9Sevgi ikiyüzlülükten ırak olmalı. Kötüden iğrenin, iyiye sarılın. 10Kardeşlik sevgisinde birbirinize içtenlikle bağlanın. Birbirinizle yarışırcasına karşılıklı saygı gösterin. 11Çabada aylak olmayın, ruhta ateşli olun, Rabbe hizmet edin. 12Taşıdığınız umut sizlere sevinç versin. Çektiğiniz acıda katlanış gösterin, dualarınızı bağlılıkla sürdürün. 13Gereksinmesi bulunan kutsal yaşamlılara yardım elini uzatın, konukseverlik gösterin. 14Sizlere saldırıda bulunanlara iyilik dileyin. Evet, iyilik dileyin, ilenmeyin. 15Sevinenlerle birlikte siz de sevinin, ağlayanlarla birlikte siz de ağlayın. 16Birbirinize karşı eşit düşüncede olun. Kurumlanmayın; tersine, alçakgönüllülerle birlikte olun. 'Bilgiçlik taslamayın.' 17Size kötülük edene kötülükle karşı vermeyin. Herkesin gözünde iyi olanı yapmaya çalışın. 18Herkesle barış içinde yaşamak için elinizden geleni yapın. 19Ey sevgililer, hiçbir zaman öç almayın. Bırakın, Tanrı'nın öfkesi alsın öcünüzü. Çünkü Kutsal Kitap'ta şöyle yazılmıştır: "Rab, 'Öç alma hakkı benimdir, karşılığı ben vereceğim' buyuruyor. 20Ama 'Düşmanın açıkmışsa onu doyur, susamışsa ona içecek ver. Çünkü bunu yapmakla, onun başı üstüne kızgın korlar yığmış olursun.'" 21Kötülük seni alt etmesin; kötülüğü iyilikle alt et.
Ayet 9'da Pavlus tıpkı Yuhanna'nın yaptığı gibi inanlının acıma göstermesi ve hizmet etmesinin sevgiden kaynaklanması gerektiğini vurgular. (1.Yuhanna 3:16-18). Sevgi için kullanılan "agape" kelimesi her çıkardan arınmış, sevilen kişinin iyiliğini gütmek kararlılığını açığa vuran sevgi anlamına gelir. Bu tür sevgi Tanrı'ya özgüdür. Ama Kutsal Ruh bu tür sevgiyi imanlıda oluşturmak ister (Galatyalılar 5:22). "Sevgi ikiyüzlülükten ırak olmalı". İçten bir sevgiyle yöneltilen kişi "seni seviyorum "deyip gereksinmede olan bir kardeşe karşı "acıma duygusunu" kapatmaz, gereksinmesini elden geldiği kadar karşılayıp "işle açıklanan" gerçek sevgiyle sever (1.Yuhanna 3:16-18).
Tanrısal sevgiyle etkilenen kişi kötü olan ne varsa ondan iğrenmeli (ayet 9). Kötü diye çevrilen sözcüğü emek verici, uğraştırıcı, acı verici, üzüntüye düşürücü kötülük anlamına gelir. Sevgi başkalarının iyiliğini yürekten istemek demektir. Sevgiyle yönetilen kişi kötülüğün verdiği zarar tiksinti uyandırmalı.
İnanlı "iyiye" sarılmalı. Buradaki "iyi" kelimesi niteliği iyi olan bir şeyin yararlılığını vurgular. İnanlı yararlı olan ne varsa ona önem vermeli. Yararlı düşüncelere, davranışlara, işlere sarılmalı. Sevgi başkasını yararını arar.
Tanrısal sevgi kardeşler arasındaki dostluk bağlarına kaynaktır. "Kardeşlik sevgisinde birbirinize içtenlikle bağlanın" (ayet 10).Kardeşler birbirlerine yakınlık göstermeli, bir araya gelmekten hoşlanmalı, birbirleriyle yakın ilişkiler kurmalı. Bunu yürekten gelen bir samimiyetle yapmalı.
"Birbirinizle yarışırcasına karşılıklı saygı gösterin" (ayet 10). Bu cümle zor anlaşılan "onurda birbirinizi yeğleyenlerden olun" deyimini çevirir. Bu deyimin üç ayrı anlamı olabilir: 1) Onur getirici işler yapmakta başkalarıyla yarış yapıp onlardan daha çok ve daha yararlı işler yapmaya çalışın. 2) Başkalarının size gösterdiği saygıdan daha çok saygı göstermeye çalışın. 3) İmanlı kardeşinize kendi kendinize tanıttığınız onurdan daha çok onur gösterin. Önümüzdeki çeviri ikinci çevirme olanağını kullanır: "Birbirinizle yarışırcasına karşılıklı saygı gösterin".
Pavlus Filippililer'e yazdığı mektupta üçüncü çevirme olanağıyla eş anlamlı bir deyim kullanır: "Alçak gönüllü tutumla başkalarını kendinizden daha önemli tutun" (Filippiler 2:3). Sanırım Pavlus'un Rom. 12:10 ayetinde buyurmak istediği budur. İkinci ve üçüncü çevirme olanakları birbirine yakındır. İkincisinde "ben daha çok saygı gösterdim" diye ilk bakılışta gururlanma tehlikesi beliriyorsa da başkasına içten saygı gösteren kişi zorunlu olarak alçak gönüllü olur. Alçak gönüllü değilse saygı göstermesi ikiyüzlü bir gösterişçilik olmaktan ileri gidemez. Bu durumda ikinci çevirme olanağı üçüncüsüyle birleşir. Pavlus alçak gönüllülükle başkalarına saygı göstermemizi buyurmaktadır. Günahlı benlik için en zor iş! Ama Tanrı'nın bize karşı olan yüce acımasıyla etkilenerek bunu yapabiliriz. Bunu yapalım!
Tanrı'ya ve insanlara hizmet ederken coşkun istekliliğimizi kaybetmek tehlikesindeyiz. Bu nedenle Pavlus ayet 11'de "çabada aylak olmayın, ruhta ateşli olun" diye buyruk verir. Aynı duruma Galatyalılar'a yazarken değinir: "İyilikten bezmeyelim. Usanmazsak, vakti gelince ürününü biçeceğiz" (Galatyalılar 6:9). Rabbin hizmetinde canlılık ve çalışkanlık gösterebilmemiz Pavlus'un buna bağladığı buyruğa dayanır: "Ruhta ateşli olun". Bizi harekete geçiren ateşli bir ruhtur. Ruhumuz Kutsal Ruh'un ateşiyle alevlenirse "çabada aylak" olmayız, coşkunlukla Rabbe hizmet ederiz. Kutsal Ruh'un hazır olmasını temsil eden simgelerden biri ateştir: "Bir anda, gökten sanki hızla esen rüzgarın sesiymiş gibi bir ses geldi toplananların oturduğu tüm evi doldurdu. Gözlerinin önünde ateşe benzer diller göründü. Bunlar dağılarak onların her biri üzerine indi. Tüm bağlılar, Kutsal Ruh'la doldu" (Elçilerin İşleri 2:2-4).
"Taşıdığınız umut sizlere sevinç versin" (ayet 12). Pavlus imanlının umuduna daha önceki bir bölümde değinmişti: "Hem de, kavuşacağımız Tanrı yüceliğinin umuduyla övünç duyuyoruz" (Rom. 5:2). İnanlılar olarak Tanrı'nın yüceliğine kavuşma umudunu taşıyoruz. İnanlı "umudum var" deyince daha kavuşmadığı ama kesinlikle kavuşacağını bildiği bir durumdan söz eder. Bu güven ona derin sevinç verir.
Bu umut ve onun inanlıya verdiği sevinç, çektiği acılarda kendisine katlanış gösterme gücünü verir (ayet 12). Pavlus bu iki konunun birbiriyle bağlantısını bölüm 5'te şöyle vurgulamıştı: "Hem de kavuşacağımız Tanrı yüceliğinin umuduyla övünç duyuyoruz. Üstelik acılarda bile övünç duyuyoruz. Çünkü acının katlanışı oluşturduğunu biliyoruz. Katlanış denenmeden geçildiğini gösterir, denenme de umudu oluşturur. Bu umut utanç getirmez. Çünkü Tanrı'nın sevgisi bizlere verilen Kutsal Ruh aracılığıyla yüreklerimize dolup taşmaktadır" (Rom. 5:2-5). Acılara dayanma gücü önümüze konulan yüceliğin sevincinde buluruz. Bunun en yüce örneği Rabbimiz İsa Mesih'te görürüz: "Gözlerimiz imanımızın önderi ve bütünleyicisi İsa'ya baksın. O önündeki sevinç için çarmıha katlandı, haç utancını hiç önemsemedi. Şimdi Tanrı tahtının sağında oturmuştur" (İbraniler 12:2).
"Dualarınızı bağlılıkla sürdürün" (ayet 12). Duada sürekli bağlılık göstermeniz pek gereklidir. İsa Mesih bunu vurgular: "İsa her vakit dua etmeleri ve hiç yüreksizlenmemeleri gerektiğini belirten bir simgesel öykü anlattı" (Luka18:1). Kutsal Ruh'un gelişini bekleyen Öğrenciler için şunlar anlatılır: "Bunların tümü, kadınlar, İsa'nın annesi Meryem ve kardeşleri, hep birlikte sürekli bağlılıkla duadaydılar" (Elçilerin İşleri 1:14) Pentikost günü inanlılara eklenen yaklaşık üç bin insan "Haberciler'in öğretişini dinlemekte, ruhsal paydaşlıkta, ekmek kırmakta ve duaya katılmakta sürekli bağlılık gösterdiler" (El. İş. 2:42).
Dua inanlıların Tanrı'yla bağlantı kurmalarını sağlar. Duayla Tanrı'nın yüce işleri açıklanır: "Onlar dua edince toplu bulundukları yer sarsıldı. Tümü Kutsal Ruh'la doldu ve Tanrı'nın Sözü'nü yüreklilikle bildirdiler" (El. İş. 4:31). Dua'yla inanlılar Tanrı'nın isteğini öğrenirler: "Bunlar Rabbe ruhsal görevlerini yapıp oruç tutarken Kutsal Ruh, 'Barnabas'la Saul'u kendilerini çağırdığım işe ayırın' dedi. Bunun üzerine oruç tutup dua ettiler, ellerini Barnabas'la Saul'un üzerine koydular ve onları gönderdiler" (El. İş. 13:2,3).
Pavlus inanlıların Tanrı'yla ilişkilerinin yanı sıra başka inanlılarla olan ilişkilerine önem verir. Ayet 13'te gereksinmesi olan inanlılara yardım elini uzatmaları gerektiğini vurgular. İnanlılar için kullandığı kelime "kutsal yaşamlılar" diye çevrilir. "Kutsal olanlar" anlamındaki bu sözcük İsa Mesih'e tüm inananlar için kullanılır: "Kutsal yaşamlılar arasında yüceltilmek ve tüm inanlılarda hayranlık uyandırmak üzere O geldiğinde, O gün olacak bu" (2.Selanikliler 1:10). Kutsaldırlar çünkü Kutsal olan İsa Mesih'e bağlanarak Tanrı'yla barıştılar. Kutsal olmak Tanrı'ya ayrılmak anlamını taşır. Kutsal yaşamlılar Tanrı'nın kendine ayırdığı kişilerdir.
Kutsal yaşamlılardan biri gereksinmeye düşünce öbür kutsal yaşamlılar yardım ellerini uzatmalıdır. Bu bölümde Pavlus inanlıların sosyal yardımlaşmasına çok önem verir. Sevgi çok pratik olmalıdır.
Bu yardımlaşmanın önemli bir yönü konukseverliktir (ayet 13). "Konukseverlik" diye çevrilen kelime: "yabancıları sevmek" anlamına gelir. Özellikle Rabbin hizmetinde çalışırken uzak yerlere giden inanlılara konukseverlik göstermek Tanrı Hükümranlığı için büyük önem taşır. Yuhanna Gaios'a yazdığı mektupta konuyu şöyle vurgular: "Sevgili kardeşim, kardeşlere, özellikle de yabancılara her ne iyilik ediyorsan bağlılığını kanıtlıyorsun. Bunlar kilise topluluğu önünde sevgine tanıklık ettiler. Kendilerini Tanrı bağlılığına yaraşır biçimde gönderirsen çok iyi edersin. Çünkü O'nun adı yararına yola çıktılar, Uluslar'a bağlı olanlardan hiç bir şey almadılar. Böyle insanlara kollarımızı açmamız gerekir. Öyle ki gerçeğin iş ortakları olalım". (3.Yuhanna 5-8). Yuhanna başka bir mektubunda buna tek bir kısıtlama getirir: Mesih'in gerçek insanlığını ve Tanrılığına ilişkin olan Mesih'in öğretişinde kalmayan kişiyi "eve sokmayın; ona selam bile vermeyin. Çünkü onu selamla karşılayan, kötü işlerine de ortaklık eder" (2.Yuhanna 10,11).
Petros, Pavlus'un Romalılar 12'de verdiği buyruklara çok benzeyen bir yazıda şunları yazar: "Mırıldanmaksızın birbirinize konukseverlik gösterin" (1.Petrus 4:9). Yerel kilise topluluğunda bile inanlıların da birbirlerine olan sevgisi konukseverlikle açığa vurulabilir. Bunu yakınarak, mırıldanarak yaparlarsa değeri kalmaz. Kardeşlere hizmet edebilmek sevinciyle bunu yapmaları gerekir.
Pavlus ayet 14'teve sonraki ayetlerde inanlıların iman etmeyen insanlarla olan ilişkilerine ağırlık vermeye başlar. Yine de ortaya koyduğu ilkeler inanlıların arasındaki ilişkiler için geçerlidir. Pavlus'un "Sizlere saldırıda bulunanların iyiliği için dua yükseltin. Evet dua edin, ilenmeyin" buyruğu İsa Mesih'in vurguladığı önemli bir buyruğun aynısıdır: "Düşmanlarınızı sevin ve size baskı yapanlar için dua edin. Öyle ki, göklerdeki Babanız'ın oğulları olasınız. Çünkü O güneşini hem kötülerin, hem iyilerin üzerine doğdurur..." (Matta 5:44,45). "Düşmanlarınızı sevin, size kin besleyenlere iyilik edin. Sizi lanetleyenlere kutluluk dileyin. Size kötülük edenler yararına dua edin" (Luka 6:27,28).
Pavlus'un bu buyruğa uymak için fırsatıları boldu. Bu mektubu yazdığı Korintos kentine gelmeden önce oradaki inanlılara yazdığı ikinci mektupta uğradığı saldırıları şöyle sıralar: "Cezaevine girmekte ön sıradayım. Sayılmayacak kadar çok dayak yedim. Kaç kez ölümle yüz yüze geldim! Beş kez Yahudiler'den otuz dokuz kırbaç yedim. Üç kez değnekle dövüldüm, bir kez taşa tutuldum" (2.Kor. 11:23-25). Bütün bunlara rağmen Pavlus Mesih'in buyruğuna göre davrandığına tanıklık eder: "Sövülürken kutlu kılıyoruz, saldırıya uğrarken katlanıyoruz, aşağılanırken tatlılıkla karşılık veriyoruz" (1.Kor. 4:12,13). Pavlus Roma'daki inanlıların aynı kendisinin davrandığı gibi davranmalarını ister. Mesih'e bağlandıkları için soydaşlarından baskıya uğramaları, beklenen durumdu. Pavlus Stefanos'a baskı uyguladığı zaman onun Mesih'in buyruğuna uyduğunu görmüştü. Pavlus'un Mesih'e gelmesi Stefanos'un "Ya Rab, bu günahı onlara sayma!" duasının cevabı değilmiydi? Kardeşlerimize saldıran insanların iyiliği için bizde dua edelim.
Kendimiz üzüntülüyken başkalarının sevincini kıskanmamız kolaydır. Oysa Pavlus'un kaleminden çıkan Tanrı Sözü "sevinenlerle birlikte" bizim de sevinmemizi buyurur (ayet 15). Sevinenlerin sevincine katılmamız günahlı benliğimizi ölüme vermemizi gerektirir. Ama bunu yapmakla sevinenlerin sevincini arttırırız. Biz de derdimizi unuturuz. "Ağlayanlarla birlikte, sizde ağlayın". Başka insanların dert ve üzüntülerini kendi dert ve üzüntülerimiz imiş gibi paylaşmakla Rabbimize benzer oluruz. "Toplulukları görünce yüreği acımayla doldu" (Matta 9:36). "Göklerden geçen yüce" başrahibimiz Tanrı Oğlu İsa "zayıflıklarımıza yakınlık duyamayan bir başrahip değildir. Tersine, her bakımdan bizim gibi günahla denenmiş ama günahsız kalmıştır" (İbraniler 4:14,15).
İnanlılar olarak insanların sevinçlerini ve dertlerini paylaşmalıyız. Böylece sevince sevinç katarız ve dertleri birlikte taşıyarak hafifletiriz. Bunun dışında gerçek Teselli kaynağı olan Mesih'e yol gösterebiliriz. Bu ayette Pavlus yine inanlıların birbirleriyle olan ilişkilerini ön planda tutarsa da bu ilke inanmayanlarla olan ilişkileri için geçerlidir.
"Birbirinize karşı eşit düşüncede olun" (ayet 16). Aslı şöyledir: "Birbirinize karşı aynı şeyi düşünenler olun". Bu aynı şey nedir? Ayetin geri kalan sözlerine bakılınca bunun alçak gönüllü tutum olduğu anlaşılır. "Kurumlanmayın; tersine alçakgönüllülerle birlikte olun. 'Bilgiçlik taslamayın.'" İnanlıların birbirlerine karşı aynı alçakgönüllü tutuma önem vermeleri gerekir. Pavlus Filippililer'e Mektup'ta benzer bir deyimi kullandığı zaman ana konu yine alçakgönüllülüktür: "Hiç bir şeyi sürtüşme ya da boş böbürlenme duygusuyla yapmayın. Tam tersine, alçakgönüllü tutumla başkalarını kendinizden daha önemli tutun. Yalnız kendi yararınızı değil, başkalarının yararını da gözetin. Birinizin öbürüne karşı düşüncesi Mesih İsa'nın düşüncesine benzer olsun" (Filippililer 2:3-5). Pavlus bu sözlere Mesih'in alçak gönüllülüğünü vurgulayan sözler ekler. Mesih'ten daha büyüğü düşünülemezdi "Tanrı özdeşliğindeydi" (Fil. 2:6). Ama O'nda hiçbir kurumlanma tutumu yoktu: "Tanrı'ya eşit olmayı zorla elde edilmiş bir hak saymadı. Tam tersine, kendine özgü yücelikten soyunarak uşak özdeşliğini aldı. İnsan eşitliğine girerek insan biçiminde belirdi. Kendini alçaltarak sözdinlerlik yolunda ölüme dek yürüdü; hem de haç ölümüne" (Filippililer 2:6-8).
Kurtarıcımız o denli yüceyken kendini büyük göstermedi. Biz de nasıl kurumlanabiliriz? Nasıl kendimizi büyük ve önemli gösterebiliriz? Hayır, kurumlanmamalıyız, "tersine alçak gönüllü olanlarla birlikte" olmalıyız. İnsanların büyük ve önemli saydığı, sözünü geçiren kişilerin değil, adı sanı olmayan önemli sayılmayan sıradan insanların arasında bulunmayı seçmeliyiz. Bu sözler ayrıca sıradan, önemli sayılmayan ödevleri üstelemeye hazır olmamız gerektiğini anlamına da gelebilir. Her iki anlam alçakgönüllü tutumla ilgilidir.
Pavlus bu konuyu Süleymanın Mesellerinden şu alıntıyla bütünler: "Bilgiçlik taslamayın." Bu söz, "Kendi gözünde hikmetli olma" ayetine dayanır (Süleymanın Meselleri 3:7). Bilmediğiniz halde bilir görünmek istemeyin, bilgin geçinmeyin! Düşüncenizde ve tutumunuzda kendinize ve bilginize fazla önem vermeyin. Rab'den ve başka imanlılardan öğrenmeye hazır olun. "Benbilirimci" olmayın.
Bundan sonraki ayetlerde yine imansızlarla olan ilişkilere ağırlık verir. "Size kötülük edene kötülükle karşılık vermeyin" (ayet 17).Mesih'in yukarıda değinilen buyruğuna dayanır bu söz. İnanlının kötülüğe karşı tutumu, kötü duruma daha çok kötülük eklemek olmaması gerekir. Tam tersine Pavlus'un bir kaç ayet sonra belirttiği: "kötülüğü iyilikle alt" etme tutumu olmalı (ayet 21).
"Herkesin gözünde iyi olanı yapmaya çalışın" (ayet 17). İnanlıların sadece kötülükten sakınmaları yeterli değildir başka insanların erdemli saydığı davranışlarda bulunmaları gerekir. Pavlus Yahudiye'deki inanlılar için düzenlediği para bağışının hazırlıklarına değinirken, "yalnız Rab önünde değil, insanlar önünde de erdemli olanı düşünmekteyiz" der (2.Kor. 8:21). Pavlus bu bağışı yönetmek için Titos'la başka iki inanlıyı göndereceğini bildirdi. Bunu Rabbin yüceltilmesiyle kendi içtenliğini belgelemek ve kimsenin onu bu bağışın düzenlenmesi konusunda kınamaması için yaptığını açıklar. Böylece yalnız Rab’bin önünde değil insanların önünde erdemli olanı yapmaya çalışıyordu. Korintoslular'a yazarken asıl metinde aynı deyimi kullanmaktaydı. Bu nedenle Pavlus'un doğruluk, dürüstlük ve içtenlik göstermelerini buyurduğunu anlayabiliriz. Kamuoyunun beğeneceği davranışlarda bulunmaları gerekiyordu. İnanlı kınanamayacak tutumla davranmalı. İnsanların iyi, doğru ve erdemli saydığı davranışlarda bulunmalıdır.
İnanlıların başkalarıyla barış içinde yaşamak için elinden geleni yapmalıdır (ayet 18).İnanlı herkese karşı barışçı olmalı. Ama imansızın biri ona karşı düşmanca davranırsa ve inanlı o kişiyle barışmaya çalışırsa ama o buna yanaşmazsa inanlı görevini yapmıştır. İnanlının o kişinin kendisiyle barış içinde olmamasına sorumlu tutulamaz. O kişiyle barış içinde yaşamak için elinden geleni yapmıştır. İnanlı başkasına karşı işlediği günahı açık açık söyleyerek af dilemelidir. Her zaman başkalarını bağışlamaya hazır olmalıdır.
İnanlı hiç bir zaman kendisine karşı kötülük işleyenden öç almamalıdır (ayet 19). Bu önemli konuyu vurgulamak için yazdığı inanlılara "ey sevgililer" diye seslenir "hiç bir zaman öç almayın!" Öç almak inanlıya büsbütün yasaklanmıştır. İnanlılar olarak kişinin yaptığı kötülüğün her yönünü, her nedenini bilemeyiz. Adaletle karşılık veremeyiz. Bu nedenle öcümüzü bunu adaletle yapacak olan Tanrı'ya bırakmalıyız. O cezayı hafifleten nedenleri ya da onu ağırlaştıran durumları çok daha iyi bilir. İşin her yönünü bildiği için onun üzerinde adaletli yargıyı verebilir. Yasa'nın Tekrarı’ndan aktarılan "Rab 'öç alma hakkı benimdir; karşılığı ben vereceğim' buyuruyor" ayeti öç almanın yalnız Tanrı'ya özgü bir iş olduğunu vurgular (Yasa 32:35).
Bunun ardından Pavlus Süleymanın Mesellerinden iki ayeti aktararak kötülüğü iyilikle alt etme ilkesine dikkat çeker (ayet 20). "Tam tersine, düşmanın acıkmışsa onu doyur; susamışsa ona içecek ver. Çünkü bunu yapmakla, onun başı üstüne kızgın korlar yığmış olursun" (Süleymanın Meselleri 25:21,22). Çok pratik yönlerden düşmana iyilik yapmak buyurulur: Düşman acıkmışken ona yemek yedirmek ve susamışken içecek vermek düşünülebilen çok iyiliklerden birer örnektir. Düşmana iyilik etmek onu utandırabilir. O zaman kötülüğünden döner, düşman olmaktan çıkar. Yüreğini sertleştirip kötülüğünde devam ederse, ilerde Tanrı'nın öfkeli yargısıyla cezalandırılacaktır. Düşmanına iyilik etmekle, ya utancın kızgın korlarıyla yüzünü kızartarak günahtan dönmesini sağlarsın ya da kendisi yüreğini sertleştirip günahına devam ederek ileride Tanrı'nın öfkeli yargısının kızgın korlarını başına yığdırmış olacaktır.
Bu yolda kötülük seni alt etmiş olmaz (ayet 21). Kötülüğün inanlıyı alt etmesi, onu kendi düzeyine indirmesiyle yani inanlıyı kötülük yapmaya kandırmasıyla olur. Oysa inanlı kötülüğü iyilikle karşılarsa "kötülüğü iyilikle alt" etmiş olur (ayet 21). Çünkü ya kötülük yapanı kötü yolundan döndürür ya da onun Tanrı tarafından yargılanmasını sağlar. Her iki durumda kötülük alt edilmiştir. Oysa inanlı kötülüğü kötülükle karşılarsa kendisi kötülük yapan duruma düşerek günah tarafından alt edilmiştir. Kötülüğü her zaman iyilikle yenmeye çalışalım, en doğru ve en sağlam yol budur.