Tanrı ve kardeşimizle hangi temelin üzerinde gerçek bir paydaşlığımız olabilir? Burada İncil: l. Yuhanna 1:7 bize taze bir şekilde hitap eder: “Kendisi ‘ışıkta olduğu gibi, biz de ışıkta yürürsek, birbirimizle beraberliğimiz olur.” Işık ve karanlık sözleriyle söylenmek istenen ışığın ortaya çıkardığı karanlığın ise sakladığıdır. Herhangi bir şey bizi eleştirip olduğumuz gibi ortaya çıkarırsa—bu ışıktır. “Işığın açığa vurduğu her şey görünür.”5 Ama ne olduğumuzu ya da ne yaptığımızı saklamak için bir şey yapıp söylediğimizde (ya da söylemediğimizde) bu karanlıktır.
Günahın yaşamlarımızdaki ilk etkisi, her zaman bizim kim olduğumuzu saklamaya çalıştırmaktır. Günah ilk anne babamızı Aden Bahçesi’ndeki ağaçların arkasında saklanmaya itti ve o zamandan beri bizim üzerimizde de aynı etkiyi oluşturmaktadır. Günah bizim yapmacık davranmamıza, rol yapmamıza, ikiyüzlü ve gösteriş meraklısı olmamıza, kendimizi mazur gösterip diğerlerine suç atmamıza neden olur. Ve bütün bunları bir şeyler söyleyip yapmanın yanı sıra sessizliğimizle de yapabiliriz. Bir önceki ayetin adına “karanlıkta yülümek” dediği budur. Bazılarımız için günah sorunu kendinin fazla farkında olmak ve saklanmaktan fazlası olmayabilir, Kendimizin fazla farkında olmamızı saklamak için sahte bir içtenlikten fazlası olmayabilir ama yine de karanlıktır.
İçimizdeki bütün bu şeylere tezat olarak, l. Yuhanna’nın bu bölümündeki ayet 5 bizlere “Tanrı sevgidir” der. Ve sonra da, “Ve onda hiçbir karanlık yoktur” diyerek devam eder. Yani, Tanrı’da içimizdeki karanlık ya da saklanmadan eser yoktur.
Öyleyse bizlerin herhangi bir derecede karanlıkta yaşayıp da Tanrı’yla paydaşlığımız olması imkânsızdır. Bizler o karanlık konumdayken kardeşimizle de gerçek paydaşlık içinde olamayız—çünkü ona karşı gerçekte olduğumuz gibi olamayız ve kimse olduğu gibi olmayan biriyle paydaşlık edemez. Aramızda bizleri ayıran bir çekingenlik duvarı oluşur.