Şimdiye kadar yerel kilisenin bağımsızlığını ele aldık. Yerel kilisenin, Kutsal Ruh’un yarattığı bir oluşum ve şimdiki çağda evrensel kilisenin temsilcisi olduğunu öğrendik. Ancak diğer yerel kiliselerin de sevgi dolu bir yaklaşım sergilememiz gereken Mesih’te kardeşleri içinde barındırdığı bilincine varmamız gerekmektedir. Hiçbir kilisenin ve kiliseler grubunun yerel paydaşlık üzerinde bir yetki yürütemeyeceğini; fakat Rab İsa Mesih’i ve O’nun Sözü’nü gerçekten seven kiliseler arasında güçlü bağların kalması gerektiğini kabul etmekteyiz. Kiliseler arasındaki paydaşlığın nasıl ifade edilmesi gerektiğini anlamamız oldukça önemlidir.
Kutsal Yazılar, yerel kiliselerin Şeytan’ın kullandığı araçlara karşı uyanık olmaları gerektiğini öğretmektedir. Yalnızca imanlı olmayanları kilise içindeki etki alanına getirmeyi amaçlamakla kalmaz (Elçilerin İşleri 20:29), aynı zamanda kilisenin işlerini destekliyormuşçasına yapay bir görünüm sunan kutsal olmayan dış etkileri de kullanır (bakınız Ezra 4:1-3). Yerel kilisenin hiçbir şekilde etrafındaki kiliselerin yönetimi üzerinde kontrol yetkisi yoktur; fakat gerçekten uzaklaşmış olanların etkisine maruz kalmamak da olası değildir ve bu nedenle hatalara karşı tolerans gösterenleri ayırt etmede dikkatli olmak zorundadır. Kardeşler arasında sevgiye duyulan ihtiyaçla tasalanan elçi Yuhanna, Hristiyanların inançtan dönmüş kişilere tutumlarıyla ilgili tamamen katıydı (2. Yuhanna 9-11).
Güçlü mezhepsel bağlar ve bağlılıklardan kaynaklanan en büyük tehlikelerden biri şudur: hatalar kilisenin azınlıklarına nüfuz edebilir ve daha sonra hızlı bir şekilde çoğunluğu etkiler. Mezhepsel kurullara, topluluklara, kilise konseylerine, vb. herhangi bir yetki vermekten daima kaçınmalıyız.
Pavlus Korintliler’e mektup yazdığında, Asya’daki kiliselerin selamlarını iletti (1. Korintliler 16:19). Aynı şeyi Romalılar 16:23 ve Filipililer 4:21-22’de de yaptı. Kiliseler birbirleri için dua etmek, birbirlerini teşvik etmek ve sevgi göstermek için gerçek anlamda birbirlerinin iyiliğini düşünmelidir. Kardeşlerimizin nasıl başarılı olduğunu ve bizlerin de ona yardım etmek için neler yapabileceğimizi bilmek önemlidir.
Antakya’daki kilise Yahudiye bölgesindeki kardeşlere finansal yardım gönderdi (Elçilerin İşleri 11:27-30) çünkü Rab onların o bölgede oluşabilecek ihtiyacın farkına varmalarını sağladı. Pavlus, 2. Korintliler 8 ve9 bölümlerinde kiliselerden gelen benzer yardımlara aynı şekilde işaret etmiştir.
Pavlus ve Barnaba, Antakya kilisesi tarafından kilise hizmeti için ayrıldılar. Ancak Filipi kilisesi de sorumluluğunun farkındaydı ve bu hizmeti desteklemede rol oynadı (Filipililer 4:10-15). Kiliselerin hem yurtta hem de denizaşırı ülkelerde hizmet çalışmalarını desteklemekte kaynak oluşturmaları uygundur.
İlk kiliselerin karşılaştığı en büyük sorunlardan biri, bir kişinin Hristiyan olması için sünnet olup olmaması gerektiğiydi (Elçilerin İşleri 15:1). Yahudiye kilisesinden belli kişiler Antakya’ya gelip, bu meseleyle paydaşlığa rahatsızlık verdi. Pavlus ve Barnaba, sünneti sürdürmenin müjdeye karşı olduğunu söyledi, fakat bu konuyu görüşmek üzere Yeruşalim’deki kiliseye doğru yola çıktılar.
Elbette Yeruşalim’de elçiler bulunmaktaydı, fakat Pavlus’un kendisi de elçiydi. Bu nedenle, yetkisi olduğunu iddia edebilir ve Antakya kilisesinin bağımsızlığı konusunda ısrar edebilirdi. Antakya’daki imanlılar –iyi sonuçlar veren- sevgi ve paydaşlık ruhuyla Yeruşalim’deki kardeşlere danışmayı seçti (Elçilerin İşleri 15:31).
Mümkün olduğunca, yerel kilisenin özerkliği kayıp vermeden kiliseler, cennetin krallığının büyük işinde birbirlerini cesaretlendirmek ve birbirlerine yardım etmek için sevinç duymalıdır. Doktrin ve uygulamada ciddi sorunların mevcut olduğu durumlarda kiliseler, birlikte hareket etmeyi reddedecektir, fakat yine de kendilerini lütuf ve nezaketle idare edeceklerdir.