YORUM

TANRI SÖZÜ

Yuhanna 1:1-18

1  Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. 2  Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi. 3  Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı. 4  Yaşam O'ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı. 5  Işık karanlıkta parlar. Karanlık onu alt edemedi. 6  Tanrı'nın gönderdiği Yahya adlı bir adam ortaya çıktı. 7  Tanıklık amacıyla, ışığa tanıklık etsin ve herkes onun aracılığıyla iman etsin diye geldi. 8  Kendisi ışık değildi, ama ışığa tanıklık etmeye geldi. 9  Dünyaya gelen, her insanı aydınlatan gerçek ışık vardı. 10  O, dünyadaydı, dünya O'nun aracılığıyla var oldu, ama dünya O'nu tanımadı. 11  Kendi yurduna geldi, ama kendi halkı O'nu kabul etmedi. 12  Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı'nın çocukları olma hakkını verdi. 13  Onlar ne kandan, ne beden ne de insan isteğinden doğdular; tersine, Tanrı'dan doğdular. 14  Söz, insan olup aramızda yaşadı. O'nun yüceliğini -Baba'dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu biricik Oğul'un yüceliğini- gördük. 15  Yahya O'na tanıklık etti. Yüksek sesle şöyle dedi: ‹‹ ‹Benden sonra gelen benden üstündür. Çünkü O benden önce vardı› diye sözünü ettiğim kişi budur.›› 16  Nitekim hepimiz O'nun doluluğundan lütuf üzerine lütuf aldık. 17  Kutsal Yasa Musa aracılığıyla verildi, ama lütuf ve gerçek İsa Mesih aracılığıyla geldi. 18  Tanrı'yı hiçbir zaman hiç kimse görmedi. Baba'nın bağrında bulunan ve Tanrı olan biricik Oğul O'nu tanıttı.

AÇIKLAMA: Buradaki ilk ayetler tüm kitaba bir tür giriş ve özet görevi görüyor. Bu sözlerle Yuhanna İsa Mesih’in ulvi kimliği ve vazifesini vurguluyor. ‘Başlangıçta’ derken, Yaratılış 1:1’deki gibi tüm evrenin ve zamanın başlangıcını kastediyor kastediyor. Peki, başlangıçta bulunan ve ‘Söz’ diye betimlediği nedir ya da kimdir? Daha sonra bununla İsa Mesih’i kastettiğini görüyoruz (1:14).  Ama neden Söz (Grekçe: Logos) kelimesini seçer? Bu kelime hem Yahudiler arasında hem de Grekler arasında çok ulvi ve ilahi bir kavramdı. Yahudiler için tek olan Tanrı’nın en kutsal ifadesi ve yaratıcı gücü demekti (Mezmur 33:6, 105:42). Aynı zamanda bazen Tanrı’nın Sözü ayrıca halkını kurtarmak için harekete geçer ve adlarına imkansızı başarır (Mezmur 107:20, Yeşaya 55:10-11). Grekler arasında ise Logos evrenin yaratıcı gücü ve enerjisini temsil ederdi. Burada Yuhanna her kitleye seslenerek Söz’ün kimliğini netleştiriyor: Hem ezelden vardır, hem Tanrı’yla birliktedir hem de Tanrı’dır. Dahası Söz insan olup aramızda yaşadı, ismi İsa’dır! Aslında tüm evreni yaratan Tanrı buyruğu da bu Söz’dü (Yaratış 1:1-3, Koloseliler 1:16-17) En başta yaratılmış dünyaya ışık saçan ve insanlara yaşam soluğu üfleyen de yine bu Söz’dü. Söz dünyaya İsa olarak geldiğinde dünyada hüküm süren karanlık O’na karşı direndi ama O’nu alt edemedi (Yuhanna 14:30). Kısacası, Söz olarak betimlenen İsa Mesih ezelden beri Tanrı’yla bir olan, hem dünyayı yaratandır, hem de dünyayı kurtarandır.

Şimdi Yuhanna, Mesih’in yolunu hazırlamaya gönderilen Yahya’ya kısaca değinir. Onun görevi insanları gerçek ışığa yöneltip İsa’ya inanmalarını sağlamaktı. Sonra başlangıçta ‘Işık olsun!’ diyerek dünyayı yaratmaya başlayan Söz dünyaya yeniden ışık getirdi ama insanlar O’nu reddetti. Ne ilginç değil mi? Kendi yarattığı dünya O’na başkaldırdı! Üstelik kendi halkı bile ona ihanet etti. Ne var ki kendisine iman edenlere Tanrı’nın çocukları olma hakkı verildi. Tabi ki burada fiziksel bir ilişki değil – tamamen ruhsal bir ilişki söz konusudur. Aslında en başta insanlar Tanrı’nın çocukları olmak üzere yaratıldı ama İblis’e kanarak onun köleleri olup çıktık. Fakat Tanrı’nın biricik Oğlu Mesih’e inanarak yeniden Baba Tanrımız’a kavuşabiliriz. Ama nasıl bu? Yüce Tanrı Sözü insan oldu, bizim gibi beden giyindi ve dünyamızda yaşadı. Burada orijinal Grekçe dilinde ‘çadır kurdu’ şeklinde ilginç bir ifade kullanır. Eski Antlaşma’da Rab İsrail halkı arasında yaşamak için ortalarında nasıl bir çadır kurduysa, şimdi de Mesih bizim aramıza gelir. Bize empati gösterir. Burada ‘biricik’ derken (Grekçe: monogenes) özel, eşi benzeri olmayan demek istiyor. Bizler iman ederek Tanrı Çocukları oluyoruz ama Mesih’in yeri her zaman bambaşkadır. Yuhanna ve diğer elçiler O’nun yüce lütfuna ve gerçeğine tanık oldular. Benzer şekilde Yahya da Mesih’in yüceliğine tanıklık etti. Yahya Mesih’ten yaşça büyük olmasına rağmen İsa için, ‘O benden üstündür, benden önce vardı’ dedi.

Son olarak Yuhanna, Mesih’in ‘doluluğuna’ odaklanır. Mesih’in görkemli doluluğu yani lütfu artan ölçüde tüm hepimize yayıldı. Ardından Musa’nın Yasası’yla kısa bir kıyaslama yapar: Kutsal Yasa insanlara Tanrı’nın gerçeklerini aktardı ama içinde pek lütuf yoktu. Mesih ise herkese hem lütuf hem de gerçek sağladı. Yasa insanı mahkûm eder Mesih ise insanı kurtarmak için geldi. Kutsal Yasa harika bir zemin hazırladı ancak İsa Mesih Tanrı’nın planını tamamladı. Yasa’da Musa Tanrı hakkında önemli bazı bilgiler aktardı, Mesih ise bize doğrudan Tanrı’yı tanıttı. Tanrı’yı kimse görmedi derken – insanın gözleri görkemine dayanamaz demek istiyor (Mısır’dan Çıkış 33:18-22). Ne var ki, Mesih’te Tanrı’yı görebiliyoruz  (Yuhanna 14:6-10). Burada dikkat edelim, insan Tanrı oldu demek istemiyor, çünkü bu imkânsız. Bunun yerine, Tanrı insan olmayı seçti demek istiyordur. Nitekim her şeye gücü yeten Tanrı ne isterse yapabilir ve bize ulaşmak için bu yolu seçti. Yuhanna, İsa Tanrı’yı tanıttı derken ne demek istiyor? Görünmeyen Tanrı’nın görkemini ve iç varlığını dışa vurdu demek. Dahası, bizzat insan olan Tanrı olarak yüce karakterini tüm herkese gösterdi. İncil’in bu temel gerçi günümüzdeki insanları sarstığı gibi Yuhanna’nın gününde de köklenmiş önyargıları da sarstı. Greklere göre ilahlar çok uzakta ve insanların arasında yaşamaya tenezzül etmezlerdi. Yahudiler’e göre Tanrı neredeyse tek boyutluydu. Ama gerçek Tanrı öyle değil – O karanlığa batmış yaratılışını kurtarmak için insan bedenine bürünüp aramızda yaşamayı seçendir.
 

TANRI KUZUSU

Yuhanna 1:19-3419-20  Yahudi yetkililer Yahya'ya, ‹‹Sen kimsin?›› diye sormak üzere Yeruşalim'den kâhinlerle Levililer'i gönderdikleri zaman Yahya'nın tanıklığı şöyle oldu -açıkça konuştu, inkâr etmedi- ‹‹Ben Mesih değilim›› diye açıkça konuştu. 21  Onlar da kendisine, ‹‹Öyleyse sen kimsin? İlyas mısın?›› diye sordular. O da, ‹‹Değilim›› dedi. ‹‹Sen beklediğimiz peygamber misin?›› sorusuna, ‹‹Hayır›› yanıtını verdi. 22  Bu kez, ‹‹Kim olduğunu söyle de bizi gönderenlere bir yanıt verelim›› dediler. ‹‹Kendin için ne diyorsun?›› 23  Yahya, ‹‹Peygamber Yeşaya'nın dediği gibi, ‹Rab'bin yolunu düzleyin› diye çölde haykıranın sesiyim ben›› dedi. 24-25  Yahya'ya gönderilen bazı Ferisiler ona, ‹‹Sen Mesih, İlyas ya da beklediğimiz peygamber değilsen, niye vaftiz ediyorsun?›› diye sordular. 26  Yahya onlara şöyle yanıt verdi: ‹‹Ben suyla vaftiz ediyorum, ama aranızda tanımadığınız biri duruyor. 27  Benden sonra gelen O'dur. Ben O'nun çarığının bağını çözmeye bile layık değilim.›› 28  Bütün bunlar Şeria Irmağı'nın ötesinde bulunan Beytanya'da, Yahya'nın vaftiz ettiği yerde oldu. 29  Yahya ertesi gün İsa'nın kendisine doğru geldiğini gönce şöyle dedi: ‹‹İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu! 30  Kendisi için, ‹Benden sonra biri geliyor, O benden üstündür. Çünkü O benden önce vardı› dediğim kişi işte budur. 31  Ben O'nu tanımıyordum, ama İsrail'in O'nu tanıması için ben suyla vaftiz ederek geldim.›› 32  Yahya tanıklığını şöyle sürdürdü: ‹‹Ruh'un güvercin gibi gökten indiğini, O'nun üzerinde durduğunu gördüm. 33  Ben O'nu tanımıyordum. Ama suyla vaftiz etmek için beni gönderen, ‹Ruh'un kimin üzerine inip durduğunu görürsen, Kutsal Ruh'la vaftiz eden O'dur› dedi. 34  Ben de gördüm ve ‹Tanrı'nın Oğlu budur› diye tanıklık ettim.››

        AÇIKLAMA: Yuhanna, Tanrı Oğlu Mesih’in ilahi kimliğine tanık olacak birçok kişi ve olay dizer. İlk sırada daha önce kısaca değindiği Yahya var. İsa başka bir yerde Yahya için şöyle konuştu: ‘Size doğrusunu söyleyeyim, kadından doğanlar arasında Vaftizci Yahya’dan daha üstün biri çıkmamıştır (Matta 11:11).’ Aslında Yahya’nın doğum öyküsü de çok ilginçtir. Melek Cebrail Tapınakta görev yapan babasına görünüp bir hayli yaşlanmış karısıyla birlikte Yahya isminde bir çocuğa sahip olacaklarını bildirdi. Ayrıca, daha annesinin rahmindeyken Kutsal Ruh’la dolu olacağını söyledi (Luka 1). Yahya çocukluğundan beri Tanrı’ya adanmış (Naziri) biri olarak yetişti, yani hiç asma ürününden içmedi ve saçını kesmedi (Ç.Sayım 6). Büyüdüğü zaman medeniyetten uzak çöllerde yaşayıp bal ve çekirge yiyerek hayatını sürdürdü. Yahya yıllar önce benzer şekilde yaşayan Peygamber İlyas’ı andırıyordu. Hatta Cebrail’in dediğine göre Yahya İlyas’ın ruhu ve gücüyle gelecekti (Luka 1:17). Bu da Eski Antlaşma döneminde yaşayan son peygamber Malaki’nin bir sözü uyarınca gerçekleşti. Malaki aracılığıyla Rab şöyle konuştu: ‘RAB’bin büyük ve korkunç günü gelmeden önce Peygamber İlyas’ı göndereceğim (Malaki 4:5).’ Böylece Yahudiler Mesih’ten önce İlyas’ı bekliyorlardı. Yuhanna’da okuduğumuz ayetler bu beklentinin yansımasıdır.

Yahudi yetkililer Şeria Irmağında halkı tövbeye çağıran ve vaftiz eden Yahya’ya gelip ‘Sen kimsin?’ diye sordular. Yahya beklenen büyük Mesih olmadığını hemen belirtti. Sonra ‘İlyas mısın?’ sorusuna da olumsuz yanıt verdi. Ama neden? Çünkü Yahya, bazılarının beklediği gibi, İlyas’in kendisi değildi, ancak o İlyas’ın gücüyle geldi. Sonra yetkililer, ‘beklediğimiz peygamber sen misin?’ diye sordular. Yine Yahya ‘Hayır!’ diye yanıtladı. Burada bahsettikleri ‘Büyük Peygamber’ aslında Musa’nın çok eskiden gelecek Mesih’le ilgili söylediği bir söze dayanır (Y.Tekrarı 18:15-18). Mesih de Musa gibi Tanrı adına halka konuşan bir edayla geldi, ama bildiğimiz gibi peygamberden de çok ötedeydi. Son olarak Yahya kendini ve görevini tanımlamak adına Peygamber Yeşaya’nın bir sözüne başvurur (Yeşaya 40:3): ‘Rab’bin yolunu düzleyin’ diye çölde haykıranın sesiyim ben.’ Anlaşılan Yahya kendisi ardından Rab’bin kendisi geleceğini biliyordu. Halkı tövbeye çağırıp vaftiz etmekteki amacı da buydu; onları ruhsal açıdan Mesih’in gelişine ve beklenen Kutsal Krallığına hazırlamaya çalışıyordu. Aynı zamanda bu ayetlerde Yahya’nın büyük alçakgönüllülüğünü görebiliyoruz. Ona göre Mesih kendisinden o kadar daha yücedir ki ayaklarına bile dokunmayı hak etmiyordur.

Bu sırada İsa kalabalığın içinden çıkıp karşısına çıkar ve Yahya ‘İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu!’ diye haykırır. Bu peygamberlik sözü oldukça ilginç ve önemlidir. Eski Antlaşma’da insanlar günahlarına karşılık Tanrı’ya kusursuz bir kuzu sunarlardı. Ne var ki bu sunular ancak sembolik olarak ve de geçici bir şekilde günahlarını örterdi. Yahya’nın, İsa için söylediği söze göre ise bu kurban bizden değil Tanrı’nın Kuzusu’dur. Yani bu kez Tanrı bir kurban sunuyor ve bunun sonucunda dünyanın nahı tamamen ortadan kalkacaktır! O güne kadar sunulan kuzular insanın günahını bir yere kadar karşılayabilir ama ancak kusursuz bir insan bizim günahlarımızı tam olarak karşılayabilir. İşte, İsa Mesih Tanrı’nın adımıza sunduğu kutsal ve kusursuz kuzudur. Bu kurbanla da tüm günahlarımızı kalıcı bir şekilde bağışlamayı başardı (İbraniler 10). Yahya İsa Mesih için daha birçok önemli şey söyler: ‘O benden üstündür, Çünkü O benden önce vardı.’ Sonra şunu da ekler: ‘Ben de gördüm ve ‘Tanrı Oğlu budur’ diye tanıklık ettim.’  Yahya çok açık bir şekilde İsa’nın sıradan bir insan olmadığını belirtir. Nitekim kendisi İsa’yı vaftiz ederken gökten inen güvercini gördü ve ‘Bu benim Oğlumdur’ diyen Tanrı’nın sesini duydu. Mesih’in kadınlar arasından doğan en üstün kişi olarak tanımladığı Yahya’nın bu tanıklığı gerçekten büyük önem taşıyordur.  

 

GEL DE GÖR

Yuhanna 1:35-51

35  Ertesi gün Yahya yine öğrencilerinden ikisiyle birlikteydi. 36  Oradan geçen İsa'ya bakarak, ‹‹İşte Tanrı Kuzusu!›› dedi. 37  Onun söylediklerini duyan iki öğrenci İsa'nın ardından gitti. 38  İsa arkasına dönüp ardından geldiklerini gönce, ‹‹Ne arıyorsunuz?›› diye sordu. Onlar da, ‹‹Rabbî, nerede oturuyorsun?›› dediler. Rabbî, öğretmenim anlamına gelir. 39  İsa, ‹‹Gelin, görün›› dedi. Gidip O'nun nerede oturduğunu gördüler ve o gün O'nunla kaldılar. Saat dört sularıydı. 40  Yahya'yı işitip İsa'nın ardından giden iki kişiden biri Simun Petrus'un kardeşi Andreas'tı. 41  Andreas önce kendi kardeşi Simun'u bularak ona, ‹‹Biz Mesih'i bulduk›› dedi. Mesih, meshedilmiş anlamına gelir. 42  Andreas kardeşini İsa'ya götürdü. İsa ona baktı, ‹‹Sen Yuhanna'nın oğlu Simun'sun. Kefas diye çağrılacaksın›› dedi. Kefas, kaya anlamına gelir. 43  Ertesi gün İsa, Celile'ye gitmeye karar verdi. Filipus'u bulup ona, ‹‹Ardımdan gel›› dedi. 44  Filipus da Andreas ile Petrus'un kenti olan Beytsayda'dandı. 45  Filipus, Natanel'i bularak ona, ‹‹Musa'nın Kutsal Yasa'da hakkında yazdığı, peygamberlerin de sözünü ettiği kişiyi, Yusuf oğlu Nasıralı İsa'yı bulduk›› dedi. 46  Natanel Filipus'a, ‹‹Nasıra'dan iyi bir şey çıkabilir mi?›› diye sordu. Filipus, ‹‹Gel de gör›› dedi. 47  İsa, Natanel'in kendisine doğru geldiğini görünce onun için, ‹‹İşte, içinde hile olmayan gerçek bir İsrailli!›› dedi. 48  Natanel, ‹‹Beni nereden tanıyorsun?›› diye sordu. İsa, ‹‹Filipus çağırmadan önce seni incir ağacının altında gördüm›› yanıtını verdi. 49  Natanel, ‹‹Rabbî, sen Tanrı'nın Oğlu'sun, sen İsrail'in Kralı'sın!›› dedi. 50  İsa ona dedi ki, ‹‹Seni incir ağacının altında gördüğümü söylediğim için mi inanıyorsun? Bunlardan daha büyük şeyler göreceksin.›› 51  Sonra da, ‹‹Size doğrusunu söyleyeyim, göğün açıldığını, Tanrı meleklerinin İnsanoğlu üzerinde yükselip indiklerini göreceksiniz›› dedi.

AÇIKLAMA: Elçi Yuhanna İncil’in diğer bölümlerinde geçmeyen bir çok önemli olaylara ışık tutmaya çalışır. Burada İsa’nın öğrencileriyle ilk nasıl tanıştığını görüyoruz. Daha önce okuduğumuz gibi Yahya kendisini izleyenlere İsa’yı işaret ederek ‘İşte Tanrı Kuzusu’ demişti bile. Ertesi gün aynı olay tekrarlanır ve bu defa Yahya kendi öğrencilerini İsa’yı izlemeye teşvik eder. Aslında o dönemde pek çok gezgin hoca bölgede dolaşıp Rab’bin Sözü’nü öğretiyordu, bunlara ‘Rabbi’ denirdi. Zamanla onları izleyen kitle büyüyüp hocanın saygınlığını artırırdı. Yahya ise hiç çekinmeden öğrencilerini İsa’nın peşinden gönderir. Kendisini izleyen bu adamları gören İsa ‘Ne arıyorsunuz?’ diye sorar. Onlar da onunla vakit geçirmek istediklerini belirtikten sonra akşamı birlikte geçirirler. İsa’yı ilk izleyen bu iki kişiden biri Andreas’tı, diğeri de büyük olasılıkla bunları kayda geçiren ama mütevaziliğinden dolayı ismini yazmayan Yuhanna’dır. Bu sırada Andreas kardeşi olan Simun’u derhal bularak, ‘Biz Mesih’i bulduk’ diyerek onu İsa’ya çağırır. Tabi onlar için bu çok büyük bir olaydı, çünkü Yahudi halkı asırlardır büyük Kral ve Kurtarıcı Mesih’i bekliyorlardı. Ardından Simun ilk Mesih’in karşısına çıkınca İsa hemen ismini söylüyor ve bundan böyle kaya anlamına gelen ‘Kefas’ (Grekçe dilinde: Petrus) ismiyle çağrılacağını belirtiyor. Bu çok ilginç bir buluşmadır çünkü İsa Simun’a hem geçmişini okuyor hem de geleceğini gösteriyordur.  

Ertesi gün Rab İsa öğrencileriyle birlikte Celile’ye dönmeye karar verir. Büyük olasılıkla bu sırada Yahya’nın insanları vaftiz ettiği Şeria Irmağı civarındaydılar, İsa’nın öğrencileri ise Celile Gölü etrafında yaşıyorlardı. Bu sırada Rab Petrusun hemşerisi olan Filipus isminde birini ardından gelmeye davet ediyor. Mesih’in değerini anlayan Filipus da derhal Natanel ismindeki arkadaşını çağırır. İsa’dan bahsederken söylediği sözler de çok ilginç: ‘Musa’nın Kutsal Yasa’da hakkında yazdığı, peygamberlerin de sözünü ettiği kişiyi, Yusuf oğlu Nasıralı İsa’yı bulduk’ der. Bu ithamla İsa’nın beklenen Mesih olduğunu belirtiyor. Anlaşılan Natanel de derin düşünen ve Kutsal Kitap’ı iyi bilen biridir. O yüzden Nasıra duyunca kafası karışıyor çünkü peygamberlerin söne göre beklenen Mesih Beytlehem’den çıkması gerekiyordu (Mika 5:2). Nasıra ise çok küçük ve oldukça önemsiz bir kasabaydı. O yüzden Natanel ‘Nasıra’dan iyi bir şey çıkabilir mi?’ der. Buna rağmen pes etmeyen Filipus Gel de gör’ diyerek arkadaşını isteklendirir. Aslında Filipus’un burada sergilediği davranış çok güzel bir örnektir. Bazen başkalarına İsa’yı anlatmakta zorluk çekebiliriz. Bilgimiz yetersiz olabilir ya da dilimiz dönmeyebilir fakat Filipus’un yaptığı gibi basit bir ‘Gel de gör’ yeterli olabilir. Çünkü onları İsa’yla tanıştırdıktan sonra bizim pek bir şey yapmamıza gerek kalmayacak zaten.

Böylece Natanel İsa’yla buluşmaya gider. Ancak daha tokalaşmadan önce İsa Natanel için ‘İşte, içinde hile olmayan gerçek bir İsrailli!’ der. Buna çok şaşıran Natanel, ‘Beni nerden tanıyorsun? diye sorar. İsa da, ‘Seni incir ağacının altında gördüm’ diye cevaplar. Hayrete düşen Natanel, ‘Rabbi, sen Tanrı’nın Oğlu’sun, sen İsrail’in Kralısın!’ diye haykırır. Ardından İsa bundan daha nice olağanüstü şeyler göreceklerini söyler. Hatta yeri geldiğinde meleklerin kendisi üzerine yükselip indiklerini göreceklerini belirtir.  Bununla ne demek istedi acaba? Bu ilk diyaloglarda bile İsa’nın olağanüstü bir bilgiye sahip olduğunu fark ettiler. Aynı zamanda henüz tanıştığı öğrencilerinin kendisi için nasıl bir tanıklık verdiklerini görüyoruz. Aslında buradaki diyalog ‘İsrail’ sözü üzerinde dönüyor. İsrail ataları Yakup’a verilen isimdi. Yakup hilekârlığıyla ün salmış birisiydi, Mesih ise Natanel’in gerçekten dürüst biri olduğunu belirtir. Aynı zamanda incir ağacı altında oturmak Mesih’in gelecek krallığına özlem duymak demekti çünkü peygamberler gelecek egemenlik döneminde herkesin huzur içinde kendi incir ağacı altında oturacağını söylediler (Mika 4:4). Son olarak meleklerin yükselip indiklerinden söz etmekle İsa yine Yakup’un başına gelen bir olaya değinir. Yakup yine hilekârlığı yüzünden ağabeyinden kaçarken bir gece rüyasında böyle bir görüm gördü (Yaratılış 28:10-15). Bu olayı hatırlatan İsa büyük olasılıkla kendi hizmeti sonucunda göğe yükselirken öğrencilerin yanına inecek meleklerden söz ediyordur (Elçilerin İşleri 1:9:11). Kısacası bu ilk karşılaşmada İsa’nın üstün bilgeliğine şahit oluyoruz.
 

KANA DÜĞÜNÜ

Yuhanna 2:1-1

11  Üçüncü gün Celile'nin Kana Köyü'nde bir düğün vardı. İsa'nın annesi de oradaydı. 2  İsa'yla öğrencileri de düğüne çağrılmışlardı. 3  Şarap tükenince annesi İsa'ya, ‹‹Şarapları kalmadı›› dedi. 4  İsa, ‹‹Anne, benden ne istiyorsun? Benim saatim daha gelmedi›› dedi. 5  Annesi hizmet edenlere, ‹‹Size ne derse onu yapın›› dedi. 6  Yahudiler'in geleneksel temizliği için oraya konmuş, her biri seksenle yüz yirmi litre alan altı taş küp vardı. 7  İsa hizmet edenlere, ‹‹Küpleri suyla doldurun›› dedi. Küpleri ağızlarına kadar doldurdular. 8  Sonra hizmet edenlere, ‹‹Şimdi biraz alıp şölen başkanına götürün›› dedi. Onlar da götürdüler. 9-10  Şölen başkanı, şaraba dönüşmüş suyu tattı. Bunun nereden geldiğini bilmiyordu, oysa suyu küpten alan hizmetkârlar biliyorlardı. Şölen başkanı güveyi çağırıp, ‹‹Herkes önce iyi şarabı, çok içildikten sonra da kötüsünü sunar›› dedi, ‹‹Ama sen iyi şarabı şimdiye dek saklamışsın.›› 11  İsa bu ilk doğaüstü belirtisini Celile'nin Kana Köyü'nde gerçekleştirdi ve yüceliğini gösterdi. Öğrencileri de O'na iman ettiler.

AÇIKLAMA: Bu sırada İsa artık bir ‘Rabbi’ olarak birkaç öğrenciyle dolaşmaya başladı. Şeria Irmağı’ndan Celile yöresine dönünce Kana köyünde bir düğüne çağrıldılar. Kana Mesih’in evine Nasıra’ya oldukça yakındı, Natanel de Kana’lıydı. Aynı zamanda annesi düğüne katıldığına göre büyük olasılıkla bu bir akrabanın ya da bir aile tanıdığının düğünüydü. Şimdi bu noktada İsa hakkında önemli bir şey öğreniyoruz. İsa, Yahya gibi, şarap içmeyen ve saçını kesmeyen bir Nasiri değildi. Dindar bazı ‘hoca’ gibi Mesih hiç de anti sosyal biri değildi. Aksine topluluğun örf ve adetlerini önemsediğini ve yeri geldiğinde insanlarla sevinebildiğini görüyoruz. O dönemde, bugün Türkiye’nin bazı köylerinde olduğu gibi, düğün şöleni bir hafta kadar sürebilirdi. Evlenecek kişilerin bütün akrabaları ve tanıdıkları çağırılır ve bütün köy şenliğe katılırdı. Damat’ın ailesi de gerekli yiyecek ve içecekleri sağlamakla yükümlüydü. Bunda şarap önemli bir rol oynuyordu çünkü şarap neşe ve sevincin sembolüydü. Şunu da belirtmemiz gerek ki o dönemdeki şarap bugün gibi pek ağır değildi, hatta çoğu zaman sulandırılırdı. Ayrıca, Yahudi halkı için sarhoş olmak çok büyük bir ayıp sayılırdı. O yüzden bu tarz düğün şöleninde herkes bilinçli ve seviyeli bir şekilde yer içerdi.

Bu sırada düğünün tam ortasında şarabın bittiği anlaşılıyor. Bu, özellikle damadın ailesi için tam bir fiyaskodur. Yüzlerce kişi toplanmış, kim bilir kaç gün daha vardı düğünün bitmesine ama konuklara ikram edecek şarap kalmamıştı. Durumu fark eden Meryem hemen en büyük oğluna İsa’ya başvurur. Meryem baştan beri İsa’nın çok özel bir çocuk olduğunu biliyordu ve bu durumda yardımcı olabileceğine inanıyordu. Mesih ise kendini öne plana çıkartmak istemiyor. Daha kendini ifşa etmeye hazır olmadığını belirtir. Ama sonunda annesinin ricası üzerine ve durumun ne kadar acil olduğunu bildiği için devreye girer. O sırada İsa orada bulunan geleneksel temizlik taş küplerini kullanmaya karar verir. Yahudiler ibadete ya da yemeğe başlamadan önce her zaman büyük özenle ellerini yıkarlardı. Dolayısıyla bu küpler kutsal sayılırdı. İsa hizmetçileri yanına çağırıp altı küpü ağızlarına kadar suyla doldurmayı buyurur. Yani, toplam yaklaşık 600 litre kadar su oldu. Sonra oradan bir kadeh doldurup şölen başkanına götürmesini söyler. Şölen başkanı gelinin babası ya da toplumdan önemli bir kimse olmalıdır. Tabi bu noktada eminim hizmetçi tereddüt etti ama Mesih’in söne güvenerek kadehi götürür. İçeceği tadan başkan da çok şaşırır çünkü şarap çok güzeldi. Sonra damadı çağırıp neden en iyi şarabı sona bıraktığını sorar. Genellikle iyi şarap en başta tüketilirdi ve zaman ilerledikçe kalanı belki daha fazla sulandırarak misafirlere sunarlardı.
 

Yuhanna’nın dediğine göre bu olay Mesih’in gerçekleştirdiği ilk belirti ya da mucizeydi. Bu şekilde özellikle olup bitenleri yakından izleyen öğrencileri için bu büyük bir belirtiydi çünkü Mesih’in yüceliğini fark etmelerini sağladı. Böylece onlar İsa’ya daha da güvendiler. Aslında İsa’nın gerçekleştirdiği bu ilk mucizede önemli bir kaç husus var. Birincisi, İsa gösteriş yapmaya kalkmadı hiç. Kendini ön plana çıkartmak gibi bir niyeti yoktu. İkincisi, sıradan ve mazlum insanlara verdiği değeri görebiliyoruz. Damadı zora koymamak için yanına yetişti. Böylece düğünün neşesine neşe katmış oldu, bir de 600 litre kadar! Aslında yaptığı mucizeye bakacak olursak birçok ilginç yanını fark ediyoruz. Bildiğimiz gibi şarabın olgunlaşması bayağı zaman alır, ama Mesih bir çırpıda altı küpü doldurdu. Ayrıca İsa’nın yaptığı şarabın son derece kaliteli bir ürün olduğu da anlaşılır. Sonuç olarak Mesih’in yaptığı bu mucize hiç de basit bir şey değildi, çünkü yoktan bir şeyler var etti. Bunu ancak Tanrı yapabilir.

 

İSA TAPINAKTA

Yuhanna 2:12-25

12  Bundan sonra İsa, annesi, kardeşleri ve öğrencileri Kefarnahum'a gidip orada birkaç gün kaldılar. 13  Yahudiler'in Fısıh Bayramı yakındı. İsa da Yeruşalim'e gitti. 14  Tapınağın avlusunda sığır, koyun ve güvercin satanları, orada oturmuş para bozanları gördü. 15  İpten bir kamçı yaparak hepsini koyunlar ve sığırlarla birlikte tapınaktan kovdu, para bozanların paralarını döküp masalarını devirdi. 16  Güvercin satanlara, ‹‹Bunları buradan kaldırın, Babam'ın evini pazar yerine çevirmeyin!›› dedi. 17  Öğrencileri, ‹‹Evin için gösterdiğim gayret beni yiyip bitirecek›› diye yazılmış olan söhatırladılar. 18  Yahudi yetkililer İsa'ya, ‹‹Bunları yaptığına göre, bize nasıl bir belirti göstereceksin?›› diye sordular. 19  İsa şu yanıtı verdi: ‹‹Bu tapınağı yıkın, üç günde onu yeniden kuracağım.›› 20  Yahudi yetkililer, ‹‹Bu tapınak kırk altı yılda yapıldı, sen onu üç günde mi kuracaksın?›› dediler. 21  Ama İsa'nın sözünü ettiği tapınak kendi bedeniydi. 22  İsa ölümden dirilince öğrencileri bu sözü söylediğini hatırladılar, Kutsal Yazı'ya ve İsa'nın söylediği bu söze iman ettiler. 23  Fısıh Bayramı'nda İsa'nın Yeruşalim'de bulunduğu sırada gerçekleştirdiği belirtileri gören birçokları O'nun adına iman ettiler. 24  Ama İsa bütün insanların yüreğini bildiği için onlara güvenmiyordu. 25  İnsan hakkında kimsenin O'na bir şey söylemesine gerek yoktu. Çünkü kendisi insanın içinden geçenleri biliyordu.

AÇIKLAMA: Şimdiye kadar İsa İsrail’in kuzeyinde çocukluktan beri büyüdüğü Celile çevresinde hizmetini sürdürüyordu. Ancak Rab’bi seven çoğu Yahudi gibi her yıl belirli tarihlerde başkentleri olan Yeruşalim’e gidip büyük bayram günlerini kutlardı. Üç büyük bayram vardı: İlk baharda Fısıh Bayramı, elli gün sonra Hasat (Pentikost) Bayramı, ve son baharda Çardak Bayramı. Dünyanın dört bucağına dağılmış Yahudiler özellikle İsrail’in istiklalini (Musa’nın döneminde Mısır’dan kurtulmaları – M.Çıkış 12) kutlayan ilk büyük bayram için Yeruşalim’de toplanırlardı. Dindar bir ailede yetişen İsa çocukluğundan beri bu bayrama katılırdı (Luka 2:41). Şimdiyse Rab’bin Mesih’i olarak başkentte bulunan ve tüm kutlamanın abidesi olan Tapınağa geldiğinde hiç hoşlanmadığı bir manzarayla karşılaştı. ‘Rab’bin Evi’ olarak bilenen bu kutsal mekân Kral Hirodes tarafından oraya akın eden yüz binlerce Yahudiyi barındırmak için daha da büyütüldü. Binanın etrafında dikdörtgen devasa bir platform dikildi ve üzerinde geniş bir avlu ve eyvanlar da inşa edildi. Kutsal Yasa uyarınca oraya gelen Yahudiler’in beraberlerinde kazançlarından ondalık bağışı getirmeleri gerekiyordu. Ayrıca Tapınağın önündeki büyük sunakta sunmak üzere bazı hayvanlar getirmeleri emredildi. Ne var ki, anlaşılan Tapınak’tan sorumlu Yahudiler bu olayı ticarete dökerek Tanrı’nın Kutsal Mekânı bir çarşıya çevirdiler. Tapınağa getirilen hayvanları reddedip halkı kendi onayladıkları hayvanları fahiş fiyatla almaya zorluyorlardı. Getirilen paraları da kabul etmeyip kendi paralarına çevrilmesi için dövizciler de koydular. Böylece Rab’bin halkını sömürüp adeta soyuyorlardı.

        Din adına yapılan bu rezalete dayanamayan İsa ipten bir kamçı yapıp Tapınağın avlusuna getirilen hayvanları kovmaya başladı. Para bozanların masalarını devirip güvercin satanlara: ‘Bunları buradan kaldırın, Babam’in evini pazar yerine çevirmeyin!’ diye seslendi. Olup bitenleri büyük şaşkınlıkla izleyen Mesih’in öğrencilerinin aklarına şu ayet geldi: Evin için gösterdiğim gayret beni yiyip bitirecek (Mezmur 69:9).’ Aslında İsa’nın bu kadar hiddetlenebileceğini düşünemediler belki. Normal şartlarda öfkelenmek iyi değil (Yakup 1:19-20), ama Mesih’in yaptığı gibi Rab’bin adına ya da doğruluk uğruna öfkelendiğimizde bu doğru ve adil bir davranıştır. Başka zamanlarda İsa pek çok hakarete maruz kaldı ama hiç öfkelenmedi. Fakat Tanrı’nın onuru söz konusu olunca kendini adeta tutamadı. Aslında Mesih Tapınağı bir kez daha arındıracaktı. Buradaki olay hizmetinin ilk yılındaydı. Yaklaşık üç sene sonra çarmıha gerilmeden bir kaç gün evvel bir daha Tapınağa geldiğinde orayı bir daha temizlediğini görüyoruz (Matta 21).

        Böylesi büyük bir bayram gününde Mesih’in Yahudiler’in en kutsal mabedini arındırması elbette ki büyük bir sansasyon yarattı. Ama dikkat edersek İsa’nın karşısına çıkan Yahudi yetkileri onun yaptığına bir şey demiyor, çünkü yaptığı doğru olduğunu biliyorlardı. Ancak İsa’nın yetkisini sorgulamaya çalışırlar. Dahası ondan özellikle bir ‘belirti’ istiyorlar. Neden? Çünkü Mesih’in o gün yaptığı şey birebir Peygamber Malaki’nin gelecek olan Mesih için söylediğine uyuyordu. İsa’dan yaklaşık 450 önce Malaki şöyle yazdı: ‘Aradığınız Rab ansızın tapınağına gelecek (Malaki 3:1).’ Yahudiler İsa’nın beklenen Mesih olduğuna dair bir belirti istiyorlardı. İsa ise onlara şifreli bir cevap verir: ‘Bu tapınağı yıkın, üç günde onu yeniden kuracağım.’ Yahudiler bu cevaba çok şaşırdılar çünkü içinde bulundukları mekanın yapımı 46 yıl sürdü, ve henüz bitmedi bile. Oysaki Mesih o binayı kastetmiyordu, İsa kendi bedeni ile ilgili peygamberlik ediyordu. Mesih’in öğrencileri yıllar sonra bu sözünü hatırlayarak ne demek istediğini anladılar. İsa’nın burada bedenini tapınağa benzetmesi gerçekten ilginçtir. Daha sonra Elçi Pavlus benzer şekilde kiliseyi Mesih’in bedenine benzetir (1.Korintliler 3:9-15). Dahası aynı mektubun ilerisinde bizim bedenimizin de Kutsal Ruh’un bir tapınağı olduğunu söyler (6:19). Anlaşılan bir şeyin kutsal olması içinde yaşayana bağlıdır. Yahudiler’in Tapınağı artık kutsallığını yitirdi o yüzden yıkılmaya mahkûmdu. Artık İsa Mesih bedeninde Tanrı’nın kutsal varlığına ev sahipliği yapıyordu. Ve günü geldiğinde bizim günahlarımız için ölüme boyun eğse bile üç gün içinde kesinlikle dirilecekti.

 

YENİDEN DOĞUŞ

Yuhanna 3:1-21

1-2  Yahudiler'in Nikodim adlı bir önderi vardı. Ferisiler'den olan bu adam bir gece İsa'ya gelerek, ‹‹Rabbî, senin Tanrı'dan gelmiş bir öğretmen olduğunu biliyoruz. Çünkü Tanrı kendisiyle olmadıkça kimse senin yaptığın bu mucizeleri yapamaz›› dedi. 3  İsa ona şu karşılığı verdi: ‹‹Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı'nın Egemenliği'ni göremez.›› 4  Nikodim, ‹‹Yaşlanmış bir adam nasıl doğabilir? Annesinin rahmine ikinci kez girip doğabilir mi?›› diye sordu. 5  İsa şöyle yanıt verdi: ‹‹Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh'tan doğmadıkça Tanrı'nın Egemenliği'ne giremez. 6  Bedenden doğan bedendir, Ruh'tan doğan ruhtur. 7  Sana, ‹Yeniden doğmalısınız› dediğime şaşma. 8  Yel dilediği yerde eser; sesini işitirsin, ama nereden gelip nereye gittiğini bilemezsin. Ruh'tan doğan herkes böyledir.›› 9  Nikodim İsa'ya, ‹‹Bunlar nasıl olabilir?›› diye sordu. 10  İsa ona şöyle yanıt verdi: ‹‹Sen İsrail'in öğretmeni olduğun halde bunları anlamıyor musun? 11  Sana doğrusunu söyleyeyim, biz bildiğimizi söylüyoruz, gördüğümüze tanıklık ediyoruz. Sizler ise bizim tanıklığımızı kabul etmiyorsunuz. 12  Sizlere yeryüzüyle ilgili şeyleri söylediğim zaman inanmazsanız, gökle ilgili şeyleri söylediğimde nasıl inanacaksınız? 13  Gökten inmiş olan İnsanoğlu'ndan başka hiç kimse göğe çıkmamıştır. 14  Musa çölde yılanı nasıl yukarı kaldırdıysa, İnsanoğlu'nun da öylece yukarı kaldırılması gerekir. 15  Öyle ki, O'na iman eden herkes sonsuz yaşama kavuşsun. 16  ‹‹Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu'nu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun. 17  Tanrı, Oğlu'nu dünyayı yargılamak için göndermedi, dünya O'nun aracılığıyla kurtulsun diye gönderdi. 18  O'na iman eden yargılanmaz, iman etmeyen ise zaten yargılanmıştır. Çünkü Tanrı'nın biricik Oğlu'nun adına iman etmemiştir. 19  Yargı da şudur: Dünyaya ışık geldi, ama insanlar ışık yerine karanlığı sevdiler. Çünkü yaptıkları işler kötüydü. 20  Kötülük yapan herkes ışıktan nefret eder ve yaptıkları açığa çıkmasın diye ışığa yaklaşmaz. 21  Ama gerçeği uygulayan kişi yaptıklarını, Tanrı'ya dayanarak yaptığını göstermek için ışığa gelir.››

AÇIKLAMA: Mesih’in pek çok çarpıcı öğretileri arasında ‘yeniden doğuş’ mutlaka ilk sıralardadır. Günümüzde olduğu gibi Mesih’in gününde de pek çok kişi ona hayrandı. Ama yine de günümüzde olduğu gibi pek az kişi İsa’nın esas neyi öğrettiğini anlayamıyordu. Bu bölümde Nikodim isminde bir Ferisi Yahudi din önderiyle tanışıyoruz. Mesih’in gününde Yahudiler arasında pek çok farklı dini mezhep vardı. İlk sıradaki Sadukiler o günkü siyasi gelişmelere ayak uyduran ve dolasıyla Rab’bin sözüne pek bağlı olmayanlardı. Onların rakibi olan Ferisiler oldukça muhafazakâr bir kesimdi. Yahudiler’in yüksek din kurulu (Sanhedrin) bu iki gruptan oluşuyordu. Öğreti açısından İsa Mesih Ferisiler’e daha yakındı, ancak çoğu zaman kendi öğretilerine uymadıklarından dolayı ikiyüzlülüklerini hep dile getiriyordu. Yine de birçok Ferisi İsa’yı ilgiyle izliyordu, Nikodim bunlardan biriydi. Ancak Mesih’le görüşmek için geceleyin geldiğine göre, Nikodim’in başkalarının ne diyeceğinden korktuğunu sezebiliyoruz. Ayrıca İsa’ya yönelttiği sorudan Mesih’in çizgisini beğendiği bellidir.

        İsa’nın verdiği karşılık ise Nikodim’i çok şaşırttı. Mesih dini liderler arasında hoş bir diyalog sürdürmek yerine Nikodim’in bu haliyle Rab’bin egemenliğini asla göremeyeceğini belirtir. Rab’bin huzuruna kavuşmanın temel şartı olarak İsa insanın yeniden doğması gerektiğini vurgular. Nikodim gibi bunu duyan birçok kişi bunun biyolojik açıdan imkânsız olduğunu söyleyebilir. Fakat Mesih bunu ruhsal açıdan söylediğini belirtir. Yani ilk dünyaya gelişimizde bizler nerede ya da nasıl doğacağımıza karar veremedik, Tanrı’nın takdiriydi. Ama Mesih’in dediğine göre insan ikinci bir kez ruhsal açıdan yeniden doğmayı seçebilir. Bu ikinci seferinde İsa Mesih’e iman ederek günahtan arınıp birer Tanrı’nın çocuğu olarak doğuyoruz (Yuhanna 1:12). Çünkü Rab’bin Söne göre bizler ruhsal açıdan esas ölüydük, ancak İsa Mesih aracılığıyla yaşam kavuştuk, adeta yeniden yaratıldık (Efesliler 2:1-10). Peki, beşinci ayette ‘sudan ve Ruh’tan’ derken neyi kastediyor acaba? Sudan doğmaktan kastı büyük olasılıkla vaftiz edilerek Tanrı’nın huzurunda tövbe etmek demek (Titus 3:5). Nitekim bu bölümün öncesinde ve sonrasında da Vaftizci Yahya’nın hizmetinden söz eder. Ama esas önemli kısım Ruh’tan doğmanın ne olduğunu anlamaktır. İsa yel örneğini kullanır, estiği zaman kimse onu göremez. Aslında Mesih’in konuştuğu dilde ruh ve yel ya da rüzgâr kelimesi aynı kelimedir. Nitekim Kutsal Ruh bir rüzgâr gibi görünmeden gelir gider. Şimdi bir insan vaftiz edildiği zaman herkes buna tanık olabilir çünkü görülen bir olaydır. Ama kişi Kutsal Ruh tarafından vaftiz edildiği zaman ya da Mesih’in deyişiyle ‘yeniden doğduğu’ zaman bunu kimse göremez. Tamamen ruhsal bir olaydır (Yuhanna 1:13).

        Ardından İsa henüz anlayamayan Nikodim’i biraz eleştirir çünkü din öğretmeni olduğu halde bu ruhsal gerçekleri algılayamıyordu. Sorun şu ki Nikodim, günümüzdeki birçok kişi gibi, olaya düz mantıkla yaklaşıyordu, oysaki İsa’nın anlattığı şeyler göksel gerçeklerdi. Bu arada Mesih söylediklerini Eski Antlaşma’dan aldığı bir örnekle pekiştirir. İsrail ulusu Rab’be isyan etti o yüzden Rab aralarına zehirli yılanlar gönderdi. Sonra Rab kendisine yakaran Musa’ya tunçtan bir yılan yapıp direğe asarak ordugâhın ortasına dikmesini buyurdu. Böylece tunçtan yılana bakan herkes iyileşti (Ç.Sayım 21). İsa’ya göre günü geldiğinde kendisinin de topluluğun ortasında asılması gerekecek ve böylece O’na imanla bakan herkes kurtulacaktır. On altıncı ayette müjdenin en harika özeti var: ‘Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi, öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.’ Bundan Tanrı’yı motive eden gerçi görüyoruz: Bize olan sevgi. Bu yüzden İsa’yı çarmıha teslim etti. Bunun sonucunda da tunçtan yılana bakanlar gibi, İsa’ya imanla bakan herkes kurtulur. İlerleyen ayetlerde gördüğümüz gibi Rab’bin amacı bizi yargılamak ve yok etmek değil, en büyük arzusu kurtulmamızdır (1.Timoteos 2:4). Ne var ki sağladığı kurtuluş kaynağı İsa Mesih’i reddedenler için başka bir kurtuluş fırsatı yoktur. Ama kim bu fırsatı kaçırmak ister ki? Ne yazık ki birçok insan Mesih’in ışığına gelmek yerine karanlıkta kalmayı yeğler. Çünkü Mesih aracılığıyla yeniden doğmak için eski yaşantımıza ölmek gerek. Yeni bir insan olmak için eskisi ölmek zorundadır (Romalılar 6:6-11). Ama bu yeni yaşamı seçenler için aynı zamanda sonsuz yaşam vardır.
 

YAHYA’NIN TANIKLIĞI

Yuhanna 3:22-36

22  Bundan sonra İsa'yla öğrencileri Yahudiye diyarına gittiler. İsa onlarla birlikte orada bir süre kalarak vaftiz etti. 23  Yahya da Salim yakınındaki Aynon'da vaftiz ediyordu. Çünkü orada bol su vardı. İnsanlar gelip vaftiz oluyorlardı. 24  Yahya henüz hapse atılmamıştı. 25  O sıralarda Yahya'nın öğrencileriyle bir Yahudi arasında temizlenme konusunda bir tartışma çıktı. 26  Öğrencileri Yahya'ya gelerek, ‹‹Rabbî›› dediler, ‹‹Şeria Irmağı'nın karşı yakasında birlikte olduğun ve kendisi için tanıklık ettiğin adam var ya, işte O vaftiz ediyor, herkes de O'na gidiyor.›› 27  Yahya şöyle yanıt verdi: ‹‹İnsan, kendisine gökten verilmedikçe hiçbir şey alamaz. 28  ‹Ben Mesih değilim, ama O'nun öncüsü olarak gönderildim› dediğime siz kendiniz tanıksınız. 29  Gelin kiminse, güvey odur. Ama güveyin yanında duran ve onu dinleyen dostu onun sesini işitince çok sevinir. İşte benim sevincim böylece tamamlandı. 30  O büyümeli, bense küçülmeliyim.›› 31  Yukarıdan gelen, herkesten üstündür. Dünyadan olan dünyaya aittir ve dünyadan söz eder. Gökten gelen ise, herkesten üstündür. 32  Ne görmüş ne işitmişse ona tanıklık eder, ama tanıklığını kimse kabul etmez. 33  O'nun tanıklığını kabul eden, Tanrı'nın gerçek olduğuna mührünü basmıştır. 34  Tanrı'nın gönderdiği kişi Tanrı'nın sözlerini söyler. Çünkü Tanrı, Ruh'u ölçüyle vermez. 35  Baba Oğul'u sever; her şeyi O'na teslim etmiştir. 36  Oğul'a iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Ama Oğul'un sözünü dinlemeyen yaşamı görmeyecektir. Tanrı'nın gazabı böylesinin üzerinde kalır.

AÇIKLAMA: Bu bölümün başında Yahudi toplumunun bir önderi olan Nikodim’le tanıştık. Ancak, gördüğümüz gibi, Mesih ruhsal gerçeklerden söz etmeye başlayınca Nikodim afallayıp resmen sınıfta kaldı. Şimdiyse İsa Mesih’in yolunu hazırlamak üzere çöllerde gezerek halkı Şeria Irmağında vaftiz eden Yahya’ya dönüyoruz. Ne ilginçtir ki son derece bilgili Nikodim’in çözemediği ruhsal gerçekleri Yahya çok net bir şekilde algılayıp ifade ediyor. Buradan Yahya’nın yanı sıra Mesih’in öğrencileri de halkı vaftiz olmaya çağırdığını okuyoruz (bkz. Yuhanna 4:1). Peki, bu vaftizin anlamı neydi? Yahya ve Mesih gelmeden önce Yahudiler arasında vaftiz olayı, yani temiz suya batarak yıkanmak, oldukça yaygın bir arınma töreniydi. Her murdar bir şeylere bulaştıkları zaman Yahudiler yıkanmaya büyük özen gösterirlerdi. Hatta arkeologlar zengin Yahudilerin evlerinde törensel yıkanma havuzları bile bulmuşlardır. Özellikle Tapınağın bulunduğu kutsal alana çıkmak üzere Yahudiler’in dinsel açıdan arınmaları için etrafta yüzlerce havuz kalıntıları bulunmuştur. Ayrıca o dönemki kayıtlardan Yahudiler’in inancına tümden geçmek isteyen gayri Yahudiler için sünnet olmanın yanı sıra bu tarz bir vaftiz töreni geçirmeleri gerektiğini okuyoruz. Ancak Yahya’nın ve Mesih’in uyguladığı vaftiz alışagelmiş bu dinsel arınmanın ötesinde bir olaydı. Yahya özellikle halkını Mesih’in Egemenliği’ne katılmak üzere öncellikle tövbeye çağırıyordu. Yahya Tanrı’nın yargısını öngörüyordu, o yüzden yakında gelecek Mesih’e uymak üzere günaha esir olmuş halkını vaftiz edilerek kutsal bir yaşantıya çağırıyordu. Nitekim vaat edilen krallığa kavuşmak için öncellikle ruhsal açıdan layık bir konumda olmaları gerekiyordu. İsa ilk ortaya çıktığında da Yahya’nın duyurduğu mesajı onaylamak için eli altında vaftiz oldu. Ardından öğrencileriyle beraber halkı benzer şekilde tövbe etmeye ve vaftiz olmaya çağırdığını görüyoruz. Ancak şunu belirtmeliyiz ki buraya kadar gördüğümüz sulu vaftiz sembolik bir tövbe simgesiyken esas daha sonra gelecek ateşten ve ruhsal vaftizin öncüsüydü (Luka 3:1-20, E.İşleri 2).

        Bu sırada Yahya’nın öğrencileri ona gelip yakınlarında vaftiz eden İsa ile ilgili sorular sormaya başlar. Anlaşılan, Mesih’in yükselen yıldızını kıskanıyorlardı. Yahya’da ise kıskançlıktan ziyade müthiş bir sevinç ve alçakgönüllülük görüyoruz. Zaten baştan beri Mesih olmadığını belirterek O’nun yolunu hazırlamaya geldiğini ve kendini O’nun ayaklarına bile dokunmaya layık görmediğini belirtti (1:19-27). Şimdi İsa’yı güveye ve kendini en yakın arkadaşına benzeterek Mesih’e ne kadar yakın olsa da O’nun yerine asla geçemeyeceğini gösterir. Aksine, İsa’yı kıskanmak yerine sadık dostu olarak O’nun gelişi ve başarısıyla çok sevindiğini söyler. Çünkü Mesih’in öncüsü olarak baştan beri Yahya’nın amacı İsa’yı tanıtmak ve yüceltmekti. O yüzden seviniyordu ve büyük içtenlikle ‘O büyümeli, bense küçülmeliyim,’ diyebiliyordu. Ne harika bir alçakgönüllülük örneği! Yahya Mesih’in gölgesinde kalmaktan hiç rahatsızlık duymadığı gibi bizler de kendimizi değil her zaman İsa Mesih’i yüceltmeliyiz. Nitekim Mesih yüceldikçe bizler de O’nunla beraber yüceliyoruz, başka türlü O’nsuz her hangi bir yücelik boş ve anlamsızdır (Luka 14:11, Romalılar 8:17).

        Ardından İsa’dan söz eden Yahya ‘Yukarıdan gelen, herkesten üstündür’ der. Buna karşıt kendini ise dünyaya ait olarak görüyor. Yahya gelen Mesih’in öncüsü olarak ancak bir yere kadar yoluna ışık tutabiliyordu. Ancak tüm evreni aydınlatan Işık’ın kendisi gelince Yahya’nın ışığı yanında çok küçük kaldı. Yahya insanları tövbeye çağırarak sembolik açıdan suyla vaftiz ediyordu. Mesih ise insanları içten ve köklü bir değişime, yeniden doğmaya çağırarak ruhsal bir şekilde vaftiz ediyordur. O yüzdendir ki Yahya insanları hep Mesih’e yöneltti, çünkü gerçek ve kalıcı yeniliği getiren İsa’dır. Yahya gibi gelen tüm peygamberler ancak birer levha olarak Mesih’i işaret ettiler ama günün sonunda onlar bu dünyadandılar. İsa ise gökten gelen Rab’bin Sözü ve Gücüdür. Tanrı tüm yetkisini Mesih’e teslim etmiştir o yüzdendir ki ‘Oğul’a iman edenin sonsuz yaşamı vardır’ diyebiliyor. Bu söz hiç bir peygamber için söylenemezdi, çünkü onlar bizim gibi insandılar. Ancak Yahya’nın buradaki tanıklığı uyarınca İsa Mesih’in ne denli farklı ve herkesten daha üstün olduğunu görüyoruz.
 

YAŞAM SUYU

Yuhanna 4:1-26

1-3  Ferisiler, İsa'nın Yahya'dan daha çok öğrenci edinip vaftiz ettiğini duydular -aslında İsa'nın kendisi değil, öğrencileri vaftiz ediyorlardı- İsa bunu öğrenince Yahudiye'den ayrılıp yine Celile'ye gitti. 4  Giderken Samiriye'den geçmesi gerekiyordu. 5  Böylece Samiriye'nin Sihar denilen kentine geldi. Burası Yakup'un kendi oğlu Yusuf'a vermiş olduğu toprağın yakınındaydı. 6  Yakup'un kuyusu da oradaydı. İsa, yolculuktan yorulmuş olduğu için kuyunun yanına oturmuştu. Saat on iki sularıydı. 7  Samiriyeli bir kadın su çekmeye geldi. İsa ona, ‹‹Bana su ver, içeyim›› dedi. 8  İsa'nın öğrencileri yiyecek satın almak için kente gitmişlerdi. 9  Samiriyeli kadın, ‹‹Sen Yahudi'sin, bense Samiriyeli bir kadınım›› dedi, ‹‹Nasıl olur da benden su istersin?›› Çünkü Yahudiler'in Samiriyeliler'le ilişkileri yoktur. 10  İsa kadına şu yanıtı verdi: ‹‹Eğer sen Tanrı'nın armağanını ve sana, ‹Bana su ver, içeyim› diyenin kim olduğunu bilseydin, sen O'ndan dilerdin, O da sana yaşam suyunu verirdi.›› 11  Kadın, ‹‹Efendim›› dedi, ‹‹Su çekecek bir şeyin yok, kuyu da derin, yaşam suyunu nereden bulacaksın? 12  Sen, bu kuyuyu bize vermiş, kendisi, oğulları ve davarları ondan içmiş olan atamız Yakup'tan daha mı büyüksün?›› 13  İsa şöyle yanıt verdi: ‹‹Bu sudan her içen yine susayacak. 14  Oysa benim vereceğim sudan içen sonsuza dek susamaz. Benim vereceğim su, içende sonsuz yaşam için fışkıran bir pınar olacak.›› 15  Kadın, ‹‹Efendim›› dedi, ‹‹Bu suyu bana ver. Böylece ne susayayım, ne de su çekmek için buraya kadar geleyim.›› 16  İsa, ‹‹Git, kocanı çağır ve buraya gel›› dedi. 17  Kadın, ‹‹Kocam yok›› diye yanıtladı. İsa, ‹‹Kocam yok demekle doğruyu söyledin›› dedi. 18  ‹‹Beş kocaya vardın. Şimdi birlikte yaşadığın adam kocan değil. Doğruyu söyledin.›› 19  Kadın, ‹‹Efendim, anlıyorum, sen bir peygambersin›› dedi. 20  ‹‹Atalarımız bu dağda tapındılar, ama sizler tapılması gereken yerin Yeruşalim'de olduğunu söylüyorsunuz.›› 21  İsa ona şöyle dedi: ‹‹Kadın, bana inan, öyle bir saat geliyor ki, Baba'ya ne bu dağda, ne de Yeruşalim'de tapınacaksınız! 22  Siz bilmediğinize tapıyorsunuz, biz bildiğimize tapıyoruz. Çünkü kurtuluş Yahudiler'dendir. 23  Ama içtenlikle tapınanların Baba'ya ruhta ve gerçekte tapınacakları saat geliyor. İşte, o saat şimdidir. Baba da kendisine böyle tapınanları arıyor. 24  Tanrı ruhtur, O'na tapınanlar da ruhta ve gerçekte tapınmalıdırlar.›› 25  Kadın İsa'ya, ‹‹Mesih denilen meshedilmiş Olan'ın geleceğini biliyorum›› dedi, ‹‹O gelince bize her şeyi bildirecek.›› 26  İsa, ‹‹Seninle konuşan ben, O'yum›› dedi.

AÇIKLAMA: Bu bölümde Mesih’in dışlanmış insanlara verdiği değeri görüyoruz. Burada Samiriyeli bir kadın söz konusudur. Yahudiler’in gözünde komşuları olan Samiriyeliler beş kuruş etmeyen melez bir halktı. Neden? Çünkü çok eskiden o coğrafyada kalan Yahudiler bölgeye yerleşen putperest yabancılarla evlenerek kendilerini kirletip inançlarını bozdular (bkz. 2.Krallar 17. bölüm). O yüzden güneyde bulunan Yahudiye’den kuzeyde olan Celile’ye giderken Yahudiler aradaki Samiriye bölgesine ayak basmamak için etrafından dolanarak yollarını uzatırlardı. Ama Mesih bunu yapmadı. Dahası, Samiriyeliler’in Sihar isminde bir kentine uğradığı zaman oradaki insanlarla görüşmekten kaçınmadı, üstelik bir kadınla. Bunu yaparak İsa Mesih birçok tabuyu birden kırdı ve en önemlisi düşman gözüyle bakılan yabancılara ve de değersiz zannedilen kadına verilmesi gereken değeri sergilemiş oldu. Mesih’te ne milliyetçilik ne de maçoluk söz konusuydu, O herkese insan gözüyle, dahası Tanrı’nın çocuğu olarak görüyordu.

        İsa ve öğrencileri yorgundular, böylece öğrenciler yiyecek bir şey bulmak için kentin çarşısına giderlerken İsa kapının hemen dışındaki kuyunun yanında oturdu. Bu sırada bir kadın gelip su çekmeye başladı. Mesih’in ondan içecek bir az su rica etmesi üzerine kadın çok şaşırdı çünkü Yahudi bir erkek Samiriyeli bir kadınla asla konuşmazdı. Fakat ardından İsa kadına bambaşka bir sudan bahsetmeye başlar. Sözünü ettiği ‘Tanrı armağanı’ ve ‘yaşam suyu’ ne olabilir? Kadın başta hiç anlayamadı, İsa’nın testi olmadan ona nasıl su çekeceğini merak etti. Sonra Mesih ruhsal bir içecekten bahsettiğini anlatmaya başladı. Daha önce Nikodim’e de anlattığı gibi bu yaşam suyu, yeniden doğuş gibi, Kutsal Ruh’un işidir. Böylece bu sudan içen asla susamaz ve ayrıca başkalarına hiç tükenmeyen harika bir kaynak olur. Hakikaten Mesih’e iman ettikten sonra Kutsal Ruh’u alan kişi aynı Ruh’tan esinlenerek başkalarına bereket kaynağı olur. Fakat hala normal suyu düşünen kadın büyük heyecanla  ‘Bu suyu bana da ver’  der, çünkü her gün kuyuya gelip su çekmek oldukça yorucuydu. Ama Mesih’in ona sunduğu sadece bir içecek değildi Kutsal Ruh’un sağladığı yeni doğuştan gelen sonsuz yaşam armağanıdır (Titus 3:4-6).

        Şimdi kadının daha iyi anlaması için İsa birden konuyu değiştirerek kocasını çağırmasını söyler. Buna çok şaşıran kadın, ‘Kocam yok!’ diye karşılık verir. Aslında kadının daha önce birçok kocası oldu ve o anda birlikte yaşadığı adam kocası bile değildi. Anlaşılan kadın oldukça karışık ve kötü bir yaşam sürdürüyordu. İsa’nın bunu bilmesine çok şaşıran ve utanan kadın bu defa yine konuyu değiştirerek siyaset kanalına geçiyor. İsa ise ‘Siz biz’ polemiğine girmeyi reddediyor, aksine Tanrı’nın bir olduğunu belirterek tüm herkesin O’na yürekten tapınması gerektiğini vurgular. Aynı zamanda Tanrı’nın kurtuluş planı Yahudiler’le başladığını hatırlatarak, onları hor görmenin ne kadar tehlikeli olduğunu gösterir. Sonra Tanrı’nın kendisine yönelenlerde aradığı iki önemli kriteri vurgular: Ruhta ve Gerçekte. Bu iki sözcük ibadetin dengesini sağlayan temel ilkelerdir. Bir trenin iki rayı gibi, Tanrı’nın huzuruna girdiğimizde her ikisine dayanmamız gerek. Ruhta tapınmak demek, daha önce gördüğümüz gibi Ruh’un gücüyle yeniden doğup aynı Ruh’un yönlendirmesiyle yaşamak demektir (Romalılar 8:1-15, Galatyalılar 3:1-3). İbadetimizin ruhsal boyutu aşikârdır ama gerçekçi boyutu da aynı önemi taşıyor. Gerçekte tapınmak demek, Rab’bin Sözüne uyarak, öğretileri doğrultusunda huzuruna yaklaşmak ve yaşamak demektir. Yani tapınmamız ne kadar ruhsal olursa olsun eğer hayatımızda Rab’bin temel ilkelerine aykırı şeyler varsa, tapınmamız boştur (1.Korintiler 11:27-32). Bu şekilde İsa kadına en derin ihtiyacını göstermiş oldu. Yine de kadın ‘Mesih geldiğinde bize her şeyi açıklayacak’ diyerek kendini kurtarmaya çalışır. İsa ise ‘Ben O’yum’ belirterek son noktayı koyuyor. Buraya kadar bu diyalogda Mesih’in kadına müjdeyi anlatmak için ne kadar hikmetli davrandığını görüyoruz. Öncellikle kadının bildiği konudan başlıyor ve ruhsal konulara geçiyor. Aynı zamanda kadının kendi günahlarıyla yüzleşmesini sağlıyor. En önemlisi baştan sona kadar kadının en derin ihtiyaçlarını gözetleyerek ona gerçekten değer verdiğini gösterir.
 

KSEL HASAT

Yuhanna 4:27-54

27  Bu sırada İsa'nın öğrencileri geldiler. O'nun bir kadınla konuşmasına şaştılar. Bununla birlikte hiçbiri, ‹‹Ne istiyorsun?›› ya da, ‹‹O kadınla neden konuşuyorsun?›› demedi. 28-29  Sonra kadın su testisini bırakarak kente gitti ve halka şöyle dedi: ‹‹Gelin, yaptığım her şeyi bana söyleyen adamı görün. Acaba Mesih bu mudur?›› 30  Halk da kentten çıkıp İsa'ya doğru gelmeye başladı. 31  Bu arada öğrencileri O'na, ‹‹Rabbî, yemek ye!›› diye rica ediyorlardı. 32  Ama İsa, ‹‹Benim, sizin bilmediğiniz bir yiyeceğim var›› dedi. 33  Öğrenciler birbirlerine, ‹‹Acaba biri O'na yiyecek mi getirdi?›› diye sordular. 34  İsa, ‹‹Benim yemeğim, beni gönderenin isteğini yerine getirmek ve O'nun işini tamamlamaktır›› dedi. 35  ‹‹Sizler, ‹Ekinleri biçmeye daha dört ay var› demiyor musunuz? İşte, söylüyorum, başınızı kaldırıp tarlalara bakın. Ekinler sararmış, biçilmeye hazır! 36  Eken ve biçen birlikte sevinsinler diye, biçen kişi şimdiden ücretini alır ve sonsuz yaşam için ürün toplar. 37  ‹Biri eker, başkası biçer› sözü bu durumda doğrudur. 38  Ben sizi, emek vermediğiniz bir ürünü biçmeye gönderdim. Başkaları emek verdiler, siz ise onların emeğinden yararlandınız.›› 39  O kentten birçok Samiriyeli, ‹‹Yaptığım her şeyi bana söyledi›› diye tanıklık eden kadının sözü üzerine İsa'ya iman etti. 40  Samiriyeliler O'na gelip yanlarında kalması için rica ettiler. O da orada iki gün kaldı. 41  O'nun sözü üzerine daha birçokları iman etti. 42  Bunlar kadına, ‹‹Bizim iman etmemizin nedeni artık senin sözlerin değil›› diyorlardı. ‹‹Kendimiz işittik, O'nun gerçekten dünyanın Kurtarıcısı olduğunu biliyoruz.›› 43  Bu iki günden sonra İsa oradan ayrılıp Celile'ye gitti. 44  İsa'nın kendisi, bir peygamberin kendi memleketinde saygı görmediğine tanıklık etmişti. 45  Celile'ye geldiği zaman Celileliler O'nu iyi karşıladılar. Çünkü onlar da bayram için gitmişler ve bayramda O'nun Yeruşalim'de yaptığı her şeyi görmüşlerdi. 46  İsa yine, suyu şaraba çevirdiği Celile'nin Kana Köyü'ne geldi. Orada saraya bağlı bir memur vardı. Oğlu Kefarnahum'da hastaydı. 47  Adam, İsa'nın Yahudiye'den Celile'ye geldiğini işitince yanına gitti, evine gelip ölmek üzere olan oğlunu iyileştirmesi için O'na yalvardı. 48  İsa adama, ‹‹Sizler belirtiler ve harikalar görmedikçe iman etmeyeceksiniz›› dedi. 49  Saray memuru İsa'ya, ‹‹Efendim, çocuğum ölmeden yetiş!›› dedi. 50  İsa, ‹‹Git, oğlun yaşayacak›› dedi. Adam, İsa'nın söylediği söze iman ederek gitti. 51  Daha yoldayken köleleri onu karşılayıp oğlunun yaşadığını bildirdiler. 52  Adam onlara, oğlunun iyileşmeye başladığı saati sordu. ‹‹Dün öğle üstü saat birde ateşi düştü›› dediler. 53  Baba bunun, İsa'nın, ‹‹Oğlun yaşayacak›› dediği saat olduğunu anladı. Kendisi ve bütün ev halkı iman etti. 54  İsa, bu ikinci belirtiyi de Yahudiye'den Celile'ye döndükten sonra gerçekleştirdi.

AÇIKLAMA: İnsanlar çoğu zaman Mesih’in anlattığı olayların ruhsal boyutunu anlayamıyorlardı, öğrencileri bile. Bu bölümün başından beri İsa Samiriyeli bir kadınla konuşup yaşam suyundan bahsediyordu. Kadın bunun ruhsal anlamını yakalamakta bayağı zorlandı ama sonunda İsa’nın kim olduğunu anlayınca büyük heyecanla herkese bekledikleri büyük Mesih’in geldiğini söylemek için kentine koşa koşa döndü. Oranın halkı kadının kötü geçmişini muhakkak biliyorlardı ancak kendisi herkesin önünde ‘Gelin, yaptığım her şeyi bana söyleyen adamı görün!’ demesi dikkatlerini çekti. Dahası, ‘Acaba Mesih bu mudur?’ söylemesi de onları iyice düşündürdü. Bu gibi bir kadını olumlu yönden etkileyebilen adamı merak ettiler. Böylece şehrin hemen dışında bulunan İsa’yla tanışmak üzere hep birlikte dışarı çıktılar.

        Aynı sırada Mesih’in yanına dönen öğrenciler de çok şaşkındılar. Hem İsa’nın Samiriyeli bir kadınla konuşması hem de onun artık aç olmaması onları şaşırttı. Kendisine yemek ikram ettiklerinde de İsa’nın ‘Benim, sizin bilmediğiniz bir yiyeceğim var’ demesi de çok ilginçti. İlerleyen ayetlerde Mesih bunun ruhsal anlamını açmaya çalışır. Meğerki İsa’nın bahsettiği yemek ruhsal bir yemekti. Yani, Mesih’e göre insanın en büyük ihtiyacı ruhsal açıdan doymaktır. Ayrıca insanın yapabileceği en önemli şey, Rab’bin işlerini kovalamaktır. Böylece öğrencileri insanı geçici bir süreliğine doyuracak bir yiyecek peşinde koşarken İsa çok daha önemli bir iş görüyordu; O Babası’nın isteğini yerine getirmeye gayret ediyordu. Tabi ki bedeni doyurmak önemlidir ama ruhumuzu doyurmak ve mümnse başkalarına bu ruhsal gıdayı paylaşmak kat ve kat daha önemlidir. Ne var ki öğrenciler dünyevi işlere odaklandıkları için Mesih’in sözünü ettiği bu ruhsal gerçekleri kavrayamıyorlardı. O yüzden İsa bir örnek daha verir: Etrafındaki tarlaları göstererek biçilmeye hazır ekinleri gösterir. Sonra bildikleri bir atasözü kullanır: ‘Ekinleri biçmeye daha dört ay var.’ Büyük olasılıkla bu atasözü çalışmaya üşenenler için kullanırlardı. Ancak Mesih ekinlerin toplanması gerektiğini vurgular. Dahası gayretle çalışanın Rab’den büyük bir ödül alacağını belirtir. Bu örnekle Mesih Tanrı’nın gözünde kayıp canları kurtarmanın ne kadar önemli olduğunu belirtir. Bunun belirli bir dönemi ya da mevsimi yoktur, İsa’nın yaptığı gibi her fırsatta Rab’bin sevgisini önümüze gelen herkesle paylaşmalıyız (2.Timoteos 4:1-5). Tam bu sırada Samiriyeliler Mesih’in yanına dönerler. Mesih’i dinledikten sonra birçoğu inandılar ve İsa’nın yanlarında iki gün daha kalmasını istediler. Günün sonunda Samiriyeli kadınla başlayan küçük sohbetten dolayı o kentte daha nice insan kurtuldu. İşte Mesih’in sözünü ettiği büyük hasat buydu!

        Ardından İsa daha önce ilk mucizesini yaptığı Kana köyüne uğrar. Mesih’i büyük hayranlıkla izleyen kalabalıklar onu çok iyi karşıladılar. Tam bu sırada saraya bağlı bir memur büyük telaşla İsa’nın karşısına çıktı. Memur büyük olasılıkla Yahudi değildi, anlaşılan soylu bir aileye bağlı olarak çalışırdı. Tam bu sırada oğlu ölüm döşeğindeydi. İsa’nın Celile bölgesine döndüğünü duyunca Mesih’in olduğu köye gelip oğlunu iyileştirmesi için yalvarmaya başladı. İsa’nın derhal Kafernahum’a gelmesini istiyordu. Mesih ise oğlunun yanına gitmeye gereksinim duymadan Git, oğlun yaşayacak’ der. Baba her şeye rağmen İsa’nın sözüne inanmayı seçti. Daha evine varmadan da birkaç kölelerine rastladı ve oğlunun iyileştiğini öğrendi. Saati tam olarak sorduğu zaman Mesih’in ‘Oğlun iyileşecek’ dediği saate denk geldiğini öğrendi. Böylece kendisi ve tüm ev halkı Mesih’e inandı. Bu iki örnekte Mesih’in sadece Yahudiler’e değil dışlanmış insanlar olsun, yabancı insanlar olsun tüm herkese kucağını açtığını görebiliyoruz. Çünkü İsa’nın Baba Tanrı’dan aldığı görev müjdenin tohumunu her yere serpmekti. Mesih bunun sonucunu pek görmediyse de daha sonra öğrencilerinin, özellikle Pentikost gününden itibaren, bunun harika hasatını topladıklarını görüyoruz (E.İşleri 2).
 

YÜCE OĞUL

Yuhanna 5:1-29

1  İsa bundan sonra Yahudiler'in bir bayramı nedeniyle Yeruşalim'e gitti. 2  Yeruşalim'de Koyun Kapısı yanında, İbranice'de Beytesta denilen beş eyvanlı bir havuz vardır. 3-4  Bu eyvanların altında kör, kötürüm, felçli hastalardan bir kalabalık yatardı. 5  Orada otuz sekiz yıldır hasta olan bir adam vardı. 6  İsa hasta yatan bu adamı görünce ve uzun zamandır bu durumda olduğunu anlayınca, ‹‹İyi olmak ister misin?›› diye sordu. 7  Hasta şöyle yanıt verdi: ‹‹Efendim, su çalkandığı zaman beni havuza indirecek kimsem yok, tam gireceğim an benden önce başkası giriyor.›› 8  İsa ona, ‹‹Kalk, şilteni topla ve yürü›› dedi. 9  Adam o anda iyileşti. Şiltesini toplayıp yürümeye başladı. O gün Şabat Günü'ydü. 10  Bu yüzden Yahudi yetkililer iyileşen adama, ‹‹Bugün Şabat Günü›› dediler, ‹‹Şilteni toplaman yasaktır.›› 11  Ama adam onlara şöyle yanıt verdi: ‹‹Beni iyileştiren kişi bana, ‹Şilteni topla ve yürü› dedi.›› 12  ‹‹Sana, ‹Şilteni topla ve yürü› diyen adam kim?›› diye sordular. 13  İyileşen adam ise O'nun kim olduğunu bilmiyordu. Orası kalabalıktı, İsa da çekilip gitmişti. 14  İsa daha sonra adamı tapınakta buldu. ‹‹Bak, iyi oldun. Artık günah işleme de başına daha kötü bir şey gelmesin›› dedi. 15  Adam gidip Yahudi yetkililere kendisini iyileştirenin İsa olduğunu bildirdi. 16  Şabat Günü böyle şeyler yaptığı için İsa'ya zulmetmeye başladılar. 17  Ama İsa onlara şu karşılığı verdi: ‹‹Babam hâlâ çalışmaktadır, ben de çalışıyorum.›› 18  İşte bu nedenle Yahudi yetkililer O'nu öldürmek için daha çok gayret ettiler. Çünkü yalnız Şabat Günü düzenini bozmakla kalmamış, Tanrı'nın kendi Babası olduğunu söyleyerek kendisini Tanrı'ya eşit kılmıştı. 19  İsa Yahudi yetkililere şöyle karşılık verdi: ‹‹Size doğrusunu söyleyeyim, Oğul, Baba'nın yaptıklarını görmedikçe kendiliğinden bir şey yapamaz. Baba ne yaparsa Oğul da aynı şeyi yapar. 20  Çünkü Baba Oğul'u sever ve yaptıklarının hepsini O'na gösterir. Şaşasınız diye O'na bunlardan daha büyük işler de gösterecektir. 21  Baba nasıl ölüleri diriltip onlara yaşam veriyorsa, Oğul da dilediği kimselere yaşam verir. 22  Baba kimseyi yargılamaz, bütün yargılama işini Oğul'a vermiştir. 23  Öyle ki, herkes Baba'yı onurlandırdığı gibi Oğul'u onurlandırsın. Oğul'u onurlandırmayan, O'nu gönderen Baba'yı da onurlandırmaz. 24  ‹‹Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir. 25  doğrusunu söyleyeyim, ölülerin Tanrı Oğlu'nun sesini işitecekleri ve işitenlerin yaşayacakları saat geliyor, geldi bile. 26  Çünkü Baba, kendisinde yaşam olduğu gibi, Oğul'a da kendisinde yaşam olma özelliğini verdi. 27  O'na yargılama yetkisini de verdi. Çünkü O İnsanoğlu'dur. 28  Buna şaşmayın. Mezarda olanların hepsinin O'nun sesini işitecekleri saat geliyor. 29  Ve onlar mezarlarından çıkacaklar. İyilik yapmış olanlar yaşamak, kötülük yapmış olanlar yargılanmak üzere dirilecekler.››

AÇIKLAMA: Günümüzde birçok insan İsa Mesih için ‘Tanrı Oğlu’ sıfatı kullanmamıza rahatsız olur. Sanıyorlar ki bizler bunu kendi kafamıza göre uyarlıyoruz. Ancak bu bölümde gördüğümüz gibi İsa’nın kendisi ‘Tanrı Oğlu’ olduğunu belirtir. Tabi bundan Tanrı’yla fiziksel bir ilişki kastetmiyor, aksine çok daha derin ruhsal bir bağdan söz ediyordur. Ne ilginçtir ki o dönemde yaşayan Yahudi yetkililer de bunu kavrayamadılar ve İsa’yı yok etmek için fırsat aradılar. Fakat önce olayın nasıl geliştiğine dikkat edelim. Mesih büyük bir bayram gününde bir daha Yeruşalim’e gitmişti. Oradayken beş eyvanlı Beytesta isminde umumi bir havuzun yanından geçerken, kenarında yatan hasta bir adam gözüne ilişti. O günün rivayetlerine göre havuzun suları çalkandığı zaman içine giren ilk kişi şifa buluyordu. Bu yüzden birçok hastalıktan yakınan insan oraya yığılmıştı. Mesih’in gözüne çarpan adamın esas hastalığı ne olduğu tam bilinmese de 38 yıl bundan kurtulamadığına göre çok acınacak bir halde olduğunu gösterir. Anlaşılan herkes suya yöneldiği zaman kendisi ağır durumundan dolayı hiç yetişemiyordu. İsa yanına gelince basit bir soru sorar: ‘İyi olmak ister misin?’ Hasta adamın cevabına baktığımızda şifa bulmak için tamamen havuza umut bağladığını görebiliyoruz. Fakat İsa ona şöyle buyurur, ‘Kalk şilteni topla ve yürü!’ O anda iyileşen adam hemen şiltesini toplayıp büyük sevinçle yürümeye başlar. Bu olayda Mesih şifa bulmak için hurafelere değil kendisine inanmamız gerektiğini gösterir.

        Ancak bir sorun var; o gün Şabat Günü’ydü. Yahudiler için o gün oldukça kutsal bir gündü. O dönemki yetkililer de Şabat Günü ile ilgili ekstradan birçok kural geliştirmişlerdi, öyle ki o gün akar sular resmen dururdu! Rab’bin Yasası’na göre haftanın son gününde dinlenmek gerekiyordu, yani çalışmak yasaktı. Ancak Yahudi hahamları bu temel ilkeye bir takım kısıtlayıcı kural daha ilave ettiler. Böylece şifa bulan adamın şiltesini taşıdığını görünce onu hemen bir kenara çekip yaptığının bir tür çalışma teşkil ettiğini belirtirler. Daha sonra İsa’nın ona şifa verdiğini öğrenince onu kutlamak yerine eleştirmeye başladılar. Mesih’in onlara ‘Babam hala çalışmaktadır, ben de çalışıyorum’ diye karşılık vermesi onları daha da kızdırdı, hatta İsa’yı yok etmek için aralarında plan yapmaya başladılar. Ama neden? Çünkü İsa hem kurallarına aldırış etmiyordu hem de kendini Tanrı’ya eşit kılıyordu. Ardından esas İsa kim olduğunu ve ne yetkiyle bunları yaptığını açıklamaya başlar. Öncellikle Baba Tanrı’dan bağımsız olarak hiç bir şey yapmadığını hatırlatır. İsa için Tanrı uzakta bir ilah değildi, O’nunla kutsal ve kişisel bir bağı vardı. Dahası Mesih her zaman Baba’nın iradesi doğrultusunda hareket ettiğini belirtir. Dolayısıyla hasta adama şifa vermesi Baba Tanrı’nın işiydi. Önderler gücenmiş olabilir fakat İsa Tanrı’nın temel ilkelerine karşı yanlış bir şey yapmadığını biliyordu.

Aslında önderler Mesih’in yaptığını yargılarken yargının kime ait olduğunu bir anda unutuverdiler. Evrenin yargıcı Tanrı’dır, neyin doğru ya da yanlış olduğunu belirten O’dur. Mesih’in dediğine göre Baba yargı işini kendisine yani Oğul’a vermiştir. Zira İsa Tanrı’nın yetkisiyle hastaları ve ölüleri kaldırdığı gibi günü geldiğinde herkesi diriltecek ve yargılamak için karşısına alacak olan O’dur. Ancak kendisine uyan ve iman eden bu son yargıdan kurtulabilecektir. İsa’ya güvenen herkese sonsuz yaşam bağışlanır, böylece ölümden yaşama geçmiş olur. Evet, dünya tarihinin sonuna geldiğimizde ölmüş olan imanlılar İsa Mesih’in sesini işitince ölümden dirilecekler (Matta 24:30-31, 1.Selanikliler 4:13-18). Daha sonra Mesih iman etmeyenleri de yargılamak üzere diriltip karşısına çıkartacaktır (Matta 25:31-46). Gördüğümüz gibi yargılama işi Mesih’e teslim edilir çünkü O ‘İnsanoğlu’dur, yani beklenen son Kral ve adil Kurtarıcıdır (Daniel 7). Böylece hem imanlılar hem de imansızlar İsa Mesih’in emriyle dirilecek ve karşısına çıkacak. İsa’yı sevenlerin yüzleri gülecek çünkü sonsuz yaşama kavuşacaklar. Mesih’i kabul etmeyenleri ise korkunç bir azap bekliyor olacaktır (Daniel 12:2). İşte Mesih bu sözlerle esas Tanrı’nın yetkisiyle davranıp son yargıya sahip olduğunu belirtir.
 

İSA’NIN TANIKLARI

Yuhanna 5:30-47

30  ‹‹Ben kendiliğimden hiçbir şey yapamam. İşittiğim gibi yargılarım ve benim yargım adildir. Çünkü amacım kendi istediğimi değil, beni gönderenin istediğini yapmaktır. 31  Eğer kendim için ben tanıklık edersem, tanıklığım geçerli olmaz. 32  Ama benim için tanıklık eden başka biri vardır. O'nun benim için ettiği tanıklığın geçerli olduğunu bilirim. 33  Siz Yahya'ya adamlar gönderdiniz, o da gerçe tanıklık etti. 34  İnsanın tanıklığını kabul ettiğim için değil, kurtulmanız için bunları söylüyorum. 35  Yahya, yanan ve ışık saçan bir çıraydı. Sizler onun ışığında bir süre için coşmak istediniz. 36  Ama benim, Yahya'nınkinden daha büyük bir tanıklığım var. Tamamlamam için Baba'nın bana verdiği işler, şu yaptığım işler, beni Baba'nın gönderdiğine tanıklık ediyor. 37  Beni gönderen Baba da benim için tanıklık etmiştir. Siz hiçbir zaman ne O'nun sesini işittiniz, ne de şeklini gördünüz. 38  O'nun sözü sizde yaşamıyor. Çünkü O'nun gönderdiği kişiye iman etmiyorsunuz. 39  Kutsal Yazılar'ı araştırıyorsunuz. Çünkü bunlar aracılığıyla sonsuz yaşama sahip olduğunuzu sanıyorsunuz. Bana tanıklık eden de bu yazılardır! 40  Öyleyken siz, yaşama kavuşmak için bana gelmek istemiyorsunuz. 41  ‹‹İnsanlardan övgü kabul etmiyorum. 42  Ama ben sizi bilirim, içinizde Tanrı sevgisi yoktur. 43  Ben Babam'ın adına geldim, ama beni kabul etmiyorsunuz. Oysa başka birisi kendi adına gelirse, onu kabul edeceksiniz. 44  Birbirinizden övgüler kabul ediyor, ama tek olan Tanrı'nın övgüsünü kazanmaya çalışmıyorsunuz. Bu durumda nasıl iman edebilirsiniz? 45  Baba'nın önünde sizi suçlayacağımı sanmayın. Sizi suçlayan, umut bağladığınız Musa'dır. 46  Musa'ya iman etmiş olsaydınız, bana da iman ederdiniz. Çünkü o benim hakkımda yazmıştır. 47  Ama onun yazılarına iman etmezseniz, benim sözlerime nasıl iman edeceksiniz?››

AÇIKLAMA: Bu bölümde İsa Baba Tanrı’nın yetkisiyle hareket ettiğini göstermeye çalışıyor. Otuz sekiz yıl hasta olan adama verdiği şifa Şabat Gününde de olsa Rab’bin isteği doğrultusunda oldu. Çünkü İsa Mesih kendiliğinden bir şey yapmıyordu. Böylece din bilginlerinin yargısı tamamen yersiz ve boştu. Esas yargılayan Tanrı’dır ve yeryüzünü yargılama işini Oğlu İsa’ya teslim ettiğine göre Mesih’in burada söylediği sözler Tanrı’nın yargısı olmuş oluyor. Yine de Yasa’nın buyruğu uyarınca İsa ettiği bu büyük iddiayı doğrulamak için ikiden fazla tanık gösterir. Çünkü bir insanın kendisi için ettiği tanıklık tek başına hiç bir anlam ifade etmez. Tarih boyunca ve bugün bile birçok kişi Tanrı’nın elçisi olduklarını iddia etmiştir. Ancak Tanrı’nın yetkisiyle konuştuklarına dair geçerli bir takım tanık göstermedikleri sürece onlara inanmak akılsızlık olur. Şimdi bu bölümde Mesih kendisiyle ilgili inanılmaz bir tanık kadrosu açıklar: Babası, Yahya, Mucizeleri, Kutsal Yazılar ve Musa.

        En başta İsa kendisi için konuşan Baba’sını tanık gösterir. Mesih vaftiz olurken Babası gökten seslenerek, ‘Sevgili Oğlum budur, O’ndan hoşnudum’ demişti (Matta 3:17). Daha sonra üç öğrencisiyle birlikte yüksek bir tepeye çıktığında yine göklerden gürleyen Rab’bin sesi ‘Sevgili Oğlum budur, O’ndan hoşnudum. O’nu dinleyin!'’ diye haykırdı (Matta 17:5). En güçlü tanıklık bu olsa gerek! Ardından İsa Yahya’nın tanıklığını da gündeme getirir. Daha önce Yahya’nın yanına giden adamlara Mesih’le ilgili ne dediğini okuduk: ‘İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu!’ (Yuhanna 1:29). Daha sonra Yahya şunu da ekledi ‘Ben de gördüm, ve ‘Tanrı’nın Oğlu budur’ diye tanıklık ettim’ der (1:34). Yahya İsa’nın yukarıdan gelen Tanrı’nın Kutsal Oğlu olduğuna dair birçok kez tanıklık etti. Şimdiyse İsa bir tanık daha çağırır, o da Tanrı’nın gücüyle gerçekleştirdiği mucizeler. Aslında birçok sihirbaz harika işler yapabilir, İblis bile bazen mucizeler yapabilir ancak Mesih’in Tanrı’nın yetkisiyle yaptığı harikaların eşi benzeri yoktur. İsa hem doğa üzerinde hem de doğaüstü güçler üzerinde yetkisini sergiledi. Mesih her tür hastalık ve ileti giderdi ve ölüleri bile diriltti. Yuhanna İsa’nın yaptıklarıyla ilgili daha sonra şunu söyler, ‘İsa’nın yaptığı daha başka çok şey vardır, Bunlar tek tek yazılsaydı, sanırım yazılan kitaplar dünyaya sığmazdı (21:25).’ İşte mucizelerin çokluğu olsun ya da türlü durumlarda sergilediği güç ve yetki olsun Mesih’in eşsiz bir konumda olduğunu açıkça söyleyebiliriz.

        Ama bunlar yetmemiş gibi Mesih bir kaç tanık daha çağırır. Yahudiler için Torah (Tevrat) ve peygamberlerin yazıları (Zebur) çok ama çok önemliydi çünkü bunlar Tanrı’nın sözleriydi. O yüzden durmadan bu Kutsal Yazılar’ı inceleyip dururlardı. Fakat dikkat edersek bu yazıların başından beri hep İsa Mesih’i işaret eden ayetler ve örnekler görüyoruz. Yaratılış 3:15’te Mesih Şeytan’ın başını ezecek kadının soyu olarak görünür. Yaratılış 22’de Oğul Tanrı’nın sağladığı kutsal kurban olarak görünür. Yaratılış 49:10’da Mesih krallığı ele geçirecek gerçek hak sahibi olarak görünür. Ve daha nice peygamberlik sözü daha var... Mesih’in dediği gibi ‘bana tanıklık eden de bu yazılardır!’ Ne ilginçtir ki Yahudiler’in her gün havralarında okudukları Kutsal Yazılar’ın İsa’yı belirgin bir şekilde işaret etmesine rağmen O’nu bir türlü tanıyamadılar. Aslında Mesih’in de belirttiği gibi kendisini tanımak istemiyorlardı. Sorun şuydu ki onlarda Tanrı sevgisi yoktu; Rab’bin takdirinden çok insanın övgüsü peşindeydiler. Son olarak İsa Yahudiler’in en çok hayranlık duydukları büyük önderleri Musa’nın tanıklığını de gündeme getirir. Yasa’yı Tanrı’nın ellerinden alıp İsrail halkına aktaran Musa yeri geldiğinde İsa’dan söz etti. Hatta, Musa gelen Mesih’in kendisinden daha büyük olacağını belirtti (Yasanın Tekrarı 18:15-18). İsrailliler Sina Dağı’nda Tanrı’nın sesine dayanamadılar ama bir gün Rab’bin canlı Sözü gelip aralarında yaşayacaktı, yaşıyordu bile, ama kıskanç ve inatçı yüreklerinden dolayı O’nu kabul etmek istemediler. O yüzden bir gün bu tanıklar ayağa kalkıp bu asi nesli yargılayacaktır.
 

YAŞAM EKMEĞİ

Yuhanna 6:1-71Yuhanna

1  Bundan sonra İsa, Celile -Taberiye - Gölü'nün karşı yakasına geçti. 2  Ardından büyük bir kalabalık gidiyordu. Çünkü hastalar üzerinde yaptığı mucizeleri görmüşlerdi. 3  İsa dağa çıkıp orada öğrencileriyle birlikte oturdu. 4  Yahudiler'in Fısıh Bayramı yakındı. 5  İsa başını kaldırıp büyük bir kalabalığın kendisine doğru geldiğini görünce Filipus'a, ‹‹Bunları doyurmak için nereden ekmek alalım?›› diye sordu. 6  Bu sözü onu denemek için söyledi, aslında kendisi ne yapacağını biliyordu. 7  Filipus O'na şu yanıtı verdi: ‹‹Her birinin bir lokma yiyebilmesi için iki yüz dinarlık ekmek bile yetmez.›› 8-9  Öğrencilerinden biri, Simun Petrus'un kardeşi Andreas, İsa'ya dedi ki, ‹‹Burada beş arpa ekmeğiyle iki balığı olan bir çocuk var. Ama bu kadar adam için bunlar nedir ki?›› 10  İsa, ‹‹Halkı yere oturtun›› dedi. Orası çayırlıktı. Böylece halk yere oturdu. Yaklaşık beş bin erkek vardı. 11  İsa ekmekleri aldı, şükrettikten sonra oturanlara dağıttı. Balıklardan da istedikleri kadar verdi. 12  Herkes doyunca İsa öğrencilerine, ‹‹Artakalan parçaları toplayın, hiçbir şey ziyan olmasın›› dedi. 13  Onlar da topladılar. Yedikleri beş arpa ekmeğinden artakalan parçalarla on iki sepet doldurdular. 14  Halk, İsa'nın yaptığı mucizeyi gönce, ‹‹Gerçekten dünyaya gelecek olan peygamber budur›› dedi. 15  İsa onların gelip kendisini kral yapmak üzere zorla götüreceklerini bildiğinden tek başına yine dağa çekildi. 16  Akşam olunca öğrencileri göle indiler. 17  Bir tekneye binerek gölün karşı yakasındaki Kefarnahum'a doğru yol aldılar. Karanlık basmış, İsa henüz yanlarına gelmemişti. 18  Güçlü bir rüzgar estiğinden göl kabarmaya başladı. 19  Öğrenciler üç mil kadar kürek çektikten sonra, İsa'nın gölün üstünde yürüyerek tekneye yaklaştığını görünce korktular. 20  Ama İsa, ‹‹Korkmayın, benim!›› dedi. 21  Bunun üzerine O'nu tekneye almak istediler. O anda tekne gidecekleri kıyıya ulaştı. 22  Ertesi gün, gölün karşı yakasında kalan halk, önceden orada sadece bir tek tekne bulunduğunu, İsa'nın kendi öğrencileriyle birlikte bu tekneye binmediğini, öğrencilerinin yalnız gittiklerini anladı. 23  Rab'bin şükretmesinden sonra halkın ekmek yediği yerin yakınına Taberiye'den başka tekneler geldi. 24  Halk, İsa'nın ve öğrencilerinin orada olmadığını görünce teknelere binerek Kefarnahum'a, İsa'yı aramaya gitti. 25  O'nu gölün karşı yakasında buldukları zaman, ‹‹Rabbî, buraya ne zaman geldin?›› diye sordular. 26  İsa şöyle yanıt verdi: ‹‹Size doğrusunu söyleyeyim, doğaüstü belirtiler gördüğünüz için değil, ekmeklerden yiyip doyduğunuz için beni arıyorsunuz. 27  Geçici yiyecek için değil, sonsuz yaşam boyunca kalıcı yiyecek için çalışın. Bunu İnsanoğlu verecek. Çünkü Baba Tanrı O'na bu onayı vermiştir.›› 28  Onlar da şunu sordular: ‹‹Tanrı'nın istediği işleri yapmak için ne yapmalıyız?›› 29  İsa, ‹‹Tanrı'nın işi O'nun gönderdiği kişiye iman etmenizdir›› diye yanıt verdi. 30  Bunun üzerine, ‹‹Görüp sana iman etmemiz için nasıl bir belirti gerçekleştireceksin? Ne yapacaksın?›› dediler. 31  ‹‹Atalarımız çölde man yediler. Yazılmış olduğu gibi, ‹Yemeleri için onlara gökten ekmek verdi.› ›› 32  İsa onlara dedi ki, ‹‹Size doğrusunu söyleyeyim, gökten ekmeği Musa vermedi, gökten gerçek ekmeği Babam verir. 33  Çünkü Tanrı'nın ekmeği, gökten inen ve dünyaya yaşam verendir.›› 34  Onlar da, ‹‹Efendimiz, bizlere her zaman bu ekmeği ver!›› dediler. 35  İsa, ‹‹Yaşam ekmeği Ben'im. Bana gelen asla acıkmaz, bana iman eden hiçbir zaman susamaz›› dedi. 36  ‹‹Ama ben dedim ki, ‹Beni gördünüz, yine de iman etmiyorsunuz.› 37  Baba'nın bana verdiklerinin hepsi bana gelecek ve bana geleni asla kovmam. 38  Çünkü kendi isteğimi değil, beni gönderenin isteğini yerine getirmek için gökten indim. 39  Beni gönderenin isteği, bana verdiklerinden hiçbirini yitirmemem, son gün hepsini diriltmemdir. 40  Çünkü Babam'ın isteği, Oğul'u gören ve O'na iman eden herkesin sonsuz yaşama kavuşmasıdır. Ben de böylelerini son günde dirilteceğim.›› 41  ‹‹Gökten inmiş olan ekmek Ben'im›› dediği için Yahudiler O'na karşı söylenmeye başladılar. 42  ‹‹Yusuf oğlu İsa değil mi bu?›› diyorlardı. ‹‹Annesini de, babasını da tanıyoruz. Şimdi nasıl oluyor da, ‹Gökten indim› diyor?›› 43  İsa, ‹‹Aranızda söylenmeyin›› dedi. 44  ‹‹Beni gönderen Baba bir kimseyi bana çekmedikçe, o kimse bana gelemez. Bana geleni de son günde dirilteceğim. 45  Peygamberlerin yazdığı gibi, ‹Tanrı onların hepsine kendi yollarını öğretecektir.› Baba'yı işiten ve O'ndan öğrenen herkes bana gelir. 46  Bu, bir kimsenin Baba'yı gördüğü anlamına gelmez. Baba'yı sadece Tanrı'dan gelen görmüştür. 47  doğrusunu söyleyeyim, iman edenin sonsuz yaşamı vardır. 48  Yaşam ekmeği Ben'im. 49  Atalarınız çölde man yediler, yine de öldüler. 50  Gökten inen öyle bir ekmek var ki, ondan yiyen ölmeyecek. 51  Gökten inmiş olan diri ekmek Ben'im. Bu ekmekten yiyen sonsuza dek yaşayacak. Dünyanın yaşamı uğruna vereceğim ekmek de benim bedenimdir.›› 52  Bunun üzerine Yahudiler, ‹‹Bu adam yememiz için bedenini bize nasıl verebilir?›› diyerek birbirleriyle çekişmeye başladılar. 53  İsa onlara şöyle dedi: ‹‹Size doğrusunu söyleyeyim, İnsanoğlu'nun bedenini yiyip kanını içmedikçe, sizde yaşam olmaz. 54  Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır ve ben onu son günde dirilteceğim. 55  Çünkü bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir. 56  Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda. 57  Yaşayan Baba beni gönderdiği ve ben Baba'nın aracılığıyla yaşadığım gibi, bedenimi yiyen de benim aracılığımla yaşayacak. 58  İşte gökten inmiş olan ekmek budur. Atalarınızın yedikleri man gibi değildir. Atalarınız öldüler. Oysa bu ekmeği yiyen sonsuza dek yaşar.›› 59  İsa bu sözleri Kefarnahum'da havrada öğretirken söyledi. 60  Öğrencilerinin birçoğu bunu işitince, ‹‹Bu söz çok çetin, kim kabul edebilir?›› dediler. 61  Öğrencilerinin buna karşı söylendiğini anlayan İsa, ‹‹Bu sizi şaşırtıyor mu?›› dedi. 62  ‹‹Ya İnsanoğlu'nun önceden bulunduğu yere yükseldiğini görürseniz...? 63  Yaşam veren Ruh'tur. Beden bir yarar sağlamaz. Sizlere söylediğim sözler ruhtur, yaşamdır. 64  Yine de aranızda iman etmeyenler var.›› İsa iman etmeyenlerin ve kendisine ihanet edecek kişinin kim olduğunu baştan beri biliyordu. 65  ‹‹Sizlere, ‹Baba'nın bana yöneltmediği hiç kimse bana gelemez› dememin nedeni budur›› dedi. 66  Bunun üzerine öğrencilerinin birçoğu geri döndüler, artık O'nunla dolaşmaz oldular. 67  İsa o zaman Onikiler'e, ‹‹Siz de mi ayrılmak istiyorsunuz?›› diye sordu. 68  Simun Petrus şu yanıtı verdi: ‹‹Rab, biz kime gidelim? Sonsuz yaşamın sözleri sendedir. 69  İman ediyor ve biliyoruz ki, sen Tanrı'nın Kutsalı'sın.›› 70  İsa onlara şu karşılığı verdi: ‹‹Siz Onikiler'i seçen ben değil miyim? Buna karşın içinizden biri iblistir.›› 71  Simun İskariot'un oğlu Yahuda'dan söz ediyordu. Çünkü Yahuda Onikiler'den biri olduğu halde İsa'ya ihanet edecekti.

AÇIKLAMA: Burada kayda geçen mucizeye İncil’in birçok yerinde rastlıyoruz. İsa aynı gün içinde iki büyük olaya imza attı. Birincisinde, beş binden fazla bir kalabalık için bir çocuğun erzakı olan beş ekmek ile iki balıktan yemek sağladı. Fazlasıyla doyan halk İsa’yı hemen kral ilan etmek istedi. Mesih ise buna izin vermeyerek dua etmek üzere tek başına yakınında bir tepeye çekildi. İkinci olay şöyleydi: gölün öbür tarafına kürek çekerek dönmekte zorlanan öğrencileri güçlü bir rüzgâra tutuldular. Mesih bu sefer dalgaların üzerinde yürüyerek yanlarına yetişip onları gölün öbür tarafına geçirdi. Yine Mesih doğa üstündeki yetkisini apaçık bir şekilde kanıtladı. Karşı yakaya geçtiğinde de halk çok şaşırdı çünkü öğrencileriyle aynı tekneye binmediğini biliyorlardı. Sonra her zamanki gibi yine İsa’nın etrafında toplanmaya başladılar. Fakat onların gerçek niyetlerini bilen İsa kendisinden yine yiyecek bir şeyler beklediklerini dile getirir. O yüzden onlara geçici yemek için değil, Baba Tanrı’dan kalıcı yaşam ekmeği istemeleri gerektiğini söyler. Bu arada halk ona önemli bir soru yöneltir: ‘Tanrı’nın istediği işleri yapmak için ne yapmalıyız?’ Yahudiler, çoğu insan gibi, yaptıklarıyla Tanrı’nın beğenisini kazanabileceklerini sanıyorlardı. Mesih’in verdiği cevap ise çok farklı: ‘Tanrı’nın işi O’nun gönderdiği kişiye iman etmenizdir.’ sacası, insan iyi işleriyle Tanrı’nın önünde aklanamaz, ancak gönderdiği İsa Mesih’e iman ederek kurtulabilir. İncil’in her yerinde aynı gerçek vurgulanır, aklanma imanla olur (Romalılar 3:22-26).

        Ardından ilginç bir diyalog gelişir. Kendisine iman etmeleri için halk İsa’nın bir belirti göstermesini ister. Bu sırada Musa’nın döneminde Rab gökten man isminde bir yiyecek yağdırarak kırk yıl boyunca tüm topluluğun günlük ihtiyacını nasıl karşıladığını gündeme getirirler (Mısır’dan Çıkış 16). Belli ki halk İsa’dan benzer bir güzellik yapmasını istiyorlar. Mesih ise gökten gelen manın Musadan değil Baba Tanrı’dan geldiğini hatırlatır. Halkın ‘bize de benzerini ver’ demesine İsa ‘Yaşam ekmeği Ben’im’ karşılığı verir. Bununla İsa esas aramaları gereken mideyi geçici olarak doyuran ekmek değil, Tanrı’nın gökten gönderdiği kalıcı yemektir ve bu ekmek Mesih’in kendisidir! Sonra Mesih Baba Tanrı’nın yanına çağırdığı insanları kurtarmak üzere geldiğini belirtir. Böylece kendisine iman eden herkes sonsuz yaşama kavuşur. Tabi Yahudiler burada kurduğu mecazi anlamı tam yakalayamadılar. Onların gözünde İsa aralarında büyümüş bir delikanlıydı o yüzden ‘Gökten indim sözünü hiç anlayamıyorlardı. Mesih ise aslında Tanrı’nın iradesi doğrultusunda gelip mucizeler yaptığını vurgular. Bunu neden anlayamıyorlardı? İsa’nın dediğine göre, ‘Baba bir kimseyi bana çekmedikçe, o kimse bana gelemez.’ Anlaşılan şu ki onu dinleyen kalabalığın büyük çoğunluğu sadece kendi midelerini düşündükleri için Mesih İsa’nın ilahi kimliğini ve ruhsal teklifini değerlendiremiyorlardı.

        Sonra İsa daha da ilginç bir şey söyler: ‘Gökten inmiş olan diri ekmek Ben’im, Bu ekmekten yiyen sonsuza dek yaşayacak. Dünyanın yaşamı uğruna vereceğim ekmek de benim bedenimdir.’  Yahudiler buna hiç anlam veremediler. Mesih ise daha ileri gidiyor, yaşam bulmak için insanları bedeninden yemeye ve kanından içmeye davet eder. Kendisinden yiyenin de sonsuz yaşama kavuşacağını söyler. Peki, Mesih bununla ne demek istiyordu? Kolunu ısırmalarını mı istiyor? Elbette ki hayır! Sonraki ayetlerde İsa öğrencilerine döp şöyle bir açıklama yapar: ‘Yaşam veren Ruh’tur, Beden bir yarar sağlamaz, sizlere söylediğim sözler ruhtur, yaşamdır.’ Anlaşılan Mesih’in bedenini ekmeğe ve kanını içeceğe benzetmekten kastı insanın esas ihtiyacı olan ruhsal gıdadır. İsa daha önce birçok yerde Kutsal Ruh’un yaşam veren işlevini vurguladı bile (3:5-7, 4:14). Daha sonra da çarmıha gerilmeden önceki akşam öğrencileriyle son sofraya oturduğunda bedenini temsil eden ekmeği ve kanını temsil eden şarabı öğrencilerine sunacaktır. Şimdiden İsa onları buna hazırlamaya başlıyor. Yine de Mesih’in mesajını algılamak kolay değildi o yüzden birçok kişi ondan uzaklaşmaya başladı. Bu sırada İsa Petrus’a döp ‘Siz de mi ayrılmak istiyorsunuz’ diye soruyor. Petrus ise, ‘Rab, biz kime gidelim? Sonsuz yaşamın sözleri sendedir’ diye karşılık verir. Böylece Mesih kendisine sadık kalan öğrencilerini seçtiğini belirtir. Bu bölümde İsa’nın mesajını kabul etmenin ne kadar çetin olduğunu görüyoruz, çünkü düz mantıkla değil ruhsal gözlerle değerlendirilir (1.Korintliler 2:14).

DİRİ SU

Yuhanna 7:1-53

1  Bundan sonra İsa Celile'de dolaşmaya başladı. Yahudi yetkililer O'nu öldürmeyi amaçladıkları için Yahudiye'de dolaşmak istemiyordu. 2  Yahudiler'in Çardak Bayramı yaklaşmıştı. 3  Bu nedenle İsa'nın kardeşleri O'na, ‹‹Buradan ayrıl, Yahudiye'ye git›› dediler, ‹‹Öğrencilerin de yaptığın işleri görsünler. 4  Çünkü kendini açıkça tanıtmak isteyen bir kimse yaptıklarını gizlemez. Mademki bu şeyleri yapıyorsun, kendini dünyaya göster!›› 5  Kardeşleri bile O'na iman etmiyorlardı. 6  İsa onlara, ‹‹Benim zamanım daha gelmedi›› dedi, ‹‹Oysa sizin için zaman hep uygundur. 7  Dünya sizden nefret edemez, ama benden nefret ediyor. Çünkü yaptıklarının kötü olduğuna tanıklık ediyorum. 8  Siz bu bayramı kutlamaya gidin. Ben şimdilik gitmeyeceğim. Çünkü benim zamanım daha dolmadı.›› 9  İsa bu sözleri söyleyip Celile'de kaldı. 10  Ne var ki, kardeşleri bayramı kutlamaya gidince, kendisi de gitti. Ancak açıktan açığa değil, gizlice gitti. 11  Yahudi yetkililer O'nu bayram sırasında arıyor, ‹‹O nerede?›› diye soruyorlardı. 12  Kalabalık arasında O'nunla ilgili bir sürü laf fısıldanıyordu. Bazıları, ‹‹İyi adamdır››, bazıları da, ‹‹Hayır, tam tersine, halkı saptırıyor›› diyorlardı. 13  Bununla birlikte yetkililerden korktukları için, hiç kimse O'ndan açıkça söz etmiyordu. 14  Bayramın yarısı geçmişti. İsa tapınağa gidip öğretmeye başladı. 15  Yahudiler şaşırdılar. ‹‹Bu adam hiç öğrenim görmediği halde, nasıl bu kadar bilgili olabilir?›› dediler. 16  İsa onlara, ‹‹Benim öğretim benim değil, beni gönderenindir›› diye karşılık verdi. 17  ‹‹Eğer bir kimse Tanrı'nın isteğini yerine getirmek istiyorsa, bu öğretinin Tanrı'dan mı olduğunu, yoksa kendiliğimden mi konuştuğumu bilecektir. 18  Kendiliğinden konuşan kendini yüceltmek ister, ama kendisini göndereni yüceltmek isteyen doğrudur ve O'nda haksızlık yoktur. 19  Musa Kutsal Yasa'yı vermedi mi? Yine de hiçbiriniz Yasa'yı yerine getirmiyor. Neden beni öldürmek istiyorsunuz?›› 20  Kalabalık, ‹‹Cin çarpmış seni!›› dedi. ‹‹Seni öldürmek isteyen kim?›› 21  İsa, ‹‹Ben bir mucize yaptım, hepiniz şaşkına döndünüz›› diye yanıt verdi. 22  ‹‹Musa sünneti buyurduğu için -aslında bu, Musa'dan değil, atalarınızdan kalmadır- Şabat Günü birini sünnet edersiniz. 23  Musa'nın Yasası bozulmasın diye Şabat Günü biri sünnet ediliyor da, Şabat Günü bir adamı tamamen iyileştirdim diye bana neden kızıyorsunuz? 24  Dış görünüşe göre yargılamayın, yargınız adil olsun.›› 25  Yeruşalimliler'in bazıları, ‹‹Öldürmek istedikleri adam bu değil mi?›› diyorlardı. 26  ‹‹Bakın, açıkça konuşuyor, O'na bir şey demiyorlar. Yoksa önderler O'nun Mesih olduğunu gerçekten kabul ettiler mi? 27  Ama biz bu adamın nereden geldiğini biliyoruz. Oysa Mesih geldiği zaman O'nun nereden geldiğini kimse bilmeyecek.›› 28  O sırada tapınakta öğreten İsa yüksek sesle şöyle dedi: ‹‹Hem beni tanıyorsunuz, hem de nereden olduğumu biliyorsunuz! Ben kendiliğimden gelmedim. Beni gönderen gerçektir. O'nu siz tanımıyorsunuz. 29  Ben O'nu tanırım. Çünkü ben O'ndanım, beni O gönderdi.›› 30  Bunun üzerine O'nu yakalamak istediler, ama kimse O'na el sürmedi. Çünkü O'nun saati henüz gelmemişti. 31  Halktan birçok kişi ise O'na iman etti. ‹‹Mesih gelince, bunun yaptıklarından daha mı çok mucize yapacak?›› diyorlardı. 32  Ferisiler halkın İsa hakkında böyle fısıldaştığını duydular. Başkâhinler ve Ferisiler O'nu yakalamak için görevliler gönderdiler. 33  İsa, ‹‹Kısa bir süre daha sizinleyim›› dedi, ‹‹Sonra beni gönderene gideceğim. 34  Beni arayacaksınız ama bulamayacaksınız. Ve benim bulunduğum yere siz gelemezsiniz.›› 35  Bunun üzerine Yahudiler birbirlerine, ‹‹Bu adam nereye gidecek de biz O'nu bulamayacağız?›› dediler. ‹‹Yoksa Grekler arasında dağılmış olanlara gidip Grekler'e mi öğretecek? 36  ‹Beni arayacaksınız ama bulamayacaksınız. Ve benim bulunduğum yere siz gelemezsiniz› diyor. Ne demek istiyor?›› 37  Bayramın son ve en önemli günü İsa ayağa kalktı, yüksek sesle şöyle dedi: ‹‹Bir kimse susamışsa bana gelsin, içsin. 38  Kutsal Yazı'da dendiği gibi, bana iman edenin ‹içinden diri su ırmakları akacaktır.› ›› 39  Bunu, kendisine iman edenlerin alacağı Ruh'la ilgili olarak söylüyordu. Ruh henüz verilmemişti. Çünkü İsa henüz yüceltilmemişti. 40  Halktan bazıları bu sözleri işitince, ‹‹Gerçekten beklediğimiz peygamber budur›› dediler. 41  Bazıları da, ‹‹Bu Mesih'tir›› diyorlardı. Başkaları ise, ‹‹Olamaz! Mesih Celile'den mi gelecek?›› dediler. 42  ‹‹Kutsal Yazı'da, ‹Mesih, Davut'un soyundan, Davut'un yaşadığı Beytlehem Kenti'nden gelecek› denmemiş midir?›› 43  Böylece İsa'dan dolayı halk arasında ayrılık doğdu. 44  Bazıları O'nu yakalamak istedilerse de, kimse O'na el sürmedi. 45  Görevliler geri dönce, başkâhinlerle Ferisiler, ‹‹Niçin O'nu getirmediniz?›› diye sordular. 46  Görevliler, ‹‹Hiç kimse hiçbir zaman bu adamın konuştuğu gibi konuşmamıştır›› karşılığını verdiler. 47  Ferisiler, ‹‹Yoksa siz de mi aldandınız?›› dediler. 48  ‹‹Önderlerden ya da Ferisiler'den O'na iman eden oldu mu hiç? 49  Kutsal Yasa'yı bilmeyen bu halk lanetlidir.›› 50-51  İçlerinden biri, daha önce İsa'ya gelen Nikodim, onlara şöyle dedi: ‹‹Yasamıza göre, bir adamı dinlemeden, ne yaptığını öğrenmeden onu yargılamak doğru mu?›› 52  Ona, ‹‹Yoksa sen de mi Celile'densin?›› diye karşılık verdiler. ‹‹Araştır, bak, Celile'den peygamber çıkmaz.›› 53  Bundan sonra herkes evine gitti.

AÇIKLAMA: Şimdiye kadar Mesih’in birçok açıdan ruhsal bir takım gerçek vurguladığını gördük: Yaşam suyu, yeniden doğuş, yaşam ekmeği, vb. Bu bölümde İsa yine bu önemli hakikatleri halkına duyurur. Ama başta gördüğümüz gibi Mesih’in kendi kendini yüceltmek gibi bir derdi yoktur. Bu aşamada henüz iman etmeyen kardeşlerinin kendisiyle nasıl alay ettiklerini görüyoruz. ‘Kendini dünyaya göster!’ diyorlardı. Fakat Mesih’in amacı gösteriş yapmak ya da halkın beğenisini kazanmak değil, esas hedefi Tanrı’nın gerçeklerini açıklamaktı. O yüzden bayrama katılmak üzere Yeruşalim’e kardeşlerinin önerdiği gibi değil daha mütevazi bir biçimde gider. Aynı zamanda birinden korktuğunu düşünmemeliyiz. Yetkililerin tepkisinden korkan halk aslında tedirgindi ama Mesih kimseden çekinmiyordu. Böylece bayramın ortasında Tapınağa çıkıp öğretmeye başladı. İsa, İsrail’in kırsal kesiminden gelip resmi bir eğitim görmediği için herkes sergilediği bilgeliğe şaşıp kaldı. Mesih, her zamanki gibi, kendi bilgeliğinden değil, Tanrı’nın yetkisiyle konuştuğunu belirtir. Hatta öğretisinin gerçekten Tanrı’dan olup olmadığını sorgulayanlara bunu kriter olarak gösterdi. Yani her hangi biri kalkıp Tanrı adına konuştuğunu iddia edebilir, nitekim tarih boyunca buna benzer pek çok sahtekâra rastlamak mümkündür. Ama birinin gerçekten Tanrı’dan olup olmadığına emin olmak için şunu sorabiliriz: ‘Kişi kendini mi ön plana çıkartıyor yoksa yalnızca Tanrı’yı mı yüceltiyor?’ Kilisede öğreti veren olsun, dışarda peygamber olduğunu söyleyen olsun, bu kriterle değerlendirebiliriz. İsa’ya gelince sayısız mucize yapmasına rağmen her defasında kendini değil yetki kaynağı olan Baba Tanrı’yı yücelttiğini görüyoruz.

        Ardından İsa’nın kimliği ile ilgili halk arasında tartışma sürüyor, gerçekten beklenen Mesih mi değil mi? İsa ise kalkıp açık açık Tanrı’dan geldiğini söyler. Buna gücenen bazıları onu yakalamaya kalkar ama kimse ona el süremiyor. Halk yine fısıldaşmaya devam eder: ‘Acaba Mesih geldiğinde bu adamdan daha mı çok mucize yapacak?’ Buna çok kızan Ferisiler İsa’yı yakalatmak için adam gönderirler. Bu arada Mesih yakında çıkıp gideceğini söyler. Bununla muhtemelen ölümden dirilişinden sonraki ayrılışından söz ediyordur. Doğal olarak halk yine neden bahsettiğini anlamıyordur. Fakat bayramın son ve en önemli gününde İsa tüm topluluğun önünde kalkıp şöyle der: ‘Bir kimse susamışsa bana gelsin, içsin. Kutsal Yazı’da dendiği gibi bana iman edenin içinden diri su ırmakları akacaktır.’ Mesih açık açık halkı kendisine inanmaya davet eder. Bayramın son günü en büyük günüydü – Şabat Günü’ydü. Çardak bayramı boyunca Yahudiler’in ilginç bir geleneği vardı: Kâhinler her sabah Şiloah Havuzu’ndan su alıp Tapınağa getirirlerdi ve Rab’bin önünde sunu olarak dökerlerdi. Halkın bir kısmı da kâhinlere eşlik eder ve havuzdan su içerdi. Sonra kahinlerle birlikte Tapınağa doğru yürüyerek şu sözleri ilahi olarak söylerlerdi: Ey susamış olanlar sulara gelin kurtuluş pınarlarından sevinçle su alın’ (Yeşaya 55:1-13). Yahudilerin eski bir tefsiri olan Mişnah bu tören için şöyle yazar: Su çekme törenine katılmayan hayatında hiç sevinç tatmamıştı.’ İşte böylesi bir günde Mesih Tapınağın ortasında yüz binlerce Yahudi önünde ayağa kalkıp Bir kimse susamışsa bana gelsin, içsin!’ demesi ne kadar büyük ve iddialı bir sözdü! Sonra ‘içinden diri su ırmakları akacaktır’ der. İsa anlayana beklenen Mesih olduğunu açık açık söylüyordu. Ayrıca Mesih kendisinden doyanın başkalarını da doyuracağını belirtir (Yuhanna 4:14). Bunu yapacak olan Kutsal Ruh’tur – Peygamberler de böyle bir günü müjdelediler (Hezekiel 36:24-27).  Daha sonra Pentikost gününde Kutsal Ruh’un ilk imanlıların üzerine dökülmesiyle bu sözün tam olarak gerçekleştiğini görüyoruz (Elçilerin İşleri 2).

        Mesih’in gününde gazete olsaydı bu sözü kesin manşet olurdu. Zaten arkasında halk ile liderler arasında ne kadar büyük bir tartışma yarattığını görebiliyoruz. Halkın bir kısmı ona inanmak isterken özellikle önderler İsa’yı kabul etmemek için bahaneler üretmeye başlıyor. Hatta ilginçtir ki İsa’nın Celile’den geldiğini belirten bazı önderler beklenen Mesih’in Davut’un kenti olan Beytlehem’den gelmesi gerektiğini hatırlatır. Oysaki bir az araştırsaydılar İsa’nın gerçekten Beytlehem’de doğduğunu öğreneceklerdi. Ama gerçek şu ki O’na inanmamak için bahane arıyorlardı çünkü bölümün başında İsa’nın belirttiği gibi yaptıklarının kötü olduğuna tanıklık ettiği için liderler O’ndan nefret ediyorlardı. Bölümün sonunda önderlerin kendi aralarında bunu nasıl tartıştıklarına kulak misafiri oluyoruz. Belli ki Nikodim gibi bazısı İsa’ya hayranlık duyuyor ama diğerleri öyle bir nefretle doldular ki sonunda seslerini çıkartmamaya karar veriyorlar. Böylece İsa’ya karşı nefretleri büyümeye devam etti. Oysaki Mesih’in çağrısına kulak kabartsalardı Tanrı’nın vaat ettiği Kutsal Ruh’la dolarak esenliğe erebilirlerdi. Günümüzde de insanlar Mesih’i hala sorguluyor ama iman edip Kutsal Ruh’un bir tadına varsalar her şey değişecek.