8:18 Rab, oruçlarının sevinç şölenlere dönüşeceğini bildirmek için halkına dördüncü kere seslendi.
8:19 Burada Rab başta kendisine sorulan oruçla ilgili soruya dönüyor. Aslında, Tanrı’nın asıl beklentisi, onların oruç tutup tutmamalarıyla ilgili değildir. Onlara daha başka şeyler vermek istemektedir. Tanrı’nın gözünde önemli olan eylem, oruç tutmaktan çok, O’nu gerçekten hoşnut etmeyi öğrenmektir. Rab’bin lütfu oruçları şölenlere, yasları bayramlara çevirebilir. Çünkü iyiliği çok büyüktür. Nitekim, hak etmediğimiz halde bize lütfundan bol bol vermektedir. Bundan dolayı Rab, halkın “gerçeği ve esenliği” sevmelerini ister.
8:20-23 Daha birçok halk, İsrailliler’le birlikte Yeruşalim’e ve Tanrı’ya gelmek isteyecektir. Yahudi olmayan uluslar, bir bakıma kaynanasını bırakmak istemeyen Rut’a benzeyeceklerdir: “Seni bırakıp geri dönmemi isteme! Sen nereye gidersen ben de oraya gideceğim, sen nerede kalırsan ben de orada kalacağm. Senin halkın benim halkım, senin Tanrın benim Tanrım olacak” (Rut. 1:16).
Rab’bin aramızda olduğu belli olmalıdır ki, insanlar ağzımızdan öğüt arasın (bkz. Mal.2:7; 1Ko.14:25).
Bu ayetler, Rab’bin yalnız İsrail’i değil, bütün ulusları sürekli düşündüğünü açıkça gösteriyor. Aslında, İsrail’i bir aracı olarak kullanmak için seçmiş ve o soydan Mesih’i dünyaya getirerek bütün ulusları kutsamayı tasarlamıştır. Her dil ve ulustan insanlar Rab’be geleceklerdir. İsa şöyle vaat etmiştir: “Size şunu söyleyeyim, doğudan ve batıdan birçok insan gelecek, Göklerin Egemenliği’nde İbrahim’le, İshak’la ve Yakup’la birlikte sofraya oturacaklar” (Mat.8:11).
Sonuç olarak bu bölümlere göre İsrail’in bütün başarısızlıklarına rağmen, Rab’bin düşündüğü iyiliklerin tümü yerine gelecektir. Bizim için de aynı şey söz konusu değil mi? Şu ayet ne kadar doğrudur: “Günahın çoğaldığı yerde Tanrı’nın lütfu daha da çoğaldı” (Rom.5:20). İnsan yozlaşmaya eğilimlidir, ama Tanrı’nın sadık sevgisi bunun üstesinden gelebilecek güçtedir. Ne mutlu ki “Bu lütuf… bizi eğitiyor” (Tit. 2:12).