Bu mektup Pavlus’un ruhsal vasiyetnamesidir; bildiğimiz kadarıyla Elçi Pavlus’un yazdığı son mektuptur. Bunu özellikle Timoteos’a yazması çok ilginç. Anlaşılan Pavlus’un Mesih adına yetiştirdiği ve ruhsal oğulları olarak gördüğü bu gibi kilise hizmetkarlarından başka yakını yoktu. Mektubun içeriğinden Elçi’nin yine Roma’da olduğunu ama bu sefer bir zindanda ölümü beklediğini anlıyoruz (4:6-7). Bundan önce Titus ile buluşmak üzere Nikopolis’e uğrayacağını biliyoruz, ama her nasıl olmuşsa bu sırada Troas civarında yeniden tutuklanmış ve Roma’ya getirilmiştir. Tarihi kaynaklardan çılgın Roma İmparatoru Neron’un bu aralarda Roma kentini ateşe verdiğini okuyoruz ama kendini kurtarmak için suçu Hristiyanların üzerine atmıştı. Ardından birçok Mesih imanlısını tutuklatıp isyan eden halkı yatıştırmak için stadyumlarda aslanların önüne attırmaya başlamıştı. Bununla birlikte Pavlus ve Petrus gibi kilisenin önemli bazı ana direklerini de yakalatıp Roma’ya getirtmişti. Böylece Elçi Pavlus yine Roma’ya gelir ama bu sefer serbest bırakılmaktan pek ümidi yoktur. Şimdiye kadar bir sefer mahkemeye çıkartılmış ve ölüm cezasına çarptırılacağını öğrenmiştir (4:16). Yine de Timoteos’a yazdı bu son satırlarda bir zerre kadar çaresizlik ya da ümitsizlik görmüyoruz. Pavlus sonuna kadar müjdeyi her yerde duyurmaya kararlıdır. Çektiği acılardan bahsettmek yerine ruhsal oğlu Timoteos’u cesaretlendirmeye özen gösterir. Her şeyden çok sevgili yardımcısını Rab’bin Sözüne bağlı kalmaya ve müjdeyi cesaretle duyurmaya çağırır (2:15, 4:1-5). Aynı zamanda Timoteos’un mümkünse son bir kez yanına gelmesini istiyor. Hristiyanlığın zülüm ateşlerinden geçtiği bu korkunç süreçte Pavlus’un bu emin sözleri ve dimdik duruşu gerçekten hayranlık uyandırıyor. Bundan kısa bir süre sonra başı kesilerek Mesih uğruna can verdiğini biliyoruz ama cesaret verici sözleriyle bugün bile zor günler geçiren bizlere hala ışık tutuyordur.
Şimdiki Sıkıntılara Göğüs Ger (1:1-2:26)
Selamlama ve Şükran (1:1-5)
Timoteos’un Sorumlulukları (1:6-18)
Sadık bir işçinin Nitelikleri (2:1-13)
Bazı tuzaklara karşı uyarılar (2:14-26)
Gelecekteki Sıkıntılara Göğüs Ger (3:1-4:22)
İmandan düşüş (3:1-9)
Pavlus’un son öğütleri (3:10-4:5)
Pavlus’un ayrılışı (4:6-18)
Pavlus’un son selamları (4:19-22)
AÇIKLAMA: Bu satırları yazarken Elçi Pavlus Roma’nın korkunç bir zindanında son günlerini geçiriyordur. Ama kendi canı ya da sağlığı için kaygı çekmek yerine müjde için sonuna kadar çabaladığını görüyoruz. Özellikle Timoteos gibi kilisenin başında geride kalacak olan hizmetkarlar için ne büyük bir yürek taşıdığını görüyoruz. Roma İmparatorluğu’nun üzerine çöken karanlık bulutlara rağmen Elçi her zaman ümitlidir, bu yüzden imanlıları son nefesine kadar isteklendirmeyi borç biliyor. Ruhsal vasiyetnamesi olan bu son mektubunda ruhsal oğlu Timoteos’u özellikle cesaretlendirmeye çalışır. Zindanın karanlığında bile Pavlus durmadan dua ediyor ve kardeşlerini anımsıyor. Bazı imanlılar Pavlus’un uğradığı bu sıkıntıları görünce çekinmiş olabilir ama Elçi buna karşı koyuyor. Çekingen bir yapıya sahip olan Timoteos’a öncellikle imanlı ailesini ve de ona yüklenen ruhsal sorumluluğu hatırlatarak sona kadar cesur davranması gerektiğini söyler. Bu gücü kendimizde bulamayız, içimizde olan Kutsal Ruh’un gücüyle korkaklığımızı yenerek sonuna kadar güçlü bir sevgi duruşunu sergileyebileceğimizi bilmeliyiz.
Dediğimiz gibi Elçi Pavlus bu sırada birçok iftiraya maruz kalarak Roma’da zindanda yatıyordu. Anlaşılan bazı imanlı onun başına gelen olaydan utanarak aralarına mesafe koymaya çalışmışlar. Ama Rab uğruna verdiği tanıklıktan emin olan Pavlus Timoteos’u yanında durup sıkıntıya göğüs germeye çağırır. Sonra uğruna hizmet ettiği ve tutuklandığı müjdenin özetini hatırlatır. Pavlus işlediği her hangi bir suçtan ötürü hapise düşmedi, yalnızca Mesih’in müjdesi yüzünden tüm bunlar başına geldi. Mesih’in elçisi atanan Pavlus Roma İmparatorluğunun birçok yerini gezerek yıllarca bu müjdeyi yaydı ama bundan hoşlanmayan yetkililer üzerine bir çok iftira atarak ve zindana kapatarak hizmetine engel olmaya çalıştılar. Ama Pavlus’ta bir zerre kadar utanç yoktur çünkü alnı aktı. Mesih uğruna verdiği çabalarının boşa çıkartacaklarını sanan yetkililerin de başaramayacaklarını da söylüyor. Çünkü Rab uğruna verilen hizmetin sonucu O’nda saklıdır! Pavlus yaptığı hizmetin Rab’bin gelişine dek korunup amacına ulaşacağına emindir. Bu uğurda Timoteos’u da kendisini örnek alarak sonuna dek sadık kalmaya özendirmeye çalışır. Rab’bin gerçekleri aslında iman eden tüm hepimize emanet edilmiştir. Bizler müjde uğruna çaba sarf ederek Rab’bin egemenliğini daha da büyütebiliriz ve yeryüzünde kim buna karşı gelirse gelsin biliyoruz ki Rab yine de egemenliğini kuracaktır. Bizler de zaman zaman zayıf düşersek de Kutsal Ruh’un desteğiyle sona kadar dayanabileceğimizden emin olabiliriz.
Sonra Pavlus kendisine ve dolayısıyla müjdeye ihanet eden bir kaç kişiden söz eder: Figelos ve Hermogenis. Ama aynı zamanda zor günlerinde ona yetişen ve merhamet eden kişiler de vardı: Onesiforos ve ev halkı. Pavlus gibi devletin gözünde ciddi suç işlemiş bir adamın yanına gitmek ve ona destek olmak kolay değildi. Fakat Onesiforos Pavlus’a teşvik olmak için Roma’ya kadar gitti ve onu bulanan kadar uğraştı. Elçi Pavlus bu kardeşin içtenliği yürekten takdir eder. Aslında günümüzde benzer durumlar yaşayabiliyoruz. Zaman zaman imanlı kardeşlerimiz türlü iftiralar sonucu büyük suçlamalara maruz kalabilir. Mesih imanlıları olarak ne yapacağız? Onesiforos gibi ne olursa olsun onlara destek çıkacak mıyız yoksa Figelos ve Hermogenis gibi kendi yolumuza mı devam edeceğiz? Sonuç olarak ne sıkıntılar gelirse gelsin Rab’bin işini kimse durduramaz. Önderlerimiz de içeri girse Rab’bin egemenliği büyümeye devam edecek. Bizim yapabileceğimiz en iyi şey korkmadan Rab’bin hizmetkarlarına sahip çıkarak sonuna kadar Mesih’in tanıklığını duyurmaktır.
AÇIKLAMA: Bu mektupta Elçi Pavlus’un amacı geçirdikleri zor döneme rağmen ruhsal oğlu Timoteos’u yüreklendirmektir. Bunu birçok açıdan yapar. Daha önce okuduğumuz gibi öncellikle Rab’bin yaptıklarına ve yapacaklarına odaklanmasını sağlar. Şimdi onu yeniden kendisiyle beraber müjde uğruna sıkıntıya göğüs germeye çağırır. Bununla beraber kilisenin esas nasıl büyüdüğüne ilişkin önemli bir ipucu verir. O dönemde kilise dışardan dağılıyor gibi görünse de Pavlus esas önemli olan sayıca güçlü görünmek değil Mesih’e yaraşır insanların yetişmesi diye belirtiyor. Mesih’in havarilerine bıraktığı şablon buydu: Tüm ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin (Matta 28:19). Böylece az da olsak Rab’bin yolunda birlikte ilerliyorsak sorun yok. Sonra sıkıntıya dayanma ile ilgili üç örnek verir: Asker, Sporcu ve Çiftçi. Mesih imanlısı bir asker gibi Rab İsa Mesih’in emrindedir. Nasıl ki asker iradesini komutana teslim ediyorsa bizler de dünyadan dönüp tümden Mesih’in işine odaklanmalıyız (1.Petrus. 4:1). Sporcu aynı şekilde hedefine ulaşmak için kendini zorlar, sürekli antreman yapar ve en önemlisi belirtilen kurallara uymaya özen gösterir. Açgözlülük uğruna nice sporcunun kuralları çiğneyerek diskalifiye olduğunu gördük. Bizler de Rab’bin belirlediği hedefe ulaşmak için kendimize hakem olmamız gerek (1.Korintliler 9:24-27). Çiftçi örneğine gelince onun ne kadar uğraştığını biliyoruz ancak aylar sonra hedefine ulaşıyor. Hasatı görünce de en çok sevinen ve turfandasından yararlanan kendisidir. Benzer şekilde sabırla Mesih uğruna sıkıntıya dayanan mutlaka Rab’bin bereketine kavuşur (Yakup 5:7-8). Tüm bu örneklerin ortak konusu sabırla sıkıntıya göğüs germektir. Mesih uğruna sıkıntıya dayanırsak üç sonuç elde ederiz: 1.kendisini hoşnut edeceğiz, 2. zafer tacını giyeceğiz, 3. ürünün turfandasından alacağız.
Ardından Pavlus uğruna her tür sıkıntıya katlandığı müjdenin değerini dile getirir. Suçlu gibi zincire vurulmuş olsa bile Mesih’in fazlasıyla değer olduğunu biliyor. Aynı zamanda kendisi dışarda müjdeyi paylaşamazsa bile Rab’bin işi her türlü devam ettiğine emindir çünkü kimse Rab’bin egemenliğine engel olmaz. Bu yüzden Elçi Pavlus sıkılmadan müjde uğruna herseye katlanır. Ayrıca Mesih’e inanan ve uğruna acı çeken diğer imanlılar için de bunlara katlanır. Sonra Pavlus söylediklerini pekiştirmek adına çok eski bir şiir ya da ilahinin sözlerini aktarır:
O’nunla birlikte öldüysek, O’nunla birlikte yaşayacağız - Mesih’e iman ederek O’nu ölümüne ortak olduk ve aynı şekilde dirilişine (Romalılar 6:3-5).
Dayanırsak, O’nunla birlikte egemenlik süreceğiz- Mesih uğruna sıkıntılara katlanırsak O’nun krallığında kendisiyle birlikte hüküm süreceğiz (Romalılar 8:17).
O’nu inkar edersek, O da bizi inkar edecek - Bilerek İsa Mesih’i inkar edersek yeri geldiğinde O da bizi Babasının önünde inkar edecek (Matta 10:33).
Biz sadık kalmasak da, O sadık kalacak, çünkü kendi özüne aykırı davranamaz- Zaman zaman bizler zayıf düşersek bile Rab her zaman bizi kaldırır (Yahuda 24-25).
Pavlus’un aktardığı bu sözler bazılarımızda soru işareti uyandırabilir. Acaba kurtuluşumuzu kaybedebilir miyiz? Normal şartlarda bu imkansız çünkü kurtuluş Rab’bin bir armağanıdır. Yine de zaman zaman aramızdan bazı insanların imandan düştüğüne tanık oluyoruz. Belki tam imanlı değiller diye düşünebiliyoruz, ama belki Himeneos’la Filitos gibi gerçekten lütuftan düşüyorlar (Galatyalılar 5:4). Her ne oluyorsa Rab’bin hikmetine güvenebileceğimize emin olabiliriz: ‘Rab kendine ait olanları bilir.’ Bu gibi durumlarda başkalarını yargılamak bize düşmez. Aksine bizler kendi hayatımıza ve hizmetimize odaklanmalıyız. Kendimizi Tanrı’ya yaraşır, Rab’bin Sözünü iyi bilen ve doğru düzgün kullanan sadık ve alnı ak bir işçi olarak sunmaya gayret etmemiz gerek. Bazılarının yaptığı gibi boş tartışmalara ya da dünyanın çirkefliklerine dalmadan kendimizi Rab’bin işine vermeliyiz. Sonra Pavlus bir evin eşyalarıyla ilgili güzel bir örnek verir. Büyük bir evde her tür eşya olur, küçük ve büyük, pahalı ve ucuz. Dışardan bakıldığında her birinin değeri farklı ama ev sahibi için esas önemli olan temiz olup işe yaramasıdır. Benzer şekilde kilise topluluğunda çok farklı insanlar olabilir ama Rab’bin gözünde önemli olan içten kutsal olup işlerine yaramamızdır. Bu yüzden Pavlus Timoteos’u her tür dünyevi arzudan kaçınıp Rab’bin değerleri peşinde koşmaya özendirmeye çalışır. Nitekim Rab’bin kulu kibirli ve öfkeli biri olarak değil, saygın ve sabırlı bir kişi olarak tanınmalıdır. Yoldan sapıp İblis’in tuzağına düşenleri de büyük özveri ve içten bir sevgiyle kurtarmaya çalışmalıdır (Yakup 5:19-20). İşte Tanrı’nın takdirini alan hizmetkar böyle olmalı!
AÇIKLAMA: Bu sırada zindanda bulunan Elçi Pavlus’un neler düşündüğünü ancak tahmin edebiliriz. Yıllarca bina etmek için uğraştığı kilise topluluğu korkunç zülüme maruz kalıyor, imanlılar çılgın Roma İmparatoru Neron tarafından yem olarak aslanlara atılıyor. Korkunç günlerdi ve eminim birçok kişi artık dünyanın sonuna geldiklerini düşünüyordu. Dahası imanlılar arasına sahtekarlar da girip Rab’bin sürüsünü dağıtıyorlardı. Bu gibi günlerde imanlı ne yapabilir, Tanrı’ya nasıl sadık kalabilir? Pavlus öncellikle Rab’bin çok önceden bu gibi zor günler geçireceğimizi söylediğini hatırlatır (bkz. Matta 24). Dünyanın gidişatı bellidir, o yüzden şaşırmamalıyız. Böylece Pavlus imansızlardan ne tür davranışları göreceğimizi sıralamaya başlar. Her şeyden çok son günler yaklaştıkça insanlar oldukça egoist ve bencil davranacaklar. Zaman geçtikçe daha ben merkezci, para düşkünü ve kibirli olacaklar. Anne baba gibi doğal ilişkileri hiç önemsemeyip küstah, nankör ve asi takılacaklar. Bu gibi kötü nitelikler her zaman görülmüştür ama son günlerde daha da yayılacak. Günümüzde de bunları görebiliyoruz. İnsanlar Tanrı’dan çok eğlenceye önem veriyorlar. Bazen dindar takılabilirler ama yaptıkları inançlarını yalanlıyor. Ne yazık ki imanlılar arasında bile böyle örneklere rastlıyoruz. Pavlus böylelerinden uzak durmamız gerektiğini belirtir. Ardından bu gibi sahte öğretmenlerin zayıf iradeli kimselerden yararlanmaya çalıştıklarını da söyler. Yine günümüzde bunun birçok örneği vardır. Bu gibileri çok güzel vaaz verebilir ama esas amaçları etraflarında insanlar toplamak ve fırsat buldukça onları alabildiğine sömürmektir. Bu sırada Yannis’le Yambris adında iki adamdan bahşediyor. Bunlar kim? Yahudi geleceğine göre Musa, Firavun’un önüne geçip mucizeler yaptığı zaman, karşısına çıkan ve benzer mucizeler yapan büyücülere takılan isimler Yannis’le Yambris’ti. Onlar bir süreliğine Musa’ya ayak uydurdular ama daha sonra sahtekar oldukları açıkça görüldü. Benzer şekilde kiliseye sokulana sahtekarlar er ya da geç kendilerini ele verecekler ve herkese yalancı olduklarını anlayacaktır.
Peki durum buysa, imanlı kime güvenebilir? Kilisede kimin sahtekar olup olmadığını nasıl bileceğiz? Şimdi Pavlus kendisiyle ilgili bir örnek verir. Bu sırada insanların Timoteos’a Elçi Pavlus hakkında güvenini sarsan şeyler söylediğini tahmin edebiliyoruz. Sonuçta Roma Devleti Pavlus’u tutuklayıp zindana attıysa mutlaka çok ciddi bir suçu olmalı. O yüzden Pavlus güvenini inşa etmek için Timoteos’a kim olduğunu hatırlatır. Pavlus bundan yaklaşık 15 sene önce ilk Timoteos’u yanına aldığından beri birlikte pek çok zorluk çektiler. Pavlus Listra’da taşa tutulduğu zaman Timoteos muhtemelen olayı izliyordu. Daha sonra Pavlus’la Silas Filipi’de dövülüp hapise atıldıkları zaman yine Timoteos oradaydı. Timoteos herkesten daha çok Pavlus’un kutsal görevine ne kadar sadık ve fedakar davrandığını biliyordu. Nitekim Rab’bin işini yapan herkes mutlaka zorluklarla karşılaşır. Çünkü Mesih’in egemenliğini kurmaya çalışırken aynı zamanda İblis’in egemenliğini karşımıza alıyoruz. İşte Pavlus hayatı ve hizmetiyle bir Tanrı adamı olduğunu fazlasıyla kanıtladı. Öbür yandan sahtekarlar bu gibi sıkıntılara hiç katlanamazlar. İşte gerçek Tanrı adamları ile yalancıları birbirinden ayırt etmenin en kolay yollardan biri budur.
Sahtekarları ayırt etmenin ikinci ve belki en önemli yöntem de Rab’bin Sözüne olan bağlılıklarını sorgulamaktır. Yalancılar genellikle kendi bildiklerini okurlar ya da Rab’bin Sözünü kendilerine göre yorumlarlar. Ama gerçek Tanrı adamı Tanrı’nın buyruklarına boyun eğer. Pavlus öncellikle Timoteos’un yetiştiği imanlı ortamı hatırlatır. Timoteos çocukluğundan beri imanlı büyüklerinden Rab’bin Sözünü öğreniyordu ve Kelamın ne kadar sağlam olduğunu biliyordu. Şimdi de Pavlus şu önemli gerçeği anımsatır: ‘Kutsal Yazılar’ın tümü Tanrı esinlemesidir!’ Tek bir cümleyle Elçi Pavlus hem Kutsal Kitap’ın ilahi kaynağını hem de olağanüstü kıymetini açıklar. Tanrı esinlemesi sözü orijinal Grekçe dilinde ‘theopneoustos’ demek Tanrı’nın içinden gelen nefes gibi Ruh’uyla açıklanmıştır demektir. Bu yüzden Kutsal Yazıları yazan insanların ‘Tanrı’dan konuştuklarını’ söyleyebiliyoruz (2.Petrus 1:20-21). İmanlı bu kutsal sözlere bağlı kaldığı sürece kolay kolay yanılmaz ve yoldan sapmaz. Nitekim bizi yola getiren, gerektiğinde azarlayan ve gerektiğinde bina eden Rab’bin Sözüdür. O yüzden imanda dimdik durmak için ve tam bir Tanrı adamı olmak için Pavlus bizi Tanrı’nın Sözüne bağlı kalmaya çağırır. Başka türlü insanlara bakarsak yanılabiliriz ama Rab’bin Kelamında sergilenen Mesih’in örneğine uyarsak her tür iyi iş için donatılmış bir Tanrı adamı ve kadını olacağımızdan emin olabiliriz.
AÇIKLAMA: Bunlar Elçi Pavlus’un kayıtlı bulunan son sözleridir. Ama zindanda idam edilmeyi bekleyen Pavlus’ta bir zerre kadar korku ya da kaygı yok, aksine büyük cesaretle Timoteos’u Mesih’in müjdesini yaymaya isteklendirmeye çalışır. Bu arada Roma’nın adaletsiz mahkemelerine çıkan Pavlus yakında bir gün herkesin İsa Mesih’in önünde yargılanacağına emindir. Dahası bir gün Mesih’in kendisi yeryüzüne dönüp egemenliğini kuracağına inanıyordur. Bunların ışığında Pavlus sevgili oğlu Timoteos’u Rab’bin sözünü usanmadan her yerde yaymaya çağırır. Bazen insanları eğitmek gerekebilir, bazen ikna etmek ve bazen azarlamak da gerekebilir, ama durum ne olursa olsun Rab’bin gerçeğine sadık kalarak kutsal müjdesini duyurmak zorundayız. Aynı zamanda Pavlus sahtekarların çoğalacağını da biliyor. Onlar ki Rab’bin saf sözünden saparak yalnızca insanların duymak istediklerini öğretirler. Ama Timoteos gibi Tanrı adamları insanlar nasıl karşılık verirse versinler her zaman Rab’bin Sözünü dosdoğru öğretmeye özen göstermeli. Bunun için yeri geldiğinde sıkıntıya göğüs gerecek ve İblis’in saldırılarına maruz kalacak ama Tanrı adamının işi her zaman Rab’be öncellik vererek müjdeci olarak görevini sürdürmektir.
Sonra Pavlus kendi hayatını örnek olarak sergiler. Rab’bin müjdesi uğruna canını vermeyi bekliyor, hatta, iple çekiyordur. Burada sözünü ettiği ‘adak şarabı’ Rab’bin huzurunda kutsal sunu olarak dökülen ve adanmışlık temsil eden çok eski bir Yahudi geleneğiydi (M.Çıkış 29:40-41). İlginçtir ki bu gibi dökmelik sunu kurban edilen kuzunun yanında dökülürdü. Benzer şekilde Pavlus esas kurban edilen Mesih’in yanında kendi hayatını ancak dökmelik bir sunu olarak görür. Yani bizim için canını veren Mesih’in kurbanı yanında bizim de can vermemiz ne ki? Sonra Pavlus Rab uğruna verdiği mücadeleyi bir yarışa benzeterek, son çizgiye geldiğini belirtir. Onun için bu hayati mücadelede en önemli şey imanı koruyarak Rab’bi hoşnut etmekti. Artık gözleri onu karşılamaya gelen Mesih’i arıyordur. İsa’nın elinden doğruluk tacını alacağını biliyordur çünkü Rab bu kutsal zafer tacı yarışı başarıyla bitiren herkese vereceğini çok önceden bekliyordu (1.Korintliler 9:25). Birçok yerde Rab’bin müjde uğruna verdiğimiz hizmet karşılığı bizi taçlandıracağını söyler (Yakup 1:12, 1.Petrus 5:4, Vahiy 2:10). Bunun yanısıra Pavlus özellikle Rab’bin gelişini özlemle beklemenin büyük değerini de belirtir.
Son olarak Pavlus her mektupta olduğu gibi kişisel bazı talimatlar ve selamlar aktarır. İlk önce onu terk eden Dimas’tan söz ediyor, belli ki kayıplara karışan bu kardeş için çok acı çekmiştir. Aynı zamanda Rab’bin işini farklı yerlerde sürdüren Kriskis, Titus ve Tihikos’dan söz eder. Bu sırada çok eskiden yoldaşı sevgili hekim arkadaşı Luka Pavlus’un yanında. Timoteos yanına gelirken beraberinde Markos’u getirmesini de söyler. Bu çok ilginç çünkü yıllar önce Markos yüzünden Barnaba’yla Pavlus arasında çok ciddi bir sorun yaşandı, hatta yollarını ayırdılar (E.İşleri 15:39). Anlaşılan zaman geçtikçe Markos gerekli dersi aldı ve Elçi Pavlus’un güvenini öyle kazanmayı başardı ki şimdi yanına çağrılıyor. İmanlı çok büyük hatalar yapabilir ama Rab her zaman ikinci şansı tanır. Ayrıca onunla beraber Troas’tan bir kaç eşya getirmesini de istiyor. Aralarında kitaplar ve yazı derileri dikkatimizi çeker. Ölümü bekleyen Pavlus’un sonuna kadar yine Kutsal metinleri okuma isteği gerçekten ilham vericidir. Sonra Timoteos’u kendisine karşı gelen Bakırcı İskender’den sakınmasını söyler (1.Timoteos 1:20). Kim bilir belki onun yüzünden Pavlus tutuklandı. Sonra Pavlus ilk mahkemesinden kısaca söz eder. Hiç kimse onun yanında durmamasına rağmen Pavlus kin tutmuyor, aksine yıllar önce İstefanos’tan öğrendiği gibi Rab’bin onları bağışlamasını diler (E.İşleri 7:60). Aynı zamanda mahkemede bile Rab’bin tanıklığını yapabildiğine sevinir. Dahası Peygamber Daniel’den esinlenerek Rab’bin onu aslanın ağzından kurtardığını belirtir. Ama Pavlus’un isteği ölümden kaçmak değil, esas amacı sonuna kadar Rab’bin adına leke sürmeden tanıklığını kanıyla imzalamak ve Rab’bin huzuruna kavuşmaktır. Böylece bir kaç kardeşin son selamlarını ileterek Elçi Pavlus ‘Rab’bin lütfu sizlerle olsun’ diyerek son mektubunu kapatır.