Bölüm 5 | Doğum Sancıları

İsa’nın döneceği günü ve saati kimse bilmiyor. Son zamanların senaryosu anlaşılması güç olarak tasarlanmış. Ama Kutsal Kitap, ‘Son’un mevsimlerini tahmin edebilmemiz için bir çok belirti ve ipucu ile yazılmıştır. Gözden geçirebileceğimiz ilk üç anahtar bölüm Matta 24, Markos 13 ve Luka 21. İsa’nın dönüşünden bahsedilen bu bölümleri okumak ve üzerinde düşünmek için biraz zaman ayırmanız için sizleri teşvik etmek istiyoruz. Matta 24’e bakalım:

Savaş gürültüleri, savaş haberleri duyacaksınız. Sakın korkmayın! Bunların olması gerek, ama bu daha son demek değildir. Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak; yer yer kıtlıklar, depremler olacak. Bütün bunlar, doğum sancılarının başlangıcıdır.” (Matta 24:6-8)

İsa bu ayetlerde belirtilen her şeyin gerçekleşeceğini ama bunun, sonun geldiği anlamına gelmediğini söylüyor. Sekizinci ayette kullanılan ‘doğum sancıları’ orjinal metinden çevrilmiştir, bir kaç farklı İngilizce tercümede ‘keder, acı’ kelimeleri de görülmektedir.

Ben (Carol), çocuklarımı, kocaların doğum odalarında bulunmalarına izin verilmediği dönemde doğurdum. Yani John, doğum sırasında yaşananlardan haberdar değildi. Geçenlerde benden doğum sancısı hakkında konuşmamı istedi. Sancıların hafif başladığını ama zamanla sıklaştığını ve ağrının arttığını, bunun çaresizlik noktasına, yani bebeğin geleceğini bildiğin noktaya kadar devam ettiğini açıkladım. Bunu durdurmanın bir yolu yok, bebeğin doğacağı kesin, ister hazır ol, ister olma! İsa, bu doğum sancılarının belirtilerini gördüğümüzde; hazır olalım, olmayalım, sonun başladığını bileceğimizi söylüyor.

Charles Dickens’in ‘İki Şehrin Hikayesi’ kitabında etkili bir giriş cümlesi yer alıyor: “En iyi çağdı ama aynı zamanda en kötüsüydü...”1 Şu anda yaşadığımız çağ için bu sözlerin gerçek olduğuna inanıyoruz. Ancak nedense kültürümüzde olumsuz olduğunu algıladığımız şeylere kulak asmamamızı öğreten bir şey var. Duymak istediğimiz şeyleri duyuyoruz, ki bu da yarının bugünden daha iyi olacağı ve olayların sadece gelişebileceği ve ilerleyeceğimizdir. Yine de Kutsal Kitap çok açık bir şekilde ‘Son’un doğum sancıları gibi olacağını, hafif başlayıp ağrıda ve sıklıkta giderek artacağını söylüyor. Eğer olgun isek gerektiği gibi tepki verebilmemiz için buna kulak asarız ve dikkat ederiz. Son için hazırlanmanın yolu Kutsal Ruh’un yakınlık yağı ile dolmaktır.

Kurbağa kaynatmak

Eğer ardı ardına ve artan şiddette felaketlerle karşılaşırsak fark etmeden bu duruma alışabilir ve bunun karşısında tepkisiz kalabiliriz. ‘Kaynatılan kurbağa’ anekdotunu düşünün. Bunu evde denemeyin ama, eğer bir kurbağayı sıcak suya atarsanız direk dışarı zıplarmış. Ama soğuk suya koyarsanız ve su kaynayana kadar ısıyı yavaşça arttırırsanız, kurbağa dışarı zıplamaz ama ölene kadar haşlanır. Buna benzer bir şekilde inanıyoruz ki ‘Son’un doğum sancılarına yavaş yavaş alıştık ve etrafımızda artan afet ve felaketleri pek dikkate almaz olduk.

Yirminci yüzyıl bomba gibi patladı; otomobillerin, uçakların geliştirilmesi, radyo, televizyon ve sinema alanındaki ilerlemeler, atom bombası ve bilgisayarlar, İkinci Dünya Savaşı ve ekonomik kriz ile birlikte insanlar gerçekten de İsa’nın ne zaman döneceğini sorguladı. Başkaları, Tanrı’nın varlığından şüphelenmeye başladı. Şimdi ise M.S. üçüncü milenyumdayız.

Bu milenyumun hemen başında, tarihte büyük bir felaket yaşandı. 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezleri, onları hedef alarak onlara doğru uçan teröristler tarafından paramparça edildi. Biz o sıralarda Brezilya’daydık ve haberi telefondan öğrendik. Dünya’nın artık bir daha eskisi gibi olmayacağını biliyorduk.

11 Eylül saldırısını takiben Afganistan’da savaş başladı, daha sonra da Irak’ta. Binlerce askerin hayatı yok oldu, bunun yanında Toronto ve dünyanın daha bir çok yerinde SARS epidemisi yaşandı2. Daha sonra kuş ve domuz gribi tehdit etti. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) raporlarında, 1910’larda yaşanan ve milyonlarca insanın öldüğü dünya çapında salgın hastalıklara benzer veya daha kötü salgınların yaşanabilmesine çok yakın olduğumuz düşüncesi yer alıyordu3.

2004’te İspanya’da trenlere ve 2005 yılında İngiltere’de, London şehrinde metroya terörist saldırıları gerçekleşti.

Sonra 2008’de ekonomi çöktü. Ondan önce 2007 ağustos ayında ben (John), Kutsal Ruh’a odaklı bir aile etkinliğindeydim. Kampın son gecesinde Rab beni saat tam 7’de uyandırdı, kulağım şu sözlerle çınlıyordu: “Dünya çapında ekonomik felaket”.

Tümüyle uyanık ve şaşkın bir halde sordum: “Rab, ne diyorsun? Ne zaman?”. Sanki 2008 yılı ocak ayında başlayacağını söylediğini hissettim. Bir kaç arkadaşımıza anlattık, 2008 başlarında CBN televizyon kanalında Pat Robertson ile bile paylaştık. Ve beklediğimiz gibi, eylül 2008’de, hala tümüyle atlatamadığımız bir çöküş yaşandı. Portekiz, İtalya, İrlanda, Yunanistan, İspanya gibi bir çok ülke ciddi anlamda sıkıntıda bırakıldı. Bu ekonomik kriz ile ne olacak bilmiyoruz. Amerika 17 trilyon dolarlık ciddi bir devlet borcuna sahip. Bir trilyon, bir milyon tane milyon demek. Zaman konseptini bu duruma uygularsak, bu bize bu borcun ciddiyetini kavrayabilmemizde yardımcı olabilir. Bir milyon saniye yaklaşık on iki gündür. Bir milyar saniye, 31 yıl. Trilyona çıkarsak: 31.000 yıl yapar! Dünyanın en zengin ülkesi nasıl trilyonluk borca girebilir? Bu kadar büyük bir açığı kapatmak çok şey gerektirecek. Rab bana seslendiği o sabah “felaket” kelimesini kullanırken abartmıyordu.

Bu arada şiddet dünyanın etrafında git gide artıyor. 2010’da Arap Baharı4 daha sonra Mısır, Libya, İran ve Ürdün’e yayılacak olan ayaklandırmayı Tunus’ta başlattı. Bundan on yedi Arap ve Müslüman ülke etkilendi ve biz daha yazarken, Suriye’de iç savaş ile, Mısır’ın ise yeniden karışmasıyla bu hareket devam etmekte. Geniş çaplı şiddet ve dinmeyen bir savaş yaşandı o ülkelerde. Yakınlarımızda da felaketler yaşanıyor, örneğin 2012 sonunda Connecticut’ta yaşanan, yirmi ilk okul öğrencisinin vurulduğu ve Amerika tarihinde ölümcül silahlı okul saldırıları arasında ikinci sırada yer alan saldırı5. Daha yakın zamanda 2013 yılı başlarında Boston maratonu bombalandı ve bir çok masum seyirci öldürüldü veya feci şekilde yaralandı6. Temmuz ayında İspanya ve İsviçre’de korkunç tren kazaları, İtalya’da trajik otobüs kazası..... ve liste devam ediyor.

Olanların farkında olmayı kesinlikle istiyoruz, haşlanan kurbağa gibi olmamak için.

Yeryüzündeki belirtiler

Ekonomik kriz ve artan şiddetin yanında tüm dünya sallanıyor. Bütün evren üzerinde Matta 24’te bahsedildiği gibi değişim ve yıkım izleri var.

2005’te Katarina kasırgası, hala bugüne kadar toparlanamamış tüm bir şehri, New Orleans’ı, yok etti. Endonezya, 2004 yılında yaklaşık 200.000 insanın öldüğü yıkıcı bir tsunami yaşadı7. 2011’de, Japonya’da geriye neredeyse 20.000 ölü bırakan bir tsunami felaketi yaşandı8. Bütün bunlar dünyanın doğum sancıları. Bunlara Tanrı’nın sebep olduğunu ima etmiyoruz ve eminiz ki O’nun umudu bu zamanlarda O’na koşmamızdır.

2010’da, Eyjafjallajökull, İzlanda’da patlayan bir yanardağ, tüm Avrupa’da büyük hasara sebep oldu. Tüm dünya üzerinde uçaklar ve yolcular yerde, havalimanlarında mahsur kaldı. Araştırmamız sonucunda patlayan bu yanardağın 1783’te patlayan ve Fransız İhtilalinde biraz olsun katkısı olan9, güney İzlanda’daki Laki yanardağ fay fisürüne yakın olduğunu öğrendik. Sekiz ay boyunca patlayan bu yanardağ kül bulutlarının güneşi engellemesine, böylece mahsullerin büyümesine engel olmuştu. Avrupa’da kıtlığa sebep oldu. Marie Antoinette’e atfedilmiş, tanınmış cümleyi hatırlıyor musunuz? “Pasta yesinler”. Bunu gerçekte kimin söylediği hala tartışılıyor olsa da açlık çeken insanların durumuna karşılık söylendiği biliniyor.

2010’da Meksika Körfezinde yaşanan BP petrol sızıntısı tarihte yaşanan sızıntılar arasında en kötüsüydü10. Neredeyse beş milyon varil petrol döküldü ve BP üç ay boyunca buna engel olamadı. Bu olayın evrenimize ve doğal yaşama yıkıcı ne etkileri oldu? 2011 Avustralya selleri, Fransa ve Almanya kadar büyük bir alanı kaplayarak binlerce evi, hayvanı, mahsulü beraberinde götürdü11. Ondan iki sene önce ise yağmur azlığından kaynaklanan ve kontrol edilemeyen yangınlardan 173 kişi hayatını kaybetmişti. Bir günde yaklaşık 400 farklı yangın başladı, 444.000 dönüme yayıldı ve 4.4 milyar dolarlık hasara yol açtı. “Karanlık Cumartesi” olarak adlandırılıyor bu gün ve kayıtlı olan ölümcül çalı yangınları arasında sekizinci sırada yer alıyor12. Avrupa’da yaşanan kış mevsimi git gide kötüleşiyor. Ben (John) İngiliz adalarının baştan aşağı tümüyle karla kaplı olduğu bir uydu fotoğrafı gördüğümü hatırlıyorum13. İngiltere, Kanada’daki bizler gibi buna hazır değil. 2011’de Yeni Zelanda’nın güney adasında deprem oldu, 185 kişi öldü14. Devlet iki ay boyunca milli alarm durumu bildirdi.

Bir süre önce ben (John) bu mesajı Ontario, Stratford’da paylaşıyordum. Ben konuşurken bir saatten daha az mesafede olan Goodrich şehir merkezi bir kasırga tarafından yok edildi. Bir kişinin ölümüyle birlikte, milyonlarca dolar değerinde hasar meydana gelmişti15. İnanılmaz birşey; bir dakika önce şehir oradaydı ve bir dakika sonra geriye kalan bir enkazdı. Sanki Goodrich’in ortasından devasa bir süpürge makinesi geçmişti.

North Carolina’da, 2011’de, Shaw Üniversitesi bir kasırga tarafından harap edildi16. Dört gün içerisinde iki yüzden fazla hortum Amerika’nın güney doğusunda belirerek 316 kişiyi öldürdü17. Daha sonra da Teksas, Arizona ve Kaliforniya’da beliren yangınlar hakkında raporlar duyduk. Kanada’da Slave Lake şehrinin %40’ı, kontrol edilemeyen yangınlar yüzünden yok edilmişti18. Sonra Mississippi, Georgia ve Manitoba’da seller nedeniyle kentsel ve kırsal alanlar yıkıma uğradı. Ekim 2012’de Sandy kasırgası Karayipler ve Kuzey Amerika’nın doğu kıyısından geçerek milyar dolarlık hasara ve 150 kişinin ölümüne yol açtı19. New York yıkıcı seller, yangınlar ve elektrik kesintilerine maruz kaldı. Buna ilaveten tüm Kuzey Afrika’da anlatılamayan sıkıntılara sebep olan kıtlıklar mevcut. Sonra, 2013 yılı haziran ve temmuz aylarında Kanada’nın iki büyük şehri bölgesel yağmurdan dolayı, milyarlarca dolarlık hasara sebep olan su baskınları yaşadı. Bu daha önce hiç olmamıştı20.

İsa, sonun bir başka belirtisini ‘deniz ve okyanuslar kükreyecek’ (Luka 21:25) olarak belirtiyor. Bu, 2011’in mart ayında Japonya’da yaşanan deprem gibi olaylarda çok belirgin. 9.0 şiddetindeki deprem en büyük afetlerden biri olarak bazı yerlerde 7 metreden daha yüksek tsunami dalgalarına sebep oldu21. Dalga bir nükleer santraline çarparak güç kaynağının ve yedek kaynakların arızalanmasına yol açtı. İki nükleer reaktör soğutulamadığı için erime meydana geldi ve bu da okyanusa radyoaktif maddenin sızmasına sebep oldu. Deniz ve okyanus kükredi.

Etrafımıza bakıp Tanrı’ya, dünyamızda neler olduğunu sormamız gerekiyor mu? İbraniler 12 bize sarsılabilecek herşeyin sarsılacağını, böylelikle sarsılmayacakların kalacağını anlatıyor. Etrafımızdakiler solgun ve karanlık ve daha da kararacakmış gibi görünebilir. Ama biz umutlu olmayı seçiyoruz. Yarın güneşin doğmasından daha kesin olan bir şey var; Mesih’in ve gelininin düğünü. Bu en kötü çağ, ama unutma, aynı zamanda en iyi çağ. Şükran doluyuz, çünkü etrafımızdaki herşey bataklık gibiyken, biz sağlam kayamız Mesih’in üstünde duruyoruz.

O’nu her durumda sevecek misin?

Felaket ve yıkıma rağmen olumlu tanıklıklar var. 2010’da ocak ayında Haiti’yi vuran yıkıcı deprem sırasında Port-au-Prince’de kalan bir arkadaşımız vardı. Christina bir kilise önderinin evinde dinleniyor, uyuyordu. Depremden sonra cüzdanı, pasaportu ve bir şişe su ile enkazın altından çıkmayı başardı. Üç gün için yanında sadece bunlar vardı. Artçı depremler yıkıntıların her yere düşmesine neden oluyordu. İnsanlar binaların yakınına gitmekten korktukları için tarlalarda kalıyorlardı. Christina bu karmaşıklığa rağmen muhteşem bir şeyin oluştuğunu anlattı. Haiti büyücülük açısından dünyanın başkenti olarak bilinir, Şeytan’a tapılan bir yer. Buna rağmen başbakan bir haftalık dua, tapınma ve vaaz çağrısında bulundu. Tüm hafta boyunca, 7/24, bir milyon insan toplandı22. Aralarında, büyücülerin de olduğu, binlerce insan kurtuldu.

Buna benzer tanıklıklar duymak harika. Ama İsa O’nu son çare olarak kabul eden bir gelin mi istiyor? Ne olacak bilmiyoruz, ama biliyoruz ki geriye hiçbir şey kalmadığında insanlar koşarak Tanrı’ya geliyor. Sınav başladı ve biz O’nun: “Beni sadece en kötü zamanlarda değil, en iyi zamanlarda da sevip sevmeyeceğini bilmek istiyorum” dediğine inanıyoruz.

Vahiy bölümünde Yuhanna’ya görüm veriliyor.

Bundan sonra gördüm ki, her ulustan, her oymaktan, her halktan, her dilden oluşan, kimsenin sayamayacağı kadar büyük bir kalabalık tahtın ve Kuzu’nun önünde duruyordu. Hepsi de birer beyaz kaftan giymişti, ellerinde hurma dalları vardı. Yüksek sesle bağırıyorlardı: ‘Kurtarış, tahtta oturan Tanrımız’a ve Kuzu’ya özgüdür!’ Bütün melekler tahtın, ihtiyarların ve dört yaratığın çevresinde duruyordu. Tahtın önünde yüzüstü yere kapanıp Tanrı’ya tapınarak şöyle diyorlardı:

Amin! Övgü, yücelik, bilgelik, şükran, saygı, güç, kudret, sonsuzlara dek Tanrımız’ın olsun! Amin!’

Bu sırada ihtiyarlardan biri bana sordu: “Beyaz kaftan giymiş olan bu kişiler kim, nereden geldiler?”

Sen bunu biliyorsun, efendim” dedim.

Bana dedi ki, “Bunlar o büyük sıkıntıdan geçip gelenlerdir. Kaftanlarını Kuzu’nun kanıyla yıkamış, bembeyaz etmişlerdir. Bunun için, Tanrı’nın tahtı önünde duruyor, tapınağında gece gündüz O’na tapınıyorlar. Tahtta oturan, çadırını onların üzerine gerecek. Artık acıkmayacak, artık susamayacaklar. Ne güneş ne kavurucu sıcak çarpacak onları. Çünkü tahtın ortasında olan Kuzu onları güdecek ve yaşam sularının pınarlarına götürecek. Tanrı gözlerinden bütün yaşları silecek.”(Vahiy 7:9-17)

Büyük denenme zamanında ortaya çıkacak olan devasa bir hasat olacak ama yine de güveyin felaket zamanından koruyacağı gelini oluşturan, güveye sırılsıklam aşık olan insanlar olduğuna eminiz. Gelin’in bir parçası olma fırsatına her imanlı sahip!

Buna, Vahiy 3 bölümünde sadık Filadelfya kilisesi için yazılan şu kelimelerde rastlıyoruz. “Sözüme uyarak sabırla dayandın. Ben de yeryüzünde yaşayanları denemek için bütün dünyanın üzerine gelecek olan denenme saatinden seni esirgeyeceğim.” (Vahiy 3:10). Denenme saatinden esirgenmek istiyor musun? Biliyoruz ki bunu biz kesinlikle istiyoruz.

Yanıt

Tanrı’m sana sadık kalmama yardım et.

Senin görkemli dönüşün için kendimi nasıl hazırlayabilirim?

Gelinini hazırlamak için beni nasıl kullanabilirsin?

Kutsal Ruh, yaptığım her şeyde, tümüyle senin varlığının farkında olabilmek için içimdeki ateşi alevlendir.