4. TANRI’NIN
NASIL KONUŞTUĞUNU
ANLAMAK
İnsanlardan sıkça işittiğim şeylerden biri de, “Tanrı’nın sesini işitmiyorum!” cümlesidir. Tahmin edebileceğiniz gibi, bunun gerçekte böyle olduğuna inanmıyorum, ama bunun keşfetmemiz gereken daha büyük bir şeyin belirtisi olduğunu düşünüyorum. Tanrı’nın herkese konuştuğuna inanıyorum, ama bu, herkesin Tanrı’nın ne zaman ya da nasılonlarla iletişim kurmaya çalıştığını fark edeceği anlamına gelmez. “Tanrı’yı işitmiyorum” dediğimizde gerçekte kastettiğimiz şey, muhtemelen “Tanrı’yı açıkça işitmiyorum” ya da “Tanrı benimle başkalarının O’nu işittiği şekilde konuşmuyor” gibi bir cümleyle daha iyi ifade edilebilir. Bu nedenle Tanrı’nın insanlarla nasıl iletişim kurduğunu bilmemiz, O’nu işitmek ve belki de tam gözümüzün önünde olanı kaçırmamak için zorunludur. Kutsal Kitap’ta Tanrı insanlara çok farklı şekillerde konuştu ve hatta bunlardan bir kısmı bize tuhaf görünebilir. Çoğu zaman Tanrı’nın benimle açıkça konuşmasını dilerim, ama ben bunu deneyim etmedim. Peki ya siz? Tanrı’nın sesiyle ilgili olarak hayatınızda berraklığa özlem duydunuz mu? Eğer 1-800-CENNET numarasını arayabilseydik ve sorularımızı sorup bir an önce net bir cevap alabilseydik harika olmaz mıydı? Bence bu müthiş olurdu! Ancak durum böyle değil ve böyle olmaması beklenir.
Hıristiyan olduğumun henüz ilk haftasında, olağanüstü gerçek gibi görünen canlı ve ayrıntılı rüyalar gördüğümü hatırlıyorum. Üçüncü rüyanın ardından, bir şeylerin olduğunu ve bunun hayal gücümün ürünü ya da bir gece önce yediğim bayat pizzanın etkisi olamayacağını anladım. Bu rüyaları diğer Hıristiyanlar’a anlatmaya başladım, ancak bana “hmm, sen Kutsal Kitap okumaya devam et” demekten başka ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Ben de okudum. Kutsal Kitap’ı elimden geldiğince çok okudum. Ancak Kutsal Kitap’ı okudukça içinde ne gördüğümü bir tahmin edin. Tanrı’nın insanlarla rüyalar da dahil olmak üzere çeşitli yollarla konuştuğunu gördüm. Kutsal Yazılar’ı okumakla kişisel deneyimin birleşimi Tanrı’nın sesinin her zaman fiili, duyulabilir bir ses olmadığını anlamama yardım etti. Eğer bu kitapta (ya da buna benzer) paylaştığım ilkeleri bilmeyen birine “Tanrı bana konuştu” deseydim, muhtemelen Tanrı’nın bana özellikle kendi dilimde ve duyulabilir bir biçimde konuştuğunu düşünecekti. Ancak, Tanrı’nın sesini işitirken yaşadığım deneyim bundan farklıydı. İşte bu nedenle Tanrı’nın bizimle farklı yollardan iletişim kurduğunu anlamanın yanı sıra Tanrı’nın bizimle nasılkonuştuğunu başkalarıyla da paylaşmayı öğrenmemiz gerekir ki, onların da Tanrı’yı işitmeyi öğrenmelerine yardımcı olabilelim.
İnsanların sürekli birçok iletişim biçimini kullandığı bir dünyada yaşıyoruz. Önceki gün bankadaydım ve kartımla para çekmek için arabalı bir ATM’nin önünde park ettim. İşlemi gerçekleştirirken, ATM’deki rakam tuşlarının altında Braille karakterleri (körler alfabesi. Ç.N.) olduğunu fark ettim. Arabalı bir ATM üzerine neden Braille karakterleri konulduğunu aslına bakarsanız çözemedim, ama bu, her gün burnumuzun ucunda gerçekleşen iletim biçimlerinden birine örnektir. Kilisemizdeki birçok kişi işaret dilini konuşabiliyor ve sesli bir dil konuşamayanlarla iletişim kurabiliyorlar. Ayrıca daha bugün kısa mesajlar göndermek için telefonumu, epostalar göndermek için bilgisayarımı kullandım ve bu mesajlarım göndermeyi istediğim yerlere erişmek üzere siber uzay ya da elektronik dalgalar aracılığıyla aktarıldı. Bunlar her gün birbirimizle iletişim kurduğumuz pek çok yoldan sadece birkaçı olup Tanrı’nın dikkatimizi çekmek, bize bir şeyler öğretmek, yön vermek ya da bizi ne kadar çok sevdiğini söylemek için birden çok iletişim yolu seçtiğini anlamamızı kolaylaştırıyorlar. Anlamamız gereken şey, Tanrı’nın bize konuşurken her zaman duyulabilen sesini ya da ana dilimizi kullanmadığıdır.
Tanrı’nın bize konuştuğu farklı yollara bakarken, bunların hiçbir şekilde yegâne yollar olmadıklarını, ancak hem deneyimlerimde hem de Kutsal Yazılar’da daha sık görüldüklerini bilmenizi isterim. Değindiğim Kutsal Yazılar’ın birçoğu özel olarak “Tanrı’nın size konuşacağı yol bu” demese de, Tanrı’nın başkalarıyla kurduğu belirli etkileşimleri temsil ederler ve Tanrı bize aynı biçimde konuştuğu zaman faydalı olurlar.
Bildiğiniz gibi, bu kitabın tam bir bölümünü Tanrı’dan işitmekte Kutsal Kitap’ın rolüne ayırdım. Bu yüzden, zaten ele aldığımız şeyleri bir kere daha tekrarlamayacağım. Ancak iletişimin çeşitli biçimleri üzerinde konuşurken, tam bir açıklıkla söylemem gerekir ki,Tanrı’nın sesini işitmek ve ayırt etmenin asıl yolunun Kutsal Kitap’la başlayıp Kutsal Kitap’la bittiğini her zaman savunacağım. Kutsal Kitap’ın gerçek olduğuna ve içindeki her söze inanıyorum. Kutsal Kitap yanılmazdır ve Tanrı’nın her kuşaktan imanlıları için genel ve değişmez isteğini içerir. Tanrı’nın sesini hayatınızda daha iyi işitmeyi amaçlarken bu gerçeği göz önünde tutun. Kutsal Kitap Tanrı’yı işitmek ve Kutsal Ruh’un bize kişisel olarak söylediğini düşündüğümüz şeyi ayırt etmek için her zaman gideceğimiz ilk yerdir. Bunu aklımızda tutarak, Kutsal Kitap’ı günlük hayatınızda ilk sıraya koymanızı teşvik ediyorum; böyle yapmak gerçek bir fark yaratacaktır.
Elçi Pavlus imanda öz oğlu olarak tanıttığı Timoteos’a iki mektup yazdı. Hayatının sonlarına doğru yazdığı ikinci mektubunda belirttiği gerçekler, birçok bakımdan söylemek istediği son sözler olup son derece önemlidir. Pavlus Kutsal Kitap’ın “Tanrı esinlemesi” ya da daha literal anlamıyla “Tanrı nefesi” olduğunun ve içindeki yazıların yaşamları gerçekten değiştirme gücüne sahip olduğunun anlaşılmasını istiyordu. Elçi Petrus da okuyucularına aynı düşünceyi aktararak Kutsal Yazılar’ın insan isteğinden değil, Tanrı’nın Ruhu’ndan kaynaklandığını bildirdi.
Kutsal Yazılar’ın tümü Tanrı esinlemesidirve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur. (2. Ti. 3:16-17)
Öncelikle şunu bilin ki, Kutsal Yazılar’daki hiçbir peygamberlik sözü kimsenin özel yorumu değildir. Çünkü hiçbir peygamberlik sözü insan isteğinden kaynaklanmadı. Kutsal Ruh tarafından yöneltileninsanlar Tanrı’nın sözlerini ilettiler. (2. Pe. 1:20-21)
Kutsal Kitap’ın hayatlarımızdaki başlıca ses olmasının yanı sıra, Tanrı’nın onun aracılığıyla bize nasıl konuşacağını bilmek yararlıdır. Genellikle, Kutsal Kitap’la ilgili olarak Tanrı’nın konuştuğunu işitmenin iki yolu vardır. Birincisi Kutsal Kitap’ı çalışırken Tanrı size konuşur. Okuduğunuz bir ayetin sayfadan dışarı sıçrayıp size kişisel olarak derinden konuştuğunu hiç deneyim ettiğiniz oldu mu? Ben kesinlikle deneyim ettim. Bu deneyim Kutsal Kitap’ı her okuduğumda olmasa da, bunun gerçekleşmesini kesin olarak beklerim. Kısa süre önce Yakup Mektubu’nu okuyordum ve şu olay başıma geldi Yakup 1:5’te şöyle der, “İçinizden birinin bilgelikte eksiği varsa, herkese cömertçe, azarlamadan veren Tanrı’dan istesin; kendisine verilecektir.” “Cömertçe” sözcüğü sayfadan dışarıya sıçradı ve Tanrı’nın gerçekte ne kadar cömert olduğunu derin düşünmeme neden oldu. Eğer Tanrı’yla ilgili görüşüm O’nunla etkileşimimi biçimlendiriyorsa, o zaman O’nu cömert bir Baba olarak görmem benim için ne kadar önemlidir. Kutsal Kitap’ı her gün okurum ve bunu yaparken Tanrı’nın bana konuştuğuna inandığım çeşitli şeyleri not ederim. Eğer Tanrı’yı işitmek istiyorsak, Kutsal Kitap’ı düzenli okumalıyız. Bu önceliğimiz olmalı.
Tanrı’nın bize konuşmak için Kutsal Kitap’ı kullanacağı ikinci yol ise gündelik hayatımızda ya da belirli koşullarda bize farklı ayetleri hatırlatmaktır. Hıristiyan hayatımın henüz başlarında yaşadığım yerin sokağındaki bir kahve dükkanında insanlara sürekli olarak tanıklığımı paylaşırdım. Bir akşam kahve alırken Mesih’e iman ettiğimden habersiz olan eski bir arkadaşla karşılaştım. Onunla tanıklığımı paylaştım ve bana çoğunun cevabını iyi bilmediğim milyonlarca soru sormaya başladı. Harika sorular soruyordu, ama Kutsal Kitap’ı henüz o kadar iyi bilmiyordum. Tanrı’yla deneyimim daha çok tanıklığımla sınırlıydı ve onu ikna etmek için yeterli değildi. Hâlâ sohbet ederek dışarı çıktık ve onu dinlerken birden zihnim o hafta okumuş olduğum Kutsal Kitap ayetleriyle dolmaya başladı. Sanki Kutsal Ruh Yuhanna İncili’nden birçok bölümü o an için önüme serdi ve sorduğu soruların çoğunu cevaplayabildim. Bu gerçek anlamda doğaüstü bir olaydı. Arkadaşım o gece Hıristiyan olmasa da, sadece birkaç ay sonra yaşamını İsa’ya verdi.
İsa ele verilmeden kısa süre önce, öğrencileriyle birçok önemli şey paylaştı. Söylediği her şeyi hatırlamalarını beklemek yerine, Kutsal Ruh’un her şeyi onlara hatırlatacağını bildirdi.
Ben daha aranızdayken size bunları söyledim. Ama Baba’nın benim adımla göndereceği Yardımcı, Kutsal Ruh, size her şeyi öğretecek, bütün söylediklerimi size hatırlatacak. (Yuhanna 14:25-26)
Kutsal Ruh, Kutsal Kitap’tan okuduğumuzu (ve bazen okumadıklarımızı) alır ve gerçekten ihtiyacımız olduğu anda bize hatırlatır. Eğer Tanrı’nın, Ruhu aracılığıyla söylediklerini anlayacaksak, o zaman önce Kutsal Kitap’ta ne söylediğini anlamamız gerekir.
İzlenim bir kişi ya da durum hakkında hissettiğiniz, düşündüğünüz ya da bildiğiniz içsel bir sezgidir. İzlenim sözcüğünün teknik, temel tanımı dışsal etkiyle üretilen bir işareti ya da izi ima eder. Bence bu doğal tanım Tanrı bize bu şekilde konuştuğunda izlenimlerin nasıl işlediğini anlamamıza yardım eder. Bunun iyi bir tasviri kardaki ayak izi olabilir. Kar yağışının olduğu bir havada dışarıda yürürken ayağınızın her adımda karın içinde bıraktığı izleri bilirsiniz. Eğer yeterince dışarıdakalırsanız, ayak izinizin dakikalar içerisinde tekrar karla örtüldüğünü fark edersiniz. İşte izlenimler böyle olabilir. Tanrı’nın Ruhu eyleme geçmenizi, dua etmenizi ya da bir kimseyle bir şey paylaşmanızı istediği bir şeyle ilgili içinize bir iz bırakacaktır. Benim deneyimlerime göre, eğer o izle ilgili bir şeyi ilkin yapmazsanız, muhtemelen ayak izinin tekrar karla örtülmesi gibi böyle bir olayın olduğunu bile unutacaksınız.
Kutsal Kitap’ta “izlenim” sözcüğüne doğrudan bir gönderme yoktur. Bunun başlıca nedeni bu sözcüğün birçokları için alışılmış görünen çeşitli deneyimleri tanımlamak için kullanılmasıdır. Kutsal Kitap’ta intibayla ilgili bir örnek Elçilerin İşleri 27. bölümde bulunur. Elçi Pavlus bir süreden beri hapsedilmişti ve bu süreçte davasının Sezar’ın önünde görülmesini istedi. Temyiz başvurusundan kısa süre sonra, Pavlus itham edildiği suçlamalar için dava edilmek üzere bir tekneyle Roma’ya gönderildi. Yolculuk boyunca tekne fırtınalı sularla boğuştu ve Rab olacaklar hakkında Pavlus’a bir izlenim verdi.
Epey vakit kaybetmiştik; oruç günü bile geçmişti. O mevsimde deniz yolculuğu tehlikeli olacaktı. Bu nedenle Pavlus onları uyardı: "Efendiler" dedi, "Bu yolculuğun yalnız yük ve gemiye değil, canlarımıza da çok zarar ve ziyan getireceğini görüyorum”. Ama yüzbaşı, Pavlus’un söylediklerini dinleyeceğine, kaptanla gemi sahibinin sözüne uydu (Elç. 27:9-11)
İzlenimler çoğu zaman kolayca göz ardı edilebilecek birer içgüdü gibi görünür. Tanrı’nın bize söylediğini düşündüğümüz şeyleri ne kadar çok hayata geçirirsek, Kutsal Ruh’un izlenimlerinin doğruluğunu anlamak o kadar kolaylaşır. İzlenimlerin nasıl çalıştığını anlamaya başlamak eyleme geçmekle olur. Bazen henüz gördüğüm ya da düşündüğüm biriyle konuşmam ya da onu aramam gerektiğine dair güçlü bir hisse kapılıyorum. Bunlar hayatımda en sık aldığım izlenim türüdür. Nasıl ya da ne zaman geldiklerine bakmadan, Kutsal Ruh’a hassaslığımızı ilerletmek Tanrı’nın verdiği izlenimlerin inceliğini yakalamamıza yardım eder.
Tanrı’nın bize konuşacağı bir başka önemli yol düşüncelerimiz aracılığıyladır. Bunun benim ve diğer birçokları için son derece sık olduğunu görüyorum. Örneğin, araba sürerim ve zihnimde bir düşünce uyanıverir: “John ne yapıyor?” Bu düşünce benim sesime çok benzer ve ilk başta uzun zamandır görmediğim biri hakkında rastgele bir düşünce olduğunu düşünürüm. Eğer çoğu kez John’u aramaya karar verirsem, telefon görüşmemiz, içinden geçtiği bir sıkıntı hakkında konuşup dua etmemiz nedeniyle son derece vakitli ve teşvik edici olur.
Tanrı hayatlarımızdaki herşeyle ilgilenir, hatta ufak tefek meselelerle bile. Anahtarlarımı, önemli bir aleti ya da telefonumu kaybettiğim ya da yanlış bir yere koyduğum ve tüm evi baştan aşağı ararken çıldırmış gibi dua etmeye başladığım durumların sayısını hatırlamıyorum. “Tanrım, lütfen anahtarlarımın yerini göster” diye dua etmemin ardından çok geçmeden ne olur, tahmin edin. Evet, doğru! Anahtarlarımı ya da kayıp eşyayı son koyduğum yeri açığa çıkartan bir düşünce zihnimde canlanır. Tanrı fark edebileceğimizden çok daha fazla düşüncelerimize konuşur ve biz bu düşünceleri ve hatırlatmaları Rab’den istemeyi öğrendikçe O bunları çok pratik yollarla verecektir.
Kutsal Kitap düşüncelerimiz hakkında çok şey söyler. 1. Korintliler 2:16’da Elçi Pavlus şöyle der “Biz Mesih’in düşüncesine sahibiz.”
Diğer bir deyişle, Ruh’tan doğduğumuzda, İsa gibi düşünmeye doğarız; daha sonra Tanrı’nın düşüncelerinin zihnimizin içinden sürekli akacağına inanmalıyız. Bu elbette düşündüğümüz her şeyin Tanrı’dan olduğu anlamına gelmez, ama Tanrı’nın zihinlerimize daimi erişimi olduğu ve düşüncelerimize fark edebileceğimizden daha düzenli konuşacağı anlamına gelir. Bu haliyle bizi çok önemli bir sonuca götürür: zihninize gelen her düşünce sizden kaynaklanmaz. Düşüncelerimizin çoğu sağlıklı ve düzgün işleyen bir beynin sonucu iken diğerleri Rab’den ve bazıları da muhtemelen kötü ruhlardandır. Şeytan’a fazla bir yer vermek istemiyorum, zira hepimiz hâlâ kendi benliğimizle uğraşmak durumundayız (Gal. 5:17). Ne var ki, zaman zaman Şeytani düşüncelerle karşılaşacağız ve o düşüncelerle, kendimizinkiler ve Rab’den gelenler arasındaki farkı ayırt edebilmemiz gerekir. Düşünceleri bu şekilde ayırt etmeyi öğrenmek gündelik hayatta Rab’den işitmeyi amaçlarken bize yardım edecektir.
Kutsal Kitap’ta belirli bağlamlarda “Tanrı’nın düşüncelerine” referans veren birçok pasaj vardır. Örneğin Mezmurlar’da Kral Davut Tanrı’nın bizimle ilgili düşüncelerinden söz eder:
Ya RAB, Tanrım,
Harikaların, düşüncelerin ne çoktur bizim için;
Sana eş koşulmaz!
Duyurmak, anlatmak istesem yaptıklarını,
Saymakla bitmez. (Mez. 40:5)
Tanrı’dan işitmeyi amaçlarken, özellikle diğerleri için dua ettiğimizde Rab’be o kişi hakkında ne düşündüğünü sorabiliriz: “Rab, bu kişiyle ilgili düşüncelerin nedir?” Eğer Tanrı’nın her birimiz için saymakla bitmeyen harika düşünceleri varsa, birbirimizi teşvik etmek için düşüncelerini bizimle paylaşmasını istemeliyiz. Hem kendiniz hem de başkaları için Tanrı’nın düşüncelerini hoş karşılayıp kabul ettikçe, zihnimiz Mesih’in düşüncesini yansıtmaya başlayacaktır.
Görümleri “Tanrı’nın bir şey ya da bir kimse hakkındaki yüreğini ortaya koymak için Kutsal Ruh tarafından verilen ruhsal görüşler” olarak tanımlayabiliriz. Kutsal Kitap hem Eski hem de Yeni Antlaşma’da birçok görüme referans verir. Görümler literal olabilir, yani görülen şey gerçekleşmiş ya da gerçekleşecek bir şeyi ifade edebilir (Elç. 16:9-10). Görümler ayrıca simgesel de olabilir, yani mesajı anlamak için Kutsal Ruh’tan bir yorum gerekebilir. (Elç. 10:9-16).
Genç bir Hıristiyanken, bir arkadaşım kilisesinde hafta ortasında düzenlenen bir dua toplantısına davet etti. Kiliseye biraz geç vardık ve tapınma sırasında salona sessizce girdik. Daha önce bu kilisede hiç bulunmamıştım, ama arkadaşım bana bu kilisenin müthiş olduğunu ve pastörü gerçekten seveceğimi söyledi. Salonun arka sırasında aşina olduğumuz ilahileri diğerleriyle birlikte söylemeye başladık. Söylenen ilahileri İsa’ya tapınırken gözlerimi kapatacak kadar iyi biliyordum, ama bir süre sonra gözümü açtığımda olağanüstü bir olay gerçekleşti. Kendi gözlerimle tüm ibadet salonunun üzerini duman kaplamış olduğunu gördüm. O zaman görümleri anlamıyordum, bu yüzden o sırada bir görüm gördüğümü düşünmedim. Gerçekten duman görüp görmediğimden emin olmak için gözlerimi en azından üç kez açıp kapadım, ancak gözlerimi her açtığımda duman oradaydı. Yaklaşık bir dakika kadar sonra sonunda arkadaşıma dönerek “Sen de görüyor musun?” diye sordum. O ise şaşkınlıkla “Neyi?” diye sordu. Havayı işaret ederek ona baktığımda “Dumanı görüyor musun?” dedim. Bana sanki çıldırmışım gibi baktığında hissettiklerim doğrulandı ve birkaç dakika için bu deneyim sona erince merak içinde kalakaldım.
Görümler denen Tanrı’nın resimli diliyle ilk tanışmam böyle oldu. O zamana dek Tanrı’dan alınan görümler hakkında düşünmemiş, okumamış ya da bir vaaz işitmemiştim. Yaşadığım deneyimi takip eden birçok soru beni Kutsal Yazılar’a yönlendirdi ve görümler hakkında hayal ettiğimden çok daha fazlasını Kutsal Kitap’ta buldum. İlk olarak, Elçilerin İşleri Kitabı’nda Kutsal Ruh’un gelişiyle ilgili açıklama yapan Elçi Petrus Peygamber Yoel’den alıntı yapar:
“Son günlerde, diyor Tanrı, Bütün insanların üzerine Ruhum’u dökeceğim. Oğullarınız, kızlarınız peygamberlikte bulunacaklar. Gençleriniz görümler, Yaşlılarınız düşler görecek. O günler kadın erkek Kullarımın üzerine Ruhum’u dökeceğim, Onlar da peygamberlik edecekler.” (Elç. 2:17-18)
Elçi Petrus’un hitap ettiği insanlar için görüm görmek kavram olarak yeni olmamasına rağmen, Eski Antlaşma’daki örneklere göre Kutsal Ruh’un döküleceği (ve böylece görüm ve düşler görecek) kişilerin yalnızca peygamberler, kâhinler ve krallar olduğuna inanırlardı. Bu nedenle Petrus, Yoel’den alıntı yaparak, şimdi tanık oldukları, ama ilk başta anlamadıkları bu olayı, yani Kutsal Ruh’un bütün insanlar üzerine döküleceğini açıklıyordu. Bundan ötürü, halkın da Ruh tarafından esinlenen aynı görüm ve düşleri görmesi daha normal olacaktı. Bu gerçekten müthiştir!
Dumanın arkadaşımın kilisesinin salonunu doldurduğunu gördüğüm bu görümde literal bir mesaj yoktu, bu yüzden benzer deneyimler bulmak için Kutsal Kitap’a baktım. 1. Krallar 8. bölümde Kral Süleyman İsrail halkının Rab için inşa ettiği tapınağı Rab’be adarken ansızın kâhinlerin bulunduğu tapınak bulutla doldu. Ayrıca Yeşaya 6. bölümde peygamber Rab’bin “tapınağının dumanla dolduğunu” gördü (Yşa. 6:4). Kutsal Yazılar’da duman ve hatta bulutla ilgili birçok referansa baktıktan sonra, bu olayın Rab’bin varlığını temsil edebileceğini düşündüm. Düşünceme göre, Rab’bin varlığıyla bu kilisede bu şekilde karşılaşmış olmam, Tanrı’nın bu kiliseyi evim yapmamı istediğini gösteriyordu ki, ben de öyle yaptım.
Görümlerle ilgili tartışmamız gereken son şey, genel olarak iki yolla görüm alabileceğinizdir. Birincisi içseldi. Genellikle dua sırasında, belki de gözleriniz kapalıyken, zihninizde resimler koleksiyonu ya da film gibi bir şeyin aktığını görürsünüz. Normalde aldığım görüm türü bu olup Kutsal Ruh’un içinizde yaşadığını düşündüğünüzde makuldür. Görüm alabileceğiniz ikinci yol dışsaldır ya da daha genel bir ifadeyle açık görümdür. Bu yolda Tanrı, ruhsal alemdeki şeyleri görmeniz için fiziksel gözlerinizi açar. Arkadaşımın kilisesinde salonun dumanla dolduğunu gördüğümde açık görüm aldım. Açık görümlere verilen klasik bir örnek 2. Krallar 6. bölümde Elişa’nın uşağının gözlerinin açılıp ruhsal alemdeki melekler ordusunu görmesidir. Bir görüm gördüğüm zaman, bu deneyimin Tanrı’nın bir başka yoldan konuşmasına kıyasla beni daha çok etkilendiğini görürüm. Tanrı bunu bildiği için, sanırım bir şey hakkında gerçekten emin olmamı istediği zaman bana görümler veriyor. Bir resmin binlerce sözcük söylediği doğrudur ve görümlerin Tanrı’nın düşüncesini ve yüreğini çok güçlü biçimde aktarmasına minnettarım.
Bilindik bir arama motoru kullanarak internet üzerinde düşler hakkında kitapları aratırsanız, insanlara uyudukları zaman neler olduğunu açıklamaya adanmış binlerce olmasa da yüzlerce kitap bulunduğunu keşfedersiniz. Bu kitapların çoğu düşleri yorumlamaya kalkışırken ne Tanrı’yı ne de Kutsal Kitap’ı dikkate alır. Dürüst olmak gerekirse, düşleri anlamak için çeşitli yaklaşımlar sağlayan kitaplara aşina değilim, İsa’ya iman eden birinin düş yaşamı hakkında her şeyi anlamaktan da uzağım. Düşlerle ilgili bakış açım ancak kendi deneyimlerimle ve Kutsal Yazılar’da okuduklarımla sınırlıdır. Gene de, birçok insanın tüm hayatlarının üçte birine yakın bir zamanı uykuda geçirdiklerinden söz etmek istiyorum. Bunu bir düşünün. Tanrı, bedenlerimizin dinlenmesi ve yeniden güç bulması için bir günün üçte biri süresince kapanacak şekilde tasarladı. Kutsal Yazılar ve deneyimler aracılığıyla, Tanrı bu zamanı bizimle iletişim kurmak için kullanmaya kararlı görünmektedir.
Düşler görümlere çok benzer, ancak elbette düş görürken uyanık değil, uykuda olursunuz. Hem görümler hem de düşler literal ya da simgesel olabilir, yani verilen mesajı anlamak için yorum gerektirebilir. Düzenli olarak düş gören, ancak bunların Tanrı’dan mı geldiğini yoksa uyku döngüsünün normal bir parçası mı olduğunu gene de anlamaya çalışan pek çok insanlar karşılaşırım. Ayrıca asla düş görmeyen ve bu yüzden gördükleri zaman bunu çok ciddiye alıp Tanrı’dan olduğunu düşünenlerle de karşılaşırım. Ben ikinci kategoriye giriyorum. Çoğu zaman düşlerini hatırlamayanların hâlâ zihinlerinde canlı bir düş ile uyandığında, Tanrı’nın konuşuyor olabileceğini düşünmeleri daha kolaydır.
Hayatımda sadece bir avuç kadar dikkate değer ve Tanrı vergisi düş görmüşümdür. Başka düşler de söz konusu olabilir, ancak emin olduklarım hiç kuşku Tanrı’dandır. 2004 yılının başlarında Kirkland, Washington’da küçük bir kilisede gençlik önderiydim. Bir gece düşümde akşam tapınması sırasında orta büyüklükte bir kilisenin arkasında oturuyordum. Tapınma henüz bitmişti ve pastörlerden biri kalkıp ilanları paylaşmaya başladı. Pastör ilanları bitirince o akşamın misafir konuşmacısını tanıtmaya başladı ve ayrıca konuşmacının kilisede yeni bir hizmetkâr olduğundan söz etti. Konuşmacıyı tanıtmaya başlayınca, esasen benden söz ettiğini fark ettim! Dizlerime baktım ve orada Kutsal Kitap ile karalanmış bazı notlar fark ettim. Neler olduğunun şoku içinde, kilisenin önüne doğru yürüdüm, Kutsal Kitap ile notlarımı kürsüye koyup boğazımı temizledim. Konuşmaya başladığımda tüm diyebildiğim “Tanrı sizi seviyor ve O’nunla zaman geçirmenizi istiyor. İstediği şey bu” oldu. Bunu üçüncü kez söyledikten sonra, Kutsal Ruh’un güçlü varlığını hissettim ve her yerde insanlar Tanrı’ya içten bir sevgiyle ağlamaya ve tövbe etmeye başladılar. Görüntü çok görkemliydi!
Bu düşten sadece birkaç ay sonra, Kirkland’daki kilisemiz kapılarını kapatmaya ve diğer kiliselere dağılmaya karar verdi. Eşimle birlikte diğer kiliselere katılmaya çalıştık, ama o düşü aklımdan çıkaramıyordum. Birkaç ay sonra düşümde gördüğüm kiliseye yerleştik ve ailemi geçindirmek için emlakçılıkta bir kariyer edinmeyi amaçladım. Kilisede hizmet etmeye başladım, ama yaptığım iş zamanımın çoğunu alıyordu ve gördüğüm düşü bütünüyle unuttum. Yaklaşık yedi yıl sonra, kıdemli pastör bana kilisede bir pastörlük pozisyonu düşünüp düşünmeyeceğimi sordu. İlk başta tereddüt ettim, çünkü işimi seviyordum ve hatta 11. Saat Hizmetleri’yle bir öğrenci yetiştirme hizmeti bile başlatmıştım. Ancak eşimle dua ettikten ve gördüğüm rüyayı değerlendirdikten sonra pozisyonu kabul ettim. Ve o günden bu yana yolculuğun tadını çıkarıyorum. Bu düşün gerçekleşmesi ilgili müthiş şey, Tanrı’nın doğru zamanda bana ne demeye çalıştığını anlamamdı. Tanrı, kiliseyi İsa ile daha yakın bir yürüyüşe teşvik etmem için çağrıldığımı bana açıklıyordu ve bunun hizmetimle ilgili olarak oldukça doğru olduğunu düşünüyorum.
Kutsal Yazılar’da Tanrı’nın bize düşler yoluyla konuştuğunu anlamamıza yardımcı olacak birkaç anahtar tema vardır. İlk olarak, düşler çoğu zaman yönlendirici olabilir, yani Tanrı’nın nereye gitmemizi ya da ne yapmamızı istediğini gösterir. Yönlendirici düşler Tanrı’dan aldığım düşlerin çoğunu karakterize eder. İsa’nın doğumundan kısa süre sonra, Tanrı Yusuf’a bir düşte görünerek Kral Hirodes’ten korunmak için onu nereye götüreceklerini söylemiştir.
Yıldızbilimciler gittikten sonra Rab’bin bir meleği Yusuf’a rüyada görünerek, "Kalk!" dedi, "Çocukla annesini al, Mısır’a kaç. Ben sana haber verinceye dek orada kal. Çünkü Hirodes öldürmek için çocuğu aratacak." Böylece Yusuf kalktı, aynı gece çocukla annesini alıp Mısır’a doğru yola çıktı. Hirodes’in ölümüne dek orada kaldı. Bu, Rab’bin peygamber aracılığıyla bildirdiği şu söz yerine gelsin diye oldu: "Oğlumu Mısır’dan çağırdım." (Mat. 2:13-15)
Tanrı Yusuf’a ilk kez rüya aracılığıyla konuşmuyordu, o yüzden eğer Tanrı size bu şekilde konuşmayı seçerse bir yönlendirici düşler dizisi verebileceğini not etmemiz önemlidir.
İkinci olarak, Kutsal Yazılar’da düşler bazen terbiye edicidir. Terbiye edici bir düş size, Tanrı’yla ilişkinize ya da muhtemelen çevrenizdekilere zarar veren belirli bir günahı ya da yönelimi sürdürmenize engel olmak içindir. Eyüp Kitabı’nda terbiye edici rüyalarla ilgili ilginç bir bakış açısı görürüz.
Çünkü insan anlamasa da,
Tanrı şu ya da bu yolla konuşur.
Rüyada, geceleyin görümde,
İnsanları ağır uyku basınca,
Yatakta yatarlarken,
Kulaklarına konuşur,
Uyarısıyla onları korkutur;
Onları yaptıkları kötülükten döndürmek,
Gururdan uzak tutmak,
Canlarını çukurdan, Hayatlarını ölümden
kurtarmak için. (Eyüp 33:14-18)
Bu pasaj Tanrı’nın bizi yıkımdan kurtarmak amacıyla bize talimat vermek, bizi mevcut seçimlerimizden geri döndürmek ve gururdan uzak tutmak için düşleri nasıl kullanabileceğini açıklar. Eğer diğer iletişim yöntemleri çalışmıyorsa, Tanrı bizi terbiye etmek için rüyaları kullanabilir. Birkaç kez Tanrı’dan açıkça uyarıldığım rüyalar aldım. Terbiye edilmek Tanrı’nın çocukları olarak gelişmemizin önemli bir parçası olup Tanrı’yla yürüyüşümüzde doğru yolda kalmamız için gereklidir.
Üçüncü olarak, Tanrı’nın bizim ya da bir başkasının hayatında gerçekleşecek bir olayı gösterdiği peygamberliksel düşler görebiliriz. Kutsal Yazılar’da, özellikle Eski Antlaşma’da Daniel ve Yusuf gibi kişilerin hayatlarında peygamberliksel düşlere örnekler vardır. Örneğin, Yaratılış 37. bölümde 17 yaşındaki Yusuf geleceğe dair iki düş gördü ve bunları babası ve kardeşleriyle paylaştı. Kardeşleri Yusuf’un düşleri nedeniyle ona gücendiler, çünkü düşlerinin yorumuna göre Yusuf yüksek bir konuma yükselecek ve onların onun önünde saygıyla eğileceklerdi. Belki de Yusuf bu düşleri kardeşleriyle paylaşırken sağduyulu olabilirdi, ama sonuçta düşler gerçekleşti ve Tanrı amacına ulaştı.
Bence Tanrı’nın peygamberliksel düşleri vermesinin sebebi peygamberlik sözlerini vermesininkiyle aynıdır. Tanrı’nın ne yapacağını önceden bilmemiz, her şeyin Tanrı’nın sözlerine karşı gibi göründüğü zamanlarda dua etmemize, hazırlanmamıza, umut ve cesaretle beklememize yol açar. Tanrı bana üyesi olacağım yerel kiliseyle ilgili bir peygamberliksel düş vererek son 10 yıldan beri güçlü ve kararlı durabilmem için beni cesaretlendirdi.
Öne sürdüğüm üç düş kategorisi Tanrı’nın verdiği tek tür düşler değildir, ama bunların Kutsal Kitap’ta en sık görülenler olduğunu fark ettim. Düşler hakkındaki tartışmayı kapatmadan önce bir uyarıda bulunmalıyım. Birçok insanın Tanrı’dan geldiğini hissettikleri bazı düşlerin ayrıntılarına ve belirsiz parçalarına fazlaca kafayı taktıklarına tanık oldum. Lütfen bana kulak verin—Tanrı karmaşık bir bulmacayı çözüp çözemeyeceğimizi görmek için bizimle bir tür kozmik oyun oynamaz. Bir düş açık değilse ve yoruma ihtiyaç varsa, sadece Tanrı’nın düşü yorumlayabileceğini anlamalıyız, çünkü ilk başta o düşü veren kendisidir. Hiç kimsenin Firavun’un rüyasını yorumlayamaması üzerine Yusuf’a başvurduklarında onlara şöyle dedi, “Ben yorumlayamam. Firavuna en uygun yorumu Tanrı yapacaktır” (Yar. 41:16). Yorum her zaman Tanrı’ya aittir; O’na sorduğumuzda bize ne demek istediğini açıklayacaktır. Eğer siz dua ederken Tanrı cevabı size açıklamazsa, bu konuda strese girmeyin; sadece sabırlı olun ve cevabı bekleyin.
Bazen Tanrı’nın yüreklerimize konuştuğunu işitiriz ve çoğunlukla düşünceler gibi olmaktan çok bize bir ses gibi gelir. Ele aldığımız gibi, Kutsal Ruh içimizde yaşar ve bu yüzden içsel sesiişitmemiz O’nun duyulabilir sesinden daha yaygın olacaktır. Başkalarının bu türden iletişimi Tanrı’nın “sakin hafif sesi” diye tabir ettiğini ya da insan vicdanının işlemesine bağladıklarını duymuş olabilirsiniz. Bense diğer terimler yerine Kutsal Ruh’un içsel sesi olarak tanımlamayı tercih ediyorum.
Tanrı bana bu şekilde konuştuğunda, genelde bir durumla ya da düşünmekte olduğum bir kişiyle ilgili olarak zihnimde net sözcükler, ifadeler ya da cümleler işitirim. Uzun bir yolda, sessiz bir dua zamanında ya da bazen biri için dua ederken Kutsal Ruh şuna benzer şeyler söyleyebilir, “Sam’a eğer bir sonraki adımı atarsa ona para sağlayacağımı söyle.” Kutsal Ruh’un içsel sesi her zaman size hitap eder ve bu, işittiğinizin kendi düşünceleriniz değil, Tanrı olduğunu ayırt etmek için başlıca anahtardır. Genelde şunlara benzer şeyler duyarsınız “Ben’e söyle…,” “Sözüm şöyle der…,” “Mezmur 91’i oku,” ve hatta “Seni seviyorum.”
Bir akşam vakti ertesi gün konuşacağım bir kilise hizmeti için bir öğreti hazırlıyordum. Biraz cesaretim kırılmıştı, çünkü ilişki kurduğum bazı kişilerin bir süredir gizlice günah içinde yaşadıklarını keşfetmiştim. Bazı kötü koşullar aracılığıyla yaptıkları yanlış seçimlerin ortaya çıkması işleri daha da berbat hale getirdi. Hiç şüphesiz bu durum vaaz hazırlığımı ve dua zamanımı ilginçleştirdi. Rab’bi ciddiye almak ve çok geç olmadan günahlarımızla başa çıkmak hakkında bir vaaz yazmaya başladım. Vaazın çoğunda yanlış bir şey yoktu, ancak yazmaya devam ettikçe giderek daha az dengeli hale geldi. Vakit iyice geç olunca banyoya gidip dişlerimi fırçalamaya başladım. Hiçbir uyarı olmadan fırçalamanın tam ortasında Ruh’un içsel sesinin bana “Sen beni böyle mi deneyim ettin?” İşittiğim sesin Tanrı’ya ait olduğunu bilmek bir yana, bu soru ile bana tam olarak ne söylediğini de anladım. Kırık bir yürekle çabucak yanıtladım, “Hayır Rab, seni böyle deneyim etmedim.” Kederli bir duruma gösterdiğim tepki Tanrı’nın tüm karakterini bir grup insana yanlış temsil edecek bir vaaz haline gelmek üzereydi. Görebileceğiniz gibi, benimle bu şekilde konuşmayı seçtiği için Kutsal Ruh’un içsel sesine çok minnettarım.
Tanrı’nın dışarıdan duyulabilir sesini işittiğini iddia eden birçok kişinin tanıklığını okudum ve dinledim. Birçok doğaüstü şey deneyim etmiş olmama rağmen, Tanrı’nın duyulabilir sesini asla işitmedim. Ancak bazı insanların Tanrı’yı bu şekilde işittiğinden bir an olsun kuşku duymam. Arkadaşlarımdan biri gençliğinde intihar etmek üzereydi ve o karar anında Tanrı’nın duyulabilir sesini işitti ve sonuçta hayatını İsa’ya verdi. Buna benzeyen dehşetli durumlarda, genelde Tanrı’nın mesajında bir aciliyet vardır ve kişinin Tanrı’nın sesini inkâr edilemez biçimde işitmeye ihtiyacı olur.
Kutsal Kitap boyunca Tanrı’nın insanlara sesli olarak konuştuğuna dair örnekler vardır. İlk akla geleni 1. Samuel 3. bölümde geçer. Samuel henüz küçük bir çocukken Kâhin Eli’nin gözetimine bırakıldı ve Rab’bin tapınağında büyüdü. Bir gün Samuel tapınakta uyumak için yattığında, dıştan gelen bir sesin adını çağırdığını işitti. Genç Samuel bu sesin Kâhin Eli’ye ait olduğunu düşündü, çünkü henüz Rab’bin sesini işitmemişti. Bu olay Samuel’in Tanrı’yı işitmesinin başlangıcı oldu; daha sonra İsrail’de güçlü bir peygamber olacaktı.
İsa Şeria Irmağı’nda vaftiz olurken, çevredeki pek çok insan Tanrı’nın duyulabilir sesini işittiler (Luka 3:21-22). Elçi Pavlus iman etmeden önce, bir başka kente yolculuk ederken birden parlak bir ışık çevresini aydınlattı ve o ve yanındakiler İsa’nın sesini işittiler (Elç. 9:3-7). Bütün bu örnekler tarih içerisinde önemli anlar olmakla birlikte, günümüzdeki deneyimler de aynı ciddiyet düzeyini taşırlar. Tanrı size dışarıdan duyulabilir bir sesle konuşursa, gerçekten dikkatinizi çekmek istiyor demektir!
Sadece kısa bir Kutsal Kitap çalışması bile meleklerin Tanrı’nın planında oynadıkları büyük rolü ortaya koymaktadır. Çoğu zaman, “melek” sözcüğünün literal anlamı fiiliyatta “haberci”13anlamına gelir. Kutsal Kitap’ın başından sonuna dek, Tanrı’nın melekleri insanlara Rab’den mesajlar getirirler. Bana öyle geliyor ki, bir melekten mesaj almak çok ciddi bir şeydir. Birçok insan bu şekilde mesajlar almanın eski çağlarda gerçekleştiğini kabul etmesine rağmen, bir nedenden ötürü, günümüzde bunun hâlâ devam ettiği genel olarak kabul görmez.
Bu deneyimi İbrahim, Yakup, Musa, Gidyon, İlyas, Meryem, Yusuf ve diğer birçok kişi yaşadılar. Elçilerin İşleri Kitabı’nı okurken, aynı yöntemin günümüzde hâlâ geçerli olduğuna inanmamıza yol açan birçok melek etkinliği görürüz (örn., Elç. 8:26-27). Melekler Tanrı’nın hizmetkârları ve habercileri olarak hâlâ insani meselelere müdahil olurlar ve kimi zaman onların farkına varabilir kimi zaman da varamayız (İbr. 13:2).
Rab’le karşılaştığım bütün deneyimlerimi tartışmamakla ilgili bir karar verdim, ancak meleklerle kişisel deneyimim bulunduğuna değineceğim. Şu ana dek altı kez melek etkinlikleriyle doğrudan karşılaştım. Bu karşılaşmaların çoğu açık birer görüm gibi olmakla birlikte daha güçlü ve elbette daha etkiliydi. Bu deneyimi ilk kez yaşadığım zaman, yerel kilisemdeki insanlara bunları paylaşmaya başladım. Ancak heyecan ve ilgi yerine, kuşku ve şüphecilikle karşılaştım. Aldığım bu tepkiden ötürü cesaretimin kırıldığını söylememe gerek yok, ancak böyle bir şüpheciliğin Kutsal Kitap perspektifinden değil, tecrübe eksikliğinden ileri geldiğini anladım. Eğer Kutsal Kitap’ın doğru olduğuna gerçekten inanıyorsak, meleklerin gerçekliği hakkında bir sorunumuz olmamalıdır.
Kimden ya da nereden gelirse gelsin, her mesajın kaynağını Kutsal Kitap’a göre sınamanın önemini özellikle vurgulamak isterim. Kutsal Kitap hayatlarımız için nihai otoritedir ve düşmanımız bizi yanlış bir yola sokmayı her şeyden çok arzulamaktadır. “Buna şaşmamalı. Şeytan da kendisine ışık meleği süsü verir” (2Ko. 11:14). Tanrı’dan işitmeyi ve yolumuza çıkan her şeyi doğru biçimde ayırt etmeyi amaçlarken, Tanrı’nın habercilerinin de farkında olalım, çünkü onlar Tanrı’nın amaçları için bizimle birlikte özel bir role sahiptirler.
Meleklerin ziyareti hariç, şu ana dek ele aldığımız bütün iletişim türleri Tanrı’nın doğrudan bize konuşmasıyla ilgilidir. Tanrı’yla devamlı ve doğrudan bir iletişimi mümkün kılacak bir ilişki geliştirmek son derece önemli olmakla birlikte, Tanrı’nın diğer insanları hayatımızla ilgili konuşmak için kullandığını göz ardı edemeyiz. Birbirimize karşı bağımlılık ve sorumluluk bakımından geliştikçe, Tanrı’nın bize öğüt vermek için başkalarının güvenilir seslerini sıkça kullandığını görürüz. Başka insanların hayatlarımız hakkında konuşmasına izin vermediğimizde, çoğu kez bu Tanrı’nın bize konuşmasına izin vermediğimizin bir işaretidir. Herkes diğerlerinin söylediği sözleri Kutsal Yazılar ışığında değerlendirmekle sorumlu olmakla birlikte, Kutsal Ruh’un diğer imanlılarda da yaşadığını ve bazen onlar aracılığıyla da konuşmayı seçeceğini hatırlamalıyız.
Muhtemelen Tanrı’nın bize konuşmak için insanları kullanacağı sayısız yol vardır, ama sıklıkla gördüklerimiz çok az sayıdadır. İlk olarak, Tanrı’nın başkaları aracılığıyla konuştuğunu Kutsal Kitap’ı öğretirlerken işitiriz. Hiç bir kilisede vaaz işittikten sonra belirli bir konuda yeni bir anlayışla oradan ayrıldığınız oldu mu? Bu durum pek çok kez başıma geldi. Ne oldu? Almaya hazır olduğunuz için, birisi Kutsal Kitap’tan öğretirken Kutsal Ruh size belli bir anlayış aktardı. Bir kimse Tanrı’ya gerçekten bağlıysa, Kutsal Ruh’un öğretmen armağanını kullanırlarken diğerlerine ruhsal yaşam aktarırlar (1 Pe. 4:11; Rom. 12:7).
Başkaları aracılığıyla Tanrı’yı sıkça duyduğumuz ikinci yol danışmaktır. Arkadaşlara ya da pastörlere danışırken Tanrı’nın onlar aracılığıyla bana tam olarak duymam gerekenleri söylediği anların sayısını hatırlamıyorum. Bir süredir kullandığım teşvik edici bir ayet Özdeyişler 24:6’dır: “Savaşmak için yöntem, Zafer kazanmak için birçok danışmangerekli.” Tanrı’dan korkan kişilere, özellikle de duygusal olarak tükendiğiniz konularla (çocuk büyümek, evlilik, iş değişimi, hizmete katılma vs.) ilgili olarak danışmakta bilgelik vardır.
Başkalarının aracılığıyla Tanrı’nın konuştuğunu işittiğimiz üçüncü yol kişisel peygamberliklerdir. Peygamberlik Yeni Antlaşma kilisesinde hem bir armağan hem de bir işlevdir (Elç. 2:17-21). 2003 yılında bir kilise ibadeti sırasında peygamberlik armağanı olan bir kişi beni bir kenara çekip kitaplar yazacağımı söyledi! “Kitaplar mı yazacağım?” diye düşündüm! Daha önce bir günlük bile tutmamıştım! Yazmanın her zaman yazar olmayı düşlemiş tutkulu bir azınlığın işi olduğunu düşünürdüm. O gün bana söylenen sözü pek anlamış olsam da, sonraki aylar boyunca bu fikri üzerimden atamadım ve azar azar yazmaya başladım. Şimdi, geçen on yılın ardından yazmanın disiplini ve sevinci olmadan hayatım nasıl olurdu hayal edemiyorum. Yeni Antlaşma peygamberlikleri birbirimize hizmet ederken Tanrı’nın kilisesinin ruhça gelişmesi, cesaret ve teselli bulması içindir (1Ko. 14:3).
Tanrı’nın bizimle iletişim kurabileceği dokuz farklı yola bakmamızın ardından, bunların bazılarını kişisel olarak asla deneyim edemeyebileceğimiz umarım anlaşılmıştır. Önemli olan Tanrı’yı işitmektir, bu yüzden bunun hangi yolla gerçekleştiği o kadar önemli değildir. Belki “Tanrı neden bu kadar farklı yollarla konuşuyor?” diye merak edebilirsiniz. Bu harika bir soru ve cevabı bütünüyle biliyormuş gibi yapmayacağım. Bu soruyu bir gün Rab’be sordum ve cevap olarak bir görüm aldım. Bu görümde birinin bahçesine farklı türde tohumlar ektiğini gördüm. Bu kişi farklı türdeki tohumları ektikçe (çilek, marul, havuç vs.), tohumlar aniden tam büyüyüp olgunlaştılar. Görümden uyandığımda, Tanrı’nın iletişim kurduğu zaman, farklı sonuçlar (meyveler) elde etmek için sözünü farklı yollarla (tohumlar) ektiğini anladım. Bu yüzden, Tanrı’nın hem ne işitmeye ihtiyacım olduğunu hem de onu nasıl işitmeye ihtiyacım olduğunu bildiğine güvenmeyi öğrendim.
Tanrı’yı en sık hangi yol (yollar) aracılığıyla işitirsiniz ya da işittiniz?
Tanrı’nın iletişim kurduğu diğer yollara açık mı yoksa kapalı mı olduğunuzu düşünüyorsunuz?
Tanrı’nın size konuşmasını hangi yoldan işitmeyi tercih edersiniz? Neden bu yolu tercih ederdiniz?
Bu bölümde sizi en çok ne teşvik etti ve bunu hayatınızda nasıl uygulayacaksınız?
Hıristiyan hayatımın büyük bir bölümünde Tanrı’nın benimle sadece bana ne yapacağımı söylemek için konuştuğunu düşündüm. Tanrı’nın günümüzde hâlâ konuştuğuna inanan bazıları ayrıca “Tanrı işitilmek için konuşmaz; itaat edilmek için konuşur” sözüne inanırlar. Elbette bu ifadenin gerçeği içerdiğine kesinlikle inanıyorum, ancak tüm gerçek bundan ibaret değil, Tanrım bize yardım et!
Tanrı’nın bize konuşmasının ardında yatan neden, gökten uygun adım buyrukları almaktan çok daha büyüktür. Kesinlikle Tanrı’nın sadece işitmemizi istediği için söylediği şeyler vardır. Örneğin, “Seni seviyorum,” “Seni terk etmem,” ya da “Aferin.” İyi bir babanın çocuklarıyla ilgili yorumları böyle olacaktır ve İsa bize Tanrı’nın İyi bir Baba olduğunu öğretmiştir (Mat. 7:11). Bir baba olarak, ben de sık sık çocuklarıma kimliklerini doğrulayan, sevgimi belirten ve seçimlerini öven sözler söylerim.
Özetle, Tanrı’nın bize konuşmak için birçok farklı sebebi vardır ve tartışmamızda ve Tanrı’nın sesini işitmekle ilgili anlayışımızda ilerledikçe bunları anlamamız gerekir. Bazılarınız için bu bölüm gerekli görünmeyebilir, ama Tanrı’nın söyleyebileceği şeyleri kaçırmamak için Tanrı’nın neden konuştuğunu anlama konusunda gelişmeye ihtiyacı olan çok insan vardır.
Bendeniz kişisel olarak kardeşimin ve karısının çocuklarını Rab’be adamalarına tanıklık ettikten sonra “Tanrı sadece itaat edilmek için konuşur” düşüncesini bırakıp “Tanrı birçok sebepten konuşur” düşüncesine geçiş yaptım. Pastör kardeşim ve ailesi için dua etti ve ardından kilisenin öğrenmekte olduğu konuyla bağlantılı bir vaaza başladı. Vaazının orta yerinde pastör, kardeşimin çocuklarını Rab’be adamasını örnek göstererek Tanrı’yla ilgili bir tasvir yaptı. Pastör kardeşime şöyle dedi, “Genç adam, Rab sana teşekkür ediyorve çocuklarını O’na adadığın için seni takdir ettiğini bilmeni istiyor. Bunu yapmak zorunda değildin, ama yaptığın için Rab seni bereketleyecek!”
Şöyle düşündüğümü hatırlıyorum, “Tanrı teşekkür ederim mi demek istemiş?” Eve dönerken ve ertesi hafta boyunca pastörün bu sözleri yüreğimde takılı kaldı. Tanrı gerçekte nasıl bir Baba olduğunu bana gösteriyordu. Elbette, bazılarının şöyle dediğini görebiliyorum, “Tanrı kimseye teşekkür ederim demez; bu Kutsal Kitap’a aykırı bir zırvadır.” Tamam, Tanrı’nın hiçbirimize ihtiyacı yok ve O kendi kimliği içinde bütünüyle emniyettedir, ama bu, bize teşvik edici sözler söylemeyeceği ya da kararlarımızdan gurur duyduğunu göstermeyeceği anlamına gelmez.
Bu deneyim Tanrı’nın bize pek çok sebepten ötürü konuştuğu düşüncesine gözlerimi açtı. O zamandan beri, Tanrı’nın sesini yalnızca Tanrı’nın yapmalarını istediği o “şey” için işitmeyi amaçlayan birçok insanla karşılaştım; bu insanlar çoğunlukla Tanrı’nın onlara sürekli söylediği diğer birçok şey pahasına bunu arıyorlar. Tanrı’yı işitmek istediğimiz garip bir durumda sıkışıp kaldığımızda isteklerimize cevap vermediği için Tanrı’nın zaten söylediği şeyleri kaçırmamız kolaydır. Tanrı size hayatınızı değiştirecek bir sonraki olay hakkında konuşmayabilir, ama size yüreğiniz, arkadaşlarınız, hatta belki de kendisi hakkında kolaylıkla konuşabilir.
Yirmi bir yaşındayken kilisemde bir akşam ibadetine katıldığım sırada Rab bana aniden çok açıkça konuştu: “Senin Kirkland’daki bir kiliseyle ilgili birine yardım etmeni istiyorum.” “Ne? Kirkland mı? Bu gerçekten sen misin, Rab?” Bu ve benzeri düşünceler zihnimi kurcalayıp durdu. Söz o kadar netti ki, Tanrı olmalıydı, ama bu sözle ilgilş ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kirkland o dönemde yaşadığım yere yaklaşık 25 dakikalık bir mesafede bulunan bir kentti. Kirkland’da bilinmeyen bir kiliseye taşınmayı aklımın ucundan bile geçiremiyordum.
Sadece birkaç ay sonra, bir başka akşam ibadetinde pastörümüz Kirkland Kenti’nde bir kilise kurmak isteyen bir kişiyi tanıttı. Size yalan söylemeyeceğim; biraz terlemeye başladım. Birkaç ay önce işitmiş olduğum bir sözü kolayca omzumdan silkip atabilirdim, ama şimdi karşıma bir bağlantı çıkmıştı ve ne yapmam gerektiğini biliyordum.
İbadetin ardından adamın yanına giderek kendimi tanıttım ve şöyle dedim, “Selam, adım Ben. Beni tanımadığınızı biliyorum, ama Tanrı bana Kirkland’daki kilisesinize yardım etmemi söyledi.” Adam bana, “Bu harika, önümüzdeki Pazar sabah saat 7:00’de kilisemize gelebilirsin” dedi ve ben de öyle yaptım. Sonraki birkaç yılı Kirkland Kenti’nde kurulan bu kilisedeki harika insanlarla birlikte hizmet ederek geçirdim.
Kilisede geçirdiğim zaman boyunca, pastörümden danışmanlık aldım, topluluğumuzdaki birçok kişi ile arkadaşlık yaptım ve çeşitli hizmet görevlerinde önderlik etmek için tonlarca fırsat yakaladım. Asla unutmayacağım bir deneyim oldu. Bu süre zarfında, Tanrı bize kiliseyle ilgili birçok peygamberlik sözleri verdi. Kilisenin büyüyeceğine, gelişeceğine ve Kirkland Kenti’ni değiştireceğine yürekten inanıyordum, ama bu gerçekleşmedi. Kilise sayısal olarak büyümedi, hatta bazı bakımlardan başladığımız noktaya göre küçüldü.
Kilisenin kuruluşundan üç yıl kadar sonra çekirdek önderlik takımı dua etti ve Rab’bin kiliseyi kapatmamızı istediğini hissetti. Birkça hafta sonra harika kilisemiz kapılarını kapattı ve her birimiz çeşitli topluluklara dağıldık. Bu karar özellikle kilise için her şeyini vermiş olan pastörlerimiz için çok zordu. Hepimiz şu soruyla baş başa kalmıştık, “Tanrım, en sonunda kapatacağımız bütün bu işleri bize niye yaptırdın?”
İlk olarak, farklı yerlere, farklı kiliselere ve farklı hayatlara taşındık. Zamanla, Tanrı’nın sadece üç yıl sonra kapatacağı bir kiliseye neden yardım etmemi istediğini ve pastörlerime en başta Kirkland’da bir kilise başlatmalarını neden söylediğini merak etmeye başladım. Tanrı’nın bütün bunları, bizi kullanarak Kirkland’a bir uyanış getirmek ve insanların kurtulduğunu, yenilendiğini ve İsa’yı sevdiğini görmek için yaptığını düşünmüştüm.
Tanrı’nın her birimize bu kilisenin kuruluşuna yardım etmemizi söylemesinin sebeplerini bilmiyorum, ama şimdi Tanrı’nın bu deneyim yoluyla benim için ne istediğini biliyorum. Komik olan şey, Tanrı’nın amacının kente uyanış getirecek bir işin parçası olmamla ya da benim etkimle bir ilgisi olmamasıydı. Kişisel olarak bu deneyim harika bir aileden danışmanlık almam, tam zamanlı hizmete hazırlanmam, önümdeki ihtiyaçlara yardım etmem ve ne olursa olsun Tanrı’ya güvenmemle ilgiliydi. Tanrı bana bu kiliseye gitmemle ilgili konuştuğunda, ilk başta bunun etki bırakmam için Tanrı’ya itaat etmemle ilgili olduğunu düşündüm, ama sonra kişisel gelişimim için Tanrı’ya güvenmemle ilgili olduğunu öğrendim.
Yolculuğum, Tanrı’nın bize sadece ne yapacağımızı söylemek için konuşmadığını anlamama yardımcı oldu. Bize ne yapacağımızı söylüyor gibi görünse bile, Tanrı’nın aklında bizim beklediğimizden tamamen farklı amaçlar olabilir. Tanrı’nın bize konuşmasının ardında yatan tüm sebepleri bilmeyebiliriz, ama Tanrı’nın size neden konuştuğuyla ilgili daha geniş bir bakış açısı geliştirmek önemlidir. Tanrı zaman içinde, O’nun sesini işitmeye ve yol boyunca neyi neden konuştuğunu anlamaya uğraşırken deneyimler yoluyla bu bakış açısını içimizde geliştirir. Genelde, bu yolculuk Tanrı’nın sesini işitmeye yönelik daha derin bir anlayış ve takdir kazandırdı.
Tanrı’nın bize konuşmasının ilk ve en önemli nedeni kendisini tanıtmaktır. Tanrı’nın şaşılası sıfatlarından biri de her şeyi bilmesidir ve bu, Tanrı’nın geçmişimiz, şimdimiz ve geleceğimiz dahil bizimle ilgili her şeyi bildiği anlamına gelir. Daha da ileri giderek Tanrı’nın bizi kendimizden çok daha fazla tanıdığını söyleyebiliriz. Kutsal Yazılar’da Tanrı’nın her şeyi bilmesiyle ilgili birçok örnek bulunur, ama en bilindiklerinden birisi Peygamber Yeremya’nın aldığı çağrıdır.
RAB bana şöyle seslendi: "Ana rahminde sana biçim vermeden önce tanıdım seni. Doğmadan önce seni ayırdım, Uluslara peygamber atadım." (Yer. 1:4-5)
Yeremya Tanrı’nın bu çağrısını aldığında henüz bir delikanlıydı. Esasen, Rab Yeremya’yı gençliğinde uluslara bir peygamber olması için çağırdı. Bu pasajda Rab, Yeremya için aldığı çağrı yeni olsa da, kendisinin bunu baştan beri bildiğini açıklar. Tanrı Yeremya’yı henüz doğmadan önce tanıyordu ve daha ismi koyulmamışken onu ayırmıştı. Bu pasaj Tanrı’nın hayatlarımız ve geleceklerimizle ilgili bilgisinin ne kadar engin olduğunu göstermektedir.
Kral Davut Tanrı’nın sınırsız bilgisini yansıtan bir mezmur dile getirir.
Ya RAB, sınayıp tanıdın beni. Oturup kalkışımı bilirsin, Niyetimi uzaktan anlarsın. Gittiğim yolu, yattığım yeri inceden inceye elersin, Bütün yaptıklarımdan haberin var. Daha sözü ağzıma almadan, Söyleyeceğim her şeyi bilirsin, ya RAB. Beni çepeçevre kuşattın, Elini üzerime koydun. Kaldıramam böylesi bir bilgiyi, Başa çıkamam, erişemem. (Mez. 139:1-6)
Tanrı’nın sizi ne kadar derinden tanıdığını kavrayabilir misiniz? Tanrı bedeninizi oluşturan her hücreyi, başınızdaki bütün saçları, konuşacağınız her sözcüğü, yaşayacağınız her yeri, doğuracağınız her çocuğu ve karşılaşacağınız her zorluğu yakından bilir. Dostlar, Tanrı bizleri o kadar derinden tanır ki, bunu tasavvur etmeye çalışırken “Kaldıramam böylesi bir bilgiyi” diyen Kral Davut gibi, bir anda şaşkına döneriz (Mez. 139:6).
Tanrı bizi tanır, ama bir şey hâlâ eksiktir; biz O’nu tanımıyoruz. Gerçek şu ki, bizler asla Tanrı’yı O’nun bizi tanıdığı miktarda tanımayacağız, çünkü bu mümkün değildir. Ne var ki, Tanrı gene de kendisini bize tanıtmak ister ve bunu esasen bize konuşarak yapar. Açık olalım: burada bir kitap bilgisinden değil, sadece ilişkisel deneyim yoluyla paylaşılabilen gerçek kişisel bilgiden söz ediyoruz. Tanrı bizi O’nutanıyalım diye yarattı, sadece O’nun hakkında bilgi sahibi olalım diye değil.
Mısır’dan Çıkış Kitabı’nda Tanrı, İsrail halkını kölelikten kurtarmak ve onları bereket diyarına götürmek için Musa adındaki bir adamı kullandı. Vaat edilmiş diyara girmelerinden önce İsrail halkı çölde uzun yıllar geçirdi ve bu zaman boyunca Tanrı’nın gerçekte kim olduğuyla ilgili vahiy almalarına yardımcı olacak zorlu engellerle karşılaştılar.
Kişisel düşünceme göre çöl deneyimleri Tanrı’nın kendisini Musa’ya ve İsrail halkına tanıtma arzuyla yakından ilgiliydi, çünkü O’nu daha önceden tanımamışlardı. Musa, Tanrı’yla paylaştığı sıradışı iletişim sayesinde O’nunla özel bir ilişki içindeydi. “RAB Musa’yla iki arkadaş gibi yüz yüze konuşurdu…” (Çık. 33:11). Tanrı kendisini Musa’ya o çağda başka hiç kimseye yapmadığı eşsiz bir şekilde açıkladı. Bu türden bir ilişki Musa’nın yüreğinde Tanrı’yı daha da fazla tanıma arzusunu ateşledi.
Musa RAB’be şöyle dedi: "Bana, ’Bu halka öncülük et’ diyorsun, ama kimi benimle göndereceğini söylemedin. Bana, ’Seni adınla tanıyorum, senden hoşnudum’ demiştin. Eğer benden hoşnutsan, lütfen şimdi bana yollarını göster ki, seni daha iyi tanıyıp hoşnut etmeye devam edeyim. Unutma, bu ulus senin halkındır.” (Çık. 33:12-13)
Bu ayetlerde Musa, Tanrı’ya “Beni ve yollarımı tanıyorsun, o zaman ben de senive yollarınıtanıyayım” demektedir. Musa bir süre Tanrı ile yürüdükten ve O’nun sesini işitme ayrıcalığına kavuştuktan sonra, Tanrı’yı daha iyi tanımak istedi. Tanrı’yı tanımak bir insanın en derin arzusudur. Tanrı, kendisini tanıtmak için yaşamımız boyunca bize çeşitli yollardan konuşacaktır.
Bu yüzden çoğu kez Tanrı’yı, o ya da bu şekilde bize kilisede öğretilenlere ya da başkalarının örneklerine dayanarak tanıdığımızı düşünürüz. Tanrı bize konuştuğunda, karakterini ve bize olan sevgisini açıklar. Böylece birçok önyargımız ortadan kalkar ve O’na olan sevgimiz büyür.
Tanrı’nın herkesi, özellikle de İsa’ya iman edip Müjde’nin ortaklığında O’nunla yürüyenleri içine alan bir planı vardır. Ele aldığımız gibi, Tanrı insanlıkla ilgili gözler önüne serilen planında her birimizin rolünü içinde saklayan geleceğimiz de dahil olmak üzere her şeyi bilir. Bu doğru, Tanrı’nın günümüzde yaptıkları içinde önemli bir role sahipsiniz ve özel olarak size verdiği görevlerin farkında olmanızı istiyor.
Tanrı’nın bu hayatta ne yapmamızı istediğini nasıl biliriz? Genel olarak konuşmak gerekirse, Tanrı’nın isteğini Kutsal Yazılar’a dayanarak biliriz. Ancak, değindiğimiz çeşitli yollarla bize konuştuğu zaman Tanrı’nın bizi yapmaya çağırdığı belirli şeylerin farkına varırız. Örneğin, kitap yazacağıma ilişkin bir peygamberlik sözü aldım. Tanrı’yla zaman geçirdikçe, aynı sözü yüreğimde tasdikledi. Benim için, Mesih’in Bedeni’ni donatmak amacıyla kitaplar yazmak Tanrı’nın beni çağırdığı belirli işlerden biridir.
İsrail için çok zor bir dönemin başlangıcında, Peygamber Yeremya ulus için bizim için de geçerli olan bir peygamberlik sözü aktardı. “’Çünkü sizin için düşündüğüm tasarıları biliyorum" diyor RAB. "Kötü tasarılar değil, size umutlu bir gelecek sağlayan esenlik tasarıları bunlar’” (Yer. 29:11). İsrail halkının bu sözü aldığı zamanki durumuna bakmaksızın, Tanrı neler olacağını ve planı içerisinde İsrail halkının hâlâ bir amacı olduğunu biliyordu.
Tanrı planı bilir ve şu an durum nasıl gözükürse gözüksün, Tanrı’nın hayatlarımızdaki isteğini ve planını gerçekleştirmesi için O’nunla ortaklık yaptıkça bize söyleyeceği umutlu sözleri vardır. Durumumuza bakıldığında Tanrı’nın bizim için büyük bir planı yokmuş gibi görünebilir, ama vardır! Tanrı size ne yapmanızı söyledi? Gerçekleştirmeniz gereken Tanrı’nın amaçları nedir? Başkalarının dediklerine ya da kendi kendinize söylediklerinize bakmaksızın, Tanrı’nın bu hayatta yapmanızı istediği size özel şeyler vardır! Rab’bin insanlara kendi başlarına başarabileceklerinden çok daha büyük, kendilerini aşan şeyler söylemekten kaçınmadığını fark ettim. Görevimiz Rab’bi sorgulamak değil, , O’nu işitmek ve her ne söylerse söylesin O’na inanmaktır!
Tanrı bizi yapmaya çağırdığı şeyler hakkında bilgisiz kalmamızı istemez, ancak bazen öyleyizdir. Sanırım Tanrı’nın planı dahilinde amaçlarımızı bilmememizin nedeni çoğu kez O’na ayrıntıları sormamamızdır. Bir süre önce dua ediyordum ve Rab’be neye odaklanmamı istediğini soruyordum. Rab bana hizmetimizle ilgili sesli ve görsel kaynakların önemi hakkında konuştu. Bunu daha önce ne düşünmüştüm ne de nasıl yapacağımı biliyordum. Yine de, Tanrı, beni dünyanın hiç ziyaret etmediğim bölgelerinde öğrenciler edinmeye çağırmıştı. Bunun nasıl olacağı hakkında bana konuştu ve ben sadece O’nun yönlendirişini izledim. Böylece, bütün öğretilerimizi ve ilgili materyallerimizi kaydetmeye başladık. Bugün 150 kişinin katıldığı bir sınıfa ders verebilirim, ama Rab’bin yönlendirişiyle sesli ve görsel kaynakları devreye soktuğumuz için, tüm dünyadan bu sayının on ya da yirmi katı kadarlık bir öğrenci grubu internet üzerinden bizi izliyor ve dinliyor.
Elçi Pavlus Efesliler Kilisesi’ne yazdığı zaman, Tanrı’nın gözünde ne kadar olağanüstü olduklarını bilmelerini istedi:
İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir. Çünkü biz Tanrı’nın yapıtıyız, O’nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa’da yaratıldık. (Ef. 2:8-10)
Tanrı’nın lütfuyla, daha biz doğmadan önce O’nun önceden bildiği ve hazırladığı önemli işleri yapmak üzere çağrıldık. Görevimiz Tanrı’yla yürümek ve bizi söylediği şeyleri yapmaktır, öyle ki, halihazırda planlarını yaptığı belirli görevleri benimseyebilelim.
Yalnızca Tanrı resmin bütününü bilir ve bize genellikle her defasında resmin bir parçasını vermeyi seçer. Daha önce hiç bir tür “puzzle” bulmacası yaptınız mı? “Puzzle” bulmacaların hayranı olmamakla birlikte, çocukluk yıllarında birkaç tanesini yapmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Tamamlandığında nasıl görüneceğini gösteren bir resim olmadan, yirmi bin parçalık bir “puzzle” üzerinde çalışmanın nasıl olacağını merak ediyorum. Eminim, amaçsız olacaktır! Hayat işte o puzzle gibidir ve sadece Tanrı en sonunda resmin nasıl görüneceğini bilmektedir. Yaşam yolculuğunda hangi parçaları yerine koyacağımızı bilmek için O’nu işitmeye ve zamanla tüm resim bir araya gelirken O’na güvenmeye ihtiyacımız vardır. Gerçekte bu O’nun planıdır, ama bu planın içinde bir amaca sahip olmak ayrıcalığımızdır ve Tanrı ne söylüyorsa işitip yerine getirme sorumluluğumuz vardır.
Tanrı’nın bize konuşmasının bir diğer nedeni bir şeyi düzeltmektir. Ne yazık ki, birçok kişi düzeltilmenin kötü bir şey olduğunu düşünür. Bu düşünce gerçek olmaktan çok uzaktır. Dar yolda devam etmek ve sonunda çukura düşmemek için Tanrı’nın terbiye eden sesine ihtiyacımız vardır. Rab’bin bana terbiye edici bir söz söyleyerek beni gerçek anlamda yıllar sürecek zorluklar, sıkıntılar ve gereksiz çekişmelerden kaç kez kurtardığını anlatamam.
Konuştuğumuz gibi, Mesih’e iman ettiğimizde yaşam istikametimiz yeni bir önderliğin altına girer. İsa’nın izleyicileri oluruz ve artık ne kendimizi ne de bir başkasını izleriz. Ancak sadece İsa’ya “evet” dediğimiz için, diğer bütün seslerin yok olup gitmediğini çabucak fark ederiz. Bazen bedenin eğilimlerini izleyip günah işleriz ve hatalı kararlar veririz, ama hamdolsun, sadık olan Tanrı bizi yaşam yoluna geri getirir ve yıkıcı kalıplara takılıp kalmayız.
Tanrı bizi terbiye eder, çünkü bizi sever ve yaşamlarımız için en iyisini ister. Ne zaman Tanrı düşüncelerimizi ya da eylemlerimizi düzeltmek için gerçeği işaret ederse, onu açık kollarla karşılamalıyız. “Düzeltme” ya da “terbiye” sözcüğü basit olarak tekrar yola getirmek, yolları düzgünleştirmek, azarlamak ya da hatayı işaret etmek anlamındadır. Yeniden doğmamıza ve Tanrı’nın Ruhu’yla yenilenmemize rağmen, düşüncelerimiz henüz tümüyle yenilenmemiştir (Rom. 12:1-2); dolayısıyla, yaptığımız tüm seçimler Tanrı’dan değildir. Bu yüzden, düşündüklerimizin ya da yaptıklarımızın aksine bize doğru yolu ve doğru seçimi göstermesi için Tanrı’nın sevecen ve terbiye eden sesine ihtiyacımız var.
Tanrı gibi konuşan ya da davranan birçok kişinin hayatlarını düzeltmeye ilgi duymaması beni şaşırtmaktadır. Eğer çocuklarımdan biri kaçınılmaz zorluklara yol açacak günahlı seçimler yapmaya başlarsa, gelecekteki sıkıntılardan onu kurtarmak umuduyla onunla ilk konuşan ben olurum. Tanrı’nın bizi terbiye etmesi ceza vermekle ilgili değildir; içinde yürümek için yaratıldığımız yaşam yoluna adımlarımızı yöneltmekle ilgilidir.
Kutsal Kitap Tanrı’nın hayatlarımızda konuştuğu başlıca sesidir ve Kutsal Yazılar’ın asıl amaçlarından birinin bizi biçimlendirmek amacıyla yola getirmek olduğunu açıkça görürüz.
Kutsal Yazılar’ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur. (2 Ti. 3:16-17)
Kutsal Yazılar’ın bizi yola getirmesi yanlıştan uzaklaşarak doğru olana adım atmamıza yardım eder. Tanrı’nın bizi yola getirmekte hedefi hatalarımız için sadece bizi kötü hissettirmek değil, başlangıçtan beri bizi yapmak istediği kişi haline getirmektir. Tanrı bizi terbiye ederek doğru yola getirir!
Kral Süleyman, özdeyişlerini kaleme aldığında, belli ki aklında oğulları vardı (Özd. 1:8; 2:1; 3:1; 4:1; 5:1; 6:1). Yıkımdan uzak dursunlar ve yaşama götüren gerçek bilgeliğe tutunsunlar diye, kendi çocuklarına ve diğerlerine düpedüz gerçekleri yazdı. Süleyman terbiye edilmenin ve bizim bunu kabul etmemizin önemi hakkında birçok bilgece söz söyledi. Ayrıca terbiyeyi kabul etmeyenlerin tembel, alaycı, kötü önderler, budala olduklarından ve sonunda kendilerine ve başkalarına zarar vereceklerinden (benim değil, onun sözleri) söz etti.
Terbiyeye kulak veren yaşam yolunu bulur. Uyarıları reddedense başkalarını yoldan saptırır. (Özd. 10:17)
Terbiye edilmeyi seven bilgiyi de sever, Azarlanmaktan nefret eden budaladır. (Özd. 12:1)
Terbiye edilmeye yanaşmayanı yokluk ve utanç bekliyor, Ama azara kulak veren onurlandırılır. (Özd 13:18)
Ahmak babasının uyarılarını küçümser, İhtiyatlı kişi azara kulak verir. (Prov. 15:5)
Alaycı kişi azarlanmaktan hoşlanmaz, Bilgelere gidip danışmaz. (Özd 15:12)
Yoldan sapan şiddetle cezalandırılır Ve azarlanmaktan nefret eden ölüme gider. (Özd. 15:10)
Tanrı’nın bizi terbiye etmesi için heyecanla atlayıp zıplamamız gerektiğini söylemiyorum, ama O’nun çocukları olarak gelişmemizde önemli bir rol oynadığının farkında olmalıyız. Doğru yolda kalmamız ya da yola gelmemiz için ihtiyacımız olduğunda Tanrı’nın bize terbiye edici sözler söylemesi O’nun sevgi eylemidir. Tanrı’nın terbiyesini O’nun sevgisinden ayrı bir şeymiş gibi algılamak tümüyle hatalıdır.
Rab’den terbiye almak bütünüyle yüreğin alçalmasıyla ilgili bir konudur. Rab’bi izlerken O’na güvenmeniz ve söylediği her şeyin sizin iyiliğiniz için olduğunu bilmeniz için sizi teşvik ederim. Terbiye edici sözler, onları söyleyene güvendiğimizde ve hayatlarımızın birçok alanını değiştirme potansiyelini bildiğimizde o kadar da zor gelmeyecektir.
Hıristiyan yaşamında her şeyde olduğu gibi, Tanrı’nın bize bir şeyler vermesinin nedeni çoğunlukla başkalarına vermemizdir. Bu kitabın büyük çoğunluğunu kendi hayatınız için Tanrı’dan işitmeye ayırmakla birlikte, Tanrı’nın bize kişisel olarak konuşmasının bir başka nedeni olarak başkaları için Tanrı’yı işitmek konusunu da kısaca ele almalıyız. Peygamberlik sözlerini Tanrı’nın bir başkası hakkında bize konuştuğunda alırız ve o kişi hakkında işittiklerimizi paylaşırız. Peygamberlik sözleri Kutsal Kitap’ta küçük bir konu olmayıp kapsamlı bir çalışmayı hak eder ve bunun için Understanding Prophecy adlı kitabımı tavsiye ederim.
Tanrı’nın sesini ilk kez işitmeye başladığımda, “peygamberlik” kavramını dünyanın son günleri ya da eskatoloji konularındaki sohbetler dışında hiç duymamıştım. Ancak, peygamberlik deneyimi daha İsa’yla yürümeye başladığım ilk yılda benim için normal bir hale geldi. Bazen kilisede, manavda ya da sinemada birinin yanında dururken ansızın o kişi hakkında resimler, düşünceler ya da ayetler almaya başlardım. Vahiy almak önemlidir, ama Tanrı’nın isteği insanları O’nun sözleriyle bereketlememiz ve güçlendirmemizdir.
Elçi Pavlus, Korint Kilisesi’ne ruhsal armağanların kullanımı hakkında öğretirken, peygamberlik sözlerinin amacı ve yararlarıyla ilgili olarak şöyle yazar:
Sevginin ardınca koşun ve ruhsal armağanları, özellikle peygamberlik yeteneğini gayretle isteyin. Bilmediği dilde konuşan, insanlarla değil, Tanrı’yla konuşur. Kimse onu anlamaz. O, ruhuyla sırlar söyler. Peygamberlikte bulunansa insanların ruhça gelişmesi, cesaret ve teselli bulması için insanlara seslenir. Bilmediği dilde konuşan kendi kendini geliştirir; ama peygamberlikte bulunan, inanlılar topluluğunu geliştirir. Hepinizin dillerle konuşmasını isterim, ama peygamberlikte bulunmanızı yeğlerim. Diller inanlılar topluluğunun gelişmesi için çevrilmedikçe peygamberlikte bulunan, dillerle konuşandan üstündür. (1Ko.14:1-5)
Pavlus ruhsal armağanları, özellikle peygamberlik yeteneğini gayretle istememiz gerektiğinden söz eder. Neden? Bir kimse, bir kardeşten peygamberlik sözleri işitirse, cesaret alır ruhça gelişir ve Tanrı’nın düşünceleri ile teselli bulur. Tanrı’nın sesini başkaları için işitmek ve Tanrı’nın sözlerini onlarla paylaşmak ne muazzam bir ayrıcalık!
“Peygamberlik armağanına sahip değilim,” ya da “Tanrı beni böyle kullanmıyor!” diyor olabilirsiniz. Gene de, Elçi Pavlus kendimiz için değil, ama başkalarını ruhça geliştirmek için peygamberliği arzulamamızı söyler. Eğer Kutsal Ruh içimizde yaşıyorsa ve gezegendeki herkesle ilgili her şeyi biliyorsa, bence bir insana yardım edebilecek bir bilgiyi bizimle paylaşmak Tanrı için büyük bir mesele değildir. Aslında, bir bilgiyi kendimiz için değil, başkasının yararı için kullanacağımızı biliyorsa, Tanrı’nın bizimle başkaları hakkındaki bilgileri paylaşmayı sevdiğini düşünüyorum.
Daha önce söylediğim gibi, Tanrı bize her zaman konuşuyor, ancak biz O’nun söylediklerini çoğu kez almıyoruz. Tanrı’nın size herhangi bir bağlamda başkaları için konuşacağını bilmek, O’ndan almanıza yardımcı olur ve işittiklerinizi paylaşmak için size güven verir. Rab’den başkalarıyla ilgili sözleri ilk almaya başladığında, bunları nadiren paylaştım, çünkü peygamberliğin ne olduğunu, ne için olduğunu ve hatta işittiklerimin Tanrı’dan olup olmadığını gerçekten bilmiyordum. Ancak, Tanrı’nın bazen başkaları için bize sözler verdiğini öğrendikten sonra, bu sözleri paylaşmak konusunda daha bilinçli oldum.
Uzun süre önce, bir arkadaşım duygusal bakımdan tükenmiş, hayatını mahvetmekten yorgun düşmüş bir haldeydi. Hayatı hakkında düşünmek için kendi başına bir lokantaya gitti; parası, işi, umudu ve hayatı yoktu. Lokantada oturmuş kahve içerken adamın biri masasına geldi ve karşısına oturdu. Adam arkadaşıma şöyle dedi “Evlat, İsa seni seviyor ve sana bunu söylememi istedi.” Bunu söyledikten sonra adam, arkadaşımı bir kilise ibadetine davet etti ve ibadet sırasında arkadaşım yüreğini İsa Mesih’e verdi. Peygamberlik sözü ayrıntılı değildi ve bize peygamberlik gibi gelmeyebilir, ama arkadaşım için o durumu içinde Tanrı’dan gelen bir sözdü. Tanrı’nın verdiği bir söz bir insanın yaşamını değiştirebilir. Tanrı’nın böyle bir sözü aktarmak için kullandığı araç siz olabilirsiniz. Dostlar, Tanrı size bir şey söylediğinde bu bir başkası içindir, cesur olun ve paylaşın!
Tanrı’nın başka bir şey söylemesini beklediğiniz için Tanrı’nın size söylediklerini hiç göz ardı ettiniz mi? Tanrı’nın bizimle iletişim kurmasının farklı sebeplerini bilmenin yarar nedir?
Tanrı’nın hayatınızla ilgili verdiği terbiyeye hiç direnç gösterdiniz mi? Evetse, neden direndiniz?
Tanrı size başka insanlar hakkında konuşur mu? Başkaları için dua etme sıklığınızın Tanrı’dan onlar için işitme sıklığınızla nasıl bağlantısı var? Bunu daha etkin olarak nasıl amaçlayacaksınız?
Bu bölümde sizi en çok ne teşvik etti ve bunu hayatınızda nasıl uygulayacaksınız?
Dokuz yaşlarındayken, dışarıda mahalledeki çocuklarla beyzbol oynuyordum. Bir sebepten ötürü ilk oyunuzda yakalayıcı olmuştum. O pozisyonda oynamaktan nasıl da nefret ederdim! Oyun başlayalı henüz çok olmamıştı ki, önümdeki vurucu yastığa bastı ve top fırlatılınca geriye bir adım atıp tur vuruşu yapabilmek için sopayı salladı. Hâlâ neden geriye bir adım attığını bilmiyorum, ancak sopayı başımın tam sağ tarafına vurup beni yere serdi. Birkaç kişinin yardımıyla ayağa kalkıp eve gidince annem beni hastaneye götürdü. Çok şükür, çenem ve kafatasım sağlamdı, ancak sağ kulağım ciddi biçimde zarar görmüştü. Sabah uyandığım zaman, sağ kulağımda asla tümüyle ortadan kalkmayan sürekli bir çınlama olduğunu hatırlıyorum. Hatta bugüne dek, sağ kulağımda bir miktar duyma bozukluğu vardır.
O günden beri gidip gelen belirtiler veren duyma güçlükleri yaşıyorum. Bir ay iyi duyabiliyorum, ama sonraki ay sağ kulağımla yaklaşık yüzde elli duyabiliyorum. Sopa başıma çarptığı zaman, kulağımın sıvı boşaltma yeteneği zarar gördü ve ne zaman orta kulağımda su kalırsa duymam güçleşiyor. Durum rahatsız edici olmanın ötesinde ve sıkça yakalandığım kulak enfeksiyonları hayatımı oldukça etkiliyor. Hâlâ dua ettiğim bir mucize gerçekleşmezse, duyma yeteneğim yıllar içinde azalabilir ve en sonunda “Ha, ne dediniz?” diye bağırıp duran yaşlı bir adama dönüşebilirim.
Yaşadığım komplikasyonlar sağır bir insanla karşılaştırıldığında çok küçük olsa da, duyma bozukluğunun ne demek olduğunu bir dereceye kadar anlayabiliyorum. Çoğu kez konuşan kişiyi tamamen duyamadığım sohbetlere giriyorum ve sadece “evet” diyip söylenen her şeyi anlamışım gibi başımı sallıyorum. Sorunun konuşmamla değil, duymamla ilgili olduğu gerçeğini kabul ettim ve bu yüzden sol tarafıma doğru ya da daha yüksek sesle konuşulmasını istemek yerine, genelde konuşmayı akışına bırakıyorum ve ne alabiliyorsam onu alıyorum. Şahane, değil mi? Sadece siz biliyorsunuz, bu bizim sırrımız, o yüzden kimseye söylemeyin! Diğer birçok insan gibi, ben de normal bir duyma yetisinden yoksun bir hayata uyum sağlamayı öğrendim.
Herkes fiziksel duyma yetisinde engellerle karşılaşmaz, ama belli bir noktada hepimiz Tanrı’yı işitmekte engellerle karşılaşırız. Tanrı’dan işitmememizin birçok nedeni olabilir, ama benim fiziksel duymamda olduğu gibi, sorun asla konuşanda değildir. Farklı Müjde kayıtlarında, İsa kalabalıklara Tanrı’nın Egemenliği hakkında birçok benzetme anlattı. Bu benzetmelerin bazılarının sonunda İsa “İşitecek kulağı olan işitsin!” der (Mar. 4:9; Luk. 8:8; 14:35). İsa’nın neden böyle dediğini hiç merak ettiniz mi? Ben kesinlikle ettim. Elbette, İsa’nın konuştuğu insanların fiziksel kulakları vardı, ama bu, İsa’nın sözlerini anladıkları ya da kabul ettikleri anlamına gelmez. İsa’nın her izleyicisinin sorması gereken soru şudur, “İsa’nın bana söylediklerini işitecek kulağım var mı?”
Engel dediğimizde Tanrı’nın söylediğini işitmekten bizi alıkoyan ya da durduran bir şeyi kastediyorum. Tanrı’yı işitmek ve izlemek üzere yaratıldığımızdan, her engeli büyümemize ve genel iyiliğimize ciddi bir tehdit olarak almamız son derece önemlidir. Aslında, Tanrı’yı işitmemiz engellendiği zaman, Tanrı’ya itaat etmemiz de engellenir. İsa şöyle dedi, “Koyunlarım sesimi işitir. Ben onları tanırım, onlar da beni izler” (Yuhanna 10:27). Hıristiyanlar için itaat, Tanrı’yı işitmenin doğal akışının sonucu olmalıdır ve bu nedenle Tanrı’yı işitmeyi amaçlarken engellenmemeliyiz.
Karşılaşabileceğimiz çeşitli engellere bakarken, yüreklerimizi biricik çözüme bağlı tutmamız önemlidir: İsa. İsa çarmıh üzerinde ölüp dirildiğinde, Babamız’ın sesini işitmemizin önündeki bütün engelleri ortadan kaldırdı (Ef. 2:13). Tanrı’nın cep telefonu azami çekmektedir; eğer bizimki çekmiyorsa, o zaman sorunun Hizmet Sağlayıcı’dan (İsa’dan) değil, kendi cihazımızdan kaynaklandığını fark etmeliyiz.
Son on küsur yıldan bu yana yerel kilisemizde dua takımı üyesi olarak hizmet etme şansına sahibim. Dua etmeyi severim ve bir ihtiyaç anında Tanrı’dan cevap aramak için birisiyle yanyana durmayı ayrıcalık sayarım. Birçok insanla dua ederken, bir kilise ibadeti sırasında dua isteyen herkesin halihazırda Hıristiyan olduğunu varsaymak gibi temel bir hata yaptım. Utanarak itiraf etmeliyim ki, bu hatayı yıllar boyunca tekrar tekrar yaptım.
Bir gün bir kilise ibadetinden sonra, öne yürüdüm ve bir hizmet zamanı için dua takımlarına katıldım. Bir beyefendi bana yaklaştı ve içinden geçtiği mevcut bir sıkıntıyı paylaşmaya başladı. Birkaç dakika onu dinledim, sonra dua etmeye ve Rab’bi beklemeye başladım. Dua ederken bir şeylerin yolunda olmadığını hissettim, ama ne olduğu hakkında fikrim olmadığından üzerinde durmadım. Duayı tamamladım ve bir süreliğine konuştuk. Adam ayrılmadan hemen önce, Tanrı’yı işitmediği ya da O’nu tanıdığını hissetmediği hakkında bir yorum yaptı. Bunun üzerine adama “Hayatını İsa’ya ne zaman verdin?” diye sorunca bana “Verdiğimi söyleyemem” cevabını verdi. Gerçekten mi? Bunu gerçekten yaşadım mı? On dakikadır Tanrı’yı işitmek isteyen biri için dua ediyordum ve tüm bu zaman boyunca adamın sorunu sadece Tanrı’yı tanımamaktı.
Bu deneyimden iki şey öğrendim. Birincisi, sırf kiliseye geldiği ya da dua için ön tarafa yaklaştığı için bir kimsenin Hıristiyan olduğunu asla varsaymayacağım. İkincisi, Tanrı’dan işitmenin önündeki en büyük engel Tanrı’yı kişisel olarak tanımamaktır. Tanrı’yı işitmek O’nu tanımaktır ve Tanrı’yı tanımak O’nu işitmeniz için sizi konumlandıracaktır.
Hatırlayın, İsa koyunlarının sesini işittiğini söyledi (Yu. 10:27). Üstelik İsa, bu sözü Yahudi önderlerle kimliği hakkında yaptığı ateşli bir tartışma sırasında söyledi. “Tanrı’dan olan, Tanrı’nın sözlerini dinler. İşte siz Tanrı’dan olmadığınız için dinlemiyorsunuz.” (Yuhanna 8:47). İsa ve Kutsal Yazılar aracılığıyla gelen Tanrı’nın sözlerini işitmeleri engellenmişti, çünkü Tanrı’nın gerçek izleyicileri değillerdi.
Bu kitabı okuyanların çoğunun Rab İsa’ya adandığına eminim. Ancak, yaşamınızı İsa Mesih’e teslim etmediyseniz, O’nun sevgisini şimdi kabul etmeniz için sizi teşvik ederim. “Tanrı’yı hiç işitmiyorum” diyorsanız, o zaman ben de size sorarım, İsa Çobanınız mı? İsa’yı mı yoksa kendi sesinizi mi izliyorsunuz? Yaşamınızı İsa Mesih’e verdiniz mi? O’nun ölümü ve dirilişi aracılığıyla günahlarınız bağışlandı mı? Eğer değilse, bu size Tanrı’dan bir söz olsun: sizi kişisel olarak tanımak ve derin bir ilişki yoluyla sizinle iletişim kurmak istiyor. Tanrı’nın sesini işiteceksiniz, ama her şey İsa’yı tüm yüreğinizle izlemeye karar vermenizle başlar.
İlk iman ettiğim dönemde, dua ve Kutsal Kitap çalışmasında saatler geçirmeyi severdim. On dokuz yaşında bir bekar olmam Rab’le beraber birçok saat geçirmem için bana fırsat sağlıyordu; çok büyük bir fedakârlık gibi gelmiyordu. Yıllar geçtikçe ve sorumluluklar arttıkça, Tanrı’yla geçirilen saatler eğer dikkat etmezseniz kolayca dakikalara inebilir.
Hiç şüphesiz, Tanrı’yla ilişkimiz birçok bakımdan eşsizdir, ama eşler arasındaki ilişkiyle arasında bazı benzerlikleri kolayca bulabiliriz. Her iyi ilişki iyi iletişim içerir. Eşimle birlikte evlilik öncesi ve sonrası danışmanlık hizmeti yaptığımız zamanlarda, bir ilişkideki iletişim kalitesinin o ilişkinin bir bütün olarak kalitesini belirlediğini görüyoruz. Bununla birlikte, bir karı koca birlikte anlamlı ve istikrarlı bir zaman geçirmedikçe iyi bir iletişim kuramaz. Bu gerçek Tanrı’yla kurduğumuz ilişki için de aynıdır. Hıristiyanlar olarak Tanrı’yı işitmekte karşılaştığımız en büyük engellerden biri O’nunla kaliteli zaman geçirmememizdir. Bu muhtemelen sizin için yeni bir haber değil, ama umuyorum ki, hepimiz Tanrı’yla zaman geçirmeyi ihmal etmenin eşlerimizi ihmal etmekten çok daha ciddi olduğunu anlarız. Tanrı hayatlarımızda ilk yeri almalıdır—durum böyle olmazsa, O’nu işitmemiz engellenecektir.
Hıristiyanlar’ın Kutsal Kitap’tan ziyade sporla ilgili konuları daha çok bilmesi ve ortalama bir Amerikalı’nın günde iki-üç saatini televizyon izleyerek geçirirken duaya sadece beş (ya da daha az) dakika ayırması tam bir trajedidir. Artık noktaları birleştirmeli ve başka şeylere öncelik verip Tanrı’yla zaman geçirmediğimiz için O’nu işitmediğimizi kabul etmeliyiz. Bu arada zamanımızın çoğunu Tanrı için bir şeyler yapmak için harcamamıza rağmen Tanrı’yla birlikte zaman geçirmememiz de aynı derecede trajiktir.
Gençlik pastörü olarak hizmet ederken, bölgedeki büyük kiliselerden birinin düzenlediği önderler yemeğine katıldım. Yemek sırasında konuşmacı dua etmeye günde ortalama kaç dakika ayırdığımızı yazmamızı istedi. Herkes yazmayı bitirdiği zaman, kağıtlarımızı katladık ve bir görevli gelip sonuçları kontrol etmek üzere hepsini topladı. Birkaç dakika sonra, konuşmacıya sonuçlar verildi. Sonuçları bize okurken, açıkçası çok şaşırdım, çünkü gençlik pastörlerinin çoğu günde beş dakikadan daha az dua ediyordu. Konuşmacı bize bakıp “Tanrı’yla birlikte yaşamanız ve halkına hizmet etmemiz için bu gerçekten yetecek mi?” diye sorduğunda yüzlerimizdeki bakışı asla unutmayacağım. Odadaki yüzü aşkın gençlik pastörü hep bir ağızdan “Hayır!” diye karşılık verdi.
O gün toplantıdan utana sıkıla ayrılmamakla birlikte, Tanrı’yla geçirmek için daha az bir zamanı standart kabul etmiş olduğumun farkına vardım ve artık bu benim için kabul edilebilir bir şey değildir. Pastör olmamı, bir hizmet yapmamı ya da insanların adımı bilmesini umursamıyorum, ancak her şeyi Tanrı’nın önüne koyup gene de garip bir sebepten ötürü Tanrı’yla iyi bir iletişim kurmayı bekliyorsam bundan kaygı duyarım. Bir evlilik ilişkisinin birlikte geçirilen kaliteli zaman olmaksızın iyi olmasını beklemeyiz, o halde Rab’le ilişkimizde de durumun farklı olmasını bekleyemeyiz. Ne de olsa, biz Rab’bin Geliniyiz O’nunla ne kadar çok zaman geçirirsek, O’ndan o kadar çok işiteceğimiz ebedi bir gerçektir.
İsa arkadaşları olan Marta ve Meryem’i ziyaret ettiği sırada Tanrı’yla zaman geçirmeyi ihmal etmekle ilgili konuştu.
İsa, öğrencileriyle birlikte yola devam edip bir köye girdi. Marta adında bir kadın İsa’yı evinde konuk etti. Marta’nın Meryem adındaki kızkardeşi, Rab’bin ayakları dibine oturmuş O’nun konuşmasını dinliyordu. Marta ise işlerinin çokluğundan ötürü telaş içindeydi. İsa’nın yanına gelerek, "Ya Rab" dedi, "Kardeşimin beni hizmet işlerinde yalnız bırakmasına aldırmıyor musun? Ona söyle de bana yardım etsin." Rab ona şu karşılığı verdi: "Marta, Marta, sen çok şey için kaygılanıp telaşlanıyorsun. Oysa gerekli olan tekbir şey vardır. Meryem iyi olanı seçti ve bu kendisinden alınmayacak." (Luka 10:38-42)
Bu olayda hayatlarının en önemli anıyla ilgili iki farklı karar veren iki kadının resmini görürüz. Kutsal Kitap, Meryem’in Rab’bin ayaklarının dibinde oturmuş “O’nu dinlediğini”, Marta’nın ise arkaplanda işlerinin çokluğundan ötürü telaş içinde olduğunu söyler. Marta, Meryem’in seçimiyle ilgili olarak Rab’be çıkıştı, çünkü kızkardeşinin İsa’nın ayakları dibine oturmasının tembelliğinden ileri geldiğini düşündü. İsa hemen yapabileceği en gerekli şeyin Meryem’in şu an yaptığı olduğunu belirtti. Yani “ayakları dibine oturmak, O’nu dinlemek.” İsa Marta’nın yaptıklarının önemsiz olduğunu söylemedi; ama gerekli olmadığını açıklıyordu.
Neden programımız hafiflediğinde ya da hayatın bu dönemi sakinleştiğinde, Tanrı’yla daha çok zaman geçirmek gibi önemli işlere geçebileceğimize inanırız? Bu bir yalan. Her zaman yapılacak işler, gidilecek yerler, yardım edecek insanlar olacaktır. Bütün bu işleri yapmak gerekli ve elbette önemli olsa da, eğer Tanrı hayatlarımızda ilk yeri almıyorsa, geri kalan her şey çok bir şey ifade etmez. Gerçek şu ki, Tanrı’yla zaman geçirmeyi ihmal ettiğimizde, O’nu işitmemiz engellenir.
Hıristiyan yaşamımın kusursuz bir karnesi olsun isterdim, ama işin doğrusu durum böyle değil. İlk iman ettiğimde, farkında olduğum tüm büyük sorunlardan kurtuldum: uyuşturucular, alkol ve cinsel ahlâksızlık. Yaşadığım deneyim gerçek bir kalp nakliydi; İsa içimdeki taş yüreği çıkarıp etten bir yürek verdi (Hez. 11:17-21). Yepyeni bir insan oldum ve değişim o kadar güçlüydü ki, ilk altı ay boyunca günaha ayartıldığımı neredeyse hiç hatırlamıyorum. Ah, ama ayartıdan kaçma dönemi kısa sürdü ve kurtulmuş olduğum günahların ayartısını yeniden hissettim.
Gerçekten yeni ve doğaüstü bir dönüşümden geçmiş olsam da, belirli bir günaha geri döndüm ve yüreğim tekrar katılaşmaya başladı. Bu süre içinde, kilisedeki bir toplantıda otururken, konuşmacının vaazı beni ikna etti, ama karşılık vermeyi reddettim. Tövbeye yönlendirilmek için Tanrı’nın ve diğer imanlıların yardımına ihtiyacım vardı. Karşılık vermeyi geciktirdikçe, yüreğim daha da katılaştı. Gizli günahımın yanlış olduğunu biliyordum. Değişmem gerektiğini biliyordum, hatta değişmek istiyordum, ama her şey hakkında alçakgönüllü ve dürüst olmanın bedeli bir sebepten ötürü çok ağır görünüyordu.
Gece geç saatlere dek Kutsal Kitap’ım açık olarak çaresizce Tanrı’dan işitmeyi arzuluyordum. Halbuki Tanrı bütün bu süre boyunca ikna yoluyla konuşurken ben O’nu görmezden geliyordum. Sıkıntılarımdan rahat bulmak için Kutsal Kitap’ı araştırdım, ama Tanrı devam etmeme izin vermiyordu. Günahın ne kadar aldatıcı olabildiğini ilk elden öğrendim. Ruhsal kulaklarımızı Kutsal Ruh’un iknasına kapamak bizleri Tanrı’nın söylediği her şeyi işitmek alıkoyar Bir gün günahımı itiraf edip Tanrı’yla barışmak için birarkadaşımın evine gitmeye karar verdim. Kutsal Ruh’un beni ikna etmesine karşılık verdikçe yüreğim yumuşadı ve Tanrı’nın harika sesini büyük bir netlikle işitmeye başladım. Eğer tövbe edilmemiş günah içinde yaşamayı seçersek, sonunda yüreklerimiz katılaşacak ve Tanrı’yı işitmemiz önemli ölçüde azalacaktır. Kutsal Ruh’un iknasını dinlemeyi ve karşılık vermeyi reddetmek en nihayetinde bizi ruhsal sağırlığa götürür, çünkü Tanrı’yı işitmek yüreğin tutumuyla ilgilidir. Katılaşmış bir yüreğin işitme kaybına yol açacağı ilkesi her zaman için doğrudur.
İbraniler Yazarı’nın birinci yüzyılda bocalayan imanlılara yazdığı şu uyarılara kulak verin:
Ey kardeşler, hiçbirinizde diri Tanrı’yı terk eden kötü, imansız bir yüreğin bulunmamasına dikkat edin. "Gün bugündür" denildikçe birbirinizi her gün yüreklendirin. Öyle ki, hiçbirinizin yüreği günahın aldatıcılığıyla nasırlaşmasın.Çünkü Mesih’e ortak olduk. Yalnız başlangıçtaki güvenimizi gevşemeden sonuna dek sürdürmeliyiz. Yukarıda belirtildiği gibi, "Bugün O’nun sesini duyarsanız, Atalarınızın başkaldırdığı günkü gibi Yüreklerinizi nasırlaştırmayın." O’nun sesini işitip başkaldıran kimlerdi? Musa önderliğinde Mısır’dan çıkanların hepsi değil mi? Tanrı kimlere kırk yıl dargın kaldı? Günah işleyip cesetleri çöle serilenlere değil mi? Sözünü dinlemeyenler dışında kendi huzur diyarına kimlerin girmeyeceğine ant içti? (İbr. 3:12-18)
Bu pasaj yüreklerimizin “günahın aldatıcılığıyla nasırlaşabileceğini” ve böylece Tanrı’nın sözlerine direnebileceğimizi ortaya koyar. Yazar, İsrail halkının da Mısır’dan Çıkış döneminde yüreklerinin katılığı yüzünden başkaldırdığını hatırlatır. Kendi tecrübelerime dayanarak biliyorum ki, Rab’bin ve diğer insanların önünde kendimizi alçaltmak cesaret ister, ama aynı zamanda Mesih’te gerçek özgürlüğü deneyim etmenin ne kadar merkezi olduğunu da biliyorum. Kendimizi alçalttığımız zaman, tanrı bir zamanlar yenik düştüğümüz alanlarda zaferli yaşamamız için bize lütuf gösterir. (Yak. 4:6-10). Eğer Rab sizi bu konuda ikna ediyorsa, başka bir söz aramayın; bunun yerine, kendinizi alçaltın ve yüreğinizi Tanrı’ya uyumlu kılın. O zaman O’nun sesini daha net işitmeye başlayacaksınız.
Bir başka klasik engel “Tanrı sadece özel ya da gerçekten ruhsal insanlara konuşur” cümlesinde özetlenmiştir. Bu bakış açısı birçok bakımdan yanlıştır. Genelde bu bakış açısını benimseyen insanlar, kendilerini Tanrı’nın konuştuğu o “özel insanlar” arasında saymazlar. Açık konuşalım; herkes kusurludur. Herkesin, günahlarının örtülmesi için İsa’nın kanına ihtiyacı vardır—evet, herkesin! Tanrı’yı işitme ayrıcalığını kazanamazsınız, çünkü O’nu işitmek İsa’nın uğruna canını verdiği ilişkinin önemli bir parçasıdır.
Eğer Tanrı’nın sadece özel insanlarla konuştuğuna inanıyorsak, o zaman Tanrı’nın çocukları arasında ayrım yaptığına da inanıyoruz demektir ki, bu doğru değildir. Tanrı’nın sesini işitmeyeceğimiz bir biçimde yaşamamız ve sonra da “Ben gerçek bir ruhsal değilim” bahanesi arkasına sığınmamız mümkündür. Elbette eğer Tanrı’yla zaman geçirmez ya da gizli bir günah yaşamı sürdürürseniz, muhtemelen Tanrı’nın sesini pek işitmezsiniz, ama bu Tanrı’nın değil, sizin sorununuzdur. Tanrı her birimize farklı görevler ve çağrılar vermekle birlikte, kiminle konuşup kiminle konuşmayacağına dair gözdeler seçmez.
Tanrı’nın kimlere konuştuğunu ele alırken, Yakup Mektubu’nda ne yazdığına bakalım:
İçinizden birinin bilgelikte eksiği varsa, herkese cömertçe, azarlamadan veren Tanrı’dan istesin; kendisine verilecektir. Yalnız hiç kuşku duymadan, imanla istesin. Çünkü kuşku duyan kişi rüzgarın sürükleyip savurduğu deniz dalgasına benzer. Her bakımdan değişken, kararsız olan kişi Rab’den bir şey alacağını ummasın (Yak. 1:5-8)
Yakup, mektubunda bilgelikte eksiğimiz olduğunda, tüm yapmamız gerekenin Tanrı’dan istemek olduğunu yazar. Tanrı bize nasıl bilgelik verir? O bize konuşur. Diğer bir deyişle, Tanrı’dan bilgelik istediğimiz zaman, mevcut şartlarda ne yapmamız gerektiği hakkında bize konuşmasını istiyoruz. Bu pasajda gördüğüm tek ön koşul, isteyen kişinin bunu imanla yapması, yani istediği şeyi Tanrı’nın kendisine vereceğine inanmasıdır. Bu düşünce, “özel ya da ruhsal olmalısın” önermesinin tam zıttıdır. Yakup Mektubu’nda daha sonra neden bilgelikte eksik olduğumuzu okuyoruz; çünkü Tanrı’dan dilemiyoruz (Yak. 4:2).
İsa’nın istemekle ilgili aynı şeyi Matta 7:7-8’de öğrettiğini hatırlayabilirsiniz:
Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapı çalana açılır.
Gerçek şu ki, bazılarının Tanrı’yı diğerlerine nazaran daha çok işitmesinin nedeni bir şekilde daha özel olmaları değil, daha sık istemeleridir. Tanrı ayrım yapmaz, ama dileyenlere cevap verir. Belki de Tanrı’dan bize konuşmasını çok sık istemediğimiz için Tanrı’yı çok sık işitmiyoruz.
Tanrı’yı işitmek konusunda yazmaya başladığımda, iki kitap yazmaya karar verdim. Birinci kitap şu an elinizdedir, ikincisinin adıysa Understanding Prophecy (Peygamberliği Anlamak). Bu kararı vermemin nedeni, kısmen Tanrı’yı kendimiz için işitmenin (ilişkisel iletişim) Tanrı’yı başkaları için işitmekle (peygamberlik armağanı ve hizmet) karıştırılmasıdır.
Tanrı’yı kendi yaşamınız için işitmeniz hizmet için bir ruhsal armağan değil, ilişkinizle ilgilidir. İsa, kendisini tanıyan herkesin O’nun sesini işitmesi gerektiğini açıkça öğretti. “Koyunlarım sesimi işitir. Ben onları tanırım, onlar da beni izler.” (Yuhanna 10:27). Peygamberlik, bir başkası için Tanrı’yı işittiğimizde ve bunu o kişiyle paylaştığımızda gerçekleşir. Bu yüzden, peygamberlik bir kişinin Tanrı’dan işittiklerini başkalarına söylemesi olarak tanımlanır. Özellikle Kutsal Kitap’ı okurken ve peygamberlik, peygamberler vs. gibi kavramları tanımlarken bu fark önem taşımaktadır.
Tanrı’nın size konuştuğunu işitmek için peygamber olmanız ya da peygamberlik armağanına sahip olmanız gerekmez. Tanrı sizi seviyor ve sizinle ruhsal armağanlarla ilgisi olmayan derin ve anlamlı yollarla iletişim kurmak istiyor. Bir kimse Tanrı’yı işitme konusuna yalnızca bir ruhsal armağan olarak bakarsa, genelde Tanrı’dan işitemeyeceğini düşünür ve kendisini Tanrı’yla iletişimi de içeren gerçek bir ilişkiden otomatik olarak koparmış olur.
Bu engel, benim kişisel olarak katılmadığım ruhsal armağanlarla ilgili belirli öğretilere dayanır. Ben herkesin Tanrı’yı işitebileceğine ve herkesin peygamberlik edebileceğine inanıyorum (Elç. 2:17-21; 1Ko. 14:1). Birçoğumuzun Tanrı’nın bizim içimizde ve aracılığımızla yaptıklarını sınırlandıran öğretiler duymuş olması talihsizliktir. Eğer Tanrı’yı işitme konusunu bir şekilde geçmişteki ruhsal armağanlardan ötürü bloke etmişseniz, o zaman Tanrı’yı kendiniz için işitmekle başkaları için işitmek arasındaki farkı incelemenizi teşvik ederim. Buna ilaveten, Kutsal Ruh’un sizin aracılığıyla yaptığı hizmeti sınırlandıran herhangi bir öğretiyi de değerlendirmenizi teşvik ederim.
“Tanrı’nın Sesini Ayırt Etmek” adlı 7. bölümde daha da tartışacağımız gibi, düşman hayatlarımız aracılığıyla Tanrı’nın Egemenliği’nin yayılmasını durdurmak için bizi aldatmayı amaçlar. Kimsenin aldanmak istemediğini düşünüyorum, fakat aldananlar, aldandıklarını düşünmezler, zira aldanmanın doğası budur.
Aldanma, Tanrı’yı işitmemizi iki yoldan engeller. Birinci ve en yaygını sahte öğreti yoluyladır. Elçi Pavlus, Timoteos’u sahte öğretiler konusunda birçok kez uyardı ve sağlam öğretiye bağlı kalması için teşvik etti (1Ti. 4:6). Pavlus ayrıca bazılarının “aldatıcı ruhlara ve cinlerin öğretisine kulak vererek” aldanacaklarını söyledi. “Ruh açıkça diyor ki, son zamanlarda bazıları yalancıların ikiyüzlülüğü nedeniyle aldatıcı ruhlara ve cinlerin öğretilerine kulak vererek imandan dönecek” (1Ti. 4:1). Mesih’in Bedeni’ni karıştırmak ve yanlış yönlendirmek için sahte öğretiler yayan Şeytani ruhlar vardır. Sahte öğretiler önemli gerçekler hakkında inandıklarımız üzerinde dalga etkisi yaparlar. Aldanmış bir kimse her zaman kendisinin haklı, diğer herkesin haksız olduğunu düşünür. Bu yüzden, başkalarını aydınlatmayı misyon edinirler. Üzücü gerçek ise yanlış yolda olduklarıdır, çünkü inandıklarışey yanlıştır. Onlara açık Kutsal Kitap ayetlerini göstermek için ne kadar çabalarsan çabala, onları görecek gözleri yoktur.
Farklı kiliselerde hizmet ederken birçok insanla tanışırım. Bazı öğretilerin insanların Tanrı’dan işitme yeteneklerini köreltmesi beni şok eder. Birkaç yıl önce, özel bir konferans haftası için bir kilisede hizmet etmek üzere davet edilmiştim. O kiliseye ne daha önce gitmiştim ne de oradan birilerini tanıyordum. Kiliseye vardıktan kısa süre sonra, hizmetler başlamadan önce Rab’bin yüzünü aramak için dua odasına girdim. Dua sırasında, diğerlerinin dua ettikleri şeylerden ve peygamberlik sözleriyle Tanrı’nın sesini temsil etmelerinden rahatsız olup durdum. Dua zamanımızdan sonra, arkadaşımla birlikte belli ki aklı karışmış olan dua edenlerden biriyle konuşmaya başladık. Bize kiliseden birçok kişinin kendisine Kutsal Kitap’a ihtiyacı olmadığını, zira Tanrı’nın ona doğrudan konuşacağını söylediklerini anlatmaya başladı.
Bu kilisede geçirdiğimiz zaman boyunca pek çok gariplik sezmiş olduğumuza şaşmamalı. Kutsal Kitap’ı devre dışı bırakıp sadece Kutsal Ruh’u tek rehber kabul etmek gibi çok ciddi bir hata yaparak sahte bir öğretiye kapılmışlardı. Bu kişinin Kutsal Kitap’ın önemini, Tanrı’nın sözü aracılığıyla isteğini tesis ettiğini ve Ruhu aracılığıyla ayrıntılar sağladığını anlamasına yardımcı olmaya çalıştık.
Sahte öğreti insanların sadece Tanrı’yı işitmesine engel olmakla kalmıyor, aynı zamanda başka her türlü sahte öğretilere ve peygamberliklere kapı açıyordu. Aldanma, tıpkı kanser gibi tüm bedeni tüketip sonunda yok edene dek büyümeye devam eder. Tanrı sözünü bilmek, çalışmak, sevmek ve ona bağlı kalmak bizi aldanmaktan önemli ölçüde koruyacaktır.
Aldanmamızın ve Tanrı’yı işitmemizin engellenmesinin bir başka yolu sahte peygamberlik sözleridir. Öncelikle, bir kimsenin söylediklerini asla tamamen gerçek kabul etmemeliyiz, çünkü peygamberlik sözlerini anlamak ve yorumlamak için bizde de Kutsal Kitap ve Kutsal Ruh vardır. Tanrı’dan işittiklerini iddia etseler bile, diğerlerinin söyleyecekleri hakkında düşünüp dua etmeliyiz, çünkü onlar Tanrı değildir ve söyledikleri ne kadar doğru görünse de, dikkatlice sınanmalıdır.
Kutsal Kitap’a uygun hiçbir dayanak olmaksızın, eşlerinden boşanmak için Rab’den onay aldıklarını söyleyen en az beş kişiyle konuştum. Ne dediysem, onları ikna edemedim. Bir kimse sahte bir sözü gerçek kabul ettiğinde, o kişi aldanmış ve dolayısıyla Tanrı’yı işitmesi engellenmiştir. “Bu kiliseden ayrılmam gerekir.” “Tanrı beni işimi bırakıp tam zamanlı hizmet etmeye çağırdı.” “Rab barışmamın gerek olmadığını, çünkü önce diğer kişinin bana geleceğini söyledi” Bu iddiaları ve daha birçoklarını işittim. Sahte peygamberlikler her zaman belalı ya da şeytani değildir, ama Kutsal Kitap’a uymuyorlarsa sonuçta Tanrı’dan değiller demektir. Bir kez daha, bu türden birçok söz Kutsal Kitap’ın gerçeğine göre sınandığında kolayca ıskartaya çıkar.
Eğer başkaları için Rab’den işitirsek, işittiğimiz ve konuştuğumuz şeyin Kutsal Yazılar’a dayandığına ve gerçekten Kutsal Ruh’tan kaynaklandığına dikkat etmeliyiz. İnsanların Rab’den işittiklerisözleri değil, kendi duygularından hissettiklerişeyleri Rab adına iletmelerini görmek beni kederlendiriyor. Bizi aldatan, her zaman düşman değildir; bazen belirli bir biçimde hissedersek Tanrı’nın da aynı şekilde hissedeceğini düşünmemize yol açan duygu durumumuz bizi aldatır. Eski Antlaşma’da Tanrı, kendi akıllarından geçen sahte sözleri söyleyenleri azarladı (Yer. 14:14). İşittiğimiz ve konuştuğumuz sözlerin gerçekten Tanrı’dan geldiğine dikkat etmeliyiz, çünkü eğer Tanrı’dan gelmiyorsa, aldanabilir ve Tanrı’nın gerçekten söylediklerini işitmeyebiliriz.
Dinsel kibre düştüğümüzde, başkalarının ya da Tanrı’nın sesini dinlemeyerek Tanrı’nın sesini bastırabiliriz. Halihazırda her şeyi çözdüğümüzü düşünürüz. Kibirli bir kişi Tanrı’nın sesini işitmek isteyebilir ve hatta Tanrı konuşmuş gibi davranabilir. Ancak gerçekte konuşmayı yapan, kişinin aklıdır. Kibir Şeytan’ın doğasıdır ve onun günaha düşüşünün özüdür (Yşa. 14:12-14). Kibirli olduğumuzda düşmanın doğasını alır ve Tanrı’nın sesine aykırı yaşarız. “Yine de bize daha çok lütfeder. Bu nedenle Yazı şöyle diyor: "Tanrı kibirlilere karşıdır, Ama alçakgönüllülere lütfeder."” (Yak. 4:6).
Pastör olarak farkındalık ve değişim yaratmak için insanları düzeltmem gereken zamanlar olur. Bir gün karakter ve davranışlarıyla ilgili dua etmek ve tartışmak için hakkında bazı izlenimler edindiğim biriyle buluştum. Konuşurken Rab bana bir görümde ona verilen bir zarf gösterdi. Görümde söz konusu kişi zarfı alır almaz, üzerine “Göndericiye iade” damgası basarak hemen geri verdi. Görüm sona erdi ve bu sayede karşımda oturan kişinin ne kadar kibirli olduğunu gördü.
Konuşmamızın geri kalanı Rab’bin verdiği görümü tümüyle doğrular nitelikteydi. Konuştuğum kişi dediklerimi dinlemesine rağmen, beni işitmedi, zira kibri yolu tıkamıştı. O toplantıdan oldukça kederli biçimde ayrıldım, çünkü bana gösterdiği tepki aslında Tanrı’ya karşı tepkisinin bir yansımasıydı
Kibirli insanlar Tanrı da dahil kimseden yardım ya da öğüt istemezler. Böyle bir yaşam insanı yıkıma götürür (Özd. 16:18). Yaşamlarımızda Tanrı’nın öğüdünü aramazsak potansiyelimizi, kaderlerimizi ve öz amaçlarımızı yok ederiz. Kibir çoğu kez Tanrı’dan ve diğerlerinden işitmemiz gerekenleri almamızı engeller. Kibrinizin Tanrı’nın sesini engelleyip engellemediğini bilmenin bir yolu, yaşamınızda Tanrı’nın yönlendirişini hangi sıklıkla aradığınızı (Kutsal Kitap) ya da dilediğinizi (dua) gözden geçirmenizdir. Tanrı’dan alan alçakgönüllü bir yüreğimiz varsa, bu Tanrı’yı sıkça aramamızla ve dilememizle belli olur.
Tanrı’nın bize ne söylediğini hepimiz bilmek isteriz, ama halihazırda söylemiş olduklarını gözden kaçırmamalıyız. Kendi etkinlik alanımda Tanrı’nın sesini ayırt edebilen biri olduğuma güvenilir, bu nedenle Tanrı’nın onlara söylediğine inandıkları sözleri elekten geçirmek için düzenli olarak insanlarla görüşürüm. Birçok öyküyü dinlerken, sorduğum başlıca sorulardan biri “Tanrı’nın sana yapmanı söylediği son şey nedir?” Bu soruya verdikleri cevap, mevcut yön arayışlarını onaylayabilir ya da sona erdirebilir.
Tanrı’nın bize her gün konuştuğuna, özellikle de ilişkisel diyalog bağlamında “Seni seviyorum” cümlesinden “Bu ayetlerin biraz daha derine in” cümlesine kadar herhangi bir söz işitebileceğimize inanıyorum. Ancak, Tanrı’dan yönlendirici sözler işitmeyi amaçlarken, bunu Tanrı’nın bize halihazırda söylediklerini göz ardı etmeden yapmaya dikkat etmeliyiz. Ayrıca, düşmanın yön sezgimizi bozmak için aklımıza karmaşık sözler göndermeye kalkışacağının farkında olmalıyız, zira bu sözler keşfedilmez ve ortadan kaldırılmazsa bizi bir labirente sokabilir.
Rab’den sürekli yönlendirici sözler aramak tehlike arz eder. Ben de herkes gibi peygamberlik hizmetine değer veririm, ama bir konferans sırasında 13 yönlendirici söz alan biriyle konuşursam, bir şeylerin gerçekten yanlış gittiğini düşünürüm. Kutsal Yazılar’a baktığınız zaman, Rab’bin her seferinde bir geçerli yönlendirici söz verdiğini görürsünüz, öyle ki sözü alan kişi Tanrı’nın sesine açıkça itaat edebilsin. Bunun istisnaları olduğuna eminim, ama Tanrı genel olarak bir defada birden çok yönlendirici söz yerine, her seferinde bir şey konuşur.
Tanrı’nın Nuh’a ne söylediğini bir düşünün. “Kendine gofer ağacından bir gemi yap...” (Yar. 6:14). Bu sözün ardından, Tanrı Nuh’a yapacağı geminin türü, büyüklüğü ve amacı hakkında ayrıntılar verdi. Nuh’un geminin yapımını yetmiş ila yüz yıl arasında bir zamanda tamamladığı tahmin edilmektedir. Ya Nuh, yapımın otuzuncu yılında bir başka yönlendirici söz almak için Tanrı’ya dua etse ne olurdu? Ya Nuh gemiyi yapmaktan yorulsaydı, belki biraz cesaretini yitirseydi ve Tanrı’nın yaşamı için başka bir planı olup olmadığını bilmek isteseydi, ne olurdu? Ya Nuh yerel bir peygamberlik konferansına katılsaydı ve birçok kişi ona farklı iş kollarına gireceğini ve kazandığı paralarla binlerce kişiyi bereketleyeceğini söyleseydi, ne olurdu?
Eğer Nuh Tanrı’ya gelip bir başka yönlendirici söz isteseydi, Rab muhtemelen onu şöyle yanıtlardı, “Nuh, gemiyi bitir.” Eğer Tanrı’nın halihazırda söylediklerini tam olarak yerine getirmezsek, O’nun bize başka bir şey söylediğini işitmemiz pek mümkün olmaz.
Tanrı’nın bize halihazırda söylediğini yapmamanın tehlikelerine iyi bir örnek 1. Krallar 13. bölümde verilir. Rab isimsiz bir Tanrı adamını Yoşiya adlı doğru bir kralın gelişini önceden bildirmek için İsrail Kralı Yarovam’a gönderir. Bu haber Kral Yarovam’ı öfkelendirir ve Tanrı adamını öldürtmeye kalkışır, ancak Tanrı onu mucizeyle koruyarak sözünün gerçek olduğunu doğrular.
Tanrı, görevini tamamladıktan sonra Tanrı adamına evine nasıl döneceğiyle ilgili özel bir buyruk verdi. Tanrı adamı şöyle dedi, “Çünkü RAB bana, ’Orada hiçbir şey yiyip içme ve gittiğin yoldan dönme diye buyruk verdi.” (1Kr. 13:9).
Ancak, eve dönüş yolunda yaşlı bir peygamber ona gelip şöyle dedi:
"Ben de senin gibi peygamberim" dedi, "RAB’bin buyruğu üzerine bir melek bana, ’Onu evine götür ve yiyip içmesini sağla dedi." Ne var ki yalan söyleyerek Tanrı adamını kandırdı. Böylece Tanrı adamı onunla birlikte geri döndü ve evinde yiyip içmeye başladı (1Kr. 13:18-19)
Tanrı adamı görevi başındayken durmaması ve yiyip içmemesi gerektiğini biliyordu, ama bir başka peygamberin “sözünü” dinleyerek Tanrı’nın halihazırda kendisine söylediğini yerine getirmedi. Yalana kulak vermenin sonucunda, Tanrı adamı canından oldu (1Kr. 13:20-25). Bu olay bize aşırı görünse de, Tanrı’nın halihazırda söylediklerine itaat etmenin önemini çok iyi açıklar.
Çoğu zaman Tanrı’dan zaten almış olduğum on beş peygamberlik sözünün üstüne bir tane daha almak için oluşan dua kuyruğunun en sonunda dururum. Bunun yerine, Tanrı’nın zaten yapmamı söylediği işleri yerine getirmek için ihtiyacım olan tanrısal lütuf için sıklıkla dua ederim. Rab’den ilave yönlendiriş almaya girişmeden önce halihazırda söylediklerine itaat etmeyi amaç edindiğimizden emin olmalıyız. Tanrı’nın bize verebileceği en yeni “sözün” tiryakisi olmak yerine, bize kişisel olarak söylediği herşey için şükretmemiz önemlidir. Tanrı, O’nunla yaptığımız yolculuk boyunca tam olarak bilmemiz gereken şeyi bize söyleyecektir. Unutmayın ki, Tanrı’nın sesini işitmek bir hedefe ulaşmak için bir yöntemdir, hedefin kendisi değildir. Hedef, Mesih’in bizde biçimlenmesi ve yeryüzünde olduğumuz sürede Tanrı’nın her birimiz için belirlediği bütün amaçları yerine getirmemizdir.
Bu bölüme yola çıkarak Tanrı’yı işitme yeteneğinizi etkileyen bir takım engelleri teşhis edebildiniz mi? Hangileri?
Bu bölümde sözü edilmeyen başka engeller fark ettiniz mi? Evetse, bunları nasıl tarif edersiniz?
Bu bölümde sizi en çok ne teşvik etti ve bunu hayatınızda nasıl uygulayacaksınız?