Pavlus iman yoluyla kavuşulan doğruluğun sünnetten bağımsız olduğunu belgeledikten sonra onun ruhsal yasadan da büsbütün bağımsız olduğunu kanıtlamaya koyulur (13-17).
Ayet 13 Tanrı'nın İbrahim'e ve soyuna verdiği bütün vaatler "dünyanın miraşçıları olma vaadi" olarak özetlenir. Tanrı İbrahim ve soyu dünyanın miraşçıları olacaklar diye vaatte bulunmamıştır. Oysa verdiği şu vaatler bir araya getirilince bu anlama gelir: Yeryüzünün bütün ulusları İbrahim'de kutlu kılınacaktı (Yaratılış 12:3). Tanrı İbrahim'in bulunduğu yurdu soyuna verecekti (Yaratılış 12:7; 13:15). İbrahim'in soyunu yerin tozu gibi edecekti (Yaratılış 13:16). Bedeninden çıkacak olan onun mirasçısı olacaktı (Yaratılış 15:4). Soyu yıldızlar gibi sayılamayacak kadar çok olacaktı (Yaratılış 15:15). Kenan ülkesi Fırat ırmağına kadar İbrahim'in soyuna verilecekti (Yaratılış 15:13-21). Tanrı onu pek çok verimli kılacaktı. Onu birçok ulus yapacaktı. Ondan krallar çıkaracaktı (Yaratılış 17:6). Soyu düşmanlarının kapısına hakim olacaktı. Soyunda yerin bütün ulusları kutlu kılınacak (Yaratılış 22:18).
İbrahim'in soyu Mesih'tir (bakınız Galatyalılar 3:16'ya). Bütün dünyanın Hükümranı olarak Mesih dünyanın mirasçısı olacaktır ve O'nunla birlikte İbrahim'in ruhsal çocukları. İbrahim'den çıkacak olan krallar bunlar olsa gerek (Vahiy 1:6; 20:4).
Dünyanın miraşçıları olma vaadi İbrahim ruhsal yasayı tuttu diye kendisine ücret olarak verilmedi. Vaadin özelliği vaat verenin iyiliğinden kaynaklanmasıdır. Kişi Tanrı'nın verdiği vaade imanla kavuşur. Bu iman da kendisine doğruluk sayılır. Böylece "İbrahim'e ya da soyuna, dünyanın miraşçıları olma vaadi ruhsal yasa aracılığıyla değil, imandan doğan doğruluk aracılığıyla sağlandı" (ayet 13).
Ayet 14 Ruhsal yasaya göre yaşayanlar bu yoldan kazandıkları "doğruluk" karşılığında Tanrı'dan miras alsaydı Tanrı'nın iyiliğinden kaynaklanan vaat, vaat olmaktan çıkacaktı. Vaadin özelliği vaat eden kişinin iyiliğinden etkilenerek gönüllü olarak verilmesidir. Vaat eden kişi verdiği sözü vermeye zorunlu değildir. Kişinin ruhsal yasa yoluyla sağladığı "doğruluğuyla" Tanrı'dan miras almak için pazarlığa girişmesi, vaadin bu özelliğini bozardı. Alış veriş söz konusu olunca ortada bir vaat kalmaz. Vaat ve ruhsal yasa doğruluğu birbirini ortadan kaldıran etkenlerdir. Vaat olunca ruhsal yasa doğruluğu bulunamaz. Ruhsal yasa doğruluğu olunca vaat bulunamaz. Işık ile karanlık gibidir. Işık olunca karanlık bulunamaz. Karanlık olunca ışık bulunamaz.
İman, vaadi alan kişinin vaat eden kişiye bağladığı güvendir. Kişi doğruluğunu ruhsal yasa aracılığıyla sağlamaya çalışınca bu güveni boşa çıkarır. Kendi yasa işlerine güven bağlayan kişi Tanrı'nın iyiliğine göre vaadini gerçekleştireceğine artık güvenemez. Bu durumda kişi Tanrı'nın iyiliğine değil, kendi başarısına ümit bağlar. Bu da iman sayılamaz. Ruhsal yasayı tutma konusunda hiçbir insanın yeterli başarı gösteremediği için mirasa bu yoldan kavuşulamaz.
Ayet 15 Pavlus "ruhsal yasa doğruluğu" diye bir şeyin olmadığını vurgular. Ruhsal yasa insanı ancak Tanrı'nın öfkeli yargısı altına getirir. Ruhsal yasa doğruluk oluşturamaz. Tam tersine, insandaki kötülüğü ortaya çıkarır. "Ruhsal yasa kişiyi ancak günahı bilme aşamasına getirir" (Romalılar 3:20). Ruhsal yasa ayrıca kişinin kötülüğünü odağa getirir, onu yasayı çiğneyen suça dönüştürür. Yasanın olmadığı yerde günah günahtır ama yasaya karşı işlenen suç değildir. Ruhsal yasa günahı yasasızlığa dönüştürür, cezasını saptar. Ruhsal yasa günahlı insanı Tanrı'nın öfkesi altında bir suçlu durumuna getirir. Günaha düşmüş insanlık için "ruhsal yasa doğruluğu" diye bir şey yoktur.
Ayet 16 Yüce sevgisiyle yöneltilerek Tanrı, İbrahim'in tüm soyuna vaat verir. Vaadin kişinin yaşamında gerçekleşmesi onun imanına bağlıdır. Vaat, Tanrı'nın verdiği söze güven bağlayan insana sağlanır. Tanrı kayrasından ötürü vaat verir. İnsanlara olan sevgisi yüzünden onlara iyiliklerini dökeceğine söz verir. Ayrıca vaat "tüm İbrahim soyuna" verilir. Ruhsal yasaya dayanmadığı için sadece ruhsal yasa bağlısı Yahudiler'e değil, İbrahim gibi iman eden uluslardan kişilere de sunulur. İbrahim hem Yahudiler'in, hem de ulusların babasıdır. Onlara imanı aracılığıyla örnek ve önder oldu.
Ayet 17 Tanrı İbrahim'e fiziksel bakımdan birçok ulusun babası olacağını vaat etti (Yaratılış 17:5). Bu vaat ayet 17'ye aktarılır. Vaat fiziksel açıdan gerçekleşti. İbrahim İsmail oğullarının, Edom'un, Midyan'ın ve İsrail oğullarının babaları oldu. Ama bu vaat ayrıca ruhsal açıdan da yerine geldi. İbrahim Yahudi olsun, uluslardan olsun onun iman örneğine göre iman eden insanların tümüne ruhsal baba oldu.
Pavlus ayet 17'nin son cümlesinde başlayarak İbrahim'deki imanın özelliğini açıklamaya koyulur. Bu iman güçlü işler yapan Tanrı'yla bağlantıdır. Tanrı "ölüleri yaşama" kavuşturandır. Tanrı'nın bu özelliği "bedeni ölü sayılabilecek yaşta" olan İbrahim'den "göğün yıldızları kadar niceliği bilinmez, deniz kıyısındaki kumlar kadar sayısız bir soy" yetişmesinde kendini gösterir (İbraniler 11:12).
İbrahim bundan ileri giderek Tanrı'nın kendisine verdiği bu soy olan oğlu İshak'ı kurban etmeye hazırlanması, Tanrı'nın ölüleri diriltme gücüne güven bağladığını gösterir. "İbrahim denendiği zaman imanla İshak'ı sundu. Tanrı vaatlerini almış biri olarak tek oğlunu sunmaya hazırlandı. Ona, 'Soyun İshak'ta anılacak' diye vaat edilmişti. Bunun için, Tanrı'nın ölüler arasından diriltmeye bile gücü olduğunu düşündü. Böylece İshak'ı simgesel anlamda ölümden geri aldı" (İbraniler 11:17-19).
Tanrı ayrıca "var olmayanı var" edendir. Ortada bulunmayan bir soyu bütün olanaksızlıklara rağmen varlığa getirdi. İbrahim bu soy varlığa getirilmeden önce Tanrı'nın onu varlığa getireceğine iman etti. Ne sağlam bir iman!