Luka 1:5-25Yahudiye Kralı Hirodes zamanında, Aviya bölüğünden Zekeriya adında bir kâhin vardı. Harun soyundan gelen karısının adı ise Elizabet’ti. Her ikisi de Tanrı’nın gözünde doğru kişilerdi, Rab’bin bütün buyruk ve kurallarına eksiksizce uyarlardı. Elizabet kısır olduğu için çocukları olmuyordu. İkisinin de yaşı ilerlemişti. Zekeriya, hizmet sırasının kendi bölüğünde olduğu bir gün, Tanrı’nın önünde kâhinlik görevini yerine getiriyordu. Kâhinlik geleneği uyarınca Rab’bin Tapınağı’na girip buhur yakma görevi kurayla ona verilmişti. Buhur yakma saatinde bütün halk topluluğu dışarıda dua ediyordu. Bu sırada, Rab’bin bir meleği buhur sunağının sağında durup Zekeriya’ya göründü. Zekeriya onu görünce şaşırdı, korkuya kapıldı. Melek, “Korkma, Zekeriya” dedi, “Duan kabul edildi. Karın Elizabet sana bir oğul doğuracak, adını Yahya koyacaksın. Sevinip coşacaksın. Birçokları da onun doğumuna sevinecek. O, Rab’bin gözünde büyük olacak….” Zekeriya meleğe, “Bundan nasıl emin olabilirim?” dedi. “Çünkü ben yaşlandım, karımın da yaşı ilerledi.” Melek ona şöyle karşılık verdi: “Ben Tanrı’nın huzurunda duran Cebrail’im. Seninle konuşmak ve bu müjdeyi sana bildirmek için gönderildim. İşte, belirlenen zamanda yerine gelecek olan sözlerime inanmadığın için dilin tutulacak, bunların gerçekleşeceği güne dek konuşamayacaksın.” Zekeriya’yı bekleyen halk, onun tapınakta bu kadar uzun süre kalmasına şaştı. Zekeriya ise dışarı çıktığında onlarla konuşamadı. O zaman tapınakta bir görüm gördüğünü anladılar. Kendisi onlara işaretler yapıyor, ama konuşamıyordu. Görev süresi bitince Zekeriya evine döndü. Bir süre sonra karısı Elizabet gebe kaldı ve beş ay evine kapandı. “Bunu benim için yapan Rab’dir” dedi. “Bu günlerde benimle ilgilenerek insanlar arasında utancımı giderdi.”
Luka 1:39-45O günlerde Meryem kalkıp aceleyle Yahuda’nın dağlık bölgesindeki bir kente gitti. Zekeriya’nın evine girip Elizabet’i selamladı. Elizabet Meryem’in selamını duyunca rahmindeki çocuk hopladı. Kutsal Ruh’la dolan Elizabet yüksek sesle şöyle dedi: “Kadınlar arasında kutsanmış bulunuyorsun, rahminin ürünü de kutsanmıştır! Nasıl oldu da Rabbim’in annesi yanıma geldi? Bak, selamın kulaklarıma eriştiği an, çocuk rahmimde sevinçle hopladı. İman eden kadına ne mutlu! Çünkü Rab’bin ona söylediği sözler gerçekleşecektir.”
Luka 1:56Meryem, üç ay kadar Elizabet’in yanında kaldı, sonra kendi evine döndü.
Luka 1:57-80Elizabet’in doğurma vakti geldi ve bir oğul doğurdu. Komşularıyla akrabaları, Rab’bin ona ne büyük merhamet gösterdiğini duyunca, onun sevincine katıldılar. Sekizinci gün çocuğun sünnetine geldiler. Ona babası Zekeriya’nın adını vereceklerdi. Ama annesi, “Hayır, adı Yahya olacak” dedi. Ona, “Akrabaların arasında bu adı taşıyan kimse yok ki” dediler. Bunun üzerine babasına işaretle çocuğun adını ne koymak istediğini sordular. Zekeriya bir yazı levhası istedi ve, “Adı Yahya’dır” diye yazdı. Herkes şaşakaldı. O anda Zekeriya’nın ağzı açıldı, dili çözüldü. Tanrı’yı överek konuşmaya başladı. Çevrede oturanların hepsi korkuya kapıldı. Bütün bu olaylar, Yahudiye’nin dağlık bölgesinin her yanında konuşulur oldu. Duyan herkes derin derin düşünüyor, “Acaba bu çocuk ne olacak?” diyordu. Çünkü Rab onunla birlikteydi. Çocuğun babası Zekeriya, Kutsal Ruh’la dolarak şu peygamberlikte bulundu: “İsrail’in Tanrısı Rab’be övgüler olsun! Çünkü halkının yardımına gelip onları fidyeyle kurtardı. Eski çağlardan beri kutsal peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi, kulu Davut’un soyundan bizim için güçlü bir kurtarıcı çıkardı; düşmanlarımızdan, bizden nefret edenlerin hepsinin elinden kurtuluşumuzu sağladı. Böylece atalarımıza merhamet ederek kutsal antlaşmasını anmış oldu. Nitekim bizi düşmanlarımızın elinden kurtaracağına ve ömrümüz boyunca kendi önünde kutsallık ve doğruluk içinde, korkusuzca kendisine tapınmamızı sağlayacağına dair atamız İbrahim’e ant içerek söz vermişti. Sen de, ey çocuk, Yüceler Yücesi’nin peygamberi diye anılacaksın. Rab’bin yollarını hazırlamak üzere önünden gidecek ve O’nun halkına, günahlarının bağışlanmasıyla kurtulacaklarını bildireceksin. Çünkü Tanrımız’ın yüreği merhamet doludur. O’nun merhameti sayesinde, Yücelerden doğan Güneş, karanlıkta ve ölümün gölgesinde yaşayanlara ışık saçmak ve ayaklarımızı esenlik yoluna yöneltmek üzere yardımımıza gelecektir.” Çocuk büyüyor, ruhsal yönden güçleniyordu. İsrail halkına görüneceği güne dek ıssız yerlerde yaşadı.
YORUM: İlk kez Luka bölümünde karşımıza çıkıyor, başka bölümlerde adından söz edilmiyor. Zekeriya adlı kâhinle evliydi. Harun soyundan geliyordu. İsminin anlamı; ‘Tanrı’nın yemini’, anlamına geliyordu. Rab’bin bütün buyruk ve kurallarına eksiksizce uyarlardı. İkisi de inançlarına bağlı Yahudilerdi. Tabi ki kusursuz değillerdi. Günah işlediklerinde yapılması gereken dinsel görevleri yerine getirirlerdi.
Kâhinler görevlerini sırayla yapıyorlardı. O zamanlar, İsrail’de, çok sayıda kâhin olduğundan, kâhinler bu görevi hayatları boyunca ancak bir ya da iki kez yerine getirebiliyorlardı. Zekeriya belki de ilk kez bu fırsatı yakalamıştı. Kâhinlik görevini yaptığı sırada Rab’bin meleği Zekeriya’ya göründü. Melek ona çocuğu olacağını söylediğinde şaşırdı. Şüpheye düştüğü için çocuğun doğumuna kadar konuşamadı.
Elizabet ve Zekeriya’nın çocukları olmuyordu. Çocuk doğuramama sorunu Kutsal Kitap’taki genel konulardan bir tanesidir. O zamanın Yahudi toplumunda bu büyük bir utanç sayılırdı. Örneğin; Yaratılış 30:23-24; “Rahel hamile kaldı ve bir erkek çocuk doğurdu. “Tanrı utancımı kaldırdı…”dedi. Çoğunlukla bu kadınların Tanrı’ya olan büyük imanlarını ve sadakatlerini görüyoruz ve bu kadınlar Rab tarafından çocukla ödüllendirildiler, Elizabet de buna bir örnektir. Çocuğu olmadığı için üzgündü fakat asla umudunu yitirmedi. Kendine ve sıkıntılarına odaklanmak yerine tamamen Tanrı’ya odaklandı.
Her ikisinin de yaşlı olması, durumu daha çaresiz kılmıştı, bu olay bize Sara ve İbrahim’i hatırlatır.
Elizabet, İsa’nın Eski Anlaşma’daki peygamberlerin en büyüğü dediği Yahya’yı doğurmak için seçilmişti. Yahya da İsa gibi saygın ve iyi bir aileden geliyordu. Tanrı’nın kurtuluş planında önemli bir role sahip olduğu halde çok alçakgönüllüydü.
Zekeriya ve Elizabet, sıcak ve sevgi dolu bir ilişkiye sahiplerdi. Öyle olmasaydı, Zekeriya, Elizabet’in kısırlığını boşanma sebebi sayar, tekrar evlenirdi. Ama çocuksuz geçen onca yıla rağmen birbirlerine sadık kaldılar. Melek Zekeriya’ya “Duan kabul edildi”dedi. Zekeriya, yaşı bir hayli geçmiş olmasına rağmen imanla dua etmeye devam etti. Zekeriya’nın sürekli dua etmesi, sadece karısı Elizabet’e olan sevgisini değil, insanların Tanrı’ya sürekli güvenmelerine en iyi örnektir.
İsa’nın annesi Meryem ve Elizabet akrabalardı. Meryem hamileyken Elizabet’i ziyarete gitti. Ziyaret sebebi Kutsal Kitap’ta tam olarak belirtilmemiştir. Meryem belki de çevrede oluşabilecek tepkilerden kaçtı ya da ileri bir yaştayken şimdi hamile kalmış olan Elizabet’e yardım için gitti. Bunlar sadece bir olasılık. Uzun yıllar yaşadığı derin hayal kırıklığına rağmen çökmüş, sönmüş bir iman yerine, güçlü ve olgun bir imanlı görüyoruz. Onca yıl, duasına bir cevap alamadığı halde, güçlü bir şekilde Tanrı’yla yürüdü ve kocasına bağlı kaldı. Bu olgunluğu yakın akrabası olan Meryem’in hayatında önemli bir rol oynadı. Hamileliğinde Meryem ile sevindi.
Kral Hirodes İsa ve O’nunla benzer zamanlarda doğan erkek çocukları öldürme kararı aldığında bebeğini saklayıp koruyan sadece Meryem değildi. Elizabet de tıpkı Meryem gibi bebeğini ölümden korumaya çabalamış olabilir.
Oğlu Yahya’nın Hirodes tarafından başının kestirilmesi olayında adı geçmiyor. Büyük ihtimalle yaşamıyordu. Zaten Yahya’yı doğurduğunda yaşı bayağı geçkindi.
Tanrı’nın bize olan büyük sevgisini hafife almamalıyız. Elizabet kısır olmasına ve doğurma yaşı geçmesine rağmen, Tanrı onun hamile kalmasını sağladı. Bazen çok küçük bir umuda bile sahip olsak, Tanrı mucizevî eli ile bize dokunur ve hayatımız sonsuza dek tamamen değişir.
Referans ayetler:
Luka 1:5, 7, 13, 24, 36, 40, 41, 57
Luka 2:36-38Anna adında çok yaşlı bir kadın peygamber vardı. Aşer oymağından Fanuel’in kızıydı. Genç kız olarak evlenip kocasıyla yedi yıl yaşadıktan sonra dul kalmıştı. Şimdi seksen dört yaşındaydı. Tapınaktan ayrılmaz, oruç tutup dua ederek gece gündüz Tanrı’ya tapınırdı. Tam o sırada ortaya çıkan Anna, Tanrı’ya şükrederek Yeruşalim’in kurtuluşunu bekleyen herkese İsa’dan söz etmeye başladı.
YORUM: Alçakgönüllü, ruhsal olarak müthiş, Kurtarıcısı’nı imanla bekleyen bu kadın peygamber Anna’dan başkası değildi. Hakkında sadece birkaç cümle yazar ama bunlar çok güçlü sözlerdir.
Sadece gelecekle ilgili sıradan konularda değil, ama Mesih hakkında da peygamberlik etti. Peygamberliğini İsa’nın Tapınak’ta adanmasından sonra insanlara Kurtarıcı’nın doğduğu müjdesini verirken de görüyoruz.
Yedi yıl evli kaldıktan sonra kocası öldü. O zamanın şartlarına göre kız çocukları on dört- on beş yaşlarında evlendirilirlerdi. O yaşlarda evlendiyse yirmili yaşlarının başında dul kalmış olabilir. Genç yaşta olmasına karşın bekâr kalmayı tercih etti. Mutlaka çevresinde yeniden evlenmesi gerektiğini söyleyenler olmuştur fakat Anna hayatını tamamen Rab’be adayıp imanını diğer insanlarla paylaştı. Zamanını oruç tutup, dua ederek ve gece gündüz Tanrı’ya tapınarak geçirdi. Kurtarıcı’nın geleceğiyle ilgili insanları haberdar etti. Evliliği yıkıldı fakat imanı sapasağlam duruyordu. Kocasını kaybetmesinin verdiği acının, Tanrı’ya olan imanını ve sevgisini etkilemesine izin vermedi. Zamanının tamamını Tanrı’ya adadı. Ona göre; Tanrı ile zaman geçirmek boşa harcanan zaman değil, ayrıcalıklı bir zamandı.
Hayat onun için pek de kolay değildi. Kocasını kaybettiği zamandaki acıları, yalnız kalması, bir dul olarak başkasına maddi olarak bağlı olması. Diğer yandan Rab’de olan sevinci, umudu, İsa’nın geleceğine olan güveni. Tanrı en zor zamanlarında bile onunla birlikteydi ve en zor zamanlarında bile Tanrı onu hizmeti için kullandı. Kim olduğumuz, hangi durumlarda olduğumuz, evli ya da bekâr, zengin ya da fakir, erkek ya da kadın olduğumuza bakmadan her durumda Tanrı bizi kendi hizmeti için kullanabilir.
Anna geçmiş deneyimlerine dayanarak Tanrı’nın dualarına cevap vereceğini biliyordu. Dul olmasına rağmen Tanrı ihtiyaçlarını karşılıyordu.
Anna oruç tutup dua ediyordu. Oruç bize daha çok dua etme zamanı verir. Kutsal Kitap’ta birçok kişinin de Anna gibi oruç tutup dua ettiğini görebiliriz. Bunların en göze çarpanı Daniel’dir. Oruç tutmasına rağmen diğerlerinden daha sağlıklı ve daha iyi beslenmiş görünüyordu (Daniel 1:15).
Bu bölümde anlatılmak istenen konu Anna hakkında değil, İsa hakkındaydı. Asıl amaç İsa’nın kim olduğunu vurgulamaktı. Meryem ve Yusuf, Bebek İsa’yı tapınağa getirdiklerinde Anna’nın da orada olması tesadüf değildi. Kucağında tuttuğu ve henüz pek çok kimsenin haberdar olmadığı bebeğin geleceğini görebiliyordu. Mesih’in geleceği düşüncesine karşı olan birçok kişiye karşın Anna ve birkaç kişi beklenen Kurtarıcı’nın yani Mesih’in geleceğinden eminlerdi. Tanrı’nın sözlerini çok iyi biliyordu, öyle ki İsa’nın doğuşunun kişisel olarak ne anlama geldiğini biliyordu.
Anna hayatının sonuna dek imanını korudu, Rab’be sadık kaldı ve sonunda gözleriyle Kurtarıcı İsa’nın gelişini gördü. Matta 10:22’de İsa Mesih; “…Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır” der.
Referans ayetler:
Luka 2:36-38
Luka 4:38-39İsa havradan ayrılarak Simun’un evine gitti. Simun’un kaynanası hastaydı, ateşler içindeydi. Onun için İsa’dan yardım istediler. İsa kadının başucunda durup ateşi azarladı, kadının ateşi düştü. Kadın hemen ayağa kalkıp onlara hizmet etmeye başladı.
YORUM: Simun Petrus’un kaynanası ateşler içinde yatıyordu. Onun için çok endişelendiler. İsa’ya kadının durumu hakkında anlattıklarında, İsa onlarla birlikte gitti. İsa kadını iyileştirince kadın hemen ayağa kalktı ve kendisini iyileştiren ve mucizesine tanık olduğu Kişi’ye hizmet etmeye başladı. İsa’nın mucizesine birebir şahit oldu.
Referans ayetler:
Markos 1:30
Luka 4:38
Luka 7:11-17Bundan kısa bir süre sonra İsa, Nain denilen bir kente gitti. Öğrencileriyle büyük bir kalabalık O’na eşlik ediyordu. İsa kentin kapısına tam yaklaştığı sırada, dul annesinin tek oğlu olan bir adamın cenazesi kaldırılıyordu. Kent halkından büyük bir kalabalık da kadınla birlikteydi. Rab kadını görünce ona acıdı. Kadına, “Ağlama” dedi. Yaklaşıp cenaze sedyesine dokununca sedyeyi taşıyanlar durdu. İsa, “Delikanlı” dedi, “Sana söylüyorum, kalk!” Ölü doğrulup oturdu ve konuşmaya başladı. İsa onu annesine geri verdi. Herkesi bir korku almıştı. “Aramızda büyük bir peygamber ortaya çıktı!” ve “Tanrı, halkının yardımına geldi!” diyerek Tanrı’yı yüceltmeye başladılar. İsa’yla ilgili bu haber bütün Yahudiye’ye ve çevre bölgelere yayıldı.
YORUM: Kutsal Kitap’ta birçok diriliş olayları görüyoruz. Eski Antlaşma’da en göze çarpan, en bilindik diriltme mucizeleri İlyas ve Elişa aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. 1. Krallar 17:8-22’de İlyas, Sarefatlı dul bir kadının oğlunu diriltti. 2. Krallar 4:8-37 bölümlerinde Elişa zengin bir kadının oğlunu diriltiyor. Yeni Antlaşma’da ise; İsa’nın üç diriltme mucizesine tanık oluyoruz. Dul kadının oğlu haricinde İsa havra yöneticisi Yair’in kızını (Luka 8:40-56) ve ayrıca Lazar’ı (Yuhanna 11:17:46) ölümden diriltti. Pavlus da ikinci kattan düşüp ölen Eftihos’u diriltti (Elçilerin İşleri 20:9-12).
Kalabalık bir cenaze töreni düşünün, orada daha önce eşini kaybetmiş, bu acının üstüne, bir de sahip olduğu biricik tek oğlunu da kaybetmiş dul bir kadın duruyor. Oğlunun tabutta yatan cansız bedeni başında kendinden geçmiş bir şekilde ağlıyor. Bir tarafta kocasının mezarı, diğer yanda oğlu için kazılmış mezar. Ölen oğlundan başka onu teselli edecek kimsesi yoktu ama şimdi o da yok artık. Yanındaki tanıdıkların söylediği hiçbir söz onu teselli edemiyor. Etrafındaki insanlar bu kadının neden böyle bir şeyle karşılaştığını merak ediyorlar. Bütün bunlar neden onun başına gelmişti?
O sırada, İsa’nın orada bulunması tesadüf değildi. Ölen oğlunun yaşını bilmiyoruz, zaten dul kadın için bunun pek bir önemi yoktu. İsa kadını görünce, ona çok acıdı. Onu teselli edercesine; “Ağlama”dedi. Delikanlının ölü bedenine kalkmasını emretti ve ölü o anda dirildi. Birkaç saniye önce ölü olan bedeni, şimdi dirilmişti. Bütün bunlara şahit olan dul kadın ve oğlu, büyük ihtimalle, sevinç gözyaşları içinde birbirlerine sarılmışlardır.
İsa her cenaze töreninde bulunup da ölüleri diriltmedi ama bu bize şunu hatırlatmalı; İsa acı çektiğimizde bizimle derin bir şekilde ilgileniyor. Bunun yanı sıra İsa’nın ölüm karşısında gücü vardır ve Tanrı’nın Oğlu olduğuna dair inancımızı kuvvetlendirir.
Referans ayetler:
Luka 7:11-17
Luka 8:2-3Bundan kısa bir süre sonra İsa on iki öğrencisiyle birlikte köy kent dolaşmaya başladı. Tanrı’nın Egemenliği’ni duyurup müjdeliyordu. Kötü ruhlardan ve hastalıklardan kurtulan bazı kadınlar, içinden yedi cin çıkmış olan Mecdelli denilen Meryem, Hirodes’in kâhyası Kuza’nın karısı Yohanna, Suzanna ve daha birçokları İsa’yla birlikte dolaşıyordu. Bunlar, kendi olanaklarıyla İsa’ya ve öğrencilerine yardım ediyorlardı.
Luka 24:1-12Kadınlar haftanın ilk günü, sabah çok erkenden, hazırlamış oldukları baharatı alıp mezara gittiler. Taşı mezarın girişinden yuvarlanmış buldular. Ama içeri girince Rab İsa’nın cesedini bulamadılar. Onlar bu durum karşısında şaşırıp kalmışken, şimşek gibi parıldayan giysilere bürünmüş iki kişi yanlarında belirdi. Korkuya kapılan kadınlar başlarını yere eğdiler. Adamlar ise onlara, “Diri olanı neden ölüler arasında arıyorsunuz?” dediler. “O burada yok, dirildi. Daha Celile’deyken söylediğini anımsayın. İnsanoğlu’nun günahlı insanların eline verilmesi, çarmıha gerilmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini bildirmişti.”
O zaman kadınlar İsa’nın sözlerini anımsadılar. Mezardan dönüp bütün bunları Onbirler’e ve ötekilerin hepsine bildirdiler. Bunları elçilere anlatanlar, Mecdelli Meryem, Yohanna, Yakup’un annesi Meryem ve bunlarla birlikte bulunan öbür kadınlardı. Ne var ki, bu sözler elçilere saçma geldi ve kadınlara inanmadılar. Yine de, Petrus kalkıp mezara koştu. Eğilip içeri baktığında keten bezlerden başka bir şey görmedi. Olay karşısında şaşkına dönmüş bir halde oradan uzaklaştı.
YORUM: Bu iki kadının isimlerine yalnızca Luka bölümünde iki ayette rastlıyoruz.Yohanna ve Suzanna kötü ruhlardan kurtulan kadınlardan ikisiydi. “İsa onlara şu karşılığı verdi: Sağlıklı olanların değil, hastaların hekime ihtiyacı var”(Luka 5:31). En büyük hekim İsa’ydı, Yohanna ve Suzanna’nın da bu hekimin vereceği şifaya ihtiyaçları vardı. Hastalıkları fiziksel mi yoksa ruhsal mıydı bunun hakkında ayrıntılı bir bilgi yok ama İsa’nın onları duygusal, fiziksel ve ruhsal olarak iyileştirdiği kesin. Bunun sonucunda sevinçle ve minnettarlıkla hizmet ettiler. Hayatlarını ve zamanlarını kendilerini iyileştiren İsa’ya ve hizmetine adadılar. Gittiği yerlerde İsa’yı yalnız bırakmadılar. Suzanna hakkında hiçbir bilgi yokken Yohanna hakkında bilinenler yalnızca Yahya’nın başını kestiren Hirodes’in kahyası Kuza’nın karısı olduğudur. Bu durumda bile İsa’yı izlemeyi bırakmadı. Eşi Kuza’nın sarayda kahyalık yapması Yohanna için saray çalışanlarına Rab’bin sözünün duyurmak için iyi bir fırsattı. Bunu büyük bir sevinçle yaptığı şüphesiz.
İsa çarmıha gerildiğinde büyük ihtimalle Yohanna ve Suzanna da İsa’yı uzaktan izleyen kadınlar arasındaydılar. Sona kadar İsa ile beraberlerdi. İsa’nın çarmıha gerilmesinde, ölümünde onun yanındaydılar ve hatta dirilişine birebir şahit olan ilk kadınlar arasındaydı. Kurtarıcıları dirilmişti ve artık ölülerin arasında değildi.
Haklarında yazılanlar az ama imanları büyüktü.
Referans ayetler:
Luka 8:2-3
24:1-12
Luka 10:38-42İsa, öğrencileriyle birlikte yola devam edip bir köye girdi. Marta adında bir kadın İsa’yı evinde konuk etti. Marta’nın Meryem adındaki kızkardeşi, Rab’bin ayakları dibine oturmuş O’nun konuşmasını dinliyordu. Marta ise işlerinin çokluğundan ötürü telaş içindeydi. İsa’nın yanına gelerek, “Ya Rab” dedi, “Kardeşimin beni hizmet işlerinde yalnız bırakmasına aldırmıyor musun? Ona söyle de bana yardım etsin.” Rab ona şu karşılığı verdi: “Marta, Marta, sen çok şey için kaygılanıp telaşlanıyorsun. Oysa gerekli olan tek bir şey vardır. Meryem iyi olanı seçti ve bu kendisinden alınmayacak.”
Yuhanna 11:1-46Meryem ile kızkardeşi Marta’nın köyü olan Beytanya’dan Lazar adında bir adam hastalanmıştı. Meryem, Rab’be güzel kokulu yağ sürüp saçlarıyla O’nun ayaklarını silen kadındı. Hasta Lazar ise Meryem’in kardeşiydi. İki kızkardeş İsa’ya, “Rab, sevdiğin kişi hasta” diye haber gönderdiler. İsa bunu işitince, “Bu hastalık ölümle sonuçlanmayacak; Tanrı’nın yüceliğine, Tanrı Oğlu’nun yüceltilmesine hizmet edecek” dedi. İsa Marta’yı, kızkardeşini ve Lazar’ı severdi. Bu nedenle, Lazar’ın hasta olduğunu duyunca bulunduğu yerde iki gün daha kaldıktan sonra öğrencilere, “Yahudiye’ye dönelim” dedi.
Öğrenciler, “Rabbî” dediler, “Yahudi yetkililer demin seni taşlamaya kalkıştılar. Yine oraya mı gidiyorsun?” İsa şu karşılığı verdi: “Günün on iki saati yok mu? Gündüz yürüyen sendelemez. Çünkü bu dünyanın ışığını görür. Oysa gece yürüyen sendeler. Çünkü kendisinde ışık yoktur.” Bu sözleri söyledikten sonra, “Dostumuz Lazar uyudu” diye ekledi, “Onu uyandırmaya gidiyorum.” Öğrenciler, “Ya Rab” dediler, “Uyuduysa iyileşecektir.” İsa Lazar’ın ölümünden söz ediyordu, ama onlar olağan uykudan söz ettiğini sanmışlardı. Bunun üzerine İsa açıkça, “Lazar öldü” dedi. “İman edesiniz diye, orada bulunmadığıma sizin için seviniyorum. Şimdi onun yanına gidelim.” “İkiz” diye anılan Tomas öbür öğrencilere, “Biz de gidelim, O’nunla birlikte ölelim!” dedi. İsa Beytanya’ya yaklaşınca Lazar’ın dört gündür mezarda olduğunu öğrendi. Beytanya, Yeruşalim’e on beş ok atımı kadar uzaklıktaydı. Birçok Yahudi, kardeşlerini yitiren Marta’yla Meryem’i avutmaya gelmişti. Marta İsa’nın geldiğini duyunca O’nu karşılamaya çıktı, Meryem ise evde kaldı. Marta İsa’ya, “Ya Rab” dedi, “Burada olsaydın, kardeşim ölmezdi. Şimdi bile, Tanrı’dan ne dilersen Tanrı’nın onu sana vereceğini biliyorum.” İsa, “Kardeşin dirilecektir” dedi. Marta, “Son gün, diriliş günü onun dirileceğini biliyorum” dedi. İsa ona, “Diriliş ve yaşam Ben’im” dedi. “Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır. Yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek. Buna iman ediyor musun?” Marta, “Evet, ya Rab” dedi. “Senin, dünyaya gelecek olan Tanrı’nın Oğlu Mesih olduğuna iman ettim.” Bunu söyledikten sonra gidip kızkardeşi Meryem’i gizlice çağırdı. “Öğretmen burada, seni çağırıyor” dedi. Meryem bunu işitince hemen kalkıp İsa’nın yanına gitti. İsa henüz köye varmamıştı, hâlâ Marta’nın kendisini karşıladığı yerdeydi. Meryem’le birlikte evde bulunan ve kendisini teselli eden Yahudiler, onun hızla kalkıp dışarı çıktığını gördüler. Ağlamak için mezara gittiğini sanarak onu izlediler. Meryem İsa’nın bulunduğu yere vardı. O’nu görünce ayaklarına kapanarak, “Ya Rab” dedi, “Burada olsaydın, kardeşim ölmezdi.” Meryem’in ve onunla gelen Yahudiler’in ağladığını gören İsa’nın içini hüzün kapladı, yüreği sızladı. “Onu nereye koydunuz?” diye sordu. O’na, “Ya Rab, gel gör” dediler. İsa ağladı. Yahudiler, “Bakın, onu ne kadar seviyormuş!” dediler. Ama içlerinden bazıları, “Körün gözlerini açan bu kişi, Lazar’ın ölümünü de önleyemez miydi?” dediler. İsa yine derinden hüzünlenerek mezara vardı. Mezar bir mağaraydı, girişinde de bir taş duruyordu. İsa, “Taşı çekin!” dedi. Ölenin kızkardeşi Marta, “Rab, o artık kokmuştur, öleli dört gün oldu” dedi. İsa ona, “Ben sana, ‘İman edersen Tanrı’nın yüceliğini göreceksin’ demedim mi?” dedi. Bunun üzerine taşı çektiler. İsa gözlerini gökyüzüne kaldırarak şöyle dedi: “Baba, beni işittiğin için sana şükrediyorum. Beni her zaman işittiğini biliyordum. Ama bunu, çevrede duran halk için, beni senin gönderdiğine iman etsinler diye söyledim.” Bunları söyledikten sonra yüksek sesle, “Lazar, dışarı çık!” diye bağırdı. Ölü, elleri ayakları sargılarla bağlı, yüzü peşkirle sarılmış olarak dışarı çıktı. İsa oradakilere, “Onu çözün, bırakın gitsin” dedi. O zaman, Meryem’e gelen ve İsa’nın yaptıklarını gören Yahudiler’in birçoğu İsa’ya iman etti. Ama içlerinden bazıları Ferisiler’e giderek İsa’nın yaptıklarını onlara bildirdiler.
YORUM: Marta ve Meryem Yeruşalim’den iki kilometre uzak Beytanya’da, erkek kardeşleri Lazar ile yaşıyorlardı. Marta ve Meryem muhtemelen babalarından Lazar’a miras kalan evde kalıyorlardı. Evleri kalabalık bir grubu ağırlayabilecek büyüklükte olmalıydı ki, İsa ve öğrencileri bayramlarda Yeruşalim’e gittiklerinde onların evinde kalıyorlardı.
Büyük ihtimalle bekârlardı, bu o zamanın geleneklerine göre alışılmış bir durum değildi. Herhalde yaşları çok gençti ya da ikisi de duldu. Eşleri ve çocukları var mıydı bilemiyoruz. Kutsal Kitap’ta bu konuya değinilmediği için sadece tahminlerde bulunabiliriz.
Marta ve Meryem, kardeş olmalarına ve sürekli birlikte vakit geçirmelerine rağmen, farklı karakter ve farklı görüşlere sahiplerdi. Aralarındaki bu farklılıklar nelerdi? Bu iki kız kardeşin Tanrı yolunda yürürken gösterdikleri tutumlar farklıydı. Bu tutumlardan, farklı sonuçlar çıkarabiliriz. Tanrı, bizlerle nasıl bir ilişki içinde olmak istediğini göstermek için, bu iki kadınının olayını kullanıyor. Marta, geleneksel değerlere önem verirdi. Yerinin yalnızca mutfakta çalışmak olduğunu sanıyordu. Her şey için kaygı duyan, çalışkan, hamarat ve sürekli hizmet etmek isteyen biriydi. İsa evlerinde misafirken, İsa’yı dinlemekten çok O’na en iyi şekilde hizmet etmek için uğraşırdı. İsa’yı dinlemek için harika bir fırsatı vardı, fakat Marta ev işleri ile uğraşırken bu fırsatı kaçırıyordu. Bazı yorumcular buna ‘Marta Sendromu’, derler. Yani, öncelik olarak; ‘İŞ’. Hangimiz gündelik yaşamlarımızda, işlerimizi bir an önce bitirelim diye bu sendromu yaşamıyoruz ki? İsa bir keresinde dört bin (Matta 15:32-39) başka bir seferinde ise beş bin kişiyi (Matta 14:14-21) doyurmamış mıydı? Marta neden bunu hatırlamıyordu? İsa’nın, o evde bulunanları da doyuracağını düşünemiyor muydu? Bu mucizeden haberi yok muydu? İsa onun yaptığı işi değersiz bulmuyordu, ama İsa’nın asıl vurgulamak istediği; önceliklerdi. İsa evlerine gelmiş, onlara öğretiyordu, bu herkesin başına gelebilecek bir olay değildi. Hiç kimse kolay kolay bu fırsatı yakalayamazdı, çünkü evlerinde ağırladıkları misafir sıradan bir misafir değildi. İsa’ya göre; ruhsal anlayış ve O’nu uygun bir şekilde kabul etmek her zaman en önemli şeylerdi. Yapmamız gereken işleri bir an önce yapma çabası içindeyken, Tanrı’nın ne kadar yüce olduğunu ve mucizeler yapabildiğini unutuyoruz. Aslında, bizim tek ihtiyacımız; “İnsan yalnız ekmekle yaşamaz, Tanrı’nın ağzından çıkan her sözle yaşar”ayetindeki gerçeklerdir (Matta 4:4).
İkisi de çok yakınlardı, ama birkaç özellikleri onları birbirinden ayırıyordu. Marta evi temizlemekten ve yemek yapmaktan büyük bir zevk duyuyordu. Marta’nın işleri üstlenmesinden yaşça Meryem’den daha büyük olduğunu varsayabiliriz.
Marta üstlendiği görevi yerine getirmek isterken, kişisel olarak ruhsal yönden büyümeye vakti yoktu. Marta günümüzde tüm zamanlarını ve güçlerini dünyasal işlerini yapmaya çalışan, Tanrı’yla derin bir ilişkiye zamanı olmayan insanları temsil ediyor. Hizmet etmek iyidir, ama İsa’nın dizlerinin dibinde oturup O’nu dinlemek daha iyidir. Mezmur 84:10“Senin avlularında bir gün, başka yerdeki bin günden iyidir”diyor.
Her ne kadar dünya işleri ile kaygılansa da, kardeşi Lazar öldüğünde, İsa’ya olan inancında bir eksilme olmadı. Lazar hastalandığında, İsa’ya haber gönderdiler. İsa’nın onu iyileştireceğinden kesin eminlerdi, fakat İsa bekledikleri zamanda gelmedi. Lazar öldükten birkaç gün sonra Marta, İsa’nın geldiğini duyduğunda hemen O’nu karşılamaya gitti. Her ne kadar İsa’nın kardeşini dirilteceğinden haberi olmasa da Yuhanna 11:21-22’de söylediği; “Ya Rab, burada olsaydın, kardeşim ölmezdi. Şimdi bile, Tanrı’dan ne dilersen Tanrı’nın onu sana vereceğini biliyorum”sözleriyle imanını açığa vurdu. İsa’nın son gelişiyle iki kız kardeşin gösterdiği tepkiyi kıyaslayabiliriz. İsa’nın Marta’yla olan diyalogu Meryem’den daha farklıydı. Bu karşılaştırmanın sonunda Marta’nın imanının Meryem’inkinden daha fazla ilerlediğini görebiliriz.
Mezardaki taşı kaldırmalarını söylediğinde Marta, İsa’ya Lazar’ın cesedinin çürümeye başladığını hatırlattı. İsa’nın, Lazar’ın ölümünün dördüncü günü yanlarına gelmesinde bir amacı vardı; insanlar büyük bir mucizeye tanık olacaklardı. İsa daha önce de Yair’in kızını (Matta 9:18-26, Markos 5:21-43, Luka 8:40-56) ve dul kadının oğlunu (Luka 7:11-15) diriltmişti. İki kız kardeş de İsa’nın zamanında gelmemesi karşısında hayal kırıklığı yaşadılar. Zor durumlarda, imanımız sınandığında, Tanrı’nın yapacağı büyük işlerden, sınırsız gücünden çok, karşımıza çıkan engellere odaklanırız. İsa’nın erken gelip Lazar’ın hastalığını iyileştirmesi bir mucize olacaktı ama onu ölümden diriltmesi daha büyük bir mucizedir.
İsa, Lazar’ı diriltmekle bu iki kız kardeşe olan büyük sevgisini ve ilgisini göstermiş oldu.
Meryem, liberal ve rahatına daha düşkündü. İsa’dan öğrenmesi gereken her şeyi öğrenmeye istekliydi, çünkü geleneksel kalıpları yıkmak istiyordu. İlk kiliseler döneminde hizmette yalnızca erkekler mi olmalıydı, yoksa kadınlar da mı bu hizmete dâhil edilmeliydi? Bu soruların cevabı aranırken Meryem’in İsa’nın dizinin dibinde oturması, öğrencilerinin arasında olması yanlış mıydı?
Zaman zaman seçim yapmamız gereken olaylarla karşılaşırız. Seçim yapmak hayatın bir parçasıdır. Musa açıkça şöyle der Yasa’nın Tekrarı 30:19-20’de,“Önünüze yaşamla ölümü, kutsamayla laneti koyduğuma bugün yeri göğü karşı tanık gösteriyorum. Yaşamı seçin ki, siz de çocuklarınız da yaşayasınız. Tanrınız RAB’bi sevin, sözüne uyup O’na bağlanın. RAB yaşamınızdır...”Yaptığımız seçimler hayatımızı ve yaşamımızın sonunu etkiler, bu nedenle İsa; “Meryem iyi olanı seçti ve bu kendisinden alınmayacak”dedi (Luka 10:42).
Meryem hakkında kız kardeşi Marta’dan daha fazla bilgiye sahibiz. İkisi de iman kadınlarıydılar. Meryem’in hayatından çok önemli dersler çıkarabiliriz. Hayatındaki öncelik; İsa ve O’nun sözleriydi, bunlardan daha önemli bir şey olamazdı. İsa’nın ağzından çıkan her sözü can kulağı ile dinledi, çünkü İsa’nın her zaman yanlarında olmayacağını biliyordu.
Lazar öldüğünde, Meryem, İsa’nın geldiğini haber alır almaz, evde onu teselli etmeye gelenleri bırakıp, İsa’yı karşılamaya gitti. İsa’nın kendisini evdekilerden daha fazla teselli edeceğini biliyordu, çünkü en büyük teselli O’ndan gelir. Mezmur 30:5“Çünkü öfkesi bir an sürer, lütfu ise bir ömür. Gözyaşlarınız belki bir gece akar ama sabahla sevinç doğar”diyor.
Matta 26:6-13 ayetlerinde, bir Ferisi’nin evinde olduğu sırada, hoş kokulu yağ getirip, İsa’nın ayaklarına döken kadın Meryem’di. Meryem’e göre hiçbir şey İsa kadar iyi ve değerli değildi. Sahip olduğu en değerli şeyi İsa’nın ayaklarına dökmekten çekinmedi. İsa şu an varlığıyla yanımızda olmadığı için, O’na ne sunabiliriz diye düşünebiliriz. Aç insanları doyurmak, susamışlara su vermek, çıplakları giydirmek, hasta olanları ve zindanda olanları ziyaret etmekle O’na değerli armağanlar sunmuş oluruz (Matta 25:31-46). İsa Mesih şöyle dedi; “Size doğrusunu söyleyeyim, bu en basit kardeşlerimden biri için yaptığınızı, benim için yapmış oldunuz”(Matta 25:40).
Onun için öncelik, ev işleri değil, İsa ile zaman geçirmekti.
Bu bölümün en önemli noktası; İsa’nın ve sözlerinin önceliklerimiz olmasıdır.
Referans ayetler:
Matta 26:6-13
Markos 14:3-9
Luka 10:38-42;
Yuhanna 11:1-45; 12:1-8; 12:1-8
Luka 13:10-17Bir Şabat Günü İsa, havralardan birinde öğretiyordu. On sekiz yıldır içinde hastalık ruhu bulunan bir kadın da oradaydı. İki büklüm olmuş, belini hiç doğrultamıyordu. İsa onu görünce yanına çağırdı. “Kadın” dedi, “Hastalığından kurtuldun.” Ellerini kadının üzerine koydu. Kadın hemen doğruldu ve Tanrı’yı yüceltmeye başladı. İsa’nın hastayı Şabat Günü iyileştirmesine kızan havra yöneticisi kalabalığa seslenerek, “Çalışmak için altı gün vardır” dedi. “O günler gelip iyileşin, Şabat Günü değil.” Rab ona şu karşılığı verdi: “Sizi ikiyüzlüler! Her biriniz Şabat Günü kendi öküzünü ya da eşeğini yemlikten çözüp suya götürmez mi? Buna göre, Şeytan’ın on sekiz yıldır bağlı tuttuğu, İbrahim’in bir kızı olan bu kadının da Şabat Günü bu bağdan çözülmesi gerekmez miydi?” İsa’nın bu sözleri, kendisine karşı gelenlerin hepsini utandırdı. Bütün kalabalık ise O’nun yaptığı görkemli işlerin tümünü sevinçle karşıladı.
YORUM: Bu mucize sadece Luka kitabında geçer. Bizim için sürpriz değildir, çünkü Luka bir hekimdi ve özellikle bir hekim olarak, İsa’nın hastaları iyileştirme mucizelerine odaklanmıştı.
Bu kadın, on sekiz yıldır hastaydı ve yürümekte zorlanıyordu. İyileşeceğine dair tüm ümidini kaybetmişti çünkü uzun yıllar o kamburu sırtında taşıdı. On sekiz yıl boyunca düz bir şekilde yürüyememenin nasıl bir şey olduğunu tahmin etmek zor değil. Belki toplum tarafından dışlandı, belki de çocuklara alay konusu oldu. Hastalığı onun için bir utançtı. Sırtındaki kamburdan dolayı başını kaldıramıyor, etrafındaki güzellikleri göremiyordu. Gözünün görebildiği tek şey; ayaklar ve yerdeki tozlu topraktı. Bunun dışında görebildiği herhangi bir şey yoktu. Bunu; ümitsiz kişiler ya da sadece hayatın negatif olaylarına odaklanmış kişilerle sembolize edebiliriz.
İsa havrada öğretirken, o da dinleyenler arasındaydı. Neden oradaydı? Her Şabat günü sadık bir şekilde havraya gidiyor muydu, yoksa sadece İsa’yı dinlemeye mi gelmişti? İsa havrada beli bükük kadını görünce yanına çağırdı. İsa’nın yanına gittiğinde, belki de kafasını hareket ettirip, yüzüne bile bakamadı. Kadının o an tek ilgilendiği şey; bir an evvel bu hastalıktan kurtulmaktı. İsa elini uzatıp ona dokundu ve kadın tam o anda iyileşti. Hastalıklara Şeytan mı sebep olur, ya da bütün hastalıklar Şeytan’dan mı gelir? Bazı hastalıklar Şeytan’dan, bazı hastalıklar ise günaha düşüşün bir sonucudur. İsa bazı hastalardan hastalık ruhunu kovdu, bazılarına ise elini uzatıp onları iyileştirdi.
Havra yöneticisi Yahudi yasalarına göre çalışmanın yasak olduğu Şabat günü kadını iyileştirmesine kızmıştı. Ona göre Şabat yalnızca Tanrı’ya övgüler sunulan bir zamandı, başka şeyler için değil. O an İsa’nın yaptığı mucizeye bakmak yerine Şabat günü yapılmaması gerekenlere bakıyordu. İsa bu adamın duyarsızlığına öfkelenmişti ve onu ikiyüzlü olmakla suçladı. İsa bu sözleriyle havra yöneticisinin ve diğer kişilerin dikkatini insanların ihtiyaçlarına odaklamak istedi. Gösterdikleri tepki Kutsal Yazılar’da belirtilen; “Komşunu kendin gibi sev”, buyruğundan çok uzaktı. İsa’ya Şabat gününde hastayı iyileştirerek Yasa’yı çiğnediğini söylerken, hayvanlarına su vererek zaten Yasa’yı kendilerinin çiğnediklerinin farkında değillerdi. İsa onlara; ihtiyaç içinde olan insanların da merhamet ve yardım almaya layık olduklarını vurguladı. Bu mucizeye şahit olan kalabalık, İsa’nın kadına gösterdiği şefkat ve merhametten ötürü sevindi.
İsa kadını iyileştirdi ve kadın o anda hastalığından kurtuldu. Hastalıkla geçen günleri, utancı, ümitsizliği geride kaldı. Şimdi belini doğrultup, başını kaldırıp çevresindeki güzellikleri, hatta gökyüzünü bile görebilirdi. Her ne kadar duygularından bahsedilmese de neler hissettiğini tahmin etmek zor değildir. Acaba ailesi, varsa çocukları, arkadaşları bu olay karşısında neler hissettiler? Tedavisiz, ameliyatsız bir şekilde iyileşti. Bu kadın dünya üzerinde acı çeken kadınlara bir teşviktir. İsa’nın sevgisi, merhameti, doğruluğu konusunda bize ümit verir.
İsa onun için; “İbrahim’in bir kızı”dediğinde, bu söz kadın için ne anlama geliyordu? Bizler de Tanrı’nın kızları ve oğulları değil miyiz? 1. Yuhanna 3:1; “Bakın, Baba bizi o kadar çok seviyor ki, bize ‘Tanrı’nın çocukları’ deniyor! Gerçekten de öyleyiz…”
Bu olayda havra yöneticisinin sevgisi, şefkati ve acıma duygusunu görmezken, İsa’nın insanlara olan sevgisini, şefkatini ve lütfunu görüyoruz. Havra yöneticilerine göre; Sept Günü hayvanlarının ihtiyaçlarını karşılamak insanların ihtiyaçlarından daha önemliydi.
Referans ayetler:
Luka 13:10-17