur’an’ın ve Müslüman ilahiyatının İsa’nın tanrısal Oğulluğu düşüncesini yanlış ve iğrenç olduğu için reddettiğini daha önce görmüştük. Kur’an’ın Üçlübirlik’e bakışı İsa’nın tanrısal Oğulluğuyla yakından ilgilidir.
Kur’an İsa’nın tanrısal Oğulluğuna nasıl karşı çıkmaktaysa, Üçlübirlik’e de aynı şekilde – Kutsal Kitap’ta öğretilenleri anlamaya çalışmadan – karşı çıkar. Muhammed’in büyük olasılıkla Hristiyanlık inancı hakkındaki anlayışı net değildir. Çevresinde Hristiyan rahipler ve keşişler vardır, ancak bildiğimiz kadarıyla bir Yeni Antlaşma kilisesi yoktur. Birkaç sapkın Hristiyan’la karşılaşmış gibi görünmektedir. Dengeli bir doktrine sahip gruplarla ilişki kurmamıştır.
Ek olarak, Muhammed hayattayken Kutsal Kitap’ın tam bir Arapça çevirisi yoktur. Bu koşullar altında Muhammed’in Kutsal Kitap’taki Üçlübirlik kavramını, üç Kişi’nin yani Baba Tanrı, İsa Mesih ve Kutsal Ruh’un birliğine inanan tektanrılı bir inanç olduğunu yanlış anlamış olması şaşırtıcı değildir.
Kur’an, üç tanrıdan oluşan (Baba Tanrı, Tanrı’nın bedensel oğlu olan İsa Mesih ve İsa’nın annesi olan Meryem) bir grup olduğuna inandığı Üçlübirlik öğretisini kınar. Kilisenin öğretisi olan Kutsal Ruh’un Üçlübirlik’in bir parçası olduğundan asla söz etmez. Bu nedenlerden dolayı Muhammed’in Kutsal Kitap’taki Üçlübirlik öğretisi hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığını varsayabiliriz. Çağdaşı olan Araplar’ın çoktanrıcılığı, Muhammed’in İsIam’ı duyururken odaklandığı ana konuydu. Hristiyanlar’ın Yaratıcı’nın yanısıra iki tane daha tanrıyı kabul ettiklerini düşünür. Bu yüzden İsa’nın kendisine ve annesine yönelik bu inancı reddettiğini iddia eder: “Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, “Beni ve anamı, Allah’tan başka iki tanrı bilin” diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, “Haşa! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz...” (Maide 5:116) Böylece Kur’an Allah’ın yanısıra insanlara Tanrı gibi tapınılmasına karşı çıkar. Ancak Kutsal Kitap’ın öğrettiği bu değildir. Hristiyanlar bu düşünceyi putperestlik olarak görür ve Müslümanlar kadar şiddetle karşı çıkar.
Kur’an’ın 1734 İngilizce çevirisinde, George Sale Tanrı, Mesih ve Meryem’den oluşan bir Üçlübirlik’e tapan Mariacılar denen bir gruptan söz eder.52Kilisenin erken yıllarında başlayan Meryem’e bir şehit olarak hayranlık duyma, pagan tanrıçalarla özdeşleştirme (Efes’teki Diana gibi) ve bunun sonucu olarak onun ‘Tanrı’nın Annesi’ ve ‘Tanrı’yı taşıyan’ olarak yarı tanrılığa yükseltilmesi Kur’an’ın Üçlübirlik’i reddetmesinde rol almış olması mümkündür.53
Allah’ın bir kadınla cinsel ilişkiye girerek bir çocuğa sahip olduğu fikrine karşı çıkarak Üçlübirlik’i reddeder, ancak bunu yaparken Üçlübirlik’i bir tür çoktanrıcılık olarak anlar ve bu Kutsal Kitap için de yabancı bir kavramdır. Muhammed Üçlübirlik’in her şeye kadir olan ve her şeye gücü yeten Allah’tan başka tanrıların varlığına izin vermeyen Tanrı’nın tekliği öğretisine, karşı geldiğini düşünür. O Allah’ın eşsiz konumunu öylesine inkâr edilemez olarak kabul eder ki O’nun yanına yerleştirilebilecek O’na denk bir varlığı düşünemez bile; Allah bir çocuk edinemeyecek kadar görkemlidir.
İslam ilahiyatının merkezinde O’na hiçbir şeyin hiçbir düzeyde yaklaşamayacağı, yalnızca tek bir Tanrı vardır inancı olduğundan (Arapça: tauhîd) – özellikle de aile ilişkisi düzeyinde – Üçlübirlik Kur’an tarafından kesinlikle reddedilir. Hristiyanlar’ın Üçlübirlik kavramının yanlışlığını kanıtlamak için Kur’an,
“Andolsun “Allah, üçün üçüncüsüdür” diyenler de kafir olmuşlardır. Halbuki bir tek Allah’tan başka hiçbir tanrı yoktur. Eğer diye geldiklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden kafir olanlara acı bir azab isabet edecektir. Meryem oğlu Mesih ancak bir resüldür. Ondan önce de (birçok) resüller gelip geçmiştir ...” (Maide 5:73+75).
Kur’an İsa Mesih’in kendinden önce gelmiş birçok peygambere eşit olan yalnızca bir peygamber olduğu konusunda ısrar eder ve onun tanrısal Oğulluğundan vazgeçmeyen Hristiyanların sonsuza kadar cehennemde kalacaklarını söyler.
Nisa suresi 4:171-172’inci ayetler de Hristiyanlar’a aynı şekilde hitap eder:
“Ey ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın resulüdür, (o) Allah’ın Meryem’e ulaştırdığı “kün: Ol” kelimesi(nin eseri)dir, O’ndan bir ruhtur. (O’nun tarafından gönderilmiş yahut teyit edilmiş, yahut da Cebrail tarafından üfürülmüş bir ruhtur.) Şu halde Allah’a ve peygamberlerine iman edin. “(Tanrı) üçtür” demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek Allah’tır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter. Ne Mesih ne de Allah’a yakın melekler, Allah’ın kulu olmaktan geri dururlar...” (Nisa 4:171-172).
Buna ek olarak, İslam ilahiyatçıları Kutsal Kitap’ın Üçlübirlik’i hiçbir zaman bir dogma olarak açık ve kesin bir şekilde ifade etmediğini iddia ederler. İsa asla Üçlübirlik’e değinmez ve Eski Antlaşma’daki peygamberler de bu konudan söz etmez.
Müslümanlığı savunanlar, tartışmalarını kazanabilmek için ilk kilise tarihinden alıntı yaparlar. Üçlübirlik doktrininin, Kutsal Yazılar’ı çarpıtarak düşüncelerini ‘kanıtlamaya’ çalışan ilk kilise kurulları tarafından ‘icat edildiğini’ öne sürerler. Hristiyanlar’ın Yeni Antlaşma’dan verdikleri karşılıklar Müslümanlar tarafından bu metnin tümünün değiştirildiği ve yanlış olduğu inancı nedeniyle güvenilmez olarak görülür.
Hristiyan teolojisinin Müslümanlığı savunanların teorilerini çürütmek için çok az şey yaptığını yeri gelmişken söylemeliyiz. Kutsal Yazılar’da sözü edilen Üçlübirlik’le pagan çoktanrıcılık arasındaki farkı açıklayacak ya da Üçlübirlik’e ya da İsa’nın Oğulluğu’na karşı olan tartışmalarını çürütecek çok az sağlam yazılı eser bulunmaktadır. Kutsal Kitap’ın tanrısal vahiy olduğunu kanıtlayacak Hristiyanlar tarafından sağlanacak uygun yazılı kaynaklara büyük ihtiyaç vardır.
İsa’nın Tanrı’yla insan arasında aracı olduğu düşüncesi Üçlübirlik doktriniyle yakından ilgilidir. Kur’an bu tartışmayı tamamen göz ardı eder. Kutsal Kitap’ta İsa’nın aracı rolü O’nun tanrısal Oğulluğuyla yakından ilişkilidir. Yalnızca Tanrı’nın Oğlu Tanrı’nın önünde insanlar için yakarabilir. Muhammed, büyük olasılıkla Yeni Antlaşma teolojisinin bu yönü hakkında bilgi sahibi değildir.
Diğer taraftan İslam’da, Tanrı’yla insan arasında aracılık sağlayan yoktur. Hristiyanlık’taki pastöre karşılık gelecek bir görev yoktur. Kur’an Allah’ın önünde herkesin eşit olduğunu ve adaletle yargılanacaklarını vurgular. Ancak halk arasındaki yaygın İslam, Son Yargı zamanında Allah’la insanlık arasında bir nevi aracı görevini Müslüman cemaatinin savunucusu olan Muhammed’in üstleneceğine inanır. Birçok kişi bazılarının işledikleri ciddi suçlar nedeniyle bir süre cehennemde kalıp daha sonra ya Peygamber’in ya da Allah’ın kendisinin araya girmesiyle cennete gireceklerini varsayar.
Kutsal Kitap bir taraftan İsa’yı Baba’nın görkemini bırakarak kısa bir süreliğine dünyaya gelmiş Tanrı’nın Oğlu olarak sunarken, diğer taraftan da Yeni Antlaşma O’nun imanlılara dostlarım (Yuhanna 15:14-15) ve kardeşlerim (İbraniler 2:11) demekten utanmadığına tanıklık eder.
Ancak Kur’an, insanla Tanrı arasında kapatılamayacak bir boşluk görür. Hiçbir insan Allah’ın gerçek kardeşi olamaz. En’am suresi 6:127 Allah’ın sadıkların dostu olduğunu söyler ancak içinde bulunduğu metin Allah’ın insana hiçbir şekilde benzemediğini ancak O’nun imanlıları hayatta tuttuğunu açıkça ortaya koyar. A’raf suresi 7:155’te Musa Tanrı’ya dostum der ve lütuf ve bağışlama ister. Ancak Müslüman ilahiyatı uyarınca Musa’nın diğer elçiler arasında belirli bir konumu olduğu için ‘dost’ terimi bırakın genel insanlar için, diğer peygamberler için bile kullanılamaz. Bu terim Yaratıcı’nın, İsa beden aldığı zaman yaptığı gibi, kendisini insanların düzeyine indirdiği anlamına da gelmez.
Kur’an’ın sonsuz, her şeye kadir, insan aklını aşan Tanrı’sı insanlara karşı merhamet gösterebilir ve lütfunu görmelerine de izin verebilir, insanlar da bunu müteşekkir bir tavırla almalıdırlar. Fakat bu ilişki yaratılanla Yaratan arasındaki derin boşluğu azaltamaz. Yaratılmış olanın tanrısal özelliklere ya da tanrısal doğaya sahip olması Kur’an antropolojisi uyarınca kavranamayacak bir düşüncedir. Kutsal Kitap’ta İsa’nın yaptığı gibi Tanrı’nın bütün yüceliğinden soyunup, bir insan formu alabileceği düşüncesi İslami bakış açısından korkunç bir fikirdir. Bunun sonucu olarak İslam, Tanrı’nın Mesih aracılığıyla insan gibi bir yaratık olduğunu ya da insan yaşamının koşullarına kendisini maruz bıraktığını asla kabul edemez. İsa’nın yiyecek, içecek, uyku gibi insana özgü şeylere ihtiyaç duyması, Müslüman ilahiyatçılar için onun tanrısal olmadığını kanıtlar.
Sonuç:Kur’an Muhammed’in yanlış anlayarak Baba, Meryem ve birlikte sahip oldukları oğullarından oluştuğunu söylediği Üçlübirlik öğretisini reddeder. Muhammed çok sıkı bir tektanrılı inanışı yaydığı için Allah’tan başka birine Tanrı olarak tapılması fikrini reddeder. Kur’an’ın tektanrılı inancı nedeniyle, Müslümanlar’ın Üçlübirlik’i kabul etmeleri şu demektir:
1. Tanrı’nın tekliğini alçaltıp diğer varlıkları O’nun yanına yerleştirmek yani putperestlik, bütün günahların en büyüğü, Allah’ın bağışlamayacağı bir günahı işlemek: Putperestliğin bu tanımı Müslümanlar’ın Hristiyanlığı gerçek olarak görmelerini çok zorlaştırır.
2. Sonsuz, her şeye kadir, insan aklını aşan Tanrı’yı yaratılışın düzeyine indirgemek: Bunu kavramak mümkün değildir. Allah’ın insansal özellikleri olamaz.
3. Pagan düşüncelerini kabul etmek: Müslümanlar’a göre Kutsal Kitap “ne Üçlübirlik’i, ne de İsa’nın Oğulluğunu” öğretmediğinden onlara göre bu düşünceler daha sonra ilk kilise tarafından İsa’nın ölümünden sonra pagan dinlerinden alınarak Hristiyanlığa eklenmiştir. Bunu yapan büyük olasılıkla Pavlus’tur. Bunun için Üçlübirlik’e inanmak, otomatik olarak paganizme inanmak demektir.
4. İnsan mantığına aykırı bir öğretiş vermek çünkü Üçlübirlik’e ve İsa’nın tanrısal Oğulluğuna inanmak, Müslüman ilahiyatçılara göre, insan mantığına uygun değildir.
Yukarıdakilerin her biri Müslümanlar’ın Hristiyan olmalarını çok zorlaştırır.