Yerel kilise nasıl yönetilmelidir? Kararlar nasıl alınmalı ve kilise yaşamında uygun düzen nasıl sürdürülmelidir? Kilise içerisinde dengeli ve anlaşılır bir hizmeti sağlamadan kim sorumludur? Kilise yönetimi ve düzeni, Kutsal Yazılar’ın ışığında incelenmelidir. Oldukça önemli sonuçları vardır, kesinlikle kişisel tercih ve zevk meselesi değildir. Mesih yerel kilisenin Başı olduğundan, yeryüzünde bedeninin işlerinin nasıl yönetileceği konusunda herhangi bir şey söylememiş olsaydı son derece şaşırtıcı olurdu. Yine de mezhepler arasında bu anlamda büyük farklılıklar gösteren ve Rab’bin kayıtsız kaldığı bir mesele olduğunu söyleyen kişiler bulunmaktadır.
Kilise yönetimiyle (ya da düzeni ile) ilgili mezhepler içinde büyük farklılıkların olduğunu söylemek gerekmektedir. Kilise işlerinin piskoposlar tarafından yönetildiği bir uç mezhep ‘Anglikan’ (ya da Episkopal) yer almaktadır. Bir piskoposluk bölgesi içerisinde, piskopos kilise yapısının başıdır ve herkes ona karşı sorumludur. Açıkça bu kilise yapısı Katolik geleneğinden gelmektedir ve kesinlikle kilise tarihinin ilk dönemlerinde ortaya çıkmıştır. Kutsal Kitapsal olmadığını, ancak geleneksel olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Diğer bir uçta, kilise işlerini yönetmede ve yönlendirmede her bir üyenin eşit ölçüde sorumluluğa sahip olduğunu söyleyen ‘Cemaatçi’ düzen yer almaktadır. Bu nedenle pastörler, ihtiyarlar ve diyakonlar tamamen yaptıkları her şeyde kilise üyelerinin toplantılarına karşı sorumludur. Kilise demokratik olarak yönetilir ve çoğunluğun görüşü toplantılarda Tanrı’nın isteğini yansıtır. Çoğu İngiliz Cemaati ‘Birleşmiş Reform Kilisesi’ni’ kurmak için İngiliz Presbiteryenlerle birleştiğinde pozisyonlarını bırakmadığı için, cemaatçi düzen günümüzde dahi Genel Baptist ve Bağımsız Evanjelik Kiliseler’de görülmektedir. Fakat ne Kutsal Kitapsal düzene tam anlamıyla uyar ne de tarihi 1689 Baptist İnanç Açıklaması’yla aynı görüştedir. Çoğu Hristiyan, kilise üyeleri olarak bir kilise toplantısında herhangi bir konuda oy hakkına otomatik olarak sahip olduklarını düşünmektedir. Böyle bir şeyin kendilerine verilmediği yerlerde, otoriter bir yönetimin (örneğin Episkopal düzen) kendilerine empoze edildiği konusunda şüpheci olurlar. Liderlerinin kendi üzerlerine daha çok şey aldığını düşünebilirler (Çölde Sayım 16:3’teki Korah gibi).
O halde Tanrı’nın Sözü ne öğretmektedir? Her üyenin her kararda dâhil edilmesi Cemaatçi düzen midir? Bir başka yönden bakmak gerekirse, kilisenin yönetiminde kullanılması için Rab, liderlik armağanları ve ruhsal bir anlayış verir mi? Eğer Rab’bin kilisesini yönetmeleri için kişiler çıkarmışsa, o zaman onların liderliğinin ardından gitmezlerse günah işlemiş olurlar. Aynı şekilde eğer Tanrı’nın atadığı liderler Tanrı halkını yönetmede armağanlarını kullanmakta başarısız olursa, onlar da günah işlemiş olurlar.
Pavlus Yeruşalim’e dönüş yolundayken ve tutuklanmayla karşı karşıyken, sevdiği Efes kilisesiyle iletişime geçmek için son bir fırsatı vardı. Elçilerin İşleri 20:17’de kilisenin ‘ihtiyarlarını’ çağırdığını ve onlara şu buyrukları verdiğini görüyoruz:
‘Kendinize ve Kutsal Ruh'un sizi gözetmen olarak görevlendirdiği tüm sürüye göz kulak olun. Rab'bin kendi kanı pahasına sahip olduğu inanlılar topluluğunu gütmek üzere atandınız’ (Elçilerin İşleri 20:28).
Burada özel bir dikkati gerektirecek, sözü geçen iki kelime bulunmaktadır. Elçilerin İşleri 20:17’deki ‘ihtiyar’ kelimesi, Grekçe ‘presbuteros’tur. 1. Timoteos 4:14’te kilise ihtiyarları kurulu, ‘ihtiyar heyeti’ olarak çevrilmiştir. ‘Gözetmen’ kelimesi, Grekçe ‘episkopos’ kelimesinden çevrilmektedir. Diğer çeşitli birçok pasajda ‘episkopos’, ‘piskopos’ olarak verilir.
Yeni Antlaşma’da bir ‘piskopos’ ya da ‘episkopos’un birden fazla kilisenin üzerinde yetki sahibi olduğu sonucuna kolaylıkla varabiliriz. Yalnızca Efes kilisesinde rakam belirtilmemiştir. Ayrıca ‘ihtiyarların’ (presbuteros) gerçekte yerel kilisenin ‘gözetmeni’ (episkopos) olduğu sonucuna varabiliriz. Gerçekte ilk kelime unvan, ikincisi yapmaları gereken eylemdir.
1.Petrus 5:1’de Petrus, ihtiyarları ‘presbuteros’ kelimesini kullanarak teşvik etmektedir. Kendisinin de bir ‘ihtiyar’ olduğunu söyler ve onları Tanrı’nın sürüsünü gözetmeye çağırır. Kullanılan gerçek kelimeler, Tanrı’nın sürüsüne ‘çobanlık etmek’tir. Dahası, bu görevi içten bir şekilde, memnuniyetle yerine getirmelidirler; despotça hükmederek değil, fakat Tanrı halkını ileriye doğru yönlendiren bilgelik örneği olmalılardır.
İhtiyarlara ve gözetmenlere yapılan birçok gönderme vardır ve bu şekilde Tanrı halkını yönlendirecek ve onlara çobanlık edecek kişileri kiliseler içerisinden çıkarmanın Tanrı’yı hoşnut ettiği kolaylıkla görülmektedir. Böylece bu, öncelikli olarak kilise toplantısında değil fakat baş çoban olmakla sorumlu olarak gerçek otoriteyi dikkatli, sevgi dolu ve alçakgönüllü bir şekilde uygulayacak kişilerin olması gerektiği anlamına gelmektedir (1. Petrus 5:4). Aynı şekilde, kilise de alçakgönüllü bir şekilde bu yetkiyi kabul etmeli (ayet 5) ve bu yönlendirişin ardından gitmelidir.
1.Timoteos 5:17’yi ele alın. İhtiyarların ‘iyi bir şekilde yönetmesi’ gerekmekteydi ve 1. Timoteos 3:5’te Tanrı’nın kilisesini gözetmeleri gerektiği sonucunu çıkarmaktayız. İbraniler 13:17’de bizleri yöneten kişilere itaat etmemiz söylenmektedir. Bu gerekliliklerin günümüz kilisesinde neredeyse ihmal edildiğini kabul etmemiz gerekmektedir. Kilise üyeleri pastörlerini veya ihtiyarlarını çok ufak meseleler için eleştirmekte, hizmetin hangi kısmını kabul etmeye hazır oldukları konusunda seçim ve eleme yapmaktadırlar. Benzer şekilde, birçok kilise gerçek liderlikten kaçınmaktadır. Bunun sebebi ya ‘gözetmenlerin’ sorumluluklarından vazgeçmesi ya da kilise toplantılarında her şeyin kendi iradelerine göre olduğunainanacak derecede organize olmasıdır. Eğer kiliseler ihtiyarların liderliğine yanıt verecek tutumda olsaydı, pastör veya ihtiyar bunu resmi ve gayretli bir deneyim olarak görebilirdi.
Titus, Pavlus’un yanında çalışan bir müjde işçisiydi. Titus 1:5’te Pavlus’un Titus’tan Girit’in bütün şehirlerinde ihtiyarlar atamasını istediğini görmekteyiz- nitelikleri Tanrı’yı onurlandıracak şekilde bilinen ve iyi bir duruşa sahip olan kişiler olmalıydı. Sadık sözü sımsıkıya benimsemelilerdi, öyle ki sağlam öğretişle yanlış eylemlerde ve söylemlerde bulunan kişileri ikna edebilsinler ve onları eğitebilsinler. 1. Timoteos 3:1-7 de bir gözetmenin niteliklerini tanımlamaktadır.
Yukarıda bahsedilen birçok çeşitli referansta, Tanrı’nın sürüsünü beslemeleri ve gözetmenlik etmeleri istenmektedir. Pavlus ‘özellikle Tanrı sözünü duyurmak ve öğretmek için emek verenler’den söz etmektedir (1. Timoteos 5:17). İhtiyarların en önemli aktivitesi Tanrı Sözü hizmetidir ve bu ayete göre bu özel görev için ayrılmış kişilere emanet edilmelidir (örneğin bugün ‘Pastörler’ olarak bilinmektedir). Kimi kiliseler birçok ihtiyar atamış ve Tanrı Sözü hizmetkarının bu gruplardan sadece biri olduğunu, ‘öğreten ihtiyar’ beyan etmiştir. Bu yanlıştır, Tanrı Sözü bizler için çok özel bir değere sahiptir ve pastör ya da öğretmenin görevi de aynı şekilde onurlandırılmalıdır. Diğer tarafta, eğer Rab 1. Timoteos 3:1-7’nin koşullarını yerine getiren, ruhsal, kilise yaşamını yönlendirebilen ve geliştirebilen, Tanrı halkını gözetebilen ve kayıran kişiler çıkarıyorsa, o halde kilise bu kişilerin farkına varmalı ve memnuniyetle bu kişilerin yetkisine itaat etmelidir.
Bu nedenle kilise üyeleri arasında ruhsal armağanların farkına varmaları zorunludur. Eğer bir kardeş Tanrı Sözü’nü etkili bir şekilde iletip uygulayabiliyorsa ve Tanrı halkını yönlendirebiliyorsa, o halde bu kişi kilise tarafından ‘ihtiyar’ olarak ayrılmalıdır. Kimi zaman ihtiyarların ruhsal yetkisini kabul etmek, hatta (diyakonlar dahil)- onların içlerinde bile lider olarak görülmesi gereken kişiler olduğunu kabul etmek için üyelere büyük bir lütuf gerekmektedir. Her şeyin Tanrı’nın bereketiyle yapıldığı kilisede sonuç bolluk ve gönençtir.