Elçi Pavlus mektuplarını genellikle kilise topluluklarına yazardı. Ancak burada baktığımız üç mektup kiliselere Pavlus’un adına hizmet eden genç önderlere yöneliktirler. O yüzden öncellikle söz konusu olan bu kişilerin kim olduklarını ve onlara neden bu mektuplar gönderildiğini incelememiz gerek.
A. TİMOTEOS KİMDİ? – Elçi Pavlus Timoteos’la ilgili şöyle ifadeler kullanıyor, “imanda öz oğlum” ve ‘sevgili oğlum’. Pavlus’a eşlik eden onca öğrencileri arasında Timoteos’un çok özel bir yeri vardı. ‘Timoteos’ demek ‘Tanrı’yı onur eden’ ya da ‘Tanrı’nın onurlandırdığı kişi’. Timoteos’la Elçilerin İşleri 16. bölümünde ilk kez karşılaşıyoruz (Elç.İşleri 16:1-3).Listra’da yaşayan Timoteos büyük olasılıkla bundan bir kaç sene önce Pavlus’un şehrinde nasıl taşa tutulup ölümden döndüğünü gördü (14:8-22, 2.Timoteos 3:11). Listra bir Roma kolonisi olmakla birlikte oldukça pagan bir kentti. Timoteos’un annesi ve nenesi çok güçlü Mesih imanlılarıydı ama babası Grekti. Çocukluğundan beri Mesih’in öğretileriyle büyüyen Timoteos o yöredeki imanlılar arasında kendini öyle kanıtlamıştı ki Pavlus’un hizmet takımına katılmak istediğinde karşı çıkan olmamıştı. Anlaşılan önderlerinin ve Pavlus’un onayını da aldı (1.Timoteos 4:14, 2.Timoteos 1:6). Ancak annesi Yahudi olduğu için Pavlus onun sünnet olmasını da istedi, şöyle ki müjdeyi paylaşırken Yahudilere tökez olmasın. Böylece daha çok gençken Timoteos Pavlus’un yol arkadaşı olmak üzere birçok zorluğa göğüs germeye razı oldu.
İncil’in ilerleyen bölümlerde Timoteos hep Pavlus’un özel yardımcısı ve temsilcisi olarak geçiyor (Elç.İşleri17:14,15, 18:5, 19:22, 1.Korintliler 4:17). Kimi yerde Pavlus bir şehirden ayrılmak zorunda kalınca Timoteos geride kalıp topluluğu pekiştirirdi. Kimi yerde Pavlus’un adına sorun yaşayan toplulukları da ziyaret ederdi. Anladığımız kadarıyla Timoteos çekingen bir yapıya sahipti (1.Korintliler 16:10). Ama buna rağmen çok sadık ve fedakar bir kardeş olarak Pavlus’un övgüsünü kazandı (Filipililer 2:19-22). Pavlus’un Roma’daki birinci tutukluğundan sonra Pavlus ve Timoteos yine birlikte Rab’bin işine devam ettiler. Anlaşılan Efes kilisesine uğradılar ve Elçi Pavlus orada kalmasını rica etti (1.Timoteos 1:3). Oldukça genç olan Timoteos’un Efes Kilisesindeki rolü başpiskopos olmak değil var olan önderlere yardımcı ve destek olmaktı. Oradaki kardeşler arasında örnek biri olmaya çağrıldı.
B. MEKTUBUN AMACI – Efes’ten Makedonya İlindeki kiliselere geçen Pavlus kısa sürede geri gelmeyi planlıyordu ama gecikeceğini anlayınca bu mektubu ruhsal oğlu Timoteos’a gönderdi. Pavlus’un bu mektubu yazmaktaki amacı şöyle özetleyebiliriz:
Anlaşılan Efes’te Mesih’in müjdesine ters düşen öğretiler yayanlar vardı (1:3). Bunların arasında özellikle Musa’nın Yasa’sını ön plana çıkaran ve boş konular üzerinde uzunca tartışanlar var. Pavlus Timoteos’un bu gibi yararsız ve yanlış öğretileri susturmasını istiyordu.
Aynı zamanda Pavlus imanlıların ‘Yaşayan Tanrı’nın topluluğunda’ nasıl davranmarları gerektiğini anlatmak için bunları Timoteos’a yazar (3:14-15). Böylece bu kısa mektupta kilisenin günlük ve pratik işleyişleriyle ilgili birçok önemli öğretiye rastlıyoruz. Bu mektup bir kilise önderinin el kitabı gibidir.
Son olarak Pavlus Timoteos’u imanlılara konuşmada, davranışta, sevgide, imanda ve paklıkta örnek olmaya çağırır (4:12) Çünkü insanlara birçok şey öğretmekten ziyade hayatımızla sergilemek her zaman daha etkili ve kalıcı bir iz bırakır.
Doktrinle ilgili Öğreti (1:1-20)
Selamlama (1:1-2)
Yasanın şimdiki faydası (1:3-11)
Pavlus’un emaneti (1:12-20)
Kilise Düzeniyle ilgili Öğreti (2:1-3:16)
Dua düzeni (2:1-7)
Rol düzeni (2:8-15)
Önderlik düzeni (3:1-16)
Gözetmenler (3:1-7)
Görevliler (3:8-16)
Sahte Öğretilere karşı Uyarı (4:1-16)
İmandan dönüş (4:1-5)
Ruhsal disiplinin önemi (4:6-16)
Kilise Hizmetkârlarıyla ilgili Öğreti (5:1-25)
Genel ilişkiler (5:1-2)
Dullar konusu (5:3-16)
İhtiyar konusu (5:17-25)
İmanlının Pratik Hayatıyla ilgili Öğütler (6:1-21)
Kölelik sorunu (6:1-2)
Zenginlik sorunu (6:3-19)
Vedalaşma (6:20-21)
AÇIKLAMA: Kilisenin en büyük düşmanı genellikle dışardan nefret kusan ya da saldıranlar değil, kendi içinde olan köstebek imanlılardır. Bunların bazısı gerçekten imanlı değil, bazısı ise egolarından pek kurtulamamış imanlı. İncil’de sahte öğretmenlere karşı pek çok uyarı var ama kendini beğenmiş imanlılar da o kadar da tehlikelidirler. Öz oğlu gibi Timoteos’u seven Pavlus bu mektubu onu imanda pekiştirmek ve bu gibi yanlış öğretilere karşı yetkilendirmek adına yazıyor. Efes’te kalan Timoteos’a çok büyük bir iş düşüyordu. Anlaşılan toplulukta farklı öğretiler yayan ve doktrinsel birçok konu üzerinde uzunca tartışmaya bayılan kişiler vardı. Aslında dürüst olmak gerekirse birçoğumuz ilk iman ettiğimizde de bu tür tartışmaları severdik. Ne var ki Rab’bin ve topluluğun değerini daha iyi anladıkça olgunlaşmaya başladık ve bu boş tartışmaları geride bıraktık. Ancak bazıları bunlardan vazgeçmek istemiyor ve bunlar sayesinde toplulukta hep sorunlar yaşanıyor. Efes Topluluğun’da da böyle bir durum vardı. Ama Elçi Pavlus bu tür tartışmaları hep kınar (1.Timoteos 6:3-5, 20-21, 2.Timoteos 2:14-16). Neden? Çünkü bunlar kilise topluluğunu bina etmekten çok kardeşleri birbirine karşı düşürür. Nitekim uzunca konuşup tartışanlar Rab’den çok kendilerini ön plana çıkarıp egolarına hizmet ediyorlar. Oysa ki imanımızın amacı pak bir yürek, temiz bir vicdan ve içten bir kardeş severliğidir.
Bu sırada Efes’te yaşanan tartışma Musa’nın Yasasıyla ilgiliydi. Pavlus Kutsal Yasa öğretmeni olarak ortada gezen bu kişilerin esas neden bahsettiklerini bilmediklerini söyler. Aslında Yasa’yı anlamak gerçekten önemlidir. Eski Antlaşma’da geçen Yasa bizi bağlıyor mu? Orada geçen buyruklara tabi olmamız gerekiyor mu? Dikkatli olmamız lazım çünkü bunun cevabı hem evet hem de hayırdır. Yasa’da geçen temel ahlaki buyruklar tabi ki evrensel niteliktedirler, (adam öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin gibi) nitekim bunların çoğunu Mesih ve elçileri Yeni Antlaşma’da tekrarlıyor. Fakat törensel ve toplumsal yasalara gelince bunların Yahudi halkına özgü olarak verildiğini görebiliyoruz. Bu yüzdendir ki İncil Eski Antlaşma’da Yahudilere buyrulan birçok kuralı kaldırıyor (kurban kesmek, domuz eti yemek ve sünnet olmak gibi). Burada ise Pavlus Tanrı’nın gönderdiği bu Yasa’nın asıl amacına dikkatimizi çekmeye çalışır. Bazılarının sandığı gibi Yasa insanın günahtan kurtulması için göğe yükselen bir merdiven değildir. Yasa insanı kurtaramaz onu yalnızca yargılayabilir. Yasa sadece doğruları ve yanlışları öğretir gerisi bize kalmıştır. Acı gerçek şu ki Yasa’nın aynasında kendimize iyice bakarsak pek çok konuda eksik olduğumuzu görüyoruz. Bu açıdan Yasa her insanın günahlı olduğunu kanıtlamak için çok önemli bir rol oynuyor (Romalılar 3:20). Peki Mesih imalıları olarak Yasa’yı ne yapmalıyız? Bizler Yasa’ya göre yaşamaya kalkarsak kesinlikle hayal kırıklığına uğrarız. O’nun yerine Rab içimize Kutsal Ruh’unu vermiştir ve izler artık O’na uymalıyız (Galatyalılar 3). Yine de başkalarına günahlarını göstermek için Yasa çok işe yarayabiliyor. Bazıları günahkar olduklarını kabul etmek istemiyor, bu durumda ikna olmaları için onlara Yasa’nın aynasını tutabiliriz.
Ardından Pavlus kendi hayatından örnek verir. Eskiden Yasa’ya çok bağlı olan Pavlus aşırı dindarlığından ötürü ilk Hristiyanları zülüm ederdi. Ancak bunu bilgisizlikten ve imansızlıktan ötürü yaptığını belirtir. Çünkü Mesih’le karşılaştığı zaman Pavlus ne büyük bir yanılgıya kapıldığını anladı. Böylece eskiden Hristiyanların en büyük düşmanı Hristiyan inancının en büyük savunucusu oldu. Yine de Pavlus imanlılara yaşattığı zülümden ötürü kendini ‘günahkarların en kötüsü’ olarak görürdü. Ama Rab Pavlus gibilerini özellikle kurtarmayı sever, öyle ki tüm insanlara örnek olsunlar. Bu yüzden Pavlus kendini tutamayıp Rab’bi övmeye başlar. Burada Pavlus ile Kutsal Yasa öğretmeni olmaya çalışanlar arasında ne kadar büyük bir fark olduğunu görürüz. Aslında Pavlus Yasa’yı hepsinden daha iyi bilir ve uygulardı zamanında ama Mesih’i tanıdıktan sonra gurur yerine alçakgönüllülük, ego yerine lütuf hükmediyor. Son olarak Pavlus Timoteos’u cesaretlendirmeye çalışır. Yıllar önce hakkında söylenen peygamberlik sözünü hatırlatır (1.Timoteos 4:14). İlk Pavlus’la birlikte yola çıktığı zaman çok zorlu bir mücadeleye başladığını biliyordu. Ancak zaman geçtikçe yorulmuştu, şimdiyse Pavlus onu imanda dimdik durmaya çağırır. Bu demek hem kendini temiz tutmak hem de Mesih inancının başkaları tarafından kirletilmesine izin vermemek demek. Hatta Pavlus iman konusunda batmış iki kişinin isimlerini de verir. Bunları ‘Şeytan’a teslim ettim’ derken onlara kilise disiplini uygulandı demek istiyordur (1.Korintliler 5:3-5). Anlaşılan Mesih’e göre yaşamak için yalnızca kendimize değil topluluğumuza da dikkat etmeliyiz.
AÇIKLAMA: Bu mektuplarda Elçi Pavlus kilisede uygulanması gereken düzeni sağlamlaştırmaya çalışıyor (3:15). Kilisede ibadet deyince genellikle söylenen ilahiler ve tapınma düzeni aklımıza gelir. Fakat Rab’bin sözüne bakarsak aslında ibadet Rab’be adanmış bir hayat biçimidir (Romalılar 12:1-2). Kilisedeki yansımasına gelince ilahilerden çok dua ön plana çıkar. Ne var ki çoğu zaman kiliselerimizde duaya pek zaman ayırmıyoruz. Pavlus ise duaya daha çok önem vermemiz gerektiğini öğütler (Koloseliler 4:2). Dua derken yalnızca kişisel sıkıntılarımız ya da ihtiyaçlarımız için de değil, daha büyük ve geniş çaplı dualar kastediyor. Burada okuduğumuz gibi ülkemizin en baştaki yetkililerinden tüm insanlara kadar dua etmeye özen göstermeliyiz. Bazımız bu konuda zorlanabiliyoruz çünkü baştaki yönetimi belki tasvip etmiyoruz. Fakat unutmayalım ki Pavlus bu sözleri yazarken Roma İmparatorluğun başına gelmiş geçmiş en çılgın ve gaddar isim söz konusuydu: Neron! Daha sonra Pavlus’un kendisi bu adamın düzenlediği katliam sırasında can verdi. Ama Pavlus ısrar ediyor; bu gibi adamlar ve tüm yetkililer için kilisede mutlaka dua edilsin. Neden? Çünkü her yönetim Tanrı’nın müsaadesiyle kurulmuştur (Romalılar 13:1-7). Ayrıca Mesih imanlıları olan bizler yönetimlere başkaldıranlardan değil boyun eğenlerdeniz (1.Petrus 2:13-17). Ama niçin dua ediyoruz? Sakin ve huzurlu bir ortamda yaşamak için dua ediyoruz, çünkü biz barışseverleriz. Aynı zamanda bu gibi insanların kurtulması için dua ediyoruz. Evet, Rab Neron gibi insanların dahi kurtulmasını ister. Bu mümkün değil diye düşünebiliriz ama Eski Antlaşmada terör estiren Babil Kralı Nebukadnessar’ın iman ettiğine dair kendi yazdırdığı tanıklığı okuyabiliyoruz (Daniel 4). Sonuç olarak Rab tüm herkesin, ne kadar iyi ya da kötü, küçük ya da büyük olursa olsun, kurtulup gerçeğin bilincine erişmesini ister.
Sonraki ayet aslında çok önemli; bu Tanrı’nın gerçeğidir: Tek Tanrı ve Tanrı’yla insanlar arasında tek aracı vardır, o da İsa Mesih! Öncellikle bizim tek Tanrı’ya inandığımızı belirtir. Aynı zamanda bizi Tanrı’yla barıştıran tek kişinin Mesih olduğunu belirtir. Pavlus’un bu satırları yazdığı dönemde Efes gibi şehirlerde insanlar pek çok ruhsal araca başvuruyorlardı. Bazısı putlara kurban sunar, başkaları imparatora dua eder, bazısı atalarına da adak adardı. Günümüzde durum çok farklı değil. İnsanlar Tanrı’ya ulaşmak için kendilerince birçok farklı araç kullanmaya çalışır. Ancak Rab’bin Sözü çok açık ve net olarak şunu belirtir ki TEK Tanrı ile insanlar arasında TEK bir araç vardır, O da İsa Mesih’tir! Nedeni de şu: bir tek İsa Mesih canını tüm herkes için vermiştir. Tanrı Oğlu insan oldu, aramızda yaşadı ve kutsal hayatını bizim uğrumuza fidye olarak çarmıhta sundu. Böylece günaha esir olan bizler Mesih’e iman ederek günahımızdan aklanıyoruz, İblis’ten özgür oluyoruz, ölümü yeniyoruz ve Tanrı’ya erişme umuduna sahip oluyoruz. Tanrı artık bizi günahımızdan dolayı yargılamayacak çünkü Mesih gerekli bedeli kendi kanıyla karşıladı, fidyemiz ödendi, bizler artık özgürüz (Romalılar 8:1).
Şimdi Pavlus ibadet düzeni konusuna geri dönüyor ve kilisede herkesin nasıl davranması gerektiğini kısaca anlatır. Öncellikle erkeklere yönelir ve onların Rab’bin huzurunda pak eller kaldırarak ibadette öncüllük yapmaları gerektiğini öğretir. Erkekler bazen bu konuda çok pasif kalabilir o yüzden Pavlus onları hem kutsallıkta hem de duada örnek olmaya çalışır. Sonra kadınlara yönelir ve özellikle giyimlerine odaklanır. Tabi ki imanlı kadınların güzel giyinmesinde sorun yoktur ancak dünyadaki kadınlar gibi insanların dikkatini kendi dış görünüşlere çekmeye çalışıyorlarsa bu Rab’bi hoşnut etmez. Çünkü bu tür davranışta benlik ön plandadır ve başkalarının sürçmesine de neden olabilir. Bunun yerine Rab’bin sözü bizi edepli, ölçülü ve iyi işlerle süslenmiş olmaya çağırır (1.Petrus 3:3-6). İnsanların dikkatini çeken dış güzelliğimiz değil iç güzelliğimiz olmalı.
Sonra topluluk düzeninde kadınların uysallık içinde öğrenmesi, öğretmemesi ve erkeğe egemen olmaması gerektiğini okuyoruz. Bu ne demek? Bu sözlere şaşıran bazıları Pavlus’un burada kendi şahsi fikrini ya da sadece o günün özel durumuna karşı bunları yazdığını ileri sürer. Ancak bildiğimiz gibi Rab’bin Sözünde yazılanlar kimsenin ‘özel yorumu’ değildir (2.Petrus 1:20). Ayrıca Pavlus bunu sadece burada değil benzerini 1.Korintliler 14.bölümde de yazar. O zaman ne demek istiyor bu ayetler? Öncellikle şunu biliyoruz ki Rab’bin gözünde kadın erkek ayrımı yoktur, nitekim ikisi günahkar olduğu gibi ikisi aynı lütufla kurtulur (Galatyalılar 3:28). Aynı zamanda fiziksel yapı itibariyle farklı yaratıldığımızın ve evlilikte farklı görevler üstlendiğimizin farkındayız. Böylece evde kadınlar kocalarına bağımlı oldukları gibi kilise düzeninde kadınların erkek önderlere bağımlı olmaları gerek. Ama yine şunu unutmayalım bu bir değer meselesi değil, bu bir düzen meselesidir. Pavlus gerekçe olarak yaratılışı anımsatır: Önce erkek yaratıldı ve sonra kadın. Yani önderlik vasfı en baştan erkeğe yüklendi (1.Korintliler 11:3). Bunu çok iyi bilen İblis de bu yüzden kadına yönelip önce onu baştan çıkarmaya çalıştı. Bu yüzden yaratılıştan beri kurulan bu düzeni hem evimizde hem de kilisemizde korumamız gerek. Peki pratik olarak bu ne demek? Erkekler sultanlık sürsün demek değil tabi. Bizler Mesih’i örnek alarak kadınlarımızı içten bir sevgi ve saygıyla kayırmalıyız (Efesliler 5:22-33). Kilise düzeninde elbette ki kadınlar armağanları doğrultusunda her tür hizmet edebilir, ancak topluluğun önünde öğretmeye ve de başında önderlik yapmaya gelince erkek önderler kutsal görevlerini sürdürmelidir. Nitekim Mesih’in on iki havarisi olsun, ilk kiliselerde önderlik yapan diğer kişiler olsun, önderlik vasfının hep erkeklere verildiğini görüyoruz. Kadınların görevi ise farklı. Onlar özellikle ev ortamında Rab’be yaraşır çocuklar yetiştirerek kutsal vasıflarını yerine getiriyorlar. Hatta bu görevi adanmış bir şekilde gerçekleştirdikleri takdirde kendilerini Havva’dan kalma utançtan ‘kurtarmış’ olurlar.
AÇIKLAMA: Her kurumda olduğu gibi Kilise topluluğunda da düzen sağlayacak bir önderlik hiyerarşisi gerek. Daha önce değindiğimiz gibi baştan beri kurulan imanlı topluluklarında bir takım ‘ihtiyar’ ya da ‘gözetmen’ önder olarak atanırdı. Bunlar özellikle topluluğun ruhsal sağlığından sorumludular (İbraniler 13:17). Kilise üyelerinin onlara her açıdan saygı duymaları gerekir (1.Selanikliler 5:12-13). Peki kimler bu kutsal görevi üstlenebilir? Burada Elçi Pavlus önderliğe atanacak kişilerde aranması gereken temel nitelikleri sıralar. Tabi hiç bir önderin tam anlamıyla bu profile uyması mümkün değil ama yine de çıtayı yüksek tutmakta her zaman fayda var. Pavlus öncellikle bu görevi üstlenmeye yanaşan kişilerin iyi bir şey arzu ettiklerini vurguluyor çünkü kolay bir görev değil. Sonra sıralanan nitelikleri üç bölüme ayırabiliriz. Öncellikle kişisel karakter özellikleri var, sonra ailevi ve son olarak toplumsal nitelikler gelir. Genel olarak önderliğe atanan kişinin bariz bir ayıbı olmamalı. Karakteri itibariyle dengeli, sağduyulu, uysal, ve alçakgönüllü biri olarak bilinmelidir. Kavgadan, para sevgisinden, başka her hangi kötü bir alışkanlıktan uzak olmalı. Kısacası her açıdan örnek bir imanlı olmalı. Ailesine gelince karısına sadık, çocuklarına sahip çıkan biri olmalı. Ailesi ile birlikte tüm topluluğa örnek teşkil eden bir düzen sergilemeli. Bununla beraber misafirperver olmalı. Evini ve çocuklarını Rab’be yaraşır bir şekilde yetiştirmeli, yoksa dediği gibi kendi ev halkını yönetmesini bilmeyen Tanrı’nın ev halkına nasıl sahip çıkabilir? Bunun dışında imanlılar ve imansızlar arasında saygın bir kişi olarak tanınmalıdır. Bunun için yeni bir imanlı önderliğe atanmamalı yoksa İblis’in yolundan gidip gurura kapılabilir. Önderlik vasfını yüklenen uzun bir süre boyunca insanların güvenini kazanmış biri olmalı. Aslında bu listeden çıkan ideal önderlik portresi tüm hepimiz harika bir örnek teşkil eder.
Gözetmenlerden sonra Pavlus kilisede hizmet eden diğer görevlilere de değinir. Aslında kilise tarihinin başlarında önderlik yapan Elçilerin kendilerine yardım etmek için seçtikleri yedi görevli görüyoruz (Elç.İşleri 6). Daha sonra kiliselerde önderlik vasfını taşıyan bu iki gruba yine rastlıyoruz: Gözetmenler ve Görevliler (Filipililer 1:1). Gözetmenlere daha çok öğretmek ve önderlik yapmak düşer, görevlilere ise topluluğun pratik ihtiyaçlarını karşılamak düşer. Nitekim burada ‘görevli’ diye çevirilen Grekçe sözü (Diyakonos) hizmetkar demektir. Ama ilginçtir ki sıralanan niteliklere baktığımızda gözetmen ile görevli arasında pek bir fark gözükmüyor, çünkü ruhsal açıdan ikisinin tüm topluluğa kutsal bir örnek teşkil etmeleri gerekir. Bu ayetlerde Pavlus ayrıca kilisede görev üstlenen bu adamların eşlerine de değinir; onlar da kocaları gibi ağırbaşlı, saygın birer imanlı olmalı. Çünkü denildiği gibi, ‘her başarılı erkeğin arkasında harika bir kadın var’. Önderlik takım işidir. Önderler eşlerine sık sık danışmalı, aynı zamanda birbirine danışmalı, aynı zamanda hizmet eden alt takımdaki kişilere de danışmalı… Kutsal Kitap’a göre önderlik yapmak dünya düzenine çok terstir. Vurdumduymazlık, kabadayılık veya zorbalık kesinlikle olmaz. Bu iş alçakgönüllülük işidir. Burada şunu da sorabiliriz: Gözetmen veya görevli nasıl seçilir? Oylamayla mı, atanmayla mı? İncil’e baktığımızda Rab’bin kendisi elçileri seçtiğini görüyoruz. Sonra elçiler ilk önderleri seçtiler. Burada ayrıca önderliğe önerilen kişilerin topluluk tarafından ‘denenmesi’ gerektiğini görüyoruz. Eğer kimsenin kayda değer bir itirazı yoksa önderliğe atanabilir. Şöyle özetleyebiliriz: önderler burada sıralanan niteliklere göre başka önderler tarafından ait oldukları topluluktan seçilmeli ve topluluğun onayına sunulmalı.
Bölümün son ayetlerinde Elçi Pavlus tüm bu talimatları neden yazdığını belirtir. Aslında kendisi Efes’e dönmeyi umuyor ama gecikirse Timoteos’un toplulukta nasıl bir düzen kuracağını bilmesi için bunları yazıyordur. Bu sözlerden Pavlus’un kilise topluluğuna ve düzenine ne kadar büyük önem verdiğini sezebiliyoruz. Çünkü Tanrı düzen Tanrısıdır (1.Korintliler 14:33). Aynı zamanda kilisenin düzeni Rab’bin kutsallığını yansıtmalıdır. O yüzden bu düzeni sağlamakla yükümlü olan önderlere büyük bir iş düşüyor. Son olarak Tanrı yolunun sırrından söz eder. Kilise de bu sırrı taşıyandır. Bu kutsal sırrın özetini muhtemel eski bir ilahinin sözleri olan şu sözlerde okuyoruz:
O (İsa Mesih), bedende göründü - Tanrı insan oldu!
Ruh’ça doğrulandı - Hakkında yazılan peygamber sözleri gerçekleşti.
Meleklere görüldü - Tüm ruhsal kainat İsa’yı takdir etti.
Uluslara tanıtıldı - Mesih’in zafer müjdesi her yere yayıldı.
Dünyada O’na iman edildi - Tüm uluslardan O’na iman eden oldu.
Yücelik içinde yukarı alındı - Şimdi İsa Mesih göklerde Baba’nın sağındadır.
AÇIKLAMA: Elçiler Petrus ve Yuhanna gibi Elçi Pavlus da hayatının sonuna doğru sahte öğretmenlerden kaynaklanan tehlikeyi sezmeye başladı. Mesih’in kendisi baştan beri son günlerde baş gösterecek saptırmalar ile ilgili öğrencilerini sıkı sıkıya uyardı (Matta 24:24). Bunları fark eden Pavlus Timoteos’u benzer konularda telkin eder. Kiliselerin içine sızmaya çalışan bu sahtekarları ikiyüzlü, aldatıcı ve İblis’e çalışan kişiler olarak betimler. Bunlar başta imanlı gibi görünseler de daha sonra imandan sapıp beraberlerinde başkalarını uzaklaştırmaya çalışarak kilise topluluklarına büyük zarar verirler. Onların bir başka özelliği de ahlak konusunda tamamen duyarsız olmalarıdır. Pavlus böylelerinin vicdanlarını kızgın bir demirle dağlanmış bir yaraya benzetir, yani duyum işlevlerini yitirdiklerinden dolayı her tür ahlaksızlığı sorgusuz sualsız yapabiliyorlar (bkz. 2.Petrus 3.bölüm). Bununla birlikte evlilik ve yemek gibi Tanrı’nın yarattığı güzel bazı şeyleri yasaklayarak kendilerini çok kutsal olarak göstermeye çalışırlar. Çok ironik değil mi? Oysa ki evlilik olsun, yemek yemek olsun, Tanrı’nın tüm insanlara bağışladığı kutsal nimetlerdir. O yüzden bunlar için şükrederek insanların düşüncelerini değil Tanrı’yı her yönden yüceltmeye çalışmalıyız.
Ardından Pavlus Timoteos’a kendini ‘Tanrı yolunda eğitmeyi’ öğütler. Buradaki sözler çok ilginç: Tanrı yolunda derken ‘Tanrısallık’, ya da Tanrı’ya benzer olma yolunda demek istiyor. Eğitmek sözü de sporcular için kullanılan bir kelimedir: Grekçe’de Gumnazo, günümüzde jimnastik sözü bundan türedi. Pavlus ruhsal egzersizden söz ediyor. Sonra Pavlus fiziksel egzersizle ruhsal egzersiz arasında bir kıyaslama yapar. Fiziksel olarak güçlenmek isteyen bol bol egzersiz yapar ve bunun elbette ki bir faydası var. Rab’bin verdiği bedene iyi bakmak, sağlıklı yaşamak tabi ki önemlidir. Ancak şunu da çok iyi biliyoruz ki ne kadar disiplinli olursak olalım bedenimiz yaşlanıyor ve yıpranıyordur. Dolayısıyla en az bedenimize baktığımız kadar ve esas daha fazla ruhumuzu güçlendirmeye dikkat etmeliyiz. Bunun güzel tarafı şu ki ruhumuza yaptığımız yatırım hem şimdiki hayatımız için hem de sonsuz yaşam için çok yararlıdır. Çünkü, Pavlus’un başka yerde yazdığı gibi, ‘her ne kadar dış varlığımız harap oluyorsa da, iç varlığımız günden güne yenileniyor’ (2.Korintliler 4:16). Duyurduğumuz müjdenin özü de budur: bizler şimdiki rahatlığımız için değil sonsuz yaşam için mücadele ediyoruz. Gerçekten buna inanıyorsak o zaman dünyevi ve fiziksel şeylerden çok ruhsal değerlere odaklanmalı ve bunların ardından koşmalıyız (Koloseliler 3:1-2, 1.Korintliler 9:24-27).
Şimdi Pavlus Timoteos’un odaklanması gereken beş alanı tespit ediyor. Genç olmasına rağmen diğer kardeşlere bu beş konuda örnek olmaya özen göstermesi gerek: Konuşmada, davranışta, sevgide, imanda ve paklıkta. Timoteos’a yazdığı her iki mektupta Pavlus bu konulara sık sık odaklanır:
1. Konuşmada: Tartışmaları reddet – 1.Tim 1:3-7, 6:3-5, 20-21, 2.Tim 2:14-16.
2. Davranışta: Örnek bir yaşantı sergile - 1.Tim 4:6-8, 13-16, 2.Tim 2:23-26.
3. Sevgide: Rab’be bağlı kal – 1.Tim 1:5, 6:10-11, 2. Tim 1:7-8, 3:2, (4:10).
4. Paklıkta: Ahlaksızlıktan kaç – 1.Tim 6:11, 2.Tim 2:22.
5. İmanda: Mücadeleyi sürdür – 1.Tim 1:18-19, 4:1, 6:12, 2.Tim 4:1-8.
Gördüğümüz gibi Rab yaşımıza değil karakterimize önem verir. Böylece yaşımız ne olursa olsun hepimiz kilise topluluğunda kardeşlerimize bu konularda örnek bir yaşantı sergilemeye özen göstermeliyiz. Bununla beraber Pavlus Timoteos’u Rab’bin Sözünü düzenli okumaya ve toplulukta okutmaya teşvik eder. Esas bizi yoldan sapmaktan kurtaracak olan budur. Yoksa Rab’bin buyruklarına değil kendi bildiklerimize güvenmeye başlarsak, imanda ne kadar güçlü olursak olalım düşme ihtimalimiz gittikçe yükselir. Ama her geçen gün Rab’bin hikmetine ve Ruh’un yönlendirişine bağlı kalırsak o zaman hem kendimizi hem de bizi örnek alan diğer imanlıları sapmaktan kurtarmış olacağız.
AÇIKLAMA: Kiliseye uğrayan insanların bazısı farklı niyetlerle gelir. Kimisi kendini göstermek istiyor, kimisi güzel kızlara bakmak istiyor, kimisiyse açık açık para istiyor. Peki insanların bu gibi tuhaf istekleri ve beklentileri nereden kaynaklanıyor? Elbette ki insanın kendi çıkarcılığından dolayıdır, çünkü çoğu insan sadece kendi bencil ihtiyaçlarını karşılamak istiyor. Ama bunlar için neden kiliseye başvuruyorlar? Kilise bir hayır kurumu değil ki. Ne yazık ki özellikle Orta Doğuda yıllardır hristiyanlığı kötülemek amacıyla kilise insanları kandırmak için para dağıtan bir kurum olarak lanse edilmiştir. Peki kilise hiç kimseye yardım etmiyor mu? Tabi ki yardım eder ama menfaatle gelene değil gerçekten ihtiyacı olan üyelerine yardım eder. Bu bölümde kilisede toplanan bağışların kimlere nasıl verilebileceğini okuyoruz ve gördüğümüz gibi kilise bunu rastgele değil son derece dikkatli bir şekilde yapar. İlk ayetlerde Elçi Pavlus kilisenin genç hizmetkarı olan Timoteos’a farklı insanlara karşı nasıl davranması gerektiğini söyler. Yaşlılara baba ve anne olarak hürmetle davranmalı. Genç kadınlara da kızkardeşiymiş gibi tam bir saygınlık ve paklıkla yaklaşmalıdır. Kısacası kilise içindeki ilişkilerimiz kutsal bir aile ilişkileri yansıtmalı. Bu yüzdendir ki kilise içinde birbirimize kardeş ve kızkardeş olarak sesleniriz çünkü Tanrı’nın gözünde hepimiz ruhsal bir ailenin mensuplarıyız (Galatyalılar 6:10).
Sonra Pavlus kilise yardımından yararlanan dullarla ilgili ayrıntılı bir takım talimat yazar. Rab’bin sözüne göre özellikle dullara ve öksüzlere yardım edilmelidir (Yakup 1:27). Kilisenin ilk yıllarında da bununla ilgili önemli bir olaya rastlıyoruz. Elçilerin İşleri 6. bölümünde kilisenin yaptığı günlük dağıtımında dulların arasında bir anlaşmazlığın baş gösterdiğini okuyoruz. Anlaşılan çok eskiden beri Mesih imanlıları ihtiyacı olan insanlara, özellikle dullara yardım ederlerdi. Ama Pavlus’un burada yazdığından daha başkaları, yani tam olarak ihtiyacı olmayan bazılarının kilisenin bu yardımından yararlanmaya çalıştıklarını anlıyoruz. O yüzden kimlerin dul yardım listesine ekleneceği konusuna açıklık getirmek için Pavlus Timoteos’a yazar. Bir dulun gerçekten bu yardımı hak edip etmediğini saptamak için Pavlus bir kaç kriter koyar: Birincisi, söz konusu dulun çocukları ya da torunları varsa onlar dula bakmakla yükümlüdürler. Hatta ev halkına bakmayan imanlı, imansızdan beterdir, diyor Pavlus. İmanlılar olarak büyüklerimizin ihtiyaçlarını karşılamak ve sonuna kadar bakmak Rab’den kutsal bir vasiyettir. Böylece ancak kimsesiz dullara yardım edilir. İkinci olarak yardıma muhtaç dulun örnek bir yaşantı sergilemiş olmalıdır. Başkaları gibi hala kendi zevkleri peşinde koşuyorsa ‘yaşarken ölmüştür’ diyor Pavlus. Dul listesine eklenecek kadın ise saygınlığıyla ve kutsallığıyla tanınmalıdır. Üçüncü, Pavlus yardıma layık görülen dulun altmış yaşından büyük olması gerektiğini belirtir. Daha genç dulların yeniden evlenip evlerine bakmaya teşvik eder. Aslında bu ayetlerden görüyoruz ki dul listesine alınan kadınlar bir tür kilise görevlisi oluyor. Yani daha önce kilise hizmetkarları için yazılan karakter özellikleri onlar için de geçerlidir. Bu dul kadınlar ful-time dua eden ve kardeşlere hizmet eden kişiler olmalı, öyle ki onları destekleyen kilise davranışları yüzünden iftiraya uğramasın. Rab’bin Sözü bu şekilde kendileri duaya adanmış dullardan büyük övgüyle söz eder (Luka 2:36-38).
En sonunda maddi olarak kilise tarafından desteklenecek bir kişi daha görüyoruz, o da kilise önderi. Daha önce gördüğümüz gibi ilk kiliselerde bir önder değil, bir takım gözetmen vardı. Ama Pavlus’un dediğine göre önderlik takımı içinde öğretmede çok emek veren bir önder varsa iki kat saygıya layıktır. İki kat saygı derken maddi destek demek istiyor, nitekim bir sonraki ayetlerde ücretini hak eden işçiden söz ettiğine göre bu yönden sadık bir şekilde hizmetini sürdüren önderin bu tarz bir karşılığı alması söz konusudur. Özellikle normal işinden vazgeçip full-time kilise işlerine adanan önderler kilise tarafından desteklenmeyi hak ediyorlar. Aynı zamanda birisi kilise önderidir diye diğerlerinden daha önemli ya da değerli demek değildir. Önderler de insan ve hata yapabilirler. Böyle durumlarda onların da azarlanmaları ve yola getirilmeleri gerek. Fakat, aynı zamanda onlara yöneltilen her suçlamayı kabul etmemek lazım. İnsanlar özellikle baştakini suçlamayı severler o yüzden bu gibi dedikodulara kulak asmamaya dikkat etmeliyiz. Sonuç olarak öndeliğe atanacak kişilere gelince çok dikkat etmemiz gerek. Kime ne görev vereceğimizi iki kere düşünmemiz lazım, çünkü birine bir sorumluluk vermek çok kolay ama onu geri almak neredeyse imkansızdır. Bazılarının kişiliği ya da yapısı önderliğe çok uygun görünebilir ama karakterlerini iyice yoklamak lazım. Bazılarının hataları çok bariz, bazılarının pek belirgin değil ama zamanla hepsi ortaya çıkacak çünkü ‘gizli olup da ortaya çıkmayacak hiç bir şey yoktur.’
AÇIKLAMA: Bu bölümde iki tür yaşam karşılaştırılır: Birincisi her gün televizyonda önümüze konan ve çoğu insanın ardınan koştuğu ünlü ve zengin olma hevesidir. Mutluluk vaadeden bu yaşam stili çok cazibeli ama üne ve zenginliğe kavuşanlara dikkat edersek pek mutlu değiller. Nitekim paraya kavuşanlar bir kuruşunu beraberlerinde öbür dünyaya götüremezler. İkinci yaşam türü eldekiyle yetinerek Rab’be umut bağlamaktır. Bu hayat felsefesi pek kimseyi cezbetmez ancak ne ilginçtir ki bunun sırrını anlayanlar hayattan oldukça memnundurlar çünkü elde ettikleri bu mutluluğa yalnızca bu yaşam için değil sonsuza dek sahip olduklarını bilirler. Şimdi oraya geçmeden önce Pavlus kölelik konusuna değinir. Tabi, Pavlus’un yaşadığı o dönemki kölelik bizim akla getirdiğimiz zenci ticaretinden çok farklı. O dönemde özgür piyasa ya da bireysel insiyatif diye bir şey yoktu, çalışan kişi birine bağlı olarak hayatını geçirirdi. Böylece ister öğretmen olsun, ister doktor olsun bunlar zengin bir aileye bağlı olarak hizmetlerini sürdürürlerdi, böylece hemen hemen herkes birine köleydi. Kısacası o dönemde kölelik diye geçen olay günümüzde sıradan işçi ya da memur olmaya benzerdi. Bu durumda Pavlus’un imanlıları patronlarına karşı son derece saygılı olmalarını buyurması bizi şaşırtmamalı. Nitekim İncil’in birçok yerinde benzer bir öğreti var (Efesliler 6:5-9, 1.Petrus 2:18-19).
Peki insanlar niçin uğraşır dururlar? Çoğu kişi daha ileri gitmek, zengin olup yüksek bir yere kavuşmak için çalışırlar. Ancak Tanrı yerine başka bir şeye hizmet ediyorsak günün sonunda çok pişman olacağımız kesindir. Şimdi zenginliğin tehlikesinden söz etmeden önce Pavlus kilisenin içinde bile kendi egolarını hep öne sürmeye çalışanlara değinir, çünkü ister para olsun, ister ego olsun Tanrı’ya rakip olan her şey bir tuzaktır. Ne yazık ki kilisede bazı kişi başkalarını kendilerine çekip bağlamak için ruhsal değerlerimizi bile kullanmaya çalışabilir. Bunlar genellikle başkalarıyla tartışarak kendilerini göstermeye çalışırlar. Onlar Tanrı’nın bu kutsal yolunu kendilerine alet etmeye çalışırlar. Ama sonunda ikiyüzlülükleri ortaya çıkacaktır. Öte yandan gerçek anlamda Tanrı yolunda yürümek, yani Tanrı’ya adanmış bir hayat sürdürmek, gerçekten büyük kazançtır. Pavlus bunu maddi anlamda değil, ruhsal anlamda söylüyor. Eğer Tanrı’nın verdikleriyle yetinmeyi öğrenebilsek gerçekten mutlu oluruz. İşte bu tarz bir hayatın sırrı başkalarının ardından koştuğu zenginlik hayallerinden vazgeçip umudumuzu doğrudan Rab’be bağlamaktır (Filipililer 4:11-13). Öbür türlü servet vaatleri peşinden koşanlar korkunç bir hayal kırıklığına uğrayacaklar. Çünkü ne bu hayatta tatmin olabilir ne de sonsuz hayata kavuşabilirler. Pavlus’un belirttiği gibi bu tür ‘para sevgisi’ her türlü kötülüğün köküdür. Çünkü insanlar zengin olmak pahasına her tür günaha bulaşıyorlar. Tabi ki yaşamak için para gerekiyor, onda sorun yoktur, ama paraya umut bağlamak gerçekten büyük akılsızlıktır. Öbür türlü Rab’bin nimetleriyle yetinmeyi bilmek gerçek özgürlüktür.
Şimdi Pavlus Timoteos’a gitmesi gereken yolu çizer. Dünyanın tuzaklarından kaçıp Tanrı’nın değerleri olan doğruluk, sevgi ve uysallık gibi niteliklerin ardınan koşmalı. Ama bunlara kavuşmak için gerçekten mücadele etmek gerek (1.Korintliler 9:24-27). Şeytan ve dünya düzeni bizi hep caydırmaya çalışır. O yüzden sonsuz niteliği taşıyan bu gerçek yaşama sahip olmak için büyük çaba sarf etmeliyiz. Nitekim Mesih bunun için geldi: ‘Bense insanlar yaşama, bol yaşama sahip olsunlar diye geldim (Yuhanna 10:10)’ İşte Pavlus uğruna her şeyi verdiği Mesih’in kutsal değerini bilmesi için Timoteos’u kutsal mücadeleyi sürdürmeye çağırır. Yakında bir gün hepimiz Rab’bin karşısına çıktığımız zaman ne kadar zengin ya da ünlü olup olmadığımızın pek bir önemi kalmayacak, önemli olan yüce sevgisine ne kadar sadık kalıp kalmadığımız olacaktır. Son olarak Pavlus zengin olan imanlılara yönelik önemli bir kaç öneride bulunur. Birincisi gurura kapılmasınlar. İkincisi, paralarına bel bağlamasınlar. Üçüncüsü, Rab’bin nimetlerini cömertçe paylaşsınlar. Çünkü bu yaşamda her neyimiz varsa Rab’bin zevk almamız için bize verdiği bir armağandır. Eğer bize fazla denk geldiyse bunu kardeşlerimizle ve ihtiyacı olan başkalarıyla cömertçe paylaşmalıyız. Bunu yaparsak yeryüzündeki hazinemizi Rab’bin egemenliğine yatırmış olururuz. Böylece sonsuz hayatımız için kalıcı bir şeyler biriktirmiş oluruz. Sonunda Pavlus Timoteos’u boşboğazlık yapanlara karşı dikkatli olması gerektiğini hatırlatır. Bunun yerine hepimiz Rab’bin bize emanet ettiği kutsal değerlere sahip çıkmaya gayret etmeliyiz. İşte gerçek yaşam ve sonsuza dek sürecek mutlu hayat budur.