Yunus bu olayı niçin yaşadı, ve bunlar neden yazıya döküldü?
İsrailoğulları, Tanrı’nın verdiği bereketi ve kurtuluşu kendilerine saklıyorladı. Hatta, Tanrı onları seçtiği için, başka ulusları da hor görür, onlara tepeden bakarlardı. Oysa Tanrı’nın asıl amacı şuydu: ‘Sizi bereketleyip, sizin aracılığınızla yeryüzündeki bütün ulusları da bereketleyeceğim (Yar 12).’
Yunus peygamber bu yüzden yaşadıklarını fazlasıyla hak etti, çünkü İsrail’i simgeliyordu. Burada söz konusu edilen onun yüreğinin durumu, onun tavrıdır. Bu kitap İsrail halkına adeta meydan okur.
Bazen kilise için de, Hristiyanlar için aynı şey geçerlidir: ‘Bu kurtuluş bizim için, yalnızca biz bize olalım, Tanrı’nın huzurundan zevk alalım,’ derler. Evet, Tanrı imanlıları bereketlemek istiyor, ama olay sadece bundan ibaret değildir.
Senin İstanbul’la ilişkin nasıl, İstanbul için beklentin nedir, İstanbul’un geleceği için ne umuyorsun, İstanbul’un kurtuluşuna imanın hangi ölçüde?
Ve sence Tanrı İstanbul hakkında ne düşünmekte, kendisini nasıl hissetmektedir?
Yun 3:1 RAB Yunus'a ikinci kez şöyle seslendi:
Yun 3:2 "Kalk, Ninova'ya, o büyük kente git ve sana söyleyeceklerimi halka bildir."
Yunus, Tanrı’nın sesini tekrar duydu, daha önce en son 1.2’de bu sesi duymuştu. Belki senin için de Rab’bin sesini duymayalı çok zaman oldu. Dua et ve bugün, O sana seslensin. Çünkü O’nun sesini duymadan hiç bir şey yapamayız.
Yun 3:3 Yunus RAB'bin sözü uyarınca kalkıp Ninova'ya gitti. Ninova öyle büyük bir kentti ki, ancak üç günde dolaşılabilirdi.
Yunus, Ninova’da ne yapacağını, ne diyeceğini bilmeden, kalkıp gitti. Ninova etkileyici, dehşet verici, hatta korku saçan bir şehir olmalıydı; özellikle de köy kökenli bir Yahudi için. Büyük surlar, görkemli binalar ve koşturup duran kalabalıklar arasında, Yunus kendini küçük ve ezik hissetmişti mutlaka.
İstanbul da bize küçüklük, önemsizlik hissettirir, değil mi? ‘Ben kimim ki, bu kargaşalık içinde onlara ne verebilirim ki?’ diye düşünebilirsiniz. Ama Rab Tanrı seni çağırdı ve seni bunun için meshetti.
Ünlü tenisci John MacEnroe’ya çiftler maçlarında eşlik eden adamın ismini kimse hatırlamaz. ‘Önemli değil’, demişti adam, ‘Çünkü John MacEnroe’yla beraber oynayan kim olsa fark etmez, sonuçta kazanır.’ Aynen öyle, Tanrı ve sen mükemmel bir takım oluşturabilirsiniz. Senin kendini küçük hissetmen çok önemli değil, önemli olan Tanrı’nın seninle olması. Bu sana yeter!
Yunus, ne diyeceğini bilmediği halde gitti; işte Tanrı’nın aradığı itaat her zaman budur.
Yun 3:4 Yunus kente girip dolaşmaya başladı. Bir gün geçince, "Kırk gün sonra Ninova yıkılacak!" diye ilan etti.
Yunus bir kehanette bulundu. Her halde dünyanın en kötü, en ilgisiz kehaneti bu olmalıydı. İbranice’de dört kelimeden oluşan bu uyarıdaki ‘kırk gün,’ ifadesi eskiler için ‘çok uzun bir zaman’ anlamına gelen sembolik bir rakamdı. Yani, ‘günün birinde yargılanacaksınız. Acele etmeyin. Bugün için değişmenize gerek yok,’ demek ister gibiydi. Duyarsız, ilgisiz, cansız, soluk, fersiz, sönük, cılız, ne kadar küçültücü sıfat isterseniz kullanabileceğiniz bir mesaj...
Yun 3:5 Ninova halkı Tanrı'ya inandı. Oruç ilan ederek büyüğünden küçüğüne hepsi çula sarındı.
Yun 3:6 Ninova Kralı olanları duyunca, tahtından kalkıp kaftanını çıkardı; çula sarınarak küle oturdu.
Yun 3:7 Ardından Ninova'da şu buyruğu yayımladı: "Kral ve soyluların buyruğudur: Hiçbir insan ya da hayvan -ister sığır, ister davar olsun- ağzına bir şey koymayacak, otlamayacak, içmeyecek.
Yun 3:8 Bütün insanlar ve hayvanlar çula sarınsın. Herkes var gücüyle Tanrı'ya yakararak kötü yoldan, zorbalıktan vazgeçsin.
Bu kadar kötü bir vaaz, nasıl böylesine bir ses getirmiş olabilirdi, hatta öyle ki krala bile tesir etmişti. Peki bu nasıl oldu? Tek bir yaratıcı Tanrı varsa, o zaman ahlak O’na aittir, vicdan O’na ait, ve dünyadaki bütün insanlar O’na aittir. Yaratıcı, insanoğlunun içine şu elektronik çiplerden birini yerleştirmiş olmalı ki, onların yüreklerine dokunduğunda, O’nun sesini işitip tanıyabildiler.
Elçiler 17:26 Ulusların sürelerini ve yerleşecekleri bölgelerin sınırlarını önceden saptadı.
Elçiler 17:27 Bunu, kendisini arasınlar ve el yordamıyla da olsa bulabilsinler diye yaptı. Aslında Tanrı hiçbirimizden uzak değildir.
Yunus’un kötü vaazına kulak verdiklerinde, bunu dile getiren bir yabancı olsa ve başka bir dinden gelse bile, sözlerini Tanrı’nın gerçeği olarak kabul ettiler. ‘Bu ses bize tanıdık geliyor!’ diyerek içten gelen bir tövbeyle, yollarının kötü olduğunu kabul edip, zorbalıklarının Tanrı’yı üzdüğünü farkederek, hepsinden vazgeçtiler.
Belki sen de bugün bu sözleri dinlediğinde, Yaratıcı’nın sesini duymuş oluyorsun ve sanki içinde bir şeyler uyanmakta... ‘Yunus’u dinlediler, Tanrı’ya inandılar.’ Buradaki inanmak, reddetmenin zıddıdır. Sen de bu sözleri Tanrı’nın sözleri olarak kabul et ve bildiğin bir kötülüğün varsa, ondan hemen vazgeç.
Bizler için, yani Tanrı’nın ulakları açısından, bu gayet cesaret vericidir. Çünkü Tanrı’nın sözlerini duyurduğunda, insanlar bunları Tanrı’nın sözleri olarak kabul edeceklerdir. Çünkü manevi bir iletişim gerçekleşmekte ve Tanrı’nın Ruh’u onların ruhlarına seslenmektedir!
Ninova’da gerçekleşen uyanışı hayal edebiliyor musunuz? Bütün kent halkı hep birden tövbe ediyordu!
Lisu Uyanış hikayesi
Çin’in Lisu bölgesinde, pek az Çince bilen bir yabancı, bir köyde ağırlanıyordu. O gün yöre halkının geleneksel bir bayramıydı ve herkes sarhoş olmuş putlara tapınıyor, sefahat içinde yüzüyordu. Ruhsal bir karanlık her yere çökmüştü. Bunu gören misafir hüngür hüngür ağlamaya başladı. Oradaki ‘Büyük Kaplan’ ismindeki reis, ‘Niye ağlıyorsun, sorun ne?’ diye sorduğunda, adam, yeterli olmayan Tarzan Çincesiyle,
‘Kaybolmuşsunuz diye ağlıyorum. Sonsuza dek sürecek İsa Mesih’siz bir karanlığa yaklaşıyorsunuz ve sizi kurtaramıyorum.’
O anda Kutsal Ruh güçlü bir biçimde döküldü ve Büyük Kaplan, ‘Hemen elimizdeki içkileri atacağız. Tanrı hakkında bir şeyler anlat ve bizim için dua et,’ dedi. Adam, dil yetersizliğinden dolayı çok fazla detaya giremediyse de, henüz güneş batmadan bütün köy iman edip, putlarını yakmaya başlamıştı bile. İkinci gün çok yakınlardaki iki köy daha kurtuldu ve bir ay içerisinde, müjde bütün o bölgeye ve kabilenin tamamına ulaşmıştı.
Hatırlayın, Ninova’daki kral bile buna dahil olmuştu. Tanrı’nın, bir kralın yüreğini değiştirebileceğine inanıyor musun?
Yun 3:9 Belki o zaman Tanrı fikrini değiştirip bize acır, kızgın öfkesinden döner de yok olmayız."
Ninova Kralı Yunus’tan daha iyi bir Tanrı bilgisine sahipti! Yahudi olmamasına ve Kutsal Kitap’ı okumamasına rağmen, Tanrı’nın özünü, karakterini anlamıştı.
Sonunda şunları dile getirdi: ‘şayet bir Tanrı varsa, işte böyle bir Tanrı olsun!’
Bu olay bizi alçaltmalı, kaf dağından indirmelidir. Çünkü bütün bilgiye sahip değiliz ve imanlı olmayanlardan da birşeyler öğrenmeye hazır olmalıyız.
Bu, aynı zamanda Yunus’un ve Yahudiler’in kibrine karşı bir uyarıdır. Kutsal Yazıları okup ezberlemek, Tanrı’yı bilmek yeterli değildir. Asıl, Tanrı’yı tanımak gerekir!
Efendimiz İsa bu örnekteki gibi Yahudileri şöyle azarlamıştı;
Mat 12:41 Ninova halkı, yargı günü bu kuşakla birlikte kalkıp bu kuşağı yargılayacak. Çünkü Ninovalılar, Yunus'un çağrısı üzerine tövbe ettiler. Bakın, Yunus'tan daha üstün olan buradadır.
Bundan sonra, ezber bozan bir ayetle karşılaşıyoruz.
Yun 3:10 Tanrı Ninovalılar'ın yaptıklarını, kötü yoldan döndüklerini görünce, onlara acıdı, yapacağını söylediği kötülükten vazgeçti.
Tövbe, Tanrı’yı bir eylemden vazgeçirebilir, caydırabilir ve Tanrı kararını gözden geçirebilir.
Hikaye burada bitiyor olsaydı, harika olurdu, ‘ve Yunus mutlu olarak memleketine döndü.’ Oysa hikaye henüz bitmedi!
Çünkü Yunus kitabı aslında Ninova’yla ilgili değildir. Kitap, Yunus’un yürek tutumuyla ilgilidir. Tanrı, Yunus’u kullanmaktan çok onu kurtarmaktadır.
Eski Antlaşmadaki hikayelerde, en can alıcı, en önemli bölüm en sonunda gelir. Yunus hikayesini anlamak istersek, dördüncü bölümü okumamız gerekiyor.
Yun 4:1 Yunus buna çok gücenip öfkelendi. (bu uyanışa, bu mucizeye, bu ruhsal harekete…)
Yun 4:2 RAB'be şöyle dua etti: "Ah, ya RAB, ben daha ülkemdeyken böyle olacağını söylemedim mi? Bu yüzden Tarşiş'e kaçmaya kalkıştım. Biliyordum, sen (kötü kelimeler söyler gibi, küfredercesine) lütfeden, acıyan, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin, cezalandırmaktan vazgeçen bir Tanrı'sın.
Yun 4:3 Ya RAB, lütfen şimdi canımı al. Çünkü benim için ölmek yaşamaktan iyidir."
Yun 4:4 RAB, "Ne hakla öfkeleniyorsun?" diye karşılık verdi.
Yunus sevinmeliydi, fakat öfkelendi. Öfke kelimesi dördüncü bölümde ‘tam altı kez’ geçer. Yunus neden bu kadar öfkeli acaba?
Belki sahte bir peygamber olarak tanınmaktan korkmuştu. ‘Gerçekleşeceğini söylediğim olaylar gerçekleşmedi. Herkes benim yanlış haberler verdiğimi hatırlayacak, Yunus, sahte peygamber, diye bilinecek. Çünkü Tanrı yıkacağını söylemişti ama yıkmadı!’ Adının ‘üçkağıtçı Yunus’a çıkmasından korkuyordu!
Yunus sadece kendi onurunu ve itibarını dikkate almaktaydı,Tanrı ise insanları kurtarmakla meşguldü. Aradaki farkı görebiliyor musunuz? Örneğin, bir tartışmada, insanı kazanmak, tartışmayı kazanmaktan daha önemlidir. Hem kendi onurunu yüksekte tutmak hem de insanlara müjdeyle hizmet etmek bu açıdan imkansızdır.
İsa Mesih, bizleri yükseltmek için kendini alçalttı, hizmetçinin yerine geçti ve çarmıhta utanca uğradı.
Yunus ise bunu yapamadı. Çünkü çok kibirliydi ve kendi onuruna sıkı sıkı tutunmuştu. Yunus açısından kendi prestiji, bu insanların kurtuluşundan çok daha önemliydi!
Bazı kiliselerde doğru öğretiş ve kutsallık bulunur, fakat kurtuluş yoktur! İnsanlara ulaşmakta, arayış içinde olanlarla iletişim kurmakta başarısızdırlar. Bu açıdan Yunus hikayesi bizlere ders niteliğindedir, çünkü Yunus, ruhsal kibrinden dolayı, Tanrı’nın asıl amacını kaçırmıştı.
Yun 4.2 Biliyordum, sen lütfeden, acıyan, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin, cezalandırmaktan vazgeçen bir Tanrı'sın.
Yunus adeta sitem ediyor, peki neden bu kadar öfkelidir?
Yunus’un kafasında merhamete karşı üç itiraz vardı;
Merhametten maraz doğar:
Ninova yıkılmadı. Bir kaç yıl sonra Ninovalılar İsrail’i yıkacaktı. Yunus kendi halkının idam kararını imzalıyordu. Örneğin, bir kan davası varsa ve sıra bende ise, karşıdaki adamı öldürmekten vazgeçer ve affedersem, günün birinde o beni vurup öldürecektir. Yani yaptığım iyilik suistimal edilecek ve merhametim karşılık bulmayacak. Bu yüzden merhamet değil, adalet gerekiyor!
Daha da kötü, bazı tarihçilere göre çarmıhı bir işkence aleti olarak ilk icat eden Asurlulardı, ama bu okuduğumuz olaylardan sonra. Tanrı şimdi bu halkı salıveriyor, yok etmiyor, ve bunun sonucu olarak kendi oğlunun idam kararını imzalıyordu!
Merhamet ahlakın altını oyar, ahlakı bozar:
‘Çünkü günah işleyip yine de affedilirsen, ahlaki bir şekilde yaşamana gerek kalmaz, merhamet ahlaksızlıkla sonuçlanır,’ diye düşünülür. Çocuklarımı cezalandırmazsam, kötlüklerinden vazgeçmeye gerek duymazlar ki!
Bencillik, Tanrı’yı sahiplenmek:
Tanrı Yunus’a lutfetti, fakat Yunus Ninova’nın aynı lutfa erişmesini kabullenemedi. Tanrı’nın merhametini sınırlamak istiyor, çünkü önyargılı, ırkçı ve kendini üstün görme eğiliminde.
İsa Mesih’in anlattığı bir meselde, bir adam büyük bir borçtan bağışlanır. Fakat sonra gidip, diğer bir adamdan çok küçük miktardaki alacağını zorla ister, adeta adamı alıkoyar.
Yunus burada aynı konumdadır. Günah işlemiş ve ölümü hak etmişti. Fakat Tanrı tarafından kurtarıldı ve affedildi. Ninova da günah işlemişti, fakat Yunus ‘onları yak!’ diye dua ediyordu. Peki neden? ‘Çünkü ben hak ediyorum, onlar hak etmiyorlar,’ diye düşünüyordu.
Bu ayetlerde Tanrı’nın karakteri hakkında bazı şeyler de öğreniyoruz.
Yunus’un 4.3 ayetteki ifadesi, Mısır’dan Çıkış ve Yeremiya kitaplarından alınmıştı;
Yer 18:7 Bir ulusun ya da krallığın kökünden söküleceğini, yıkılıp yok edileceğini duyururum da,
Yer 18:8 uyardığım ulus kötülüğünden dönerse, başına felaket getirme kararımdan vazgeçerim.
Yer 18:9 Öte yandan, bir ulusun ya da krallığın kurulup dikileceğini duyururum da,
Yer 18:10 o ulus sözümü dinlemeyip gözümde kötü olanı yaparsa, ona söz verdiğim iyiliği yapmaktan vazgeçerim.
Diğer bir deyişle, ‘felaket getirecektim, tövbe ettiler, felaket getirmekten vazgeçtim. Bereketleyeceğimi söyledim, kötülük yaptılar, bereketlemekten vazgeçtim,’ denilmektedir.
Tanrı, insanoğlunun yaptıklarına mutlaka karşılık verir!
Bundan sonra Tanrı Yunus’a aynı dersi bir kez daha verir, ama farklı bir şekilde. Hala öğrenemediysen, yaşadıkların tekrarlanacaktır!
Yun 4:5 Yunus kentten çıktı, kentin doğusundaki bir yerde durdu. Kendisine bir çardak yaptı, gölgesinde oturup kentin başına neler geleceğini görmek için beklemeye başladı.
Yun 4:6 RAB Tanrı Yunus'un üzerine gölge salacak, sıkıntısını giderecek bir keneotu sağladı. Yunus buna çok sevindi.
Ne güzel, Tanrı Yunus’u güneşin bastırıcı sıcağından kurtarıyor, yoksa ölürdü! Mezopotamya’da sıcaklık artı 50 derecelere varabilir. Buradaki keneotu Tanrı’nın kurtarışını simgeler ve sağladığı gölge de Tanrı’nın varlığına işaret etmektedir. Yunus geberip gideceğine, serinleniyor!
İsa Mesih’teki kurtuluş da bu keneotuna benzer.İsa bizi Tanrı’nın kızgın öfkesinden kurtardı. Araya girdi ve bizi saklayarak Kendisi yandı. Biz çarmıhın arkasında, çarmıhın sağladığı gölgede saklanıp serinliyoruz ve bu barınakta, Tanrı’nın varlığından zevk alıyoruz. Yunus işte bu duruma çok sevinmiş, mutlu olmuştu. Biz de Mesih’te sevinip mutlu oluyoruz, çünkü bizim yapamadığımızı Tanrı bizzat yaptı, bizim için bir barınak, saklanacak bir yer, bir kurtuluş sağladı!
Fakat...
Yun 4:7 Ama ertesi gün şafak sökerken, Tanrı'nın sağladığı bir bitki kurdu keneotunu kemirip kuruttu.
Yun 4:8 Güneş doğunca Tanrı yakıcı bir doğu rüzgarı estirdi. Yunus başına vuran güneşten bayılmak üzereydi. Ölümü dileyerek, "Benim için ölmek yaşamaktan iyidir" dedi.
Yun 4:9 Ama Tanrı, "Keneotu yüzünden öfkelenmeye hakkın var mı?" dedi. Yunus, "Elbette hakkım var, ölesiye öfkeliyim" diye karşılık verdi.
Plajda yaşadığımız türden küçük bir güneş yanığı değildi bu, adam adeta sıcaktan kavruluyordu.
Yunus çardak gölgesinde oturup, Ninova halkının yıkılışını izlemek istiyordu. Ama başkaları için beklediği felaket kendi başında patlamıştı.
Ne yazık bir bazı Yahudiler de öyle düşünüyorlardı, ‘biz kurtulduk, biz ahlak sahibiz, diğer ulusları yargılayalım, yıkılmalarını izleyelim...’ Gerçekten acıdır ki kilise de bu duruma düşebilir: ‘Biz de Mesih’te oturup, diğer herkesin kahrolmasını izleyelim, çerez yeyip tv izler gibi!’
Daha dün şükreden adam bir bakarsınız ki aniden nankör biri oluvermiş.
İşte burada büyük bir uyarı bulunmaktadır: Tanrı ‘o ihtimale karşı, ben sizden varlığımı kaldıracağım’ dedi ve bu yüzden en sonunda varlığını Yahudiler’den geri aldı.
Kilise de kendi içine kapanıp, yobaz, yargılayıcı ve ötekileştiren hale geldiğinde, Tanrı’nın varlığını kaybedecektir.
Vahiy 2:5 Bunun için, nereden düştüğünü anımsa! Tövbe et ve başlangıçta yaptıklarını sürdür. Tövbe etmezsen, gelip kandilliğini yerinden kaldırırım.
Bu yüzden her zaman müjde merkezli, lütuf merkezli, çarmıh merkezli bir kilise olmak durumundayız. ‘Çünkü ben ölü olmalıydım, çünkü ben Ninovalılardan daha iyi değilim. Tanrı beni kurtardıysa, İstanbul’u da kurtarabilir! Hayal edebildiğimin ötesinde kaybolmuştum. Şimdi Mesih’te beklentilerimin ötesindeki çok derin bir lutfa eriştim. Öfkelenmeye hakkım yok! Hakkım mı? Hakkım ölmekti!’
Yun 4:10 RAB, "Keneotu bir gecede çıktı ve bir gecede yok oldu" dedi, "Sen emek vermediğin, büyütmediğin bir keneotuna acıyorsun da,
Yun 4:11 ben Ninova'ya, o koca kente acımayayım mı? O kentte sağını solundan ayırt edemeyen yüz yirmi bini aşkın insan, çok sayıda hayvan var."
Bu son sözler bir Yahudi için büyük bir şok olmalıydı! Çünkü Tanrı burada Ninova’ya emek verdiğini, onu kendisinin büyüttüğünü söylüyordu. Bu pagan şehre Tanrı, bir gece değil, uzun yıllar emek vermiş, yatırım yapmıştı; haliyle tanıyor, seviyor, kayırıyor ve acıyordu.
Bizler din ayrımı yapmaya yatkınız. Kutsal-laik alanları ayırmaya alışığız. ‘Bu Hristiyan bir şehir, şu putperest bir şehir; bu kutsal bir meslek, o dünyevi bir meslek diye,’ düşünürüz. Oysa Tanrı’nın gözlerinde öyle bir ayrım bilinmiyor!
Tanrı İstanbul için uğraşıyor çünkü İstanbul’u seviyor. Sağını solunu bilmeyen, yani çocuksu, yani cahil, doğru olanı bilmeyen, yolunu bulamayan ve doğruyu yanlışı ayırt edemeyen ve bu yüzden acınacak durumdaki insanlarla dolu bu şehrimizi seviyor!
Tanrı kimi daha çok seviyor, Ninova halkını mı, Yunus’u mu? Bunu Yunus’a sormak gerekir, fakat Tanrı ikisine de merhamet etmeye hazır!
Tanrı senin rahatını, İstanbul’un kurtuluşundan daha çok mu önemsiyor, emin misin? Yunus’a sor bence.
Tanrı bu hikayede herşeyin ve herkesin Tanrı’sı olarak tasvir edilmektedir. Fırtınaya buyruk verdiğinde, fırtına Hristiyan bir fırtına mıydı; balığa emir verdiğinde, balık Yahudi bir balık mıydı; keneotu Yunus’a ait miydi ve Tanrı’nın onu kaldırmaya hakkı yok muydu? Yunus’a sor bence!
Özet olarak;
Kurtuluş paylaşılmalıdır, çünkü kimsenin tekelinde değildir
Tanrı’ya itaat önemlidir, bunun çok iyi bir vaiz olmakla ilgisi yoktur yalnızca itaat yeterlidir.
İnsanlara git, seni dinlediklerinde Tanrı’nın sesini duyabilirler.
Tanrı bütün bir şehri değiştirip, bir kralın yüreğini bile dönüştürebilir.
Bütün bilgi bizde değildir, imanlı olmayanlardan da bir şeyler öğrenebiliriz. Mütevazı olalım.
Tövbe, dua, kibir, günah Tanrı’nın yaptıklarını değiştirebilir, Tanrı’yı aldığı bir karardan caydırabilir.
Tanrı sen anlayıncaya kadar, aynı şeyi tekrar tekrar öğretmeye hazırdır
Mesih’teki kurtuluş bizler için bir sığınak gibidir, Tanrı’nın gazabından O’nun gölgesine sığınırız.
Bencil, yargılayıcı imanlılar uyarılmaktadır, Tanrı, varlığını üzerinizden alacaktır
Tanrı şehrini seviyor, gelin biz de sevelim.