6. Maddi Konularda Paydaşlık

Elçilerin İşleri 2-6 bölümlerindeki Yeruşalim kilisesini, kazanılan ruhsal zaferlerin haricinde, Rab’bin halkı birbirlerinin maddi ihtiyaçlarını gidermede de uğraş verdiğini fark etmeden okumamız imkânsızdır. Örneğin, birbirlerinin ihtiyaçlarını gidermek için sahip olduklarını paylaşmaya ‘inandılar’ (büyük bir rakam) denilen Elçilerin İşleri 2:44-45 ayetlerini okuyunuz. Bu ayetleri göz ardı edemeyiz, bugün tamamıyla unutulmuş olan o dönemlerde kilise yaşamında böyle bir uygulama var mıydı diye sormak mecburiyetindeyiz. Örneğin, Yeni Antlaşma kilisesi komün bir yaşam şekli miydi? Her bir kişinin sahip olduklarını ortak bir ‘havuza’ koyması kilise üyeliğinin bir özelliği miydi?

Kutsal Yazılar’ın hiçbir yerinde, kilise üyeliğinin sahip olunan bütün materyal varlığının tamamen paylaşılması gerektirdiğini yazmadığını anlayalım. Gerçek şu ki, Mektuplarda kilisedeki zenginler için talimatlar bulunmaktadır; kölelere sahip olanlar vb., köle olanlarla karşılaştırıldığında. Herkesin genel bir yaşam standardından keyif alabilecek olması asla öngörülmemektedir.

Elçilerin İşleri 2:44-45’i anlamak için ilk olarak, Tanrı’nın çocuğunun imanlı kardeşlerini gerçekten sevmesi ve onları kayırmasının, kurtaran ve gerçek lütfun önemli bir işareti olduğunu anımsamalıyız. Bu, Matta 25:31-46’nın en önemli konularından biridir. Rab’de kardeşinin ihtiyaçlarını yok sayabilen bir Hristiyan söz konusu değildir. Bu konuya Kutsal Kitap’ta sık sık değinilir. Eğer bir kişi iman ettiğini söylüyorsa ve diğer Hristiyanların ihtiyaçları onu etkilemiyorsa, o zaman bu iddiası doğru değildir.

Açıkçası o zaman, Pentekost günü ve ondan sonra takip eden haftalarda gerçekten iman etmiş birçoklarıyla, birinci yüzyıl toplumunda neredeyse bilinmeyen bir şey birçoklarının yüreğinde uyandı, paydaşlıkta ihtiyaç içinde olanlara karşı derin bir merhamet ve şefkat.

Bunu yeni doğuşun bir sonucu olarak yalnızca Kutsal Ruh yaratmıyordu, aynı zamanda elçiler de İsa Mesih’in buyruklarını öğretiyordu: birbirimizi sevmeliyiz, çünkü O bizi sevdi. Pentekost gününden beri kilisenin büyük bir maddi sıkıntıyla yüzleşmiş olduğunu kolaylıkla görebiliriz. Bireylerin her davranışı değişti- zengin fakir, sağlıklı ve hasta, iş adamı ve dilenci- o dönem toplumunun çapraz kesiti. Birden önem taşımak durumunda olan (lütuf aracılığıyla) ihtiyaçlarla nasıl başa çıkacaklardı?

O dönemlerde yanıt, mallarını sevgiyle ve gönüllü bir şekilde paylaşmaktı, Elçilerin İşleri 4:34’e göre hiç kimse ihtiyaç içinde kalmasın diye. Dışarıdan bakan zalim bir dünya için ne kadar da etkileyicidir.

Elçilerin İşleri 4:23-37’de, bu kayırma hizmetinin ne kadar önemli olduğunu görmekteyiz. Elçiler Yahudi önderler tarafından tehdit edilmişti ve artık İsa’nın ismini duyurmamaları söylenmişti. Ateşli bir şekilde dua ettikleri kiliseye geri döndüler. Rab kudretli bir şekilde onlara cesaret verdi (ayet 31), öyle ki müjdeyi cesaretle duyurmaya devam edebilsinler. Devamındaki altı ayet, müjdeyi duyurma başarılarının paydaşlık içerisinde yardımlaşma hizmetiyle nasıl beraber ilerlediğini anlatmaktadır. Bunların Tanrı’nın amaçlarında yan yana durduğu bize öğretiliyormuş gibi oldukça çarpıcıdır. Müjdede aktif ve başarılı bir kilise, üyelerin birbirlerini içtenlikle kayırdığı bir kilise de olacaktır.

34 ve 35. ayetler kesinlikle, kilisenin karşı karşıya kaldığı büyük ihtiyacı yansıtmaktadır. Genel olarak, kilisenin de o dönemde büyük merkezi projelere atılım göstermediği düşünüldüğünde, evler topraklar gibi değerli birçok malın dağıtılma hikmeti sorgulanabilir. Yalın bir şekilde ifade etmek gerekirse bu büyük yardımlaşma, gerçekten ihtiyaç içinde evsiz ve parasız kilise üyelerine bir karşılıktı. Dağıtım ihtiyaçlara göre yapılıyordu ve mükemmel bir şekilde bütün ihtiyaçlar gideriliyordu.

Elçilerin İşleri 5:1-11’de, Hananya ve Safira’nın hikayesini okumaktayız. Genç kilisenin yaşamında üzücü ve örnek teşkil eden bir hikayedir, fakat Petrus’un 4. ayetteki ifadesi, insanlardan bütün mal varlıklarını vermeleri gibi bir şeyin talep edilmediğini göstermektedir. Hananya, toprağını ya da sahip olduğu mal varlığını elinde tutmakta özgürdü. Hiçbir şeyini paylaşmak zorunda değildi, ancak kiliseye ve Kutsal Ruh’a yalan söyleyerek günah işledi. Verme eylemi, dürüstçe ve içten olmalıydı. Herhangi bir tereddüt, sevgi dolu ve yardımlaşma ruhu taşıyan paydaşlık atmosferini bozabilir ve bütün kilise yaşamı için tamamen tehlikeli olabilecek olan güvensizlik ve şüphe ortamı yaratabilirdi.

Elçilerin İşleri altıncı bölüm, kilisenin üyeleri kayırma hizmetinden ortaya çıkan bir başka sorunu anlatmaktadır. Açıkçası kilise yaşamının büyük ihtiyaçları elçiler üzerinde büyük beklentiler oluşturuyordu, öyle ki bir grup ihtiyaç içinde olan dul kadın günlük dağıtımda göz ardı edilmişti. Elçilerin yardımlaşma masalarında hizmet vermek için Tanrı’nın Sözü hizmetini bir kenara bırakmaları uygun değildi, bu nedenle bu sorumluluğu üstlenmeleri için kilisenin yedi kişi seçmesini istedi. Fakat hiç kimse bunu küçük bir sorumluluk olarak algılayamazdı. Bu yedi kişi ‘doğru sözlü, Kutsal Ruh’la ve bilgelikle’ dolu olmalıydı. Yedi kişiyi seçtiklerinde, onları bu büyük iş için duayla atayan elçilerin önüne getirdiler.

Günümüzde de, Rab halkı ihtiyaç içindedir. Kimi zaman finansal ihtiyaçlar, kimi zaman iş ihtiyacı, gençlerin ev ve yaşlıların da bakım sorunu. Kiliseler bireysel üyelerin ihtiyaçlarına her zaman hazır ve uyanık kalmalı; gerçek sevgi ve paydaşlık içerisinde paylaşma sorumluluğunu sevinçle kabul etmelidir.

Bunun için fırsatımız varken herkese, özellikle iman ailesinin üyelerine iyilik yapalım’ (Galatyalılar 6:10).