1İmanı zayıf olan kişiyi aranıza kabul edin, ama kişisel düşünceleri üzerinde onunla tartışmayın. 2Örneğin birinin inancı her tür yiyeceği yemesine izin verir. Öte yandan imanı zayıf birisiyse yalnız sebze yer. 3Her şeyi yiyen yemeyeni aşağı görmesin. Ne de salt sebze yiyen, yiyecek sorununda sakıncası olmayanı yargılasın! Çünkü Tanrı onu içten kabul etmiştir. 4Başka birinin evinde çalışan uşağı yargılamak için sen kim oluyorsun? Onun başarılı olup olmadığına ancak efendisi karar verir. Kaldı ki, başarılı olacaktır. Çünkü Rabbin onu başarılı kılmaya gücü vardır.
Kimdir "imanı zayıf olan" kişi (ayet 1)? Pavlus ikinci ayette bir örnek verir: "Birinin inancı her tür yiyeceği yemesine izin verir. Öte yandan imanı zayıf birisiyse yalnız sebze yer." Hangi yemekler yenebilir konusu Yahudi asıllı ve Uluslar'dan olan Mesih inanlıları arasında büyük sorunlar yaratırdı. Yahudi asıllı imanlılar Tanrı'nın Musa aracılığıyla verdiği yiyecek yasalarına uymak zorunda olduklarını düşünürdü. Bu nedenle bir çok hayvanın etini yemezlerdi. Ayrıca kanı büsbütün dökülmek suretiyle kesilmeyince yasalarınca 'temiz' sayılan hayvanları bile yemezlerdi. Oysa Uluslar'dan olan inanlılar yenebilen her çeşit et yerlerdi.
Uluslar arasında kalan Yahudi asıllı bir inanlının yalnış bir et yemek korkusundan hiç et yemeyip yalnız sebze yediği düşünülebilir. Pavlus ise Yahudi bir inanlı olarak yaşam yolunu Korintoslular'a Birinci Mektup bölüm 9 19-23 ayetlerinde bildirir. Yahudilerle "ruhsal yasa bağımlısı gibi" oldu, yiyecek yasalarına uydu. Oysa Uluslar'dan insanların arasındayken "ruhsal yasa bağımlısı değilmiş" gibi davrandı. Bağlılıkta zayıf olanlarla "zayıf gibi" oldu. Pavlus her çeşit bağımlılıktan özgürdü. Bu nedenle Sevinç Getirici Haber adına kendini herkese uşak kılabilirdi.
Ama herkes Pavlus gibi imanda olgun ve güçlü değildi. Olgun olmayan, zayıf inanlıların olgun ve güçlü inanlılarla ruhsal paydaşlıkta bulunmaları sorunlar yaratırdı. Pavlus Roma'daki inanlıları "imanı zayıf olan kişiyi" aralarına kabul etmeye çağırır (ayet 1).Ama "kişisel düşünceleri üzerinde onunla" tartışmamalarını buyurur. Kendi üzerinde belirli yasaklar yükleten inanlı "imanı zayıf" bir inanlıdır. Belki Roma'daki inanlılar özel yasalara uyan böyle kişileri inanlı olarak kabul etmiyorlardı. Oysa Pavlus onları inanlı olarak kabul etmeleri gerektiğini vurgular. Ama inanlılar böylelerini kabul edince ne kadar yalnış olduklarını, bu gibi yasaklarla Mesih bağlılığındaki özgürlükten uzaklaştıklarını kendilerine vurgulamak eğiliminde olacağını bildiği için Pavlus bunu yasaklar. Bu tutum imanı zayıf olanın vicdanını zorlayacak, imanını baltalayacaktı.
Pavlus ayet 2 ile 3'te konuyu bir örnekle genişletir: "Birinin inancı her tür yiyeceği yemesine izin verir. Öte yandan imanı zayıf birisiyse yalnız sebze yer." Sonra Pavlus ayet 1'deki buyruğu şöyle yineler: "Her şeyi yiyen yemeyeni aşağı görmesin." Öbür inanlılar imanı zayıf olanı aşağı görmesinler, onu kabul etsinler. İmanı zayıf olan inanlı ise, kabul ettiği özel yasalar yüzünden kibirlenip "yiyecek sorununda sakıncası olmayanı" yargılamasın. "Benim kabul ettiğim özel yasaklara uymayan inanlının imanı eksik" demesin. Çünkü Tanrı böyle yasaklamalardan özgür olan inanlıyı içten kabul etmiştir.
İmanı zayıf olan biri olgun ve güçlü imanla yaşayan kardeşini böyle yasaklara uymadığı için yargılarken hakkı olmayan bir işe elini uzatır. O kardeş Rabbin "ev uşağıdır". Rabbin "evinde" hizmet eder. Başkasının ev uşağını yargılamaya hakkı yoktur (ayet 4).Ancak Efendisi ev uşağının başarılı olup olmadığı konusunda karar verir. Eski çeviri aslına daha yakındır: "Kendi efendisi huzurunda durur veya düşer. Fakat duracaktır, çünkü Rab onu durdurmaya kadirdir." "Durmak" yaşam yolunun Rabbe hoşnut olması, "düşmek" Rab tarafından paylanması demektir. Kaldı ki Rabbin o kardeşin yaşamını kendisine hoşnut edici duruma getirmeye gücü vardır, (bu da zayıf kişinin önem verdiği özel yasalar olmaksızın).