Peygamberler İsrail’i kayıran taraflı bir milliyetçilik ruhundan uzak kalarak halkın günahlarını acımasızca kınadılar (Yşa.58:1). Tanrı’nın nefret ettiği kötülükleri ve üzüntü duyduğu durumları çekinmeden belirtiyorlardı. Kınadıkları bazı açık suç örnekleri şunlardır:
Para hırsı, açgözlülük (Yşa.5:8; Amo.6:4-6; Mik.2:2)
Tefecilik (Hez.22:12-13)
Yoksulları sömürmek (Yşa.1:17; Mik.3:2-3; Amo.2:7; 4:1; 5:11; 8:4-6)
Dul kadınları ve kimsesizleri ezmek (Yşa 10:2; Yer.5:28)
Rüşvet (Yşa.1:23; 59:4)
Ticarette dolandırıcılık (Mik.6:11; Hez.45:10-12)
Gurur ve kendini beğenmek (Yşa.2:12-17; 3:16-24)
Putperestlik ve diğer ulusların geleneklerine uymak (Hez.8; Hoş.7:11; 5:13; 11:2; Yşa.2:6).
Dindar numarısı yapmak (Yşa.58:2-5; Yer.7:4; Hoş.7:14; Mik.3:11; Mal.1:6; 2:17; 3:13).
Şekilcilik (Yşa.1:11-17; Mal.1:10; Amo.5:21-23; Hoş.6:6)
İsrail’in değil, Tanrı’nın peygamberleri olan bu kişiler İsrail halkını kayırmadan suçladılar. Tanrı bunu şöyle dile getirir: “sizi peygamberler aracılığıyla lime lime doğradım” (Hoş.6:5). Peygamberler halkı “dönek” (Yer.3:8, 11), tapınakta sunulan sunuları “anlamsız” (Yşa.1:13), kurban keseni “adam öldüren gibi” ve tahıl sunusunu getireni “domuz kanı sunan gibi” (Yşa.66:3) deyişleriyle tanımladılar. Halkın yüreği için “taştan yürek, işleri için “iğrenç uygulamalar” (Hez.36:31, 26), elleriyle yaptıkları için “kan dolu” (Yşa.1:15) ve dilleriyle söyledikleri için “engerek zehiri” (Mez.140:3) dediler.
Peygamberin yazılarında ve dolayısıyla Tanrı’nın gözünde, önceleri sadık kent olan Yeruşalim o dönemde bir “fahişe”den farklı değildi (Yşa.1:21; Hez.16:23; Hoş.1-3). Halk “Gomora halkı”na benzetiliyor (Yşa.1:10; Hez.16:46), yöneticileri “asilerle hırsızların işbirlikçisi” (Yşa.1:23), “katiller” (Yşa.1:21; Hez.22:6) ve “Sodom yöneticileri” (Yşa.1:10) olarak niteleniyordu.
Mika peygamber o zamanki halkına “en iyileri çalı çırpıdan değersiz; en dürüstleri dikenli çitten beterdir” dedi (Mik.7:4). Yeşaya “günahlı ulusun, suç yüklü halkın, kötülük yapan soyun, baştan çıkmış çocukların vay haline!” (Yşa.1:4) diye uyarıda bulundu. Yüzyıllarca yapılan yanlışlıklara sabreden Tanrı, Yeruşalim için “Bu kent kurulduğundan bu yana beni öyle öfkelendirdi, kızdırdı ki onu önümden söküp atacağım” demek zorunda kaldı (Yer.32:32).
Böylece Tanrı, gerçek peygamberlerini “demir bir direk, tunç bir duvar” kıldı (Hez.3:9). Alınlarını da “çakmak taşından daha sert bir kaya” yaptı. Onlar halkın kulağını okşayan sözler söylemezlerdi. Esenlik yokken “esenlik, esenlik” diyerek halkı aldatmazlardı (Yer.6:14; Hez.13:10).
Kendi halklarına büyük bir sevgi duyuyorlardı, ama günahlarını göz ardı edemezlerdi. Görevleri Tanrı tarafından verilen bir “yük” niteliğindeydi. Zaman zaman peygamberler ‘karamsar’ olmakla suçlandılar ve devlet hainleri olarak reddedilip hapse atıldılar (Yer.38:4). “Tanrı'nın ulaklarıyla alay ederek sözlerini küçümsediler, peygamberlerini aşağıladılar” (2Ta.36:16).
Yahudiler’le ilgili yazdıkları ağır sözlerden anlaşıldığı gibi onların bildirileri asla “Siyonist ruhu”nun değil, yalnızca Tanrı’nın Kutsal Ruhu’nun eseridir (bkz. 1Pe.1:11; 2Pe.1:21; İbr.3:7, vb.).
Ancak yanılmamaya özen gösterelim; bu şekilde yargılanan İsrail halkı ne bizden daha beter ne de daha iyiydi. İnsanlığın içinden seçilip mümkün olan en iyi koşullarda denenen bir örnekti. Pavlus’un dediği gibi Kutsal Yazılar’da İsrail şöyle nitelendi: “Söylenenlerin her ağız kapansın, bütün dünya (bütün uluslar) Tanrı’ya hesap versin diye Yasa’nın yönetimi altındakilere (İsrail ulusuna) söylendiğini biliyoruz” (Rom.3:19). Onlar için geçerli olan bu yargı, bütün uluslar için, dolayısıyla bizim için de geçerlidir.
Her şeyden önce bu bildiriler karşısında kendimizi alçaltmalıyız. Tanrı şu sözü verir: “Yüksek ve kutsal yerde yaşadığım halde, alçakgönüllülerle, ezilenlerle birlikteyim. Yüreklerini sevindirmek için ezilenlerin yanındayım” (Yşa.57:15).