Kilise

Kilise kelimesi “dışarıya çağrılmış” anlamına geliyor. Kilise, ayrı olmak ve Tanrı’nın özel halkı olmak maksadıyla bu günahkar dünyadan Tanrı tarafından dışarıya çağrılmış halktır. Bu beyler, hanımlar, ve gençler Tanrı’nın çağrısını duydular ve Onu takip etmek için “ayrıldılar”. Günahkar bir şekilde yaşamaya “hayır” dediler; Mesih’i Kurtarıcıları olarak kabul ettiler; Tanrı’nın çocukları oldular; ve şimdi Tanrı’nın sözünü dinlemeyi ve O’nu yaptıkları her şeyde mutlu etmeyi istiyorlar.

(Dikkat et! Kilise Hıristiyanların buluştukları bina değil; kilise İsa’yı Kurtarıcı ve Tanrı olarak kabul etmiş olan topluluktur.)

Evrensel (Dünya Çapında Olan) Kilise

Kilise evrenseldir. İsa Mesih’in dünyanın her ülkesinden gerçek takipçilerini dahil ediyor. Dünya çapındaki kilise çok geniştir. Tanrı’nın her oymak, her dil ve her ulustan çağırdığı milyonlarca üyesi vardır ve her zaman büyüyor, zira Tanrı insanları kurtarıyor ve her gün dünya çapındaki kilisesine katıyor. Bir sürü imanlılar ölüp Mesih’le olmaya gittiler, bu yüzden kilisenin bir kısmı zaten cennette.

Yerel Kilise

Yerel kilise bir köy, kasaba, veya şehirde Tanrı’yı yüceltmek için toplanan imanlılardır. Bazı yerel kiliselerde bir hayli yüksek üye sayısı, fakat diğer yerel kiliselerde sadece birkaç üye bulunur. Büyük bir şehirde farklı semtlerde toplanan bir sürü yerel kilise olabilir.

Yerel Kilise’de Hayat

Elçilerin İşleri, Yeni Ahit’teki 5. kitap, bize kilisenin başlangıcı, büyümesi, ve orada yapılan işleri anlatıyor. Elçilerin İşleri 2:42-47’de her yer kilisenin hayatında, her ülkede ve her zaman çok önemli olan dört şey hakkında okuyoruz. Bu dört önemli şeyler şunladır: öğretiş, paydaşlık, Rab’bin Sofrası ve dua.

‘Bunlar kendilerini elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye ve duaya adadılar.... Elçilerin aracılığıyla birçok belirtiler ve harikalar yapılıyordu. İmanlıların tümü bir arada bulunuyor, her şeyi ortaklaşa kullanıyorlardı. Mallarını mülklerini satıyor ve bunun parasını herkese ihtiyacına göre dağıtıyorlardı. Her gün tapınakta toplanmaya devam eden imanlılar, kendi evlerinde de ekmek bölüp içten bir sevinç ve sadelikle yemek yiyor ve Tanrı’yı övüyorlardı. Bütün halkın beğenisini kazanmışlardı. Rab de her gün yeni kurtulanları topluluğa katıyordu’ (Elçilerin İşleri 2: 42-47).

Elçilerin Öğretişi

Elçiler, İsa’nın 3½ yıllık hizmeti boyunca kendisiyle birlikte olmayı seçtiği adamlardır (Müjde’de yer alan harika şeyler yaptığı ve öğrettiği yıllar). İsa Elçiler’e bir sürü şey öğretti ve İsa cennete döndükten sonra, Elçiler de İsa’dan öğrendikleri her şeyi başka imanlılara öğrettiler. Bu yüzden Elçilerin öğretişi aslında İsa’nın öğretişi anlamına geliyor. Bu da daha sonra Yeni Antlaşmadaki kitaplarda yazılmıştır. Kutsal Kitap’ın tümü (hem Eski Antlaşma hem de Yeni Antlaşma) Tanrı’nın bize bildirisidir. Bugün Kutsal Kitap’ın aracılığıyla Tanrı bizimle konuşuyor. Tanrı hakkında bilmek istediğimiz her şeyi veya Hıristiyanların nasıl davranmaları gerektiğini anlatıyor. Kutsal Kitap, haftadan haftaya her kilisede dikkatlice okunmalı ve açıkça öğretilmeli. Tanrı’nın kelamı bizi Hıristiyan hayatımızda güçlendiriyor, fakat açıkça öğretilmiyorsa, imanlılar inançlarında zayıf olacaklar ve Tanrı’nın onların Hıristiyan yaşamını nasıl yaşamalarını istediğini bilmeyecekler.

Topluluk

Topluluk paylaşmak demektir. Her hakiki imanlı bir ailenin üyesidir—Tanrı’nın ailesi. Mesih’te erkek ve kız kardeşiz. Bunun için Elçilerin İşleri kitabı’nın 2. bölümdeki kilisenin imanlıları gibi birbirimizi sevmeliyiz ve birbirimize ihtimam göstermeliyiz. Onlar birlikte zaman geçirdiler. Beraber dua edip, tapınıp, yemek yediler (46. ayet). Zengin olanlar fakir olanlarla paylaştı (44. - 45. ayetler). Eğer bir imanlının herhangi bir sorunları olsaydı, imanlı erkek ve kız kardeşleri ona yardım ederdi.

‘Birbirinizin ağır yükünü taşıyın, böylece Mesih’in Yasası’nı yerine getirirsiniz’ (Galatyalılar 6:2).

İmanlılar bunları mecbur oldukları için yapmadılar. Memnuniyetle yaptılar. Birbirleri için sorumlu hissettiler zira bir aileydiler, Tanrı’nın ailesi. Mesih’te bu harika birliğimiz yüzünden her yerde bulunan Hıristiyanlar birbirini sevmeli ve birbirlerine ihtimam göstermeli.

Rab’bin Sofrası

Rab’bin Sofrası, aynı zamanda “Ekmeğin Bölünmesi” sıfatıyla adlanan, kilisedeki tapınmanın merkezinde yer alıyor. 1. Korintliler 11: 23-31 bize Rabbin Sofrası’nı anlatıyor.

23) ‘Size ilettiğimi ben Rab’den öğrendim. Ele verildiği gece Rab İsa eline ekmek aldı, 24) şükredip ekmeği böldü ve şöyle dedi: “Bu sizin uğrunuza feda edilen bedenimdir. Beni anmak için böyle yapın.” 25) Aynı biçimde yemekten sonra kâseyi alıp şöyle dedi: “Bu kâse kanımla gerçekleşen yeni antlaşmadır. Her içtiğinizde beni anmak için böyle yapın.” 26) Bu ekmeği her yediğinizde ve bu kâseden her içtiğinizde, Rab’bin gelişine dek Rab’bin ölümünü ilan etmiş olursunuz.

27) Bu nedenle kim uygun olmayan biçimde ekmeği yer ya da Rab’bin kâsesinden içerse, Rab’bin bedenine ve kanına karşı suç işlemiş olur. 28) Kişi önce kendini sınasın, sonra ekmekten yiyip kâseden içsin. 29) Çünkü bedeni farketmeden yiyip içen, böyle yiyip içmekle kendi kendini mahkûm eder. 30) İşte bu yüzden birçoğunuz zayıf ve hastadır, bazılarınız da ölmüştür.

31) Kendimizi doğrulukla yargılasaydık, yargılanmazdık.’

Aşağıda Rab’bin Sofrası hakkında birkaç detay var:

Rabbin Sofrası hatırlamakla ilgilidir. İsa, “Beni anmak için böyle yapın” dedi (ayet 24). Rab’bimiz bizi içtenlikle seviyor. Asla bizi unutmuyor. O’nu unutmamızı asla istemez ve bu Sofrayı O’nu hatırlamanın en iyi yöntemi olduğunu göstermek niyetiyle bizim için hazırladı.

Rabbin Sofrası’nda iki simge var: bir somun ekmek ve bir kase şarap (ayetler 23 ve 25). İsa, bizim O’nu ve haçtaki ölümünü düşünmemize yardım edecek bu iki simgeyi verdi. Ekmek İsa’nın bedenini simgeliyor (ayet 24). Bu ekmeği yediğimiz zaman, İsa’nın ‘bizim günahlarımızı haçta asılırken bedeninde taşıdığını’ hatırlıyoruz.

‘Bizler günah karşısında ölelim, doğruluk uğruna yaşayalım diye, günahlarımızı çarmıhta kendi bedeninde yüklendi. O’nun yaralarıyla şifa buldunuz’ (1. Petrus 2:24).

Şarap kasesi İsa’nın kanını simgeliyor (ayet 25). Bu şarabı içtiğimizde, Mesih’in kanını düşünüyoruz, zira o kan dünyanın günahlarını affetmek için akıtıldı.

‘“Bu benim kanım” dedi İsa, “Birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır”’ (Markos 14:24).

Ekmek ve şarap yalnızca simgedir (resim). Fakat Mesih gerçektir (resimdeki kişi), ve O’nun kendisini feda etmek aracığıyla verdiği büyük sevgiden dolayı O’na tapıyoruz.

İsa tekrar dönünceye dek bunu yapmalıyız. Bütün hayatımız boyunca İsa’nın bir sonraki gelişine kadar ‘Ekmek bölmeye’ devam etmeliyiz (ayet 26). Yeni Ahit’teki kiliseler Rab’bin Sofrasını her haftanın ilk günü olarak kabul edilen ve İsa’nın ölümden dirildiği gün olan Pazar günü kutlarlardı. Aynı şekilde, dünyanın dört ucundan gelen bir sürü imanlılar bunu yapmaya devam ediyor.

Ekmeği ve şarabı uygunsuz bir şekilde yiyip içmemeliyiz (ayet 27). Mesih’e inanan ve gerçek bir imanlı hayatı yaşayanlar Rab’bin Sofrasından paylaşmalı. Mesih’e inanmayanlar da Rab’bin Sofrasından paylaşmamalı. Mesih’e inandıklarını söyleyenler eğer gerçek bir imanlı hayatı yaşamıyorsa Rab’bin Sofrasından paylaşmamalı. Rab’bin Sofrasından paylaşmaması gereken kişiler eğer bu emre itaat etmezlerse, Tanrı onları yargılayacaktır (ayet 29).

Kendimi sınamalıyım (ayet 28). Eğer gerçek bir Hıristiyansam, Rab’bin Sofrasından paylaşmadan önce, bir müddet yalnız kalmalı ve sessizce hayatım hakkında düşünmeliyim. Kendime birkaç soru sormak faydalı olur. Mesela:

‘Bu yüzden, sunakta adak sunarken kardeşinin sana karşı bir şikâyeti olduğunu anımsarsan, adağını orada, sunağın önünde bırak, git önce kardeşinle barış; sonra gelip adağını sun’ (Matta 5:23-24).

Sonra da ye (ayet 28). Günahlarımı itiraf ettikten ve Tanrı veya başka birisine herhangi bir yanlışı doğruladıktan sonra gelip Rab’bin Sofrasından paylaşabilirim.

Dua

Yeruşalim şehrindeki imanlılar dua etmek için sık sık toplandılar. Dualarında onların yaratıcısı Rab olduğu için O’na hamd ettiler; ve Mesih’i Kurtarıcıları olarak gönderdiği için de O’nun sevgisi ve iyiliği için O’na teşekkür ettiler. Aynı zamanda tüm ihtiyaçları ve sorunları için Tanrı’ya dua ettiler. Mesela:

Bizim kilisemiz dua etmeye toplandığı zaman, Tanrı’ya yüceliği için tapınıyoruz ve bizim için taşıdığı bütün sevigisi için O’na teşekkür ediyoruz. Aynı zamanda kilise hayatımızdaki tüm ihtiyaçları, zorlukları ve korkuları O’na anlatıyoruz. Tanrı kilisemizdeki herşeyle ilgileniyor,  zira bizim kilisemiz asıl O’nun kilisesi–Tanrı’nın kilisesidir (Elçilerin İşleri 20:28).

Bu bölümde imanlıların yerel kilisede birlikte olduğu zaman dua konusu hakkında düşündük. Daha sonraki bir bölümde kişisel dua konusunu işleyeceğiz (yalnız olduğumuzda, hususi bir şekilde dua etmek). Kişisel dua her imanlı erkek, kadın, ve gencin hayatında önemli bir unsurdur.