Tanrı’nın insan kalbini tanımının karşısında Ferisi’nin ne yapmış olduğunu anlayabiliriz. “Tanrım, diğer insanlar gibi soyguncu, hak yiyici ve zina edici olmadığım için sana şükrederim” diyerek Tanrı’nın kalbinde olduğunu söylediği şeyleri yalanlıyordu. Aslında sözleri şu anlama geliyordu, “Şüphesiz bütün bu şeyler diğer insanlar için geçerli—bu vergi görevlisi şu anda bile bunları itiraf ediyor—ama ben değil ya Rab!” Ve böyle konuşarak Tanrı’yı yalancı çıkarıyordu çünkü, “Günah işlemedik dersek, O’nu yalancı durumuna düşürmüş oluruz”27 çünkü Tanrı bizim günah işlemiş olduğumum söylemektedir! Buna karşın söylediklerini büyük bir içtenlikle söylediğine inanıyorum. Bütün bu şeylerden masum olduğuna gerçekten inanıyordu. Hatta, “sana şükrederim” diyerek hayali masumluğunu Tanrı’ya atfediyordu. Ancak Tanrı’nın sözü hâlâ ona karşı duruyordu. Ama o bunu henüz görmemişti. “Jeton düşmemişti!” Eğer vergi görevlisi göğsünü yumruklayıp günahlarını itiraf ediyorsa bunun nedeni Ferisi’den daha çok günah işlemiş olduğu değildi. Bunun nedeni vergi görevlisinin Tanrı’nın söylediğinin kendisini tanımladığını çok iyi görmüş, Ferisi’ninse görmemiş olmasıydı. Ferisi gibi olan kişiler daha hâlâ Tanrı’nın bütün istediğinin görünüşte bazı günahlardan uzak durmak olduğunu düşünürler. Ama Tanrı’nın dış görünüşe değil kalbe baktığını28ve birisine şehvetle bakmayı zinayla,29içerleyen bir tutum ve nefreti adam öldürmeyle,30hasedi hırsızlık ve evde gerçekleşen ufak tefek zalimlikleri alışverişlerde gerçekleştirilen en kötü üçkâğıtçılıklarla aynı şey olarak gördüğünü henüz anlamamışlardır.
Bizler de çok sık bir biçimde, Tanrı başkalarını günah hakkında uyardığında ve bizi de uyarmak istediğinde itiraz edip masum olduğumuzu savunmuşuzdur. Aslında söylediklerimiz, “Bütün bunlar başka insanlar için doğru olabilir ama benim için doğu değil!” anlamına gelir ve bunu çok içten bir şekilde söylemiş de olabiliriz! Belki de kendilerini alçaltan insanları duymuş ve yapmaları gereken itiraflardan ve yaşamlarında düzeltmeleri gereken şeylerden ötürü onları biraz küçümsemişizdir. Ya da belki Tanrı tarafından bu kadar bereketlenmiş olduğumuzdan ötürü gerçekten mutluyuzdur. Ama her ne olursa olsun kendimiz hakkında kırılmamız gereken bir şey olduğunu düşünmeyiz. Sevgili kardeşler, eğer masum olduğumuzu ve kırılmamızı gerektiren bir şey olmadığım düşünüyorsak bunun nedeni bu şeylerin orada olmaması değil bizim onları görmemiş olmamızdır. Kendimiz hakkında hayali fikirlere sahip olduğumuz bir dünyada yaşıyoruzdur. Tanrı, hakkımızda söylediği her şeyde haklı olmalıdır. Şöyle ya da böyle bu şeylerin bizde dışa vurulduğunu görmektedir (bunları görüp Tanrı’nın bunları ele alıp icabına bakmasına izin verdiğimiz durumlar hariç) bilinçsiz bencillik, gurur, kendimizi beğenme; kıskançlık, içerleme ve sabırsızlık; çekingenlik, korkular, utangaçlık; dürüst davranmamak ve kandırmak; kirli düşüncelere sahip olmak ve şehvet duymak; eğer biri değilse mutlaka bir diğeridir. Arna biz bunu göremeyiz.
Belki de başka birinin işlediği bir günahla o denli ilgilenmekteyiz ki bunların kendimizde de var olduğunu yumu şak kalplilik ve alçakgönüllülükle kabul etmeye razı olmamakla Mesih’e karşı günah işlediğimizi görmeyiz. Karşımızdaki insanın kendi haklarını aramasını ve kendi yolunda gitmeyi arzulamasını çok açık bir şekilde gördüğümüzden biz de en az onun kadar kendimizinkini istediğimiz gerçeğini görmeyiz; ama buna karşın yaşamlarımızda bir şeylerin eksik olduğunun bilincindeyizdir. Her nasılsa Tanrı’yla canlı bir paydaşlık içinde değilizdir. Ruhsal bakımdan taze, canlı ve uyanık değiliz. Hizmetimiz “doğaüstü”yle dolu değil. Bilinçsiz olarak yapılan günahlar Tanrı önünde yine de günahtırlar ve bizi O’ndan ayırırlar. Söz konusu günah çok küçük bir şey olabilir. Eğer sadece bunun ne olduğunu O’ndan sormaya razı olursak bize hemen gösterecektir.
Tanrı’nın insan kalbi hakkında söylediklerinin gerçeğini kabul etmeye razı olmadığımızda düştüğümüz bir başka hata daha vardır. Sadece kendi masumiyetimizde ısrar etmekle kalmaz, sık sık da sevdiklerimizin masumiyetinde ısrar ederiz. Onların kendilerini suçlu hissetmelerini, alçaltılmalarını görmekten nefret ederiz ve onları savunmaya koşarız. Onların herhangi bir şeyi itiraf etmelerini istemeyiz. Sadece kendimiz hakkında değil onlar hakkında da bir hayal dünyasında yaşamaktayızdır ve bu dünyanın tuzla buz olmasından korkarız. Ama yaptığımız sadece onları Tanrı’ya karşı korumaktır ve tıpkı kendimiz için yaptığımız gibi Tanrı’yı onların uğruna da yalancı çıkarınız ve kendimize yaptığımız gibi onların da Tanrı’nın bereketlerine kavuşmalarını engelleriz.
Sadece Tanrı’yla gerçek bir paydaşlığa susamışlık bizi Tanrı’nın her şeyi açığa çıkaran ışığını istemeye ve bu bize verildiğinde de ona itaat etmeye razı edecektir.