Deedat, kitabının üçüncü bölümünün başında, Kuran'da adından saygıyla bahsedilen Tevrat ve İncil'in bugün Yahudilerle Hıristiyanların elinde bulunan Kutsal Kitap, yani Eski ve Yeni Ahit olduklarını inkâr etmektedir. Deedat'ın iddiasına göre, Kuran'da adı geçen Tevrat ve İncil farklı kitaplardır ve Musa ile İsa'ya vahyedilmişlerdir.
Kuran'da adı geçen kitapların, Kutsal Kitap'ı oluşturan kitaplardan farklı kitaplar olduğunu kanıtlama çabasının ciddiye alınacak bir yanı yoktur. Bu görüş İslam dünyasında ne kadar yaygın olursa olsun, elde hiçbir çeşit kanıt yoktur ki, onu kanıtlasın.
Tarihin hangi dönemine ait olursa olsun, eldeki hiçbir kanıt, Musa'ya veya İsa'ya böyle kitapların vahyedildiğini göstermez. Eski ve Yeni Ahit'ten başka, Tevrat (yasa) ve İncil (müjde) diye kitapların varlığını da kanıtlamak mümkün değildir. Ayrıca, Kuran'ın kendisi de bunların Yahudiler ile Hıristiyanların kutsal kitaplarından farklı şeyler olduğunu söylememektedir. Tam aksine, açıkça ifade edilmiştir ki, bu kitaplar Yahudi ve Hıristiyanların Kutsal Kitap olarak kabul ettiklerinin aynısıdır.
Kuran'da adı geçen Tevrat ve İncil'in, Kutsal Kitap'ı oluşturan kitaplardan başka kitaplar olduğunu kanıtlama çabası, Deedat'ı ister istemez birtakım sübjektif görüşler ileri sürmeye itmektedir. "Biz Müslümanlar inanırız ki," "biz inanırız," "biz samimiyetle inanırız," gibi sözler sarfetmekte, ancak bu inançlarını destekleyecek en küçük bir kanıt dahi getirmemektedir.
Kitabında dile getirdiği bu inançlarla ilgili olarak ancak şu kadarını söyleyebiliriz. Tarihin sağladığı kanıtların tümü, hiçbir şüphe bırakmayacak bir şekilde, bu inançların karşısında durmaktadır. Bu yüzden de, tamaman spekülatif özellikte ve her türlü temelden yoksundurlar.
Ayrıca, şunu da belirtelim ki, Deedat'ın kitabındaki iddia, yani Tanrı'nın bir yandan, on dört yüzyıl boyunca Kuran'ı bozulmadan korumuş olması, böylece bugün de özgünlüğünü sürdürmesi, diğer yandan İncil ve Tevrat'ın özgünlüğünü korumak şöyle dursun, bunların varlığını gösterecek kanıtları dahi ortadan kaldırması bize çok şaşırtıcı gelmektedir. Tanrı'nın bu kadar çelişkili davranabileceğini kabul etmek mümkün değildir. Çünkü, evrenin sonsuz yöneticisi, şüphesiz her zaman tutarlı davranır. Kendi kitaplarından birini, yüzyıllarca mucizevi bir şekilde koruduğuna, diğerlerinin bir zamanlar var olduğunu gösterecek bir küçük kanıtı dahi korumaktan aciz olduğuna inanmamızı kimse bekleyemez. Bu kadar büyük bir çelişkiyi kabul etmek güçtür.
Diğer taraftan, daha önce de görmüş olduğumuz gibi, Kuran'ın kendisi de, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde, adı geçen Tevrat'ın, o zaman, yani Muhammed zamanında yaşayan Yahudilerin kutsal kitabı olduğunu, İncil'in de Hıristiyanların kutsal kitap olarak gördükleri kitap olduğunu belirtiyor. Buna ilaveten, tarihin hiçbir döneminde, ne Yahudilerin de de Hıristiyanların, bugün ellerinde bulunan kutsal kitapları, yani Eski ve Yeni Ahit dışında bir kitapları olmadığını da biliyoruz.
Muhammed zamanında, dünyanın her yerinde Yahudiler, sadece tek Tevrat bilirlerdi. O da bugün bildiğimiz Eski Ahit'i oluşturan kısımlardan başka bir kitap değildir. Tarihin söz konusu döneminde, Hıristiyanlar da tek bir kitap bilirlerdi. O da bugün bildiğimiz Yeni Ahit'ten başka bir kitap değildi. Şimdi, bu noktayı belirten, onunla ilgili Kuran ayetlerine bakalım:
"Allah'ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında iken, ne yüzle seni hakem tayin ediyorlar...?" (Mâide/5:43)
"İncil sahipleri Allah'ın onda indirdikleri ile hükmetsinler."
(Mâide/5:47)
Eğer Muhammed zamanında, Hıristiyanların elinde İncil bulunmasaydı, onların bu kitabın hükümlerine göre yargılanmalarının da düşünülemeyeceği belli değil midir? Bundan başka, A'raf/7:157'de tekrar doğrulamaktadır ki, Yahudi ve Hıristiyanların elinde, Muhammed zamanında, Tevrat ve İncil adlı kitaplar bulunuyordu ve bu cemaatlerin kendileri de bunları kendi kutsal kitapları olarak görüyorlardı. Şimdi, söz konusu bu kitapların, bugün bildiğimiz kitaplar, yani Eski ve Yeni Ahit kitapları olmadığını iddia etmek hiçbir dürüstlükle bağdaştırılamaz.
Bundan başka, Baidavi ve Zamakşari gibi, ünlü Kuran yorumcuları, İncil kelimesinin Arapça olmadığını, Süryaniceden alınma bir kelime olduğunu ve Hıristiyanların bu adı kendi kitaplarını tarif etmek için kullandığını açıkça belirtiyorlar. Bazı eski Kuran araştırmacıları, bu kelime için Arapça bir köken bulmaya çalışmışlarsa da, bu iki uzman bu tür çabaları boş bulup reddetmişlerdir (Jeffery, Kuran'ın Dilindeki Yabancı Kelimeler, s.71). Bu da göstermektedir ki, İncil söylendiği gibi İsa'ya vahyedilen, sonra hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolan, meçhul bir kitap değildir. Bugün bildiğimiz Yeni Ahit'in ta kendisidir. Tevrat için de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Çünkü Tevrat kelimesi de Arapça bir kelime değildir. İbraniceden alınan bu kelimeyi Yahudiler, her zaman kutsal kitapları için kullanmışlardır.
Saydığımız bu nedenlerden ötürü, Kutsal Kitap'ın Tanrı Sözü olduğunu, Kuran'ın en küçük bir şüpheye dahi yer bırakmadan kabul ettiğini görmekteyiz. Deedat, bu gerçeği çok iyi bildiğinden, ancak sonuçlarına katlanmak istemediğinden, geçerli birçok kutsal kitap olduğunu söyleyerek, doğruyu görmekten kaçınmaktadır. Bu da hakikatin saptırılmasından başka bir şey değildir.
Okuyucularına eksik bilgi vermekte, söz konusu kitapların, değişik Kutsal Kitap çevirileri olduğunu söylememektedir. Kral James Nüshası (King James Version - KJV), Düzeltilmiş Nüsha (Revised Version - RV) ve Düzeltilmiş Standart Nüsha (Revised Standard Version - RSV) gibi, değişik Kutsal Kitap çevirilerinden söz etmekte, bunların farklı Kutsal Kitap'lar olmadığını bilmiyormuş gibi davranmaktadır. Adı geçen bu üç çevirinin de Muhammed zamanından birkaç yüz yıl öncesinden beri İnanlılar Topluluğu tarafından korunup saklanan özgün metinlerden yapıldığını, Eski Ahit'in İbranice, Yeni Ahit'in de Eski Yunanca yazıldığını biliyoruz. Adı geçen çeviriler arasındaki farklılıkları göz önünde bulundurmaya hazırız. Bu arada, Güney Afrika'da Kuran'ın Muhammed Asad tarafından yapılan çevirisinin dağıtımı konusunda çıkan tartışmayı hatırlatmak isteriz. Kutsal Kitap'ın olduğu gibi, Kuran'ın da birçok değişik çevirisi bulunmaktadır.
Asad'ın bu çevirisine karşı duyulan tepki o kadar büyük olmuştu ki, Güney Afrika İslam Heyeti bir bildiri yayınlayarak, bu kitabın ülkedeki Müslümanlara satılmamasını istemişti. Kutsal Kitap'ın hiçbir çevirisi benzeri bir tepkiyle karşılaşmamıştır. Bu nedenle, Deedat'ın, değişik birkaç kitap olduğu, dolayısıyla, Mesih İnanlıları Topluluğu'nun tek bir kitabı olmadığı yolundaki sözlerine okuyucular kanmamalıdır.