Mektubun ilk ayetlerinden Mesih elçisi Pavlus’un bu mektubu Selanik kentinde yaşayan imanlılara yazdığını okuyoruz. Peki, Tarsuslu Pavlus’un Selanik şehriyle ile ilişkisi nasıl başladı? İncil’in Elçiler İşleri bölümünden okuduğumuz kadarıyla Pavlus ve yol arkadaşı Silas M.S. 49 yılında ikinci bir müjdeleme seyahatine çıktılar. En başta Pavlus Ege civarında müjdeyi yaymak istemesine karşın Rab’bin yönlendirmesiyle Avrupa’ya geçmeye karar aldı. Vardıkları ilk şehir Filipi’de bayağı maceralı bir zaman geçirdikten sonra o bölgenin başkenti olan Selanik’e ulaştılar.
A. SELANİK KİLİSESİ - Selanik dediğimizde hemen aklımıza gelen ilk şey – Atatürk’ün doğum yeri. Bugün dahi Selanik Yunanistan’ın ikinci en büyük şehridir. Aslında Selanik çok eskiden beri kurulu bir kentti. Rivayete göre Büyük İskender’in kız kardeşinin adına yapılmış ve ticari açıdan ideal konumundan dolayı hızla büyüdü ve bölgenin merkezi oldu. Pavlus’un döneminde Selanik çok büyük bir metropoldü. Ayrıca, Roma’dan “özgür bir kent” statüsüne sahipti yani kendi kendini yönetebiliyordu. Pavlus ikinci müjdeleme seyahatindeyken Filipi’den kovulduktan sonra Selanik’e geldi ve orada bir imanlı topluluğu kurmaya başladı (Elçilerin İşleri 17:1-10). Fakat, kısa bir süre sonra Yahudilerden kaynaklanan baskılardan ötürü, Pavlus oradan da ayrılmak zorunda kaldı ve Veriya’ya kaçtı. Sonra Atina’ya ve Korint’e de gitti. Bu sırada yeni kurulmuş Selanik topluluğunun büyük baskılara maruz kaldığını bilen Pavlus yanlarına yol arkadaşı Timoteos’u yolladı (1.Selanikliler 3:1-5). Elimizdeki mektubu yazarken Selanik’ten yeni dönen Timoteos’dan aldığı haberlere karşılık veriyordu.
B. MEKTUBUN AMACI – Selanik’teki topluluk yeni ve zayıf olduğu için Pavlus onlar için çok kaygı çekiyordu. Timoteos Pavlus’un yanına dönünce kilisenin ruhsal durumuyla ilgili iyi haber getirmekle beraber imanlıların kafalarını karıştıran bir takım sorularını da Pavlus’a iletti. Ondan dolayı Pavlus hem onları yüreklendirmek amacıyla hem de özellikle İsa’nın ikinci gelişiyle ilgili olan sorularına cevap vermek amacıyla eline kalem alıp bu mektupla karşılığını gönderiyor. Elçi Pavlus, Selanik’ten ayrıldıktan bir kaç ay sonra, büyük olasılıkla Korint şehrindeyken onlara bu ilk mektubunu yazdı. (M.S. 50-51 civarında). Böylece bu mektup Pavlus’un İncil’de geçen en eski mektuplarından biri oluyor. Mektubun başından sonuna kadar Elçi Pavlus henüz tanıdığı Selanikli imanlılara beslediği büyük sevgiyi sergiliyor. Dediği gibi onlarla yalnız müjdeyi değil, kendi canını da paylaştı. Böylece kendi canı gibi sevdiği bu kardeşleri, uzaktan da olsa hep içten seviyor ve yüreğinde taşıyordu.
Pavlus’un Teşvikleri (1:1-3:13)
Pavlus’un şükranları (1:1-10)
Pavlus’un geçmişteki hizmeti (2:1-16)
Pavlus’un kaygıları (2:17-3:13)
Timoteos’un ziyareti (2:17-3:5)
Timoteos’un iyi haberi (3:6-13)
Pavlus’un Öğretileri (4:1-5:28)
Tanrı’nın kutsal isteği (4:1-12)
Kutsallık (4:1-8)
Sevgi (4:9-12)
Tanrı’nın Oğlunun gelişi (4:13-5:11)
Kilisenin Alınışı (4:13-18)
Dünyanın son günleri (5:1-11)
Tanrı’nın kutsal çağrısı (5:12-28)
Önderlerle ilgili (5:12-13)
Sıkıntıyla ilgili (5:14-22)
Pavlus’un son istekleri (5:23-28)
AÇIKLAMA: Pavlus Selanikli kardeşlerle gurur duyuyordu. Çünkü karşılaştıkları büyük baskılar ve zulümlere karşın İsa Mesih’e olan sadakatlerinde bir zerre kadar eksilmediler. İlk Pavlus ve Silas (Silvanus) Selanik’e uğradıklarında bir kaç hafta boyunca Yahudilerin havrasında müjdeyi duyurdular. Yahudilerin bazısı iman ettiyse de öteki uluslardan iman eden çok sayıda kişi vardı, özellikle ileri gelen kadınlardan (Elç.İşleri 17:4). Bunu gören Yahudiler onları kıskandı ve Pavlus’la arkadaşlarını şehirden kovmak için büyük bir kargaşa yarattılar. Böylece Pavlus’la Silas apar topar Selanik’i terk etmek zorunda kaldılar. İlerleyen aylarda Pavlus doğal olarak Selanikli kardeşlerin başına gelenleri çok merak etti. Durumlarını öğrenmek için yol arkadaşlarından biri genç Timoteos’u yanlarına gönderdi ve bir süre sonra ondan iyi haberler aldı. Her şeye rağmen Selanik topluluğu ayaktaydı, dahası, her geçen gün daha da güçleniyordu ve bölgedeki diğer topluluklara da büyük teşvik kaynağı oluyordu.
Mektubun girişinde Timoteos’tan güzel haberleri dinleyen Pavlus’un olağanüstü sevincine tanık oluyoruz. Çünkü her gün dua ettiği Selanikli kardeşler beklediğinden daha güçlü ve sadık çıktılar. İlk ayetlerde Pavlus onlardaki iman, umut ve sevgiyi dile getirir. Ancak bu nitelikler havada kalmış şeyler değil, pratik hayata geçmiş etkin ve güçlü unsurlara dönüşmüştü. İmanları ve sevgileri büyük etkinlik kazanıp güçlü bir umutla sonuçlanmıştı. Bundan gerçek bir imanın doğru işlerle, hakiki sevginin güzel amellerle taçlanması gerektiğini anlıyoruz, yoksa sözde iman hiç bir işe yaramıyor (Yakup 2:14-26). Aynı şekilde gerçekten Mesih’in müjdesini kabul eden imanlının hayatında Kutsal Ruh’un etkinliği görülmesi gerekir. Ne yazık ki günümüzde bir çok kişi yalnız ‘sözle’ imanlıdır çünkü hayatlarında Kutsal Ruh’un hiç bir belirtisi yoktur (1.Korintliler 12:7). Ama gerçekten iman ettiysek Kutsal Ruh bizi içten değiştirmeye başlar ve hayatımızda gözle görülür bir fark yaratmaya başlar.
Sonra Pavlus bir az nostaljik bir şekilde Selanikli kardeşlerin kendisini nasıl kabul ettiklerini hatırlar. İlk müjdeyi kabul ettikleri günden beri sıkıntılara maruz kalmalarına rağmen Selanikli imanlılar Rab’bi ve Elçi Pavlus’u her konuda örnek almaya başladılar. Sonrasında da Selanik Topluluğu bölgedeki diğer topluluklara da harika bir örnek sergileyip büyük teşvik kaynağı oldular. Çünkü herkes onlardaki büyük değişimi görebiliyordu. Eskiden putperestçe yaşayan oradaki insanların Mesih’e iman ettikten sonra ne denli farklılaştıklarını gözlemlediler. İşte burada müjdenin gücünü görebiliyoruz. Selanik’te gerçekleşen bu mucize Pavlus’un eseri değildi, Kutsal Ruh’un işiydi. Onları ayakta tutan, her yönden değiştiren ve tüm bölgeye örnek bir topluluk yapan Kutsal Ruh’tu. Aynı şekilde bugün aynı Kutsal Ruh her birimizin hayatında ve topluluklarımızda etkinliğini göstermek istiyor. Kendisine tam olarak teslim olursak bizi her yönden değiştirip, herkesin gıptayla bakacak kutsal bir Mesih ailesi yapacak güçtedir.
AÇIKLAMA: Bu bölümde Pavlus’un Selanikli kardeşlere ne kadar büyük bir yürek taşıdığını görüyoruz. Belli ki aralarından kovulduktan sonra Yahudiler Pavlus ile ilgili pek çok iftira dolu söylenti yaydılar, o yüzden baştan beri onlara karşı nasıl davrandığını hatırlatmak ister. Selanik’e gelmeden önce Pavlus ile Silas Filipi şehrinde bayağı hırpalandılar. Dayak yiyip hapse atıldılar. Yine de Rab geceleyin bir deprem yaratarak onları da gardiyanı da kurtardı. Ertesi gün ayrılıp yollarına devam ettiler. Başlarına gelen büyük sıkıntılara rağmen Selanik’e varınca yine de büyük cesaretle müjdeyi duyurmaya devam ettiler. Bazılarının yaptığı gibi ya da ileri sürdükleri gibi, Pavlus’la arkadaşları hizmetlerini hiç bir zaman yalana ya da kirli bir amaca dayandırmadılar. Dahası işlerini insanların gözüne girmek için değil, hep Tanrı’nın beğenisini kazanmak için yaptılar. Daha çok kişi kazanmak için ya da yanlarına çekmek için hiç bir zaman pohpohlayıcı sözlere ya da yöntemlere başvurmadılar. Çünkü onlar Tanrı’dan başka kimsenin övgüsü peşinde değildiler. Kısacası Yahudilerin ve günümüzde de bazılarının iddia ettiği gibi Pavlus müjdeyi kişisel bir çıkar için asla kullanmadı.
Ardından Pavlus onlara ilk geldiğinde nasıl yaklaştığını anımsatır. Yeri geldiğinde Pavlus Selanikli kardeşlere bir anne şefkatiyle yaklaştı. Onlara sadece Mesih’in gerçeklerini öğretmekle kalmayıp kendi canını da paylaşıyordu. Anlaşılan çok kısa bir sürede aralarında çok güçlü bir sevgi bağı oluştu. Tabi ki bu süre zarfında Pavlus’un kişisel ihtiyaçları da vardı ama bu konuda hiç bir zaman Selanikli kardeşlere yük olmak istemedi. Aksine kendi elleriyle gece gündüz çalışmayı tercih ederdi. Böylece kendileri de Pavlus’un ne denli samimi ve dürüst davrandığına şahit oldular. Aynı zamanda, Pavlus yeri geldiğinde Baba gibi de davranırdı, yani Selanikli kardeşleri cesaretlendirip Rab’be yaraşır bir hayat sürmelerine teşvik oluyordu. Baba gibi onlara doğru yolu göstererek, yeri geldiğinde disiplin uygular, yeri geldiğinde kucaklardı. Aslında bu ayetlerde kilisede hizmet edenlerin sergilemesi gerek tutumu çok net bir şekilde görebiliyoruz. Özellikle tutarlı ve dengeli bir yaklaşımın önemini fark edebiliyoruz. Her zaman yufkalı yürekli olmamak lazım, gerektiğinde Rab’bin terbiyesini göstermekten çekinmemeliyiz. Fakat sonuç olarak yaptığımız her şey sevgi çerçevesinde gerçekleşmelidir.
Sonraki ayetlerde Pavlus Selanikli kardeşlerin sergiledikleri olgunluğu över. Pavlus’u ilk dinlediklerinden beri sözlerini her hangi bir insanın sözü olarak değil doğrudan Tanrı’dan gelen sözler olarak kabul ettiler. Neticede karşılaştıkları tüm zulümlere karşı ayakta kalmalarının önemli faktörlerinden biri de Rab’bin Sözüne olan bağlılıklarıydı. Çünkü ardından akıllarını karıştırmaya çalışan sahte öğretmenler de geldi. Bunlar onlara müjdeyi ileten Pavlus’u eleştirdiler. Ama Selanikliler buna aldırmadılar çünkü kabul ettikleri müjdenin Pavlus’un sözü değil Tanrı’nın Sözü olduğuna emindiler. İşte bu yüzden Pavlus onlarla gurur duyuyor. Nitekim insanların kendisi hakkında ne düşündükleri hiç umurunda değildi. Ama kardeşlerinin ayakta kalması her şeyden daha önemliydi. İşte Mesih’e uygun bir önderin yüreği böyle olur.
AÇIKLAMA: Mektubun başından beri Elçi Pavlus’un Selanikli kardeşlerine duyduğu büyük özleme tanık olduk. Yahudilerin dedikodu ve baskıları yüzünden Selanik’ten ayrıldıktan sonra Pavlus yakınında bulunan Veriya kentine devam etti. Orada yine havrada müjdeyi duyurmaya başladı fakat kısa bir süre sonra Selanik’ten gelen bazı Yahudilerin ortalığı karıştırması sonucunda Pavlus yine kaçmak zorunda kaldı. Bazı kardeş onu Atina’ya götürdü ama takım arkadaşları geride kaldı. Bu sırada Selanik topluluğu için büyük kaygı çeken Pavlus yol arkadaşı Timoteos’un Selanik’e gitmesi için talimat gönderdi. Atina’da zorlu bir süreç geçirdikten sonra Pavlus Korint’e devam etti ama Selanikli kardeşlerini çok merak ediyordu. Acaba ‘Ayartıcı’ yani Şeytan onlara saldırıp tüm emeklerini boşa çıkarttı mı?
Aslında Pavlus onların başına ve kendi başına gelen sıkıntılara hiç şaşırmıyordu. Hatta onlara baştan beri ‘sıkıntılardan geçmek için belirlendiklerini’ belirtmişti. Bununla ne demek istedi? Pavlus her yerde herkese Mesih’in müjdesini duyuruyordu ama iman etmek isteyenleri her zaman uyarırdı: İsa Mesih’in yolu çetindir! (bkz. Elç.İşleri 14:22). Mesih’in kendisi de ardından gelmek isteyenleri benzer şekilde temkin ederdi (Luka 14:25-33). İlk kilisenin tarihine baktığımızda pek çok açıdan sıkıntı çektiklerini görebiliyoruz: Kimi zaman Yahudi yetkililerden kimi zaman Roma devletinden zorluk yaşadılar. Peki Mesih’i izlemek neden bu kadar zor olsun? Yani kötü bir şey yapmıyoruz ki? Aslında bunun kökünde ruhsal savaş yatıyor. Mesih’e iman edip yolundan yürümeye başladığımızda biz İblis’e rest çekmiş oluruz. Şeytan’ın bakış açısından bizler kaçağız o yüzden bizi Tanrı’ya kaptırmamak için bizi geri çekmek ya da en azında düşürmek için elinden geleni yapar. Aksi taktirde Mesih uğruna baskılara dayandıkça, her türlü denemenin üstesinden geldikçe imanda daha da güçleniriz. İşte bu yüzden Rab İblis tarafından sınanmamıza izin verir ki gerçekten kendisine ait olanlar belli olsun.
Selanik topluluğuna gelince onlar Şeytan’ın denemesini büyük başarıyla atlatmışlar. Selanik’ten henüz dönen Timoteos onların her şeye rağmen Rab’be sadık kaldıklarını anlattığında Pavlus için büyük teselli kaynağı oldu. Hatta onların imanından resmen yeni bir soluk aldığını belirtir: ‘Çünkü siz Rab’be bağlı kalırsanız, biz asıl o zaman yaşarız.’ Bu güzel haberlere karşın Pavlus’un yüreği şükranla dolup taşıyor. Tabi yakında yanlarına dönebilmek için Pavlus hala fırsat kolluyor. Ama şimdilik yanlarında olmazsa da Rab’bin gücüyle dimdik durduklarını duymak ona büyük avuntu oldu. Sonuç olarak Rab’bin sona kadar onları pekiştireceğine güveni var. Bizler de zaman zaman sıkıntılara maruz kalan kardeşler için endişelenebiliriz. Bu durumlarda Pavlus’un yaptığı gibi her şeyden çok İblis’in bütün baskılarına ve oyunlarına karşı direnebilmeleri için dua etmeliyiz. Çünkü Şeytan fiziksel olarak bize bir zarar verse bile önemli olan ruhsal olarak sonuna kadar güçlü durmamızdır. Gerçekten de kardeşlerimizin Mesih’te dimdik durduklarını duymaktan daha harika bir müjde yoktur.
AÇIKLAMA: Bu bölümde Pavlus bir kilise için en temel olan buyrukları vurgular: Kutsallık ve Kardeşlik Sevgisi. Kilise topluluğu çok kalabalık ve harika armağanlarla donatılmış olabilir fakat bu iki konuda güçlü değilse sınıfta kalır. Aslında Elçi Pavlus bu konularda kendi hayatında çok şeffaf bir örnek sergiledi. Selanikli kardeşler de onun emsaline çoğunlukla uydular ama yine de Pavlus bu temel buyrukların önemini vurgulamadan geçmek istemiyor. Hatta kutsallığa gelince çok net bir şekilde ‘Tanrı’nın isteği budur!’ diyor. İmanlılar bazı konu hakkında Tanrı’nın isteği midir değil midir tartışabilir fakat bazı konular çok açık ve nettir, ahlaksızlık bunlardan biridir. Pavlus imanlının her tür fuhuştan kaçınması gerektiğini vurgular. Burada ‘fuhuş’ diye çevrilen kelime orijinal Grekçe’de ‘porneia’dır. Ne yazık ki günümüzde bu tür pislik o kadar yaygınlaştı ki her an her yerde karşımıza çıkabilir. Hatta bazısı bunu artık hayatın bir parçası olarak karşılar, nitekim çoğu filimde ve dizilerde sıradan hale gelmiş bile. Ama Mesih imanlıları olarak bu tür açık saçıklığa asla alışmamalıyız, aksine bunlara karşı direnmeli ve kendimizi koruma altına koymalıyız. İçinde yaşadığımız dünya şehvet tutkusuyla yanıyor olsa dahi biz günbegün kendimizi kutsal bir yaşama adamalıyız.
Kutsallık deyince aklımıza genellikle günahsız bir yaşantı gelir. Tabi bunu gerçekleştirmek mümkün olmadığı için çoğumuz hemen pes ederiz. Ama Kutsal Kitap’a göre kutsallık demek ‘ayrı olmak’, yani kendimizi günahtan ayırmakla beraber, aynı zamanda kendimizi Rab’be ayırmak demektir. Ne var ki günümüzdeki ‘modern’ kültürde insanlar istedikleri kişiyle birlikte olmakta özgür davranıyor ama bununla sadece başkalarının bedenlerini değil, kendi bedenlerini de aşağıladıklarının farkında değiller. Pavlus ise imanlının Rab’den emanet aldığı bedene sahip çıkması gerektiğini öğretir. Burada ‘kendine bir eş alması’ cümlesi aynı zamanda ‘kendi kabına sahip çıkması’ olarak çevrilebilir. Bizim bedenimiz Tanrı’ya tapınmak üzere yaratılan birer kaptır (2.Korintliler 4:7). Kutsal bir hizmet sunmamız için de kabımızın tertemiz olmasına dikkat etmeliyiz (2.Timoteos 2:20-22). Aynı zamanda kilise çerçevesinde diğer kardeşlerle olan ilişkimizde son derece saygılı ve ölçülü davranmamız gerektiğini unutmamalıyız. Neticede Tanrı’nın yakında tüm dünyayı özellikle bu tür günahlardan dolayı çok ağır bir şekilde yargılayacağını hatırlamalıyız. Bizler ise saygın ve kutsal bir yaşam sürmek üzere şehvet tutkusuyla değil Kutsal Ruh’la dolu dolu yaşamaya çağrıldık.
Son olarak Pavlus kardeşlik sevgisi konusuna da değinir. Ama bu konuda Selanikli kardeşlere pek bir şey söylemeye gerek duymuyor çünkü onlar doğal olarak birbirine büyük bir sevgiyle bağlandılar. İlginçtir ki birbirini hiç tanımayan imanlılar bir araya geldiklerinde çok kısa bir sürede ısınabilir ve hep tanışıyormuş gibi geçinebilir. Neden? Çünkü Rab’bin sevgisi içimize dökülmüştür (Romalılar 5:5). Sonuç olarak Pavlus öğretisini şöyle özetler: Sakin bir yaşam sürmeye, kendi işinize bakmaya ve kendi ellerinizle çalışıp geçinmeye gayret edin. Bu neden önemli? Bazısı kardeşlik sevgisi deyince diğer herkes bana bakıp ihtiyaçlarımı gidermeli diye düşünür. Ama bu sevmek değil, sömürmek ve suiistimal etmektir. Pavlus’un bahsettiği sevgide ise saygınlık ve olgunluk vardır. Olgun bir imanlı kimseye muhtaç olmak yerine kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmeli ve mümkünse gerçek anlamda mağdur durumda olan başkalarına destek olmaya çalışmalı. İşte bu tarz bir hayat herkes tarafından takdir edilir ve göklerdeki Babamızı hoşnut eder.
AÇIKLAMA: İncil’in temel öğretilerinden biri İsa Mesih’in kendisine iman edenleri yanına almak için geri döneceği gerçeğidir (Yuhanna 14:1-3). Mesih göğe alındıktan sonra iki melek bulutlara bakıp duran havarilerin yanına gelip ‘İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir’ dediler (Elç.İş 1:11). Baştan beri Mesih’in ne zaman ve ne şekilde geri döneceği mevzusu hep büyük merak konusu olmuştur. Öğrenciler İsa’nın her an döneceğine inanıyorlardı fakat zaman geçtikçe ve imanlılardan bazısı ölünce soru işaretleri birikmeye başladı. Selanikli kardeşler de bu konuyu çok merak ediyorlardı çünkü kilisenin bazı üyesi vefat etti bile. Elçi Pavlus öncellikle ölmüş kardeşleri için imansızlar gibi ümitsizce yas tutup kederlenmelerine gerek yok diye yazıyor. Neden? Çünkü İsa nasıl ki ölümü yenip dirildiyse, O’na iman eden herkes aynı şekilde dirilecektir. Dahası, vefat eden imanlıların ruhları ölür ölmez Rab’bin huzuruna geçiyorlar ve orada Mesih’in görkemli dönüşünü bekliyorlar. Böylece Mesih yeryüzüne geri geldiği zaman onlar da beraberinde gelecekler ve bedenleri dirilip ruhlarına kavuşacaktır. O sırada yaşamakta olan imanlılar da ansızın Rab’bin yanına alınacaklar. Böylece hem ölmüş imanlılar hem yaşayan imanlılar hep birlikte İsa Mesih’in huzurunda toplanacak. Ayrıca, 1.Korintliler 15:51-52’ye göre o anda hepimiz değiştirilip çürümez bir beden giyeceğiz. Sonuç olarak o andan itibaren hep Mesih’le birlikte olacağız, o yüzden geldiğinde ister ölmüş olalım ister yaşıyor olalım, merak edecek hiç bir şey yoktur.
Şimdi Pavlus’un Mesih’in ikinci gelişiyle yazdığı ayrıntılara dikkat edersek İsa’nın daha önce söylediği sözlerle birebir örtüştüğünü görebiliyoruz. Pavlus Mesih’in bir emir çağrısıyla, başmeleğin seslenmesiyle, Tanrı’nın borazanıyla gökten inip imanlıları yanına alacağını belirtiyor. Matta 24:30-31 ayetlerinde de Mesih dönüşünü benzer sözlerle tarif eder. O bölümde ise Mesih ikinci gelişinden hemen önce dünyanın genelinde yaşanacak kaoslu bir süreci anlatır. Daniel’den bu sıkıntı döneminin yedi yıl süreceğini de anlıyoruz (Daniel 9:24-27). Bu yüzden bazı yorumcu Mesih’in bu yedi yıllık süreçten önce kilisesini yanına almak için geleceğini düşünür. Yedi yıllık sürecin sonunda ise artık yeryüzüne inip krallığını kurmak için tekrar gelecektir. Başka yorumcular ise Mesih’in bu yedi yıllık sürecin sonunda gelip önce kilisesini yanına alacağını ve sonra onlarla birlikte yeryüzüne ineceğini düşünür. Aslında tam olarak nasıl olacağına yüzde yüz emin olmak mümkün değil. Elçi Pavlus da Mesih’in gelişi sürpriz olacağını hatırlatır, yani günü ve saati tam olarak kestirmek imkansız. İsa Mesih de aynısını söyledi, çünkü günü bilseydik her an gelişi için ayık ve uyanık durmazdık (Matta 24:36-41). O yüzden tam olarak ne zaman geleceğini merak etmek yerine kendimizi günbegün hazırlamaya bakmalıyız.
İlerleyen ayetlerde Pavlus da buna odaklanıyor. Bizim karanlığa, yani Şeytan’ın hükümranlığına, ait olmadığımızı hatırlatarak esas Tanrı’nın çocukları olarak pak ve kutsal bir yaşam sürmeye dikkat etmemiz gerektiğini vurgular. İblis’in büyüsü altındaki insanlar karanlıkta uyur gezenler gibi her tür pisliğin içinde yaşıyorlar. Gözleri açılmış olan bizler ise bu karanlığa karşı direnmek üzere Rab’bin silahlarını kuşanmalıyız (Efesliler 6:10-18). Burada Pavlus iman ve sevgi zırhından ve kurtuluş umudumuzu temsil eden miğferden söz eder. Şunu unutmamalıyız ki biz bir savaşın ortasındayız o yüzden sürekli ayık ve uyanık olmalıyız. Ama en güzel tarafı şu ki şimdiden kimin mücadeleyi kazanacağını biliyoruz. Böylece bu dünyada bizim başımıza neler gelirse gelsin, Rab bizi kurtaracağına söz verdi. Bu yüzden kayıplarımız da olsa büyük cesaretle savaşabiliriz çünkü günün sonunda hep birlikte zaferli Rab’bimizin huzurunda toplanacağımız kesindir.
AÇIKLAMA: Mektubun sonuna geldiğinde Elçi Pavlus bir kaç önemli konuya daha değiniyor. Öncellikle Selanikli kilise topluluğu üzerinde atanan önderlere saygı duymaları gerektiğini vurgular. Pavlus bir kilise topluğu kurduğu zaman ilk fırsatta üzerlerinde bir önderlik heyeti belirlerdi (Elç.İşleri 14:23). Bunlara yaşadıkları tecrübeden dolayı ‘ihtiyar’ ve üstlendikleri görevden dolayı ‘gözetmen’ isimleri verilirdi. Mesih’in halkı olan kilise topluluğuna göz kulak olmak gerçekten büyük bir sorumluluktur. Kilise üyeleri bir az sitemkar veya saygısızsalar da bu zorluk ikiye katlanır. O yüzden Pavlus henüz yeni kurulmuş Selanik kilisesi üzerinde önderliğe başlayan kardeşlere sahip çıkmalarını rica eder. Aynı zamanda şunu unutmamalıyız ki mükemmel önder diye biri yoktur. Karakterlerinde eksiklik ve hizmetlerinde aksilik de olabilir fakat yine de üstlendikleri kutsal sorumluluktan ötürü onlara saygı duymalıyız. Çünkü ancak bu şekilde toplulukta barış olur. Yoksa önderlerinin değerini bilmeyen topluluk her zaman sıkıntı yaşar (bkz. İbraniler 13:17).
Sonra Pavlus bir kaç öğüt daha verir: Boş gezenleri derken çalışmayı reddedip ortada dolaşıp duran bazılarını kastediyor. Kilisede bunun gibilerini ne yapacağız? Öncellikle uyaracağız, azarlayacağız ve gerekirse uzaklaştıracağız (2.Selanikliler 3:6). Sonra yüreksizlerden bahseder. Buradaki söz tam olarak “küçük ruhlu” yani ezilmiş kimseler demek. İster zorlu geçmişlerinden ister içinde bulundukları kötü şartlardan dolayı teşviki kırılmış kişiler de var kilisede. Onları teselli etmeliyiz. Ardından güçsüzlere değinir. Bu söz hasta anlamına da gelebilir. Yani gücü ya da sağlığı tamamen tükenmiş biri söz konusudur. Bunun gibi durumda olanlara ne yapmalıyız? Onları tutup kaldıracağız ve gerekirse omuzlarımızda taşıyacağız (Galatyalılar 6:2). Bu şekilde Mesih’in topluluğu olarak sevgimizi dünyaya göstermeliyiz.
İlerleyen ayetlerde Pavlus imanlının günlük hayatına da değinir: Her zaman sevinmeli, sürekli dua etmeli, her durumda şükretmeli. Mesih’in her birimiz için arzuladığı tutum budur. Ama bazı şartlarda bunu uygulamak zor gelebilir. Ancak Pavlus’un burada içinde bulunduğumuz şartlara bakmaksızın her daim ‘Rab’de’ sevinebildiğimizden söz ettiğini unutmayalım (Filipililer 4:4). Sürekli dua etmek de durmadan eğilip kalkmak demek değil, iç varlığımızda Tanrı’yla kesintisiz bir ilişime sahip olmak demek. İşte bunun için Kutsal Ruh’la dolu dolu yaşamak şarttır (Efesliler 5:18). Günbegün kendimizi O’nun yönetimine teslim ettikçe ruhumuz yenilenecek ve esenliğimiz hiç eksilmeyecektir (Galatyalılar 5:16). Aksi taktirde kendimizi dünyanın stresli temposuna kaptırdığımızda içimizde yaşayan Kutsal Ruh’un etkisini köreltmiş ve söndürmüş oluruz. Aynı zamanda Kutsal Ruh’un bize nerede ve nasıl seslendiğine dikkat etmeliyiz. Rab bize bir çok yoldan ulaşabilir. Bazen de kardeşlerin peygamberlik sözleri aracılığıyla bize konuşuyor olabilir. Ama her ‘Rab bana şöyle şöyle dedi’diyen kişiye sorgusuz sualsiz inanmamalıyız. Söylediklerini öncellikle Rab’bin yazılı sözleriyle kıyaslamalıyız. Söylenenleri sınadıktan sonra Rab’den geldiğine emin olduğumuz sözlere sımsıkı sarılabiliriz.
Sonunda Pavlus çok sevdiği Selanikli kardeşler için güzel dileklerini iletir. Rab’bin onları son güne dek koruyacağına inandığını belirtir çünkü biz sadık kalmazsak da Rab her zaman sadık ve güvenilirdir. Böylece Pavlus onları Rab’be emanet ederek vedalaşır.