Hakimler 4:1-21Ehut’un ölümünden sonra İsrailliler yine RAB’bin gözünde kötü olanı yaptılar. RAB de İsrailliler’i Hasor’da egemenlik süren Kenanlı kral Yavin’in eline teslim etti. Yavin’in Sisera adında bir ordu komutanı vardı; Haroşet-Goyim’de yaşardı. Dokuz yüz demir savaş arabasına sahip olan Yavin, yirmi yıldır İsrailliler’i acımasızca eziyordu. Bu yüzden İsrailliler RAB’be yakardılar. O sırada İsrail’i Lappidot’un karısı Peygamber Debora yönetiyordu. Debora Efrayim’in dağlık bölgesinde, Rama ile Beytel arasındaki hurma ağacının altında oturur, kendisine gelen İsrailliler’in davalarına bakardı. Debora bir gün adam gönderip Avinoam oğlu Barak’ı Kedeş-Naftali’den çağırttı. Ona, “İsrail’in Tanrısı RAB, yanına Naftali ve Zevulunoğulları’ndan on bin kişi alıp Tavor Dağı’na gitmeni buyuruyor” dedi, “RAB, ‘Kral Yavin’in ordu komutanı Sisera’yı, savaş arabalarını ve ordusunu Kişon Vadisi’ne, senin yanına çekip eline teslim edeceğim’ diyor.” Barak Debora’ya, “Eğer benimle gelirsen giderim” dedi, “Benimle gelmezsen gitmem.” Debora, “Seninle gelmesine gelirim, ama böyle bir yol tuttuğun için onurlandırılmayacaksın” dedi, “Çünkü RAB Sisera’yı bir kadının eline teslim etmiş olacak.” Böylece Debora kalkıp Barak’la birlikte Kedeş’e gitti. Barak Zevulun ve Naftali oğullarını Kedeş’te topladı. Ardında on bin kişi vardı. Debora da onunla birlikte gitti. Kenliler’den Hever, Musa’nın kayınbiraderi Hovav’ın torunlarından, yani Kenliler’den ayrılmış, çadırını Kedeş yakınında Saanannim’deki meşe ağacının yanına kurmuştu. Avinoam oğlu Barak’ın Tavor Dağı’na çıktığını duyan Sisera, dokuz yüz demir arabasını ve yanındaki halkı Haroşet-Goyim’den çıkarıp Kişon Vadisi’nde topladı. Debora Barak’a, “Haydi kalk! Çünkü RAB’bin Sisera’yı senin eline teslim ettiği gün bugündür” dedi, “RAB senin önünden gidiyor.” Bunun üzerine Barak ardında on bin kişiyle Tavor Dağı’ndan indi. RAB, Sisera’yı, savaş arabalarını sürenleri ve ordusunu Barak’ın önünde şaşkına çevirerek bozguna uğrattı. Sisera savaş arabasından indi ve yaya olarak kaçtı. Barak savaş arabalarını ve orduyu Haroşet-Goyim’e kadar kovaladı. Sisera’nın bütün ordusu kılıçtan geçirildi, tek kişi bile kurtulamadı. Yaya olarak kaçan Sisera ise Kenliler’den Hever’in karısı Yael’in çadırına sığındı. Çünkü Hasor Kralı Yavin’le Kenliler’den Hever’in arası iyiydi. Yael Sisera’yı karşılamaya çıktı. Ona, “Korkma, efendim, gel çadırıma sığın” dedi. Çadırına sığınan Sisera’nın üzerine bir yorgan örttü. Sisera, “Susadım, lütfen biraz su ver de içeyim” dedi. Yael süt tulumunu açıp ona içirdikten sonra üzerini yine örttü. Sisera kadına, “Çadırın kapısında dur” dedi, “Biri gelir de çadırda kimse var mı diye sorarsa, yok de.” Hever’in karısı Yael eline bir çadır kazığı ile tokmak aldı. Yorgunluktan derin bir uykuya dalmış olan Sisera’ya sessizce yaklaşarak kazığı şakağına dayadı ve yere saplanıncaya dek çaktı. Sisera hemen öldü.
YORUM: Hakimler bölümünde Debora, Lappidot’un karısı ve İsrail’i yöneten bir peygamber olarak tanıtılıyor. Bunlar bize bu önemli kadın hakkında öğrenmemize yardım eder.
Bir peygamber olarak tanıtılıyor. Peygamberler Eski Antlaşma döneminde çok önemli insanlardı. Tanrı bu insanları Kendi isteğini insanlara açıklamak için seçerdi.
Debora’dan öğrenebileceğimiz ilk şey Tanrı ile çok yakın ve özel bir ilişkisi vardı. Tanrı onu çağırdı ve Kendi adına konuşması için vekil atadı. İsrail’deki herkes Debora’nın Tanrı ile olan ruhsal ilişkisini bilir ve ona yürekten saygı duyardı.
O dönem toplumunda alışık olunmadık bir liderlik resmi sunuyor. Çok az sayıda kadın liderlik görevinde başarılı oldu. Debora hem milli lider hem de ruhsal liderdi. İsrail’in çalkantılı yıllarında hakim olarak hizmet eden tek kadındı. Her ne kadar ailesi hakkında yazılmasa da aynı zamanda hem bir eş hem de büyük ihtimalle bir anneydi.
İsrailliler’in Kenanlılar’a karşı zafer kazanmasında kocası Lappidot’un hiçbir rolünün olmaması biraz ilginç gelebilir. Yine de Kutsal Kitap’ta Debora, Lappidot’un karısı diye tanıtılır. Kutsal Kitap boyunca yasalara göre kadınlar ya kocalarıyla ya babalarıyla ya da ev halkından herhangi bir erkek aracılığıyla tanıtılır. Çünkü kadın ev halkına, ev halkı da erkeğe aitti.
Debora, İsrail’de bir peygamber ve bir liderdi aynı zamanda bir eş ve Lappidot’un ev halkının bir üyesiydi. Ataerkil bir zamanda hem eş hem de ruhsal bir lider olmak arasında herhangi bir çatışma yaşamadı.
İsrailliler’in askeri lideri değil ruhsal lideriydi, bu nedenledir ki RAB Debora’nın bu saldırıda yer almasını istemedi. Onu bir peygamber, bir hakim olarak atadı ve Barak’ı savaş lideri yapma isteğini ona iletmesini istedi. Barak, Debora’nın çağrısına olumlu cevap verdi ve bir şartla savaş lideri olmayı kabul etti. Barak Debora’ya, “Eğer benimle gelirsen giderim” dedi, “Benimle gelmezsen gitmem”(Hakimler 4:8). Barak’ın verdiği bu tepki aslında Debora’ya ne kadar çok güvendiğinin bir göstergesidir. Barak kendini yetersiz hissetti ancak onunla giderse savaşacaktı. Debora Barak ile gitmeyi kabul etti fakat onu azarladı. Şöyle bir söz vardır; ‘Söylenecek bir sözün varsa erkeğe söyle, yapılacak bir işin varsa kadına söyle’, çünkü Tanrı, Barak’ı çağırdı ve ona zafer sözü verdi, onun bu konuda Tanrı’ya güvenmesi gerekiyordu. Debora, İsrail halkının Barak’ı askeri bir lider olarak görmeleri gerektiğinin farkındaydı bu nedenle kendini geri planda tuttu.
İsrailliler’den kaçan Sisera Yael’in çadırına sığındı. Kadın çadırda uyuyan Sisera’ya sessizce yaklaşıp şakağına kazık sapladı, böylelikle Debora’nın Barak’a ilettiği peygamberlik sözleri gerçekleşti ve Tanrı Sisera’yı bir kadının eline teslim etti. Hakimler 4:9’da Debora Barak’a; “Seninle gelmesine gelirim, ama böyle bir yol tuttuğun için onurlandırılmayacaksın” dedi, “Çünkü RAB Sisera’yı bir kadının eline teslim etmiş olacak.”
Tanrı, Debora’yı kendi halkını yönetmesi için seçti. O dönemin güçlü ataerkil toplumunda böyle bir görevi üstlenmek bir kadın için alışılmış bir durum değildi, yine de Debora kimin ne düşündüğünü pek umursamadı ve bunu sakıncalı bir durum olarak görmedi.
Tanrı’nın bizden tek isteği; O’nun çocuğu ve bir imanlı olarak tüm yüreğimizi, hayatımızı Barak gibi değil de Debora gibi şüphe duymadan O’na vermek ve herkesten ve her şeyden çok O’na güvenmemizdir.
Referans ayetler:
Hakimler 4:4, 5, 8, 9, 10, 14;
5:1, 7, 12, 15
Hakimler 4:1-3Ehut’un ölümünden sonra İsrailliler yine RAB’bin gözünde kötü olanı yaptılar. RAB de İsrailliler’i Hasor’da egemenlik süren Kenanlı kral Yavin’in eline teslim etti. Yavin’in Sisera adında bir ordu komutanı vardı; Haroşet-Goyim’de yaşardı. Dokuz yüz demir savaş arabasına sahip olan Yavin, yirmi yıldır İsrailliler’i acımasızca eziyordu. Bu yüzden İsrailliler RAB’be yakardılar.
Hakimler 4:15-24RAB, Sisera’yı, savaş arabalarını sürenleri ve ordusunu Barak’ın önünde şaşkına çevirerek bozguna uğrattı. Sisera savaş arabasından indi ve yaya olarak kaçtı. Barak savaş arabalarını ve orduyu Haroşet-Goyim’e kadar kovaladı. Sisera’nın bütün ordusu kılıçtan geçirildi, tek kişi bile kurtulamadı. Yaya olarak kaçan Sisera ise Kenliler’den Hever’in karısı Yael’in çadırına sığındı. Çünkü Hasor Kralı Yavin’le Kenliler’den Hever’in arası iyiydi. Yael Sisera’yı karşılamaya çıktı. Ona, “Korkma, efendim, gel çadırıma sığın” dedi. Çadırına sığınan Sisera’nın üzerine bir yorgan örttü. Sisera, “Susadım, lütfen biraz su ver de içeyim” dedi. Yael süt tulumunu açıp ona içirdikten sonra üzerini yine örttü. Sisera kadına, “Çadırın kapısında dur” dedi, “Biri gelir de çadırda kimse var mı diye sorarsa, yok de.” Hever’in karısı Yael eline bir çadır kazığı ile tokmak aldı. Yorgunluktan derin bir uykuya dalmış olan Sisera’ya sessizce yaklaşarak kazığı şakağına dayadı ve yere saplanıncaya dek çaktı. Sisera hemen öldü. Yael Sisera’yı kovalayan Barak’ı karşılamaya çıktı. “Gel, aradığın adamı sana göstereyim” dedi. Barak kadını izledi ve şakağına kazık çakılmış Sisera’yı ölü buldu. Böylece Tanrı o gün Kenanlı kral Yavin’i İsrailliler’in önünde bozguna uğrattı. Giderek güçlenen İsrailliler sonunda Kenanlı kral Yavin’i ortadan kaldırdılar.
YORUM: Kenli Hever’in karısıydı. Kenanlı bir ordu komutanı ve İsrail düşmanı olan Sisera’yı öldürmekle ün yaptı. İsrailliler ve Kenanlılar arasındaki savaşta büyük bir rol oynadı, böylelikle Debora’nın peygamberliği gerçekleşti. İsrail’den ve İsrail’in Tanrı’sından uzak olmasına rağmen casusları evinde saklayan Rahav gibi mi davrandı yoksa zorba komutanın davranışlarına bir tepki miydi? Yael’in misafirperverliği Sisera’nın kendini çadırda güvende hissetmesine sebep oldu. Sisera uyanık olsaydı Yael böyle bir şeye cesaret edebilir miydi?
Yael’in yaptığı eylem Hasor Kralı Yavin ile yakın bir dostluk ilişkisi içinde olan kocası için şok edici bir olaydı. Yael’in yaptığı olayda birçok sebep olabilir. Belki kocasının politik düşüncesine katılmıyordu.
Tanrı bazı kralları kadınların eline teslim etti. Sisera gibi Şekem kralı Gidyon oğlu Avimelek te bir kadının kuledenattığı değirmenin üst taşıyla öldürülmüştü(Hak.9:23).Kadınlara karşı zaafı olan Şimşon’un ölümü de Delila’nın elinden oldu.
Her ne kadar şaşırtıcı gibi görünse de Tanrı’nın isteğini yaptı. Hakimler 4:9’da Debora, Barak’a “Seninle gelmesine gelirim, ama böyle bir yol tuttuğun için onurlandırılmayacaksın” dedi, “Çünkü RAB Sisera’yı bir kadının eline teslim etmiş olacak.”Bu ayet olaya bir açıklık getiriyor.
Hakimler 5:24-27;
Kenliler’den Hever’in karısı Yael
Kadınlar arasında alabildiğine kutsansın.
Çadırlarda yaşayan kadınlar arasında
Alabildiğine kutsansın.
Sisera su istedi, Yael ona süt verdi.
Soylulara yaraşır bir çanakla ayran sundu.
Sol eline çadır kazığını,
Sağ eline işçi tokmağını aldı.
Vurdu, Sisera’nın başını ezdi.
Şakağına çaktı kazığı, deldi geçirdi.
Ayaklarının dibine çöktü,
Yere serildi Sisera.
Düşüp yığıldı Yael’in ayakları dibine,
Yığıldığı yerde cansız kaldı.
Referans ayetler:
Hakimler 4:17, 18, 21, 22
5:6, 24-27
Hakimler 5:25-30;
Sisera su istedi, Yael ona süt verdi.
Soylulara yaraşır bir çanakla ayran sundu.
Sol eline çadır kazığını,
Sağ eline işçi tokmağını aldı.
Vurdu, Sisera’nın başını ezdi.
Şakağına çaktı kazığı, deldi geçirdi.
Ayaklarının dibine çöktü,
Yere serildi Sisera.
Düşüp yığıldı Yael’in ayakları dibine,
Yığıldığı yerde cansız kaldı.
Sisera’nın annesi parmaklıkların ardından,
Pencereden bakıp feryat etti:
‘Oğlumun savaş arabası
Neden bu kadar gecikti,
Nal sesleri neden duyulmuyor?’
Bilge kadınlar onu yanıtladılar.
O da şöyle düşündü:
‘Ganimeti bulmuş, paylaşıyor olmalılar.
Her yiğide bir ya da iki kız,
Sisera’ya ganimet olarak rengarenk giysiler,
Evet, işlemeli, rengarenk giysiler.
Yağmacıların boyunları için
İki yanı işlemeli renkli giysiler,
Hepsi ganimet.’
YORUM: Sisera’nın annesi bu bölümlerde oğlunun savaştan ganimetlerle dönmesini bekleyen bir anne olarak tasvir ediliyor. Debora yufka yürekli olsaydı, Sisera’nın öldüğünü bile bile onun dönmesini merakla bekleyen annesinin duygularını yazacak cesaret bulamazdı. Bir annenin çocuğunu sabırsızlıkla, merakla pencerede beklemesi çok acı bir durumdur. Sisera onu acı içinde bekleyen annesine dönmedi.
Hakimler 4. ve 5. bölümlerde dört kadından bahsediliyor, bunların ilki; bölümün kahramanı olan yargıç ve peygamber Debora, ikincisi; Sisera’yı öldürerek İsrail’in kahramanı ilan edilen Yael, üçüncüsü; oğlunu kaybetmenin acısını yaşayan Sisera’nın annesi ve dördüncüsü ise; Sisera’nın annesini teselli etmeye çalışan bir grup kadın.
Hakimler 11:1-11Yiftah adında yiğit bir savaşçı vardı. Bir fahişenin oğlu olan Yiftah’ın babasının adı Gilat’tı. Gilat’ın karısı da ona erkek çocuklar doğurmuştu. Bu çocuklar büyüyünce Yiftah’ı kovmuşlardı. Ona, “Babamızın evinden miras almayacaksın. Çünkü sen başka bir kadının oğlusun” demişlerdi. Yiftah kardeşlerinden kaçıp Tov yöresine yerleşti. Çevresinde toplanan serserilere önderlik etmeye başladı. Bir süre sonra Ammonlular İsrailliler’e savaş açtı. Savaş patlak verince Gilat ileri gelenleri Yiftah’ı almak için Tov yöresine gittiler. Ona, “Gel, komutanımız ol, Ammonlular’la savaşalım” dediler. Yiftah, “Benden nefret eden, beni babamın evinden kovan siz değil miydiniz?” diye yanıtladı, “Sıkıntıya düşünce neden bana geldiniz?” Gilat ileri gelenleri, “Sana başvuruyoruz; çünkü bizimle gelip Ammonlular’la savaşmanı, bize, Gilat halkına önderlik etmeni istiyoruz” dediler. Yiftah, “Ammonlular’la savaşmak için beni götürürseniz, RAB de onları elime teslim ederse, sizin önderiniz olacak mıyım?” diye sordu. Gilat ileri gelenleri, “RAB aramızda tanık olsun, kesinlikle dediğin gibi yapacağız” dediler. Böylece Yiftah Gilat ileri gelenleriyle birlikte gitti. Halk onu kendine önder ve komutan yaptı. Yiftah bütün söylediklerini Mispa’da, RAB’bin önünde yineledi.
YORUM: Yiftah’ın babası İsrail’in ileri gelenlerindendi fakat annesi fahişelik yapıyordu. Yasak bir ilişkiden doğmuştu. Belli bir yaşa kadar babasının evinde yaşadı. Kardeşleri büyüyünce onu istemediler.
Annesinin bu süre içinde nerede ve ne yaptığı hakkında hiçbir şey yazmıyor. Yiftah ile hiç görüştü mü? Yiftah İsrail’e önder olduğunda annesi yaşıyor muydu? Yaşıyorduysa oğlunun İsrail’e önder olması karşısında neler hissetti?
Yiftah’ın üvey annesinin ve kardeşlerinin onu kovması bize Yaratılış 21:10 ayetinde Sara’nın mirasa ortak olmaması için cariyesi Hacer’i ve oğlu İsmail’i kovması olayını hatırlatır.
Hakimler 11:30-40RAB’bin önünde ant içerek şöyle dedi: “Gerçekten Ammonlular’ı elime teslim edersen, onları yenip sağ salim döndüğümde beni karşılamak için evimin kapısından ilk çıkan, RAB’be adanacaktır. Onu yakmalık sunu olarak sunacağım.” Yiftah bundan sonra Ammonlular’la savaşmaya gitti. RAB onları Yiftah’ın eline teslim etti. Yiftah, başta Avel-Keramim olmak üzere, Aroer’den Minnit’e kadar yirmi kenti yakıp yıkarak Ammonlular’a çok büyük kayıplar verdirdi. Böylece Ammonlular İsrailliler’in boyunduruğuna girdi. Yiftah Mispa’ya, kendi evine döndüğünde, kızı tef çalıp dans ederek onu karşılamaya çıktı. Tek çocuğu oydu, ondan başka ne oğlu ne de kızı vardı. Yiftah, kızını görünce giysilerini yırtarak, “Eyvahlar olsun, kızım!” dedi, “Beni perişan ettin, umarsız bıraktın! Çünkü RAB’be verdiğim sözden dönemem.” Kız, “Baba, RAB’be ant içtin” dedi, “Madem RAB düşmanların olan Ammonlular’dan senin öcünü aldı, ağzından ne çıktıysa bana öyle yap.” Sonra ekledi: “Yalnız bir dileğim var: Beni iki ay serbest bırak, gidip arkadaşlarımla kırlarda gezineyim, kızlığıma ağlayayım.” Babası, “Gidebilirsin” diyerek onu iki ay serbest bıraktı. Kız arkadaşlarıyla birlikte kırlara çıkıp erdenliğine ağladı. İki ay sonra babasının yanına döndü. Babası da içtiği andı yerine getirdi. Kıza erkek eli değmemişti. Bundan sonra İsrail’de bir gelenek oluştu. İsrail kızları her yıl kırlara çıkıp Gilatlı Yiftah’ın kızı için dört gün yas tutar oldular.
YORUM: Kutsal Kitap’ta bulunan en trajik olaylardan biridir. Yiftah İsrail’in dokuzuncu hakimiydi. Kazandığı zafer için Tanrı’ya sunu sunacağına dair ant içti fakat bu andın sonucunda kendi kızını kurban vereceğini bilemezdi. Peki, Yiftah böyle bir andı içerken kendi evinden çıkanın yüksek bir ihtimalle kendi ev halkından olacağını düşünemedi mi? Yiftah da Hirodes gibi düşünmeden akılsızca verilmiş bir sözün kurbanı oldu. Hirodes doğum gününde dans eden Hirodiya’nın kızına ant içip ne dilerse vereceğini söyledi. Kız da annesinin kışkırtmasıyla “Vaftizci Yahya’nın başını bir tepsi üzerinde hemen bana vermeni istiyorum”dedi (Markos 6:25). Kral Hirodes buna çok üzülse de, konuklar önünde içtiği andın yerine getirilmesini buyurdu.
Ant içme konusunda Eski Antlaşmda şöyle yazar: “Eğer bir adam Rab’be adak adar ya da ant içerek kendini yükümlülük altına sokarsa, verdiği sözü bozmayacak, ağzından her çıkanı yerine getirecektir.”Çölde Sayım30:1
Yiftah’ın annesi yabancı bir boydandı, aynı zamanda bir fahişeydi. Annesinin başka bir kan taşımasına ve erkeklerinin çoğunun putperest olan bir boydan gelmesine rağmen Yiftah, Tanrı’ya inanan güçlü bir komutan oldu.
Karısı hakkında hiçbir bilgi yok. Büyük ihtimalle bu olaydan önce ölmüş olabilir. Yiftah’ın kızı hakkında her ne kadar fazla bilgi yazılmasa da babası ile olan diyalogları bize çok şey anlatır. İsrail’deki diğer kızlar gibi babasının otoritesi altında yaşadı. Babası kızının tüm yaşamı üzerinde karar alma hakkına sahipti. İsrail’deki diğer kızlar gibi o da evlenmeyi, aile kurmayı hayal ediyordu fakat tüm bunlar babasının düşünmeden aldığı karar yüzünden gerçekleşmedi. Kızı uysal ve sabırla bu andın yerine gelmesini bekledi. Babası Yiftah’ı asla yargılamadı ve kararına boyun eğdi. Aldığı yanlış bir karar kızının hayatına mal oldu. Bununla kalmayıp Yiftah’ın kendisi de yanlış kararı yüzünden çok acı çekti. Bir söz vardır; “Söylemediğin sözü söyleyebilirsin ama söylediğin sözü gizleyemezsin.” Yiftah söylediği sözün mahkumu oldu. Yakup 1:19’da şöyle yazar “Sevgili kardeşlerim, şunu aklınızda tutun: Herkes dinlemekte çabuk, konuşmakta yavaş …. olsun.”
Yiftah’ın kızını kurban edip etmediği ile ilgili değişik yorumlar vardır, bunların bir tanesi Yiftah’ın gerçekten söz verdiği gibi kızını Tanrı’ya kurban olarak sunduğudur. Bu Tanrı’nın isteği miydi? Kesinlikle değildi! Çünkü Tanrı bir insandan asla böyle bir şey istemez (Levililer 20:2). İbrahim olayında Tanrı’nın, İshak’ı kurban olarak sunmasını istemesi İbrahim için sadece bir denenmeydi. Tanrı buna izin veremezdi. Diğer bir yorum ise; Yiftah’ın kızını öldürmediği, kızının ömür boyu bekâr kalıp Tapınak’ta Tanrı’ya hizmet ettiğidir. Hakimler 11:39“İki ay sonra babasının yanına döndü. Babası da içtiği andı yerine getirdi…”diyor, bu ayet açıkça gösteriyor ki, Yiftah kızını kurban etti.
Referans ayetler: Hakimler 11:34, 35, 40
Hakimler 13:2-24Dan oymağından Soralı bir adam vardı. Adı Manoah’tı. Karısı kısırdı ve hiç çocuğu olmamıştı. RAB’bin meleği kadına görünerek, “Kısır olduğun, çocuk doğurmadığın halde gebe kalıp bir oğul doğuracaksın” dedi, “Bundan böyle şarap ya da içki içmemeye dikkat et, murdar bir şey yeme. Çünkü gebe kalıp bir oğul doğuracaksın. Onun başına ustura değmeyecek. Çünkü o daha rahmindeyken Tanrı’ya adanmış olacak. İsrail’i Filistliler’in elinden kurtarmaya başlayacak olan odur.” Kadın kocasına gidip, “Yanıma bir Tanrı adamı geldi” dedi, “Tanrı’nın meleğine benzer görkemli bir görünüşü vardı. Nereden geldiğini sormadım. Bana adını da söylemedi. Ama, ‘Gebe kalıp bir oğul doğuracaksın’ dedi, ‘Bundan böyle şarap ve içki içme, murdar bir şey yeme. Çünkü çocuk ana rahmine düştüğü andan öleceği güne dek Tanrı’nın adanmışı olacak.’” Manoah RAB’be şöyle yakardı: “Ya Rab, gönderdiğin Tanrı adamının yine gelmesini, doğacak çocuk için ne yapmamız gerektiğini bize öğretmesini dilerim.” Tanrı Manoah’ın yakarışını duydu. Kadın tarladayken Tanrı’nın meleği yine ona göründü. Ne var ki, Manoah karısının yanında değildi. Kadın haber vermek için koşa koşa kocasına gitti. “İşte geçen gün yanıma gelen adam yine bana göründü!” dedi. Manoah kalkıp karısının ardısıra gitti. Adamın yanına varınca, “Karımla konuşan adam sen misin?” diye sordu. Adam, “Evet, benim” dedi. Manoah, “Söylediklerin yerine geldiğinde, çocuğun yaşamı ve göreviyle ilgili yargı ne olacak?” diye sordu. RAB’bin meleği, “Karın kendisine söylediğim her şeyden sakınsın” diye karşılık verdi, “Asmanın ürününden üretilen hiçbir şey yemesin, şarap ve içki içmesin. Murdar bir şey yemesin. Buyurduklarımın hepsini yerine getirsin.” Manoah, “Seni alıkoymak, onuruna bir oğlak kesmek istiyoruz” dedi. RAB’bin meleği, “Beni alıkoysan da hazırlayacağın yemeği yemem” dedi, “Yakmalık bir sunu sunacaksan, RAB’be sunmalısın.” Manoah onun RAB’bin meleği olduğunu anlamamıştı. RAB’bin meleğine, “Adın ne?” diye sordu, “Bilelim ki, söylediklerin yerine geldiğinde seni onurlandıralım.” RAB’bin meleği, “Adımı niçin soruyorsun?” dedi, “Adım tanımlanamaz.” Manoah bir oğlakla tahıl sunusunu aldı, bir kayanın üzerinde RAB’be sundu. O anda Manoah’la karısının gözü önünde şaşılacak şeyler oldu: RAB’bin meleği sunaktan yükselen alevle birlikte göğe yükseldi. Bunu gören Manoah’la karısı yüzüstü yere kapandılar. RAB’bin meleği Manoah’la karısına bir daha görünmeyince, Manoah onun RAB’bin meleği olduğunu anladı. Karısına, “Kesinlikle öleceğiz” dedi, “Çünkü Tanrı’yı gördük.” Karısı, “RAB bizi öldürmek isteseydi, yakmalık sunuyu ve tahıl sunusunu kabul etmezdi” diye karşılık verdi, “Bütün bunları bize göstermezdi. Bugün söylediklerini de işitmezdik.” Ve kadın bir erkek çocuk doğurdu. Adını Şimşon koydu. Çocuk büyüyüp gelişti. RAB de onu kutsadı.
YORUM: İsrailliler’i Filistliler’in elinden kurtaran, İsrail’e yirmi yıl önderlik yapan ve kendi zamanlarının en olağanüstü fiziksel gücüne sahip olan İsrail’in son hakimi Şimşon’un annesiydi. İsmi geçmiyor, ondan bahsedilirken ‘Manoah’ın karısı’, ‘Şimşon’un annesi’diye bahsediliyor. Kutsal Kitap’ta ismi geçmeyen birçok kadın var. İsimleri geçmediği halde yaşadıklarıyla bizlere iyi bir tanıklık ve iyi birer örnektirler. Kutsal Kitap’ta bulunan doğru kadınlardan biriydi. Kısır ve çocuksuz bir kadın olarak tanıtılıyor. Kutsal Kitap’taki önemli kadınların çoğu yaşamlarının uzun bir bölümünü kısır olarak geçirdiler, çok uzun zaman sonra çocuk sahibi oldular. Çocuk sahibi olmak hemen hemen her durumda Tanrı’nın kendi halkı için yaptığı planlarda önemli rol oynar. Uzun zamandan sonra çocuk sahibi olmak bu kadınların ruhsal yaşamlarında olumlu etkiler yarattı. Hanna, Rebeka, Sara ve diğer kadınların durumu onları dualarla Tanrı’nın yüzünü aramaya yöneltti. Mezmur 127:3“Çocuklar RAB’bin verdiği bir armağandır, rahmin ürünü bir ödüldür.”
Kendisine görünen melek ona birkaç talimat verdi. Bu talimatlar; bazı yiyecek ve içeceklerden uzak durması ve oğlunun saçını kesmemesiydi.
Melek, Manoah ve karısının gözünün önünde göğe yükselince, Manoah karısına, “Kesinlikle öleceğiz” dedi, “Çünkü Tanrı’yı gördük”(Hakimler 13:22). Karısı, “RAB bizi öldürmek isteseydi, yakmalık sunuyu ve tahıl sunusunu kabul etmezdi” diye karşılık verdi,“Bütün bunları bize göstermezdi. Bugün söylediklerini de işitmezdik”(Hakimler 13:23). Meleğin Manoah’ın karısına önce görünmesinin nedenini anlayabiliriz, çünkü karısı mantıklı, güvenilir ve istikrarlıydı. Belki de Manoah’tan daha güçlü inanca sahipti, karısı ona meleği gördüğünü söylediğinde kendi gözleriyle her şeyi görmek istedi. Manoah’ın karısı itaat etmeye her an hazırdı. Oğullarını Tanrı yolunda yetiştiren Manoah ve karısı iyi insanlardı. Tanrı’nın da, kocasının da ona olan güvenleri tamdı. Oğlu ile arasındaki ilişki hakkında çok az yazıldığı halde kocası ve Tanrı ile olan ilişkisi hakkında fikir sahibi olabiliriz.
Oğulları Şimşon Filistli bir kadın görüp âşık olunca, anne ve babası onun İsrailli olmayan biriyle evlenmesine karşı çıktılar, çünkü Tanrı İsrailliler’in başka ulustan olanlarla evlenmelerini yasaklamıştı (Yasanın Tekrarı 7:3). Manoah ve karısı Şimşon’un İsrailli biriyle evlenmesinde hem fikirdiler.
Şimşon’un annesi çok itaatkâr ve Tanrı’yı seven, dindar bir kadındı. Tanrı ona konuştuğunda dinledi ve itaat etti. Tanrı’nın ona verdiği buyrukları kusursuz yerine getirdi. Oğluna yol göstermek için elinden geleni yaptı. Yine de Şimşon annesinin öğüdünü dinlemek yerine kendi seçimini yaptı. Anne-babalar çocuklarını büyütürler fakat çocuklar alacakları kararlardan kendileri sorumludurlar.
Kadınlarla ilgili yaptığı bu yanlış seçimler Şimşon’un düşüşüne ve hatta ölümüne neden oldu. Şimşon fiziksel olarak çok güçlü fakat ahlaksal ve ruhsal olarak zayıf biriydi. Çok sayıda Filistli’yi öldürdüğü halde halkını baskılardan kurtaramadı. Şimşon öldüğünde anne ve babası hayatta değildi. Şimşon’un gözlerinin oyulup zincirlere bağlanmış halde ölümünü görmeleri onlar için büyük bir acı olurdu.
Referans ayetler:
Hakimler 13: 2, 11, 19, 20, 21, 22, 23
Hakimler 14:1-4Şimşon bir gün Timna’ya gitti. Orada Filistli bir kadın gördü. Geri dönünce annesiyle babasına, “Timna’da Filistli bir kadın gördüm” dedi, “Onu hemen bana eş olarak alın.” Annesiyle babası, “Akrabalarının ya da halkımızın kızları arasında kimse yok mu ki, sünnetsiz Filistliler’den kız almaya kalkıyorsun?” diye karşılık verdiler. Ama Şimşon babasına, “Bana o kadını al, ondan hoşlanıyorum” dedi. Şimşon’un annesiyle babası bunu isteyenin RAB olduğunu anlamadılar. Çünkü RAB o sırada İsrailliler’e egemen olan Filistliler’e karşı fırsat kolluyordu.
Hakimler 14:10-20Babası kadını görmeye gidince, Şimşon da damat geleneğine uyarak orada bir şölen düzenledi. Filistliler onu görünce ona eşlik etmek üzere otuz genç getirdiler. Şimşon onlara, “Size bir bilmece sorayım” dedi, “Şölenin yedi günü içinde kesin yanıtı bulup bana bildirirseniz, otuz keten mintan, otuz takım da üst giysi vereceğim. Ama bilmeceyi çözemezseniz, o zaman da siz bana otuz keten mintanla otuz takım üst giysi vereceksiniz.” Ona, “Seni dinliyoruz” dediler, “Söyle bakalım bilmeceni.” Şimşon, “Yiyenden yiyecek, Güçlüden tatlı çıktı” dedi. Üç gün geçtiyse de bilmeceyi çözemediler. Dördüncü gün gençler Şimşon’un karısına, “Kocanı kandır da bize bilmecenin yanıtını versin” dediler, “Yoksa, seni de babanın evini de yakarız. Bizi soymak için mi buraya çağırdınız?” Şimşon’un karısı ağlayarak ona, “Benden nefret ediyorsun” dedi, “Beni sevmiyorsun. Soydaşlarıma bir bilmece sordun, yanıtını bana söylemedin.” Şimşon karısına, “Bak” dedi, “Anneme babama bile söylemedim, sana mı söyleyeceğim?” Kadın şölen boyunca yedi gün ağlayıp durdu. Kadının sürekli sıkıştırması üzerine Şimşon yedinci gün bilmecenin yanıtını ona söyledi. Kadın da yanıtı soydaşlarına iletti. Yedinci gün, gün batmadan kentli gençler Şimşon’a geldiler. “Baldan tatlı, aslandan güçlü ne var?” dediler. Şimşon, “Düvemle çift sürmüş olmasaydınız, bilmecemi çözemezdiniz” diye karşılık verdi. RAB’bin Ruhu üzerine inince güçlenen Şimşon Aşkelon’a gitti; otuz kişi vurup mallarını yağmaladı, giysilerini de bilmeceyi çözenlere verdi. Öfkeden kudurmuş bir halde babasının evine döndü. Şimşon’un karısı ise Şimşon’a eşlik eden sağdıca verildi.
Hakimler 15:1-16Bir süre sonra, buğday biçimi sırasında Şimşon bir oğlak alıp karısını ziyarete gitti. “Karımın odasına girmek istiyorum” dedi. Ama kızın babası Şimşon’un girmesine izin vermedi. “Ondan gerçekten nefret ettiğini sanıyordum” dedi, “Bu nedenle onu senin sağdıcına verdim. Küçük kızkardeşi ondan daha güzel değil mi? Ablasının yerine onu al.” Şimşon, “Bu kez Filistliler’e kötülük etsem de buna hakkım var” dedi. Kıra çıkıp üç yüz çakal yakaladı. Sonra çakalları çifter çifter kuyruk kuyruğa bağladı. Kuyruklarının arasına da birer çıra sıkıştırdı. Çıraları tutuşturup çakalları Filistliler’in ekinlerinin arasına salıverdi. Böylece demetleri, ekinleri, bağları, zeytinlikleri yaktı. Filistliler, “Bunu kim yaptı?” dediler, “Yapsa yapsa, Timnalı’nın damadı Şimşon yapmıştır. Çünkü Timnalı karısını elinden alıp sağdıcına verdi.” Sonra gidip kadınla babasını yaktılar. Şimşon onlara, “Madem böyle yaptınız, sizden öcümü almadan duramam” dedi. Onlara acımasızca saldırarak çoğunu öldürdü, sonra Etam Kayalığı’na çekilip bir mağaraya sığındı. Filistliler de gidip Yahuda’da ordugah kurdular, Lehi yöresine yayıldılar. Yahudalılar, “Neden bizimle savaşmaya geldiniz?” diye sorunca, Filistliler, “Şimşon’u yakalamaya geldik, bize yaptığının aynısını ona yapmak için buradayız” diye karşılık verdiler. Yahudalılar’dan üç bin kişi, Etam Kayalığı’ndaki mağaraya giderek Şimşon’a, “Filistliler’in bize egemen olduklarını bilmiyor musun? Nedir bu bize yaptığın?” dediler. Şimşon, “Onlar bana ne yaptılarsa ben de onlara öyle yaptım” diye karşılık verdi. “Seni yakalayıp Filistliler’e teslim etmek için geldik” dediler. Şimşon, “Beni öldürmeyeceğinize ant için” dedi. Onlar da, “Olur, ama seni sıkıca bağlayıp onlara teslim edeceğiz” dediler, “Söz veriyoruz, seni öldürmeyeceğiz.” Sonra onu iki yeni urganla bağlayıp mağaradan çıkardılar. Şimşon Lehi’ye yaklaşınca, Filistliler bağırarak ona yöneldiler. RAB’bin Ruhu büyük bir güçle Şimşon’un üzerine indi. Şimşon’un kollarını saran urganlar yanan keten gibi dağıldı, elindeki bağlar çözüldü. Şimşon yeni ölmüş bir eşeğin çene kemiğini eline alıp bununla bin kişiyi öldürdü. Sonra şöyle dedi: “Bir eşeğin çene kemiğiyle, iki eşek yığını yaptım, eşeğin çene kemiğiyle bin kişiyi öldürdüm.”
YORUM: Şimşon’un hayatında iki kadın oldu ve bu kadınlar İsrailli değildi. Şimşon onu Timna’da görüp âşık oldu. Anne ve babasına onunla evlenmek istediğini söylediğinde oğullarının bir Filistli’yle evlenmesini istemediler. O zamanın geleneklerine göre çocuklarının evlenmelerinde aileler söz sahibiydiler. Şimşon’un anne ve babası da oğullarının bir Filistli’yle evlenmek istemesinin Tanrı’dan olmadığını düşündüler.
Karısı Şimşon’u gözyaşlarıyla kandırıp, yıkıma götürecek kapıları açtı. Filistli gençler, Şimşon’un düğün günü sorduğu sorunun cevabını öğrenmek için karısından cevabı öğrenmesini istediler, aksi takdirde onu yakmakla tehdit ettiler. Şimşon’un karısı düğünün yedinci günü cevabı öğrenir öğrenmez gidip bunu Filistli gençlere söyledi. Şimşon cevabı karısının söylediğini anladığında çok öfkelendi, onu bırakıp ailesinin yanına döndü ve onlarla yaşamaya başladı fakat bu olaydan bir ders almadı. Aradan ne kadar zaman geçti bilinmez ancak tekrar Timna’ya dönüp karısını geri almak istedi fakat karısı başkasıyla evlendirilmişti. Şimşon’un sevgisine karşılık karısı ona karşı dürüst değildi ve onun kendisine karşı olan sevgisini Filist halkının çıkarları için kullandı, en sonunda kendisi de babasıyla beraber Filistliler tarafından yakılarak öldürüldü.
Şimşon’un karısı hakkında yazılanlar az olmasına rağmen tanrıtanımaz insanlarla evlilik yapan insanların başına neler gelebileceğine dair iyi bir örnektir. Bu Filistli kadının ahlakdışı davranışı Şimşon’u yıkıma götürecek ilk adımdı. Her ne kadar kadınlara karşı zayıflık gösterse de İbraniler 11:32’de yaptığı kahramanlıklarından bahseder.
Referans ayetler:
Hakimler 14:15, 16, 20
Hakimler 15:1, 6
Hakimler 16:4-22Bir süre sonra Şimşon Sorek Vadisi’nde yaşayan Delila adında bir kadına aşık oldu. Filist beyleri kadına gelip, “Şimşon’un üstün gücünün kaynağı nedir, onu kandırıp öğrenmeye bak” dediler, “Böylece belki onu bağlar, etkisiz hale getirip yenebiliriz. Her birimiz sana bin yüzer parça gümüş vereceğiz.” Bunun üzerine Delila Şimşon’a, “Lütfen, söyle bana, bu üstün gücü nereden alıyorsun?” diye sordu, “Seni bağlayıp yenmek olası mı?” Şimşon, “Beni kurumamış yedi taze sırımla bağlarlarsa sıradan bir adam gibi güçsüz olurum” dedi. Bunun üzerine Filist beyleri Delila’ya kurumamış yedi taze sırım getirdiler. Delila bunlarla Şimşon’u bağladı. Adamları bitişik odada pusuya yatmıştı. Delila, “Şimşon, Filistliler geldi!” dedi. Şimşon sırımları ateş değdiğinde dağılıveren kendir lifleri gibi koparıp attı. Gücünün sırrını vermemişti. Delila, “Beni kandırdın, bana yalan söyledin” dedi, “Lütfen söyle bana, seni neyle bağlamalı?” Şimşon, “Beni hiç kullanılmamış yeni urganla sımsıkı bağlarlarsa sıradan bir adam gibi güçsüz olurum” dedi. Böylece Delila yeni urgan alıp Şimşon’u bağladı. Sonra, “Şimşon, Filistliler geldi!” dedi. Adamlar hâlâ bitişik odada pusu kurmuş bekliyorlardı. Şimşon urganları iplik koparır gibi koparıp kollarından sıyırdı. Delila ona, “Şimdiye kadar beni hep kandırdın, bana yalan söyledin” dedi, “Söyle bana, seni neyle bağlamalı?” Şimşon, “Başımdaki yedi örgüyü dokuma tezgahındaki kumaşla birlikte dokuyup kazıkla burarsan sıradan bir adam gibi güçsüz olurum” dedi. Şimşon uyurken Delila onun başındaki yedi örgüyü dokuma tezgahındaki kumaşla birlikte dokuyup kazıkla burdu. Sonra, “Şimşon, Filistliler geldi!” dedi. Şimşon uykusundan uyandı, saçını tezgah kazığından ve kumaştan çekip kurtardı. Delila, “Bana güvenmiyorsan nasıl olur da, ‘Seni seviyorum’ diyorsun?” dedi, “Üç kezdir beni kandırıyorsun, üstün gücünün nereden geldiğini söylemiyorsun.” Bu sözlerle Şimşon’u sıkıştırıp günlerce başını ağrıttı. Sonunda Şimşon dayanamayıp yüreğini kadına tümüyle açtı. “Başıma hiç ustura değmedi” dedi, “Çünkü ben ana rahmindeyken Tanrı’ya adanmışım. Tıraş olursam gücümü yitiririm. Sıradan bir adam gibi güçsüz olurum.” Delila Şimşon’un gerçeği söylediğini anlayınca haber gönderip Filist beylerini çağırttı. “Bir kez daha gelin” dedi, “Şimşon bana gerçeği söyledi.” Kadının yanına gelen Filist beyleri gümüşü de birlikte getirdiler. Delila Şimşon’u dizleri üzerinde uyuttuktan sonra adamlardan birini çağırtıp başındaki yedi örgüyü kestirdi. Sonra alay ederek onu dürtüklemeye başladı. Çünkü Şimşon gücünü yitirmişti. Delila, “Şimşon, Filistliler geldi!” dedi. Şimşon uyandı ve, “Her zamanki gibi kalkıp silkinirim” diye düşündü. RAB’bin kendisinden ayrıldığını bilmiyordu. Filistliler onu yakalayıp gözlerini oydular. Gazze’ye götürüp tunç zincirlerle bağladılar, cezaevinde değirmen taşına koştular. Bu arada Şimşon’un kesilen saçları uzamaya başladı.
Hakimler 16:24-31Halk Şimşon’u görünce kendi ilahlarını övmeye başladı. “İlahımız ülkemizi yakıp yıkan, birçoğumuzu öldüren düşmanımızı elimize teslim etti” diyorlardı. İyice coşunca, “Şimşon’u getirin, bizi eğlendirsin” dediler. Şimşon’u cezaevinden getirip oynatmaya başladılar, sonra sütunların arasında durdurdular. Şimşon, elinden tutan gence, “Beni tapınağın damını taşıyan sütunların yanına götür de onlara yaslanayım” dedi. Tapınak erkeklerle, kadınlarla doluydu. Bütün Filist beyleri de oradaydı. Üç bin kadar kadın erkek Şimşon’un oynayışını damdan seyrediyordu. Şimşon RAB’be yakarmaya başladı: “Ey Egemen RAB, lütfen beni anımsa. Ey Tanrı, bir kez daha beni güçlendir; Filistliler’den bir vuruşta iki gözümün öcünü alayım.” Sonra tapınağın damını taşıyan iki ana sütunun ortasında durup sağ eliyle birini, sol eliyle ötekini kavradı. “Filistliler’le birlikte öleyim” diyerek bütün gücüyle sütunlara yüklendi. Tapınak Filist beylerinin ve bütün içindekilerin üzerine çöktü. Böylece Şimşon ölürken, yaşamı boyunca öldürdüğünden daha çok insan öldürdü. Şimşon’un kardeşleriyle babası Manoah’ın bütün ailesi onun ölüsünü almaya geldiler. Şimşon’u götürüp babasının Sora ile Eştaol arasındaki mezarına gömdüler. Şimşon İsrail’i yirmi yıl süreyle yönetmişti.
YORUM: Sorek; İsrail ve Filist arasında bir bölgedeydi, bu iki bölgeyi birbirinden ayırıyordu. İsrail’e mi, Filist’e mi ait olduğu tam olarak bilinmiyor, bu nedenle Delila’nın hangi bölgeden olduğunu söylemek imkânsız. 1-Şimşon genelde Filistli kadınlara ilgi duydu. 2-Delila, İsrailli bir kadınla asla işbirliği yapmayacak olan Filistli yöneticilerle işbirliği içindeydi. 3- Delila bir İsrailli olsaydı kendi halkının kahramanını düşmanın eline asla teslim etmezdi; bu üç ihtimali göz önde bulundurursak onun bir İsrailli olduğunu söylemek imkânsız.
Şimşon’un Tanrı’dan gelen güçlü fiziksel yapısı vardı. Filist yöresinde hiç kimse onu alt edemedi fakat Şimşon ahlaksal yönden zayıftı, kadınlara olan tutkusunun kurbanı oldu. Delila ile ilişkisi Filistliler’in Şimşon’un gücündeki sırrı öğrenmeleri için bir fırsat oldu. Şimşon’un gücünün sırrını öğrenmesi ve ele vermesi için kadına bir servet teklif ettiler. Delila hesapçı biriydi, onun için sadece kendi çıkarları önemliydi. Cinselliğini kendi kişisel çıkarları için kullandı. Şimşon’un gücündeki sırrı öğreninceye dek peşini bırakmadı. Bu olaylar olurken Şimşon neden hiçbir şeyin farkına varmadı? Bunun bir tek nedeni olabilir; kadınlara olan tutkusu onun gözlerini köreltmişti. Bu yüzden Delila tarafından kolaylıkla kandırıldı.
Şimşon’un saçının kesilme olayından sonra Delila’dan hiç bahsedilmiyor. Tapınak yıkılırken büyük ihtimalle o kalabalığın içinde değildi öyle olsa bahsedilirdi.
Delila’ya olan zaafı onun ölümüne neden oldu. Önce mantığını sonra gücünü ve son olarak da hayatını kaybetti. Ölmeden hemen önce Tanrı’nın ona tekrar eski gücünü geri vermesinde Tanrı’nın merhametini ve affını görebiliriz.
Şimşon İsrail’in son hakimiydi. Her ne kadar fiziksel olarak doğaüstü gücü olsa da ruhsal ve ahlaksal olarak çok zayıftı, hayatını benliğiyle yönlendirdi. 1.Yuhanna 2:16 diyor ki; “Çünkü dünyaya ait olan her şey –benliğin tutkuları, gözün tutkuları, maddi yaşamın verdiği gurur– Baba’dan değil, dünyadandır.”
Referans ayetler:
Hakimler 16:4, 6, 1, 12, 13, 18
Hakimler 17:1-4Efrayim’in dağlık bölgesinde Mika adında bir adam vardı. Mika annesine, “Senden çalınan, lanetlediğini duyduğum bin yüz parça gümüş var ya, işte o gümüşler bende, onları ben çaldım” dedi. Annesi, “RAB seni kutsasın, oğlum!” dedi. Mika bin yüz parça gümüşü annesine geri verdi. Annesi, “Oğlumun bir oyma put, bir de dökme put yaptırabilmesi için gümüşün tamamını RAB’be adıyorum” dedi, “Gümüşü sana geri veriyorum.” Gümüşü Mika’dan geri alan kadın, iki yüz parçasını ayırıp kuyumcuya verdi. Kuyumcu bundan bir oyma, bir de dökme put yaptı. Putlar Mika’nın evine götürüldü.
YORUM: Bu bölümdeki olaylar Hakimler zamanında henüz toplumsal yasaların olmadığı bir dönemde olmuştur. O sıralar herkes kendi gözünde doğru olanı yapıyordu (Hakimler 17:6). Yeşu’nun ölümünden sonraki zamanda gerçekleşmiştir. Mika’nın annesi bin yüz parça gümüşü put yapmak için ayırmıştı, Mika bunları çaldı ve annesinin bu gümüşleri lanetlediğini duyunca getirip annesine geri verdi ve suçunu itiraf etti. Levililer 5:1“Lanetleneceğini bile bile gördüğüne ya da bildiğine tanıklık etmeyen kişi günah işlemiş olur ve suçunun cezasını çekecektir”diyor. Geri getirince annesi onu lanetlemek yerine bereketledi. Fakat annesi iki yüz gümüşü put yapmak için alıp gerisini RAB’be adadığını söyleyerek Mika’ya geri verdi. Gümüşlerini çalan oğlunu azarlamadı ama ödüllendirdi. Oğlu için iyi bir örnek anne değildi.
Mika’nın annesinin düşüncelerinde ruhsal karışıklık var; bir yandan gümüşleri RAB’be adadığını söylerken diğer yandan gümüşlerin bir kısmıyla put yapmak istediğini söylüyor. Tanrı’yı onurlandırır, yüceltir gibi görünürken aslında put yapacak kadar Tanrı hakkında bilgisiz olduğunu görüyoruz. On Buyruk’un ikincisinden yani “Put yapmayacaksın”(Mısırdan Çıkış 20:4) buyruğundan belki de haberi yoktu. Bunlar dışında Mika’nın annesi hakkında yazılan başka bir bilgi görmüyoruz ancak putperestliğe olan etkisinin nasıl devam ettiğini görebiliriz.
Referans ayetler:
Hakimler 17:2, 3, 4
Hakimler 19:1-3İsrail’in kralsız olduğu o dönemde Efrayim’in dağlık bölgesinin ücra yerinde yaşayan bir Levili vardı. Adam Yahuda’nın Beytlehem Kenti’nden kendisine bir cariye almıştı. Ama kadın onu başka erkeklerle aldattı. Sonra adamı bırakıp Yahuda’ya, babasının Beytlehem’deki evine döndü. Kadın dört ay orada kaldıktan sonra kocası kalkıp onun yanına gitti. Gönlünü hoş edip onu geri getirmek istiyordu. Yanında uşağı ve iki de eşek vardı. Kadın onu babasının evine götürdü. Kayınbaba damadını görünce onu sevinçle karşıladı.
Beşinci gün cariyesini alıp palan vurulmuş iki eşekle yola çıktı.
Hakimler 19:15-30Geceyi geçirmek için Giva’ya giden yola saptılar. Varıp kentin meydanında konakladılar. Çünkü hiç kimse onları evine almadı. Akşam saatlerinde yaşlı bir adam tarladaki işinden dönüyordu. Efrayim’in dağlık bölgesindendi. Giva’da oturuyordu. Kent halkı ise Benyaminli’ydi. Yaşlı adam kent meydanındaki yolcuları görünce Levili’ye, “Nereden geliyor, nereye gidiyorsunuz?” diye sordu. Levili, “Yahuda’nın Beytlehem Kenti’nden geliyor, Efrayim’in dağlık bölgesinde uzak bir yere gidiyoruz” dedi, “Ben oralıyım. Beytlehem’e gitmiştim. Şimdi RAB’bin evine dönüyorum. Ama kimse bizi evine almadı. Eşeklerimiz için yem ve saman, kendim, cariyem ve uşağım için ekmek ve şarap var. Hepimiz sana hizmet etmeye hazırız. Hiçbir eksiğimiz yok.” Yaşlı adam, “Gönlün rahat olsun” dedi, “Her ihtiyacını ben karşılayacağım. Geceyi meydanda geçirmeyin.” Onları evine götürdü, eşeklerine yem verdi. Konuklar ayaklarını yıkadıktan sonra yiyip içtiler. Onlar dinlenirken kentin serserileri evi kuşattı. Kapıya var güçleriyle vurarak yaşlı ev sahibine, “Evine gelen o adamı dışarı çıkar, onunla yatalım” diye bağırdılar. Ev sahibi dışarıya çıkıp onların yanına gitti. “Hayır, kardeşlerim, rica ediyorum böyle bir kötülük yapmayın” dedi, “Madem adam evime gelip konuğum oldu, böyle bir alçaklık yapmayın. Bakın, daha erkek eli değmemiş kızımla adamın cariyesi içerde. Onları dışarı çıkarayım, onlarla yatın, onlara dilediğinizi yapın. Ama adama bu kötülüğü yapmayın.” Ne var ki, adamlar onu dinlemediler. Bunun üzerine Levili cariyesini zorla dışarı çıkarıp onlara teslim etti. Adamlar bütün gece, sabaha dek kadınla yattılar, onun ırzına geçtiler. Şafak sökerken onu salıverdiler. Kadın gün ağarırken efendisinin kaldığı evin kapısına geldi, düşüp yere yığıldı. Ortalık aydınlanıncaya dek öylece kaldı. Sabahleyin kalkan adam, yoluna devam etmek üzere kapıyı açtı. Elleri eşiğin üzerinde, yerde boylu boyunca yatan cariyesini görünce, kadına, “Kalk, gidelim” dedi. Kadın yanıt vermedi. Bunun üzerine adam onu eşeğe bindirip evine doğru yola çıktı. Eve varınca eline bir bıçak aldı, cariyesinin cesedini on iki parçaya bölüp İsrail’in on iki oymağına dağıttı. Bunu her gören, “İsrailliler Mısır’dan çıktığından beri böyle bir şey olmamış, görülmemiştir” dedi, “Düşünün taşının, ne yapmamız gerek, söyleyin.”
YORUM: Bu bölüm o devirdeki ahlaksızlığın ulaştığı noktayı yeterince açıklar. Şimşon ölmüştü ve İsrail’de hakim ya da kral yoktu, bu da demek oluyordu ki İsrail’de boylar arasında birlik de yoktu. Herkes kendi gözünde doğru olanı ve dilediğini yapıyordu (Hakimler 17:6). Yasa yoktu, kimse kimseye yaptığı şeyler için hesap vermek zorunda değildi, yani kısacası ahlaksızlığın, kötülüğün zirve yaptığı bir dönemdi.
Levili kendine eş olarak Beytlehem’den bir kadın aldı. Bu kadın onu başka erkeklerle aldattı, sonra Levili’yi terk edip baba evine döndü. Koca evini terk etmek Kutsal Yazılar’da alışılmış bir durum değildi. Levili geri getirmek için karısının yanına gitti, orada kaldığının beşinci günü karısı ve uşağıyla yola koyuldular. Yeruşalim’e geldiğinde orada kalmak istemedi çünkü orada Tanrı halkının yanı sıra putperest insanlar da vardı. Giva’ya geldiklerinde orada kalacak yer bulamadıklarından Efrayimli yaşlı adamın evinde kaldılar. Akşam kentin serserileri gelip Levili’yle yatmak istediler. Ev sahibi onun yerine kendi bakire kızını ve Levili’nin cariyesini vermeyi teklif etti. Lut olayıyla benzerlikler görebiliriz (Yaratılış 19:1-11) ama bu olayda onları koruyacak melekler yoktu. Sabah kapının önünde cariyesi duruyordu. Kutsal Kitap’ta cariyenin ne zaman ve nasıl öldüğü yazmıyor. Levili adam kapının önünde cariyesini gördüğünde kadın yaşıyor muydu? Kapının önünde yatan cariyeyi görünce tepkisi ne oldu?
Bu olayda ahlaksallığını ve ruhsallığını kaybetmiş bir toplumda neler olabileceğini görebiliriz.
Levili’nin cariyesinin cesedini on iki parçaya bölüp İsrail’in on iki oymağına dağıtmasının sebebi tüm İsrail boylarının dikkatini almış yürümüş olan bu ahlaksızlığa çekmekti.
Giva halkı, Lut’un döneminde kentlerindeki yabancıların ırzına geçen Sodom ve Gomora halkına çok benziyordu.
Bu olaydan ne öğrenebiliriz? Bir anne, bir ebeveyn olarak çocuklara, özellikle erkek çocuklarına Tanrı’nın doğruluğunu ve buyruklarına uyma konusunda öğretmeli ve onları teşvik etmeliyiz, çünkü erkeklerin zayıf olduğu toplumlarda kadınlar acı çeker.
Referans ayetler:
Hakimler 19. bölüm