Gelecekle ilgili önbildirileri anlamak

Peygamberler aracılığıyla verilen vaatler gerçekleşecek. Tanrı’nın sözlerine inanan hiç kimse buna itiraz etmez. Ama ne zaman gerçekleşecek? Nasıl gerçekleşecek? Yoksa gerçekleşmiş midir? gibi sorulara değişik cevaplar, yorumlar ve bakış açıları vardır. Bunları şöyle özetleyebiliriz: İsrail ulusuna birtakım vaatler verilmiştir. Örneğin, Tanrı’nın yasalarını öğrenmek için bütün uluslar Yeruşalim’e akın edecek, ve Rab milletler arasında hükmedecek (Yşa.2:3-4). Mesih’in krallığı altında dünya çapında barış, esenlik, refah, vb. güzel günler yaşanacak (Yşa.9:6-7). Yeruşalim’deki tapınak eski görkeminden daha büyük bir görkeme kavuşacak (Hag.2:9).

Acaba bu vaatler gerçekleşmiş midir? Mesih’in vaat edilen egemenliği başlamış mıdır? O gelince “Tanrı’nın Egemenliği yaklaştı” demedi mi? Göğe alınmadan önce öğrencilerine “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi” dedi. Peki İsa Tanrı’nın sağında Mesih ve Kurtarıcı olarak oturduğunda bu egemenlik kuruldu mu? Yoksa kurulmadı mı?

Bu soruları cevaplamanın zorluğu Eski Antlaşma’daki peygamberlik tarzının bir özelliğinden kaynaklanmaktadır. Aralarında birbirinden uzun dönemler olan gelecekteki olaylar, bu peygamberliklerde bazen yanyana ve hatta aynı ayette bildiriliyorlar. Tıpkı bir resmin yalnız iki boyutu olduğu gibi (derinlik boyutu yok), bu önbildirilerin de “zaman boyutu” yoktur. Uzaktan bakan bir kişi, aralarında yüzlerce kilometre olan iki dağı nasıl yanyana görüyorsa, peygamber de geleceğin birbirinden apayrı ve uzak olaylarını yakınmış gibi görür. Bu nedenle peygamberlik sözlerinde kesin bir zamanlama ya da kesintisiz olay sıralaması söz konusu değildir. Peygamber gelecekteki olayları görmüştür, ama bunların hangilerinin ne zaman olacağını ya da gerçekleşme sıralarını bilmemektedir.

Ayrıca birçok vaadin önce kısmen gerçekleştiğini ve daha sonra tamamlandığını anlamalıyız (Mesih’in iki kez gelişi buna bir örnektir). “Mesih’in Gelişi” o kadar basit bir olay değildir. Tersine, Tanrı büyük bilgeliğiyle bunu birkaç aşamada gerçekleştirmeyi uygun görmüştür.

Bu olayları anlamanın anahtarı MESİH’İN İKİ KEZ GELİŞİDİR. Eski Antlaşma’da O’nun gelmesi bekleniyordu ve bu konuda çok yönlü vaatler vardı. Örneğin:

Ancak bütün bu büyük açıklamalara rağmen, gelecek olanın sadece tek bir kişi olacağı bildirilmemiş ve dahası O’nun iki kez geleceği henüz açıklanmamıştı. İşin sırrı da buydu zaten. Tıpkı eski surlu kentlere değişik kapılardan (Edirnekapı gibi) girip tek bir kent merkezine ulaşıldığı gibi, bu çok yönlü vaatlerin hepsi de farklı açılardan Mesih’e işaret ediyor ve O’nda tamamlanıyor. Çünkü Tanrı, dünyanın kuruluşundan beri bütün amaçlarını Mesih’te gerçekleştirmeyi tasarlamıştı. Ancak Mesih ilk kez gelene kadar bu amaçların büyük bir kısmının O’nun ölüp dirildikten sonra göğe yükselerek ve ikinci kez gelişiyle gerçekleşeceğini bildirmemişti. Dolayısıyla peygamberler “içlerinde olan Mesih Ruhu, Mesih’in çekeceği acılara ve bu acıların ardından gelecek yüceliklere tanıklık ettiğinde, Ruh’un hangi zamanı ya da nasıl bir dönemi belirttiğini araştırdılar” (1Pe.1:11).

Gelecekte olacaklar ile ilgili peygamberlik sözlerini yorumlamakta anahtar, hangi vaatlerin Mesih’in birinci gelişinde yerine geldiği ve hangilerinin ikinci gelişinde yerine geleceğine karar verebilmektir. Bilindiği gibi, bu konuda çeşitli görüşler vardır. Çok genel olarak, görüşleri iki ana gruba ayırabiliriz. 1) Tanrı’nın özellikle Eski Antlaşma’da açıklanan vaatlerinin büyük bir kısmı Mesih’in ikinci gelişinden sonra yerine gelecektir. Yani, Mesih’in dönüşü Vahiy 20:1-6’da vaat edilen “bin yıllık egemenlik” yeryüzünde kurulmadan önce olacaktır. Mesih’in dönüşünden 1000 yıl sonra da yeni gökle yeni yeryüzü yaratılacaktır. 2) İkinci görüş ise şöyledir: Bu vaatlerin büyük çoğunluğu Mesih’in ilk gelişiyle gerçekleşmeye başlamıştır ve onu izleyen yaşadığımız çağda yerine gelmeye devam etmektedir. Başka bir deyişle, söz konusu “bin yıllık egemenlik” şu anda yaşanmaktadır. Mesih’in ikinci gelişinden sonra da yeni gökle yeni yeryüzü yaratılacak ve vaatler tamamlanacaktır. Bu görüşleri ana hatlarıyla şöyle çizebiliriz:


Bu görüşler arasında önemli bir fark daha var. Hem Eski hem Yeni Antlaşma’da defalarca belirtildiği gibi, Mesih’in gelişinden önce büyük bir “Sıkıntı Dönemi” yaşanacaktır. Bu dönemdeki korkunç olayların odak noktasında Yeruşalim kenti, onun düşman uluslarca kuşatılması ve özellikle “canavar” diye nitelendirilen bir önderin aldatıcı ve putperest yükselişi yer alacaktır (bkz. Dan.9:25-27; 11:31; Zek.12-14; Mat.24:9-35; Luk.21:10-28; 2Se.2:1-12; Va.11:1-10; 13:1-17). Yukarıdaki resimde görüldüğü gibi bu “sıkıntı dönemi” ile ilgili yorumlar oldukça farklıdır.

İkinci görüşe göre, (İngilizce, bin yıl krallık sonrası anlamına gelen “Postmillennial” veya “Amillennial” denen görüşler) bu sıkıntı dönemi gelip geçmiş, Yeruşalim’in İ.S.64-70 yıllarında Roma orduları tarafından kuşatılıp yıkılmasıyla zaten gerçekleşmiştir. Buna göre, İsa Mesih gözle görünmez bir şekilde, kendisini reddeden İsrail halkını yargılamak için “gelmiştir.” Bu görüşü desteklemek için, İsa’nın “bütün bunlar olmadan bu kuşak ortadan kalkmayacak” şeklindeki sözü örnek verilir (Mat.24:34).

Diğer görüşe göre (İngilizce, bin yıl krallık öncesi anlamına gelen “Premillennial” denen görüş) bu dönem Mesih gelmeden hemen önceki 7 yıl içerisinde, özellikle de son 3.5 yılda gerçekleşecektir. Her ne kadar İ.S.70 yılında Yeruşalim büyük sıkıntılara maruz kaldıysa da bu olayların çok büyük bölümü İsa’nın görkemli bir şekilde ikinci kez gelişinden hemen önce yaşanacaktır. Yeruşalim kenti sıkıntılı bir dönemden geçecek, ama bu kezulusların saldırısı gökten gelen Rab’bin bizzat müdahale etmesiyle sona erecektir.

Bu kitapta kaleme aldığım yorumlar, Premillennial diye bilinen görüş çizgisini destekler. Çünkü peygamberlik kitapçıklarında bildirilen büyük sıkıntı günlerinin çoğunun gelecekte yaşanacağına, ve ondan sonra da Şeytan’ın artık ulusları saptıramayacağı bin yıllık bir dönem boyunca kutsalların Mesih’le birlikte yeryüzünde egemenlik süreceğine inanıyorum.

Tanrı Sözü’nü hazır bir ilahiyat süzgecinden geçirmek her zaman yanıltıcı olabilir. Mümkün olduğu kadar yansız ve alçakgönüllü bir şekilde, henüz birçok şeyi anlamadığımızı bilerek görüşlerimizi Kutsal Yazılar’dan oluşturmalıyız. Büyük elçi Pavlus, “Şimdi her şeyi aynadaki silik görüntü gibi görüyoruz, ama o zaman yüz yüze görüşeceğiz. Şimdi bilgim sınırlıdır, ama o zaman bilindiğim gibi tam bileceğim” diyorsa (1Ko.13:12), bizler görüş belirtirken daha da fazla dikkatli olmalıyız!