2. Yerel Kilisenin Doğası

Tanrı’nın kilise yaşamını nasıl yönetmemizi istediğini ele almadan önce, Kutsal Kitap’ın kilise hakkında neler öğrettiğine bir bakalım. Geçen son yüzyıl içerisinde resmi kiliselere bağlı olmayanlar arasında, kısmen -hiç şüphesiz Tanrı’nın kullandığı, fakat Yeni Antlaşma yerel kilisesi öğretisi üzerinde hiçbir etki sağlamamış olan- Hristiyan toplulukları ve hareketleri (Misyoner Topluluklar, Hristiyan Dernekleri, vb.) sebebiyle bir karmaşa meydana gelmiştir. Bunun sonucunda kimileri, yerel kilisenin herkesin kilisenin işlerini kontrol etmek amacıyla oy hakkına sahip olarak işleri demokratik bir şekilde yönettiği, aynı düşünceye sahip imanlılardan oluşan uyumlu bir kurum olduğu görüşünü benimsemektedirler. Kimileri bundan daha güçsüz bir görüşü benimsemekte ve herhangi bir yerel Kilise ile resmi olarak birleşmeyi reddetmektedirler. Onları cezbeden herhangi bir kiliseye katılmaktan, kilise kilise dolaşmaktan keyif duyarlar ve asla kendilerini belli bir topluluğa bağlı kılmak istemezler. Yerel kilisenin temelinde böyle bir görüşe asla yer yoktur.

Evanjelikler arasında devamlı olarak geriye götüren bir başka zayıf ve tehlikeli bir davranış daha bulunmaktadır. Yerel kilisenin içerisinde çalışan Kutsal Ruh’un gücüne inançlarının eksikliğinden kaynaklanıyor gibi görünmektedir ve kiliseler mezhepsel olmayan yapılara dönüştüğünde, bağımsız kalsalardı birleştirmiş oldukları etkililiklerinin bütün olarak etkililiklerinden daha büyük olacağını söylemektedirler. Bu nedenle, Kutsal Yazılar’a sadık olmayan ‘kiliselerle’ paydaşlık bulunmaya hoşgörüyle yaklaşmak kolay bir adım olur.

Öyleyse Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’nın amacı doğrultusunda yerel kilise nedir? Mesih’in evrensel Kilise’ye sahip olduğunu ve bu kilisenin kanıyla satın aldığı kişileri içerdiğini anlamaktayız. Mesih’in Gelini ve Yeni Yeruşalim’dir. Ancak Yeni Antlaşma’da belli bir ayetin ya da pasajın yerel kiliseye ya da evrensel Kiliseye işaret edip etmediğini anlamak sıklıkla güçtür. Aynı Grekçe kelime kullanılır (örn. 1. Timoteos 3:15) ve ‘Kilise’ genellikle ‘Tanrı’nın Kilisesi’ veya ‘Yaşayan Tanrı’nın Kilisesi’ olarak adlandırılır. Şimdiki çağda evrensel Kilise, gerçek anlamda yerel kilise tarafından temsil edilir. Gerçek bir müjde kilisesine bakıp şöyle diyebiliriz: ‘İşte Mesih’in kilisesi, Mesih’in gerçek bedeni; yalnızca onun bir parçası değil, fakat Kilise’nin kendisi.’ Böylece Elçilerin İşleri 13:1’de ‘Antakya’daki kiliseyi’ ve 1. Korintliler 1:2’de ‘Korint’te bulunan Tanrı’nın kilisesini’ görmekteyiz. Bu nedenle, herhangi bir gerçek yerel kilise, evrensel Kilisenin günümüzdeki görüntüsüdür. Başı Mesih’tir ve Tanrı’yı onurlandıran, Mesih’i yücelten ve Ruh’un yarattığı Rab’bin halkının bedenidir. Hristiyanlar için yerel bir kiliseye katılmayı ve bağlı kalmayı reddetmek, Oğlu için bir gelin kurtaran Tanrı tasarısını reddetmektir.

Yerel kilise evrensel Kilisenin geçici ve gerçek bir görünümü olduğu gerçeği üzerine kilise yaşamımızı ve uygulamamızı kurabiliriz. Oldukça değerli ve ulaşılamazdır ve bizlerin anlayışında yerel kilisesinin konumunu büyük ölçüde arttırır.

Antakya’daki Kilise

İstefenos’un ölümünün ardından, ‘Yeruşalim’deki kiliseye’ (Elçilerin İşleri 8:1) karşı büyük zulüm başladı ve Hristiyanlar farklı yerlere kaçmak zorunda kaldılar. Nereye giderlerse gitsinler, müjdeyi duyurdular fakat Yahudi topluluklarına karşı tanıklıklarına kısıtlama getirdiler. Ancak iman etmiş ve kurtarılmış Greklere de tanıklıkta bulunan bazı imanlılar vardı (Elçilerin İşleri 11:20). Elçilerden gelen bir yetkiyle değil fakat Kutsal Ruh’un gücüyle ve yönlendirişiyle Grekler müjdeyle tanıştı. Bu Antakya’da gerçekleşti ve orada hemen bir kilise oluştu. Açıkça bu büyük bir bereket zamanıydı (ayet 21) ve bu durumun haberleri Yeruşalim’deki kiliseye ulaştı.

Yeruşalim’deki kilise muhtemelen bu durumu misyon faaliyetlerinin bir ürünü olarak saydı. Bunun ötesinde, Antakya’da bu kadar etkili bir şekilde vaaz veren kişiler, Yeruşalim’deki zulümden kaçan kilise üyeleriydi. Bu nedenle Antakya’daki gerçek durumu öğrenmesi ve oradaki dostlara uygun olarak teşvik vermesi için Barnaba’nın gönderilmesi hiç de mantıksız değildi. Gerçek şu ki Antakya’ya bir elçinin gitmemiş olması açıklayıcıdır. Eğer bir elçi gitmiş olsaydı, o zaman ortaya bir disiplin ya da yetki sorunu mu var sorusu çıkar, Yeruşalim’dekiler Antakya’daki kiliseyi kontrol altına almak için kaygı duyardı. Ancak elçilerin Barnaba’yı göndererek, Antakya’da gerçekten bağımsız bir kilise durumunun oluşmasından kaygı duyduklarından şüphe duyabiliriz.

Barnaba, Tanrı’nın Antakya’da yaptığı işten dolayı sevinç duydu ve kendisini oradaki kiliseye hemen gönüllü bir şekilde sundu. Üyeliğini Antakya’daki kiliseye transfer ettiği sonucuna varabiliriz, çünkü ilk olarak kiliseye öğreti vermesinde bir yıl boyunca Pavlus’a eşlik etti ve ikincisi Yahudiye’deki kiliselere yardımları iletmek için (ayet 30) (Pavlus’la birlikte) kilise tarafından atandı ve son olarak Pavlus ve o, misyon hizmeti için kilise tarafından seçildi (Elçilerin İşleri 13.2-3). Yeruşalim’deki kiliseye ‘geri rapor’ yazdığını görmüyoruz. Görevinin Antakya kilisesini teşvik etmek, onlara öğretmek ve pastörlük yapmak olduğunu gördü.

Elbette, Elçilerin İşleri bölüm 11, yerel kilisedeki imanlı liderlik ve Kelam hizmetinin bazı ilkelerini açıklamaktadır ancak buna daha sonra değinmeliyiz, fakat Antakya kilisesinin hikayesi bizim için oldukça önemlidir, çünkü Yeruşalim’deki kiliseden ayrılmış olarak ve müjdenin gücüyle ilerleyerek Yeni Antlaşma’da uygun bir şekilde kurulmuş yerel kilisenin ilk izlenimini bizlere sunmaktadır.

Fakat Barnaba neden Saul’un ( ya da Pavlus’un) yardımına ihtiyaç duydu?

Belki de Barnaba bu kardeşinde, kendisinden olandan daha fazla pastörel ve öğretme becerisi gördü. Bu tatmin edici bir yanıt değildir, çünkü Kelam hizmetkârlığını bir insanın yeteneğine bağımlı kılarak, dünyasal bir seviyeye çekmektedir. Her zaman ‘Keşke bizim kilisemizde de böyle bir adam olsa, o zaman ne kadar farklı olurdu’ gibi bir söylemin tehlikesinin farkında olalım. Unutmamalıyız ki, o zamanlar Yeni Antlaşma’nın henüz yazılmadığı zamanlardı. Tabi ki ellerinde Eski Antlaşma mevcuttu, ama hepsi bu kadardı. Elçiler ‘her şeyi anımsayarak’ Ruh’un özel gücüyle müjdeyi direkt olarak Rab’den alarak çok özel bir görevi yerine getirdiler (Yuhanna 14:26). Bu nedenle Yeni Antlaşma yazılana dek elçilere müjde ile güven duyuluyordu ve kiliselere bu müjdeyi öğretmek onların göreviydi. Kesinlikle kilise üyelerimiz için Kutsal Kitap’a sahip olma ve onu okumanın zorunluluğu olduğunu gördüğümüz gibi, Barnabas da Antakya kilisesinin elçilerin öğretişine bağımlı kalmaları gerekliliğini görmekteydi. Bu zaman diliminde Pavlus, on iki yıldır Mesih inanlısıydı. Barnabas’la iman etmesinden sadece üç yıl sonra, Petrus’la yaptığı on beş günlük Yeruşalim ziyareti sırasında tanıştı (Elçilerin İşleri 9:27; Galatyalılar 1:18). O yıllar sırasında Pavlus, Tanrı’yı bekledi ve kendisini bir elçi olarak nitelendiren direkt vahyi aldı. Açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, Barnabas’ın Antakya’daki kilisede Pavlus’a ihtiyaç duymasının sebebi buydu. Antakya’daki kiliseye öğretmesi için Yeruşalim’in üyeliğinde olmayan elçinin tek bir kişi olması ne kadar da açıklayıcıdır. Kesinlikle Kutsal Ruh, Antakya’daki işin bağımsızlığını vurgulamaktaydı.

Böylece yerel kilisenin çağları sonuna dek evrensel kiliseyi temsil ettiğini görmekteyiz. İmanlı bir paydaşlık içerisinde kiliseler birbirlerini teşvik edip destekleyebilir, ancak birbirlerinden bağımsız olarak kalmalıdır. Her birinin başı Mesih’tir. Her biri Rab İsa Mesih’te, Tanrı’nın lütfuyla karanlık dünyaya tanıklık etmek üzere Kutsal Ruh’un yarattığı bir bedendir. Ne yazık ki bu, kiliselere hükmeden piskoposluk ve başpiskoposluklarla birinci yüzyılın sonlarında konseylerin ve diğer yönetici kurumların ortaya çıkmasıyla son bulmuştur. Kutsal Yazılar’a aykırı olan bu gelenek dünyevi doğamıza cazip gelmektedir, fakat kiliselerdeki zayıflığımızın en büyük nedenlerindendir. Her kilisede, Kutsal Kitapsal duruşu benimseyen kişiler sıklıkla baskı altında hissetmekte ve hatta duruşlarından ötürü zulümle karşı karşıya gelmektedirler. Fakat Rab kiliselerini sevmektedir, her biri O’na aittir ve Sözü’ne itaat edilen her yeri bereketleyecektir.