Ayet 21 Teşhiş artık konuldu: Tüm insanlık doğruluktan yoksundur. Pavlus bundan böyle daha önce değinmiş olduğu Tanrı'nın insanı doğruluğa eriştirmesini açıklamaya koyulur (bakınız Romalılar 1:17). Orijinal metindeki "Tanrı'nın doğruluğu" sözünün "Tanrı'nın insanı doğruluğa eriştirmesi" olarak çevrilmesi yerindedir çünkü bu yoldan sözün gerçek anlamı ortaya koyulur (ayet 21; bakınız Rom. 1:7 üzerindeki açıklamaya). "Tanrı'nın insanı doğruluğa eriştirmesi" ruhsal yasanın aracılığıyla değildir. Bunun nedeni hemen önceki ayetlerde verilmiştir: Ruhsal yasa günahlı insanı Tanrı önünde suçlu çıkarır ve kişiye kendi günahlılığını gösterir (ayet 19 ile 20). Ruhsal yasa günahlı insanı doğruluğa eriştiremez.
Tanrı'nın insanları doğruluğa eriştirmesi ruhsal yasada sıralanan işler aracılığıyla değilse de, buna ruhsal yasanın açıklandığı Kutsal Yazılar tanıklık eder (ayet 21).
Yahudiler Eski Ahit (Eski Antlaşma) diye tanıdığımız Kutsal Yazılar'ı üç bölüme ayırırdı: Ruhsal yasa, peygamberler ve yazılar. Ruhsal yasa, Tevrat diye tanınan (İbranice "Tora") Musa'nın beş kitabıdır. Peygamberler (İbranice
"Nebi'im) iki parçaya bölünürdü. Önceki peygamberler: Yeşu, Hakimler, Samuel ve Krallar. Sonraki peygamberler: Yeşaya, Yeremya, Hezekiel ve "On İki Peygamber" kitabı. Bu kitap Kitabı Mukaddes'te Hoşea'dan Malaki'ye kadar sıralanan yazıları içine alır. Yazılar (İbranice "Ketubi'im") Eski Antlaşma'nın diğer kitaplarını içine alır: Mezmurlar (bölümün başında geldiği için bölüme "Mezmurlar" adı da verilir) ve "Beş Tomar" adını taşıyan Süleymanın Meselleri, Eyub, Neşideler Neşidesi, Rut, Yeremya'nın Mersiyeleri, Vaiz ve Ester kitaplarını içine alan yazıların yanı sıra Tarihler, Daniel, Ezra ve Nehemya kitapları.
Eski Anlaşma'nın bildiğimiz sıraya göre düzenlenmesi "Septuagint" adıyla tanınan Yunanca tercümesine dayanır. Bu çeviride benzeyen konulara değinen kitaplar ardı ardına sıralanır.
"Ruhsal yasa, peygamberler ve yazılar" adı uzun geldiği için bazen "ruhsal yasa ve peygamberler" denirdi; bazen de sadece "ruhsal yasa". İsa Mesih şöyle der, "Ruhsal yasayı ya da peygamberleri ortadan kaldırmayı geldiğimi sanmayın. Ortadan kaldırmaya değil, ancak yerine getirmeye geldim" (Matta 5:17). Dirilişinden sonra da şunları söyler: "Musa'nın yasasında, peygamberlerde ve Mezmurlar'da bana ilişkin yazılı her şeyin yerine gelmesi gerektir" (Luka 24:44). Eski Antlaşma'nın her üç bölümü Tanrı'nın insanları İsa Mesih aracılığıyla doğruluğa eriştireceğini önceden bildirdi. Pavlus "hem ruhsal yasanın, hem de peygamberlerin tanıklığı kapsamında" deyince bundan örnekler vermek için duraklamaz. Tanrı'nın insanı doğruluğa eriştirme yolunu açıklamaya koyulur.
Ayet 22 Bu doğruluğa İsa Mesih'e iman ederek erişilir. Tanrı "İsa Mesih'e iman ederek iman aşamasına varılanların tümünü" doğruluğa eriştirir. Doğruluğa kavuşma yolu İsa Mesih'e iman etmektir. Bu doğruluk iman edenlerin tümü içindir. İman edenlerin Yahudi olması ya da olmaması durumu değiştirmez. Bu yolda "hiçbir ayrım yoktur."
Ayet 23 Doğruluğa erişmek yolunda ayrım yoktur çünkü bütün insanlar aynı durumdadırlar: "Çünkü tümü günah işledi". Yahudiler olsun, uluslardan insanlar olsun, bütün insanlar Tanrı yasasına karşı günah işlemekten suçludur. Önceki bölümlerde bu gerçek kanıtlanmıştır.
Ama insanın günahlılığı sadece kendini işlenen suçlarda göstermez, bunun yanı sıra da insanın Tanrı'nın ondan beklediği yücelik düzeyine erişmemesinde belirir. "Bütün insanlar Tanrı'nın yüceliğinden yoksun kalmaktadır" (ayet 23).
Tanrı'nın yüceliği Tanrı'nın kusursuz karakterinin açığa vurulmasıdır. Eski Antlaşma'daki "yücelik" kelimesi ağırlık, değer ve şeref anlamlarına gelir. Yeni Antlaşma'daki "yücelik" kelimesi ("doksa"), daha önce görüş açısı ya da değerlendirme anlamlarında kullanıldıysa da, Yeni Antlaşma kaleme alındığı sıralarda iyi nitelikler taşıyan kişinin ünü ve şerefi anlamında kullanılyordu.
Eski Antlaşma'dan bir örnek: Musa toplanma çadırını kurma işini bitirince "O zaman bulut Buluşma Çadırı'nı kapladı ve RAB'bin görkemi konutu doldurdu. Musa Buluşma Çadırı'na giremedi; çünkü bulut her yeri kaplamış, RAB'bin görkemi konutu doldurmuştu" (Çıkış 40:34,35). Tanrı'nın değeri ve ululuğu toplanma çadırını kaplayan ve insanın yaklaşamadığı bir bulut biçiminde açıklandı.
Yeni Antlaşma'dan bir örnek: Petrus şöyle yazar: "Sizlere Rabbimiz İsa Mesih'in gücünü ve gelişini bildirirken ustalıkla düzenlenmiş masallar izlemedik. Çünkü O'nun yüceliğini gözümüzle görmüştük" (2.Petros 1:16). Petros gözleriyle ne gördü? "Onların gözü önünde görünüşü değişti, yüzü güneş gibi parladı. Giysileri de ışık kadar ak oldu.. parlak bir bulut onlara gölge saldı. Buluttan gelen bir ses şöyle diyordu: 'Sevgili Oğlum budur; O'ndan hoşnudum'" (Matta 17:2,5).
Tanrı insanı yarattığı zaman "kendi suretinde yarattı" (Yaratılış 1:27). O insanların kendi yüceliğini yansıtmalarını amaçladı. Bunun için "Yüceliğim için yaratıp biçim verdiğim" her insandan söz eder (Yeşaya 43:7). İlk atamız Adem'in günaha düşmesinden bu yana insanlar Tanrı'nın yüceliğini, kutsal karakterini yansıtmamaktadır. Bölüm 5'te bütün insanlığın Adem'in isyanına katıldığı ve onun günahından etkilendiği konusu ele alınır. Artık insan Tanrı'nın kusursuz karakterini taşımamaktadır. "Tümü günah işledi ve Tanrı'nın yüceliğinden yoksun kalmaktadır."
Ayet 24 Tanrı'nın İsa Mesih'e iman edenlerin tümünü nasıl doğruluğa eriştirdiğini açıklar. İlkin bu doğruluğun insanların verdiği hiçbir karşılığa dayanmadığı belirtilir. Dindar insan hesap gününde dinsel işlerini Tanrı'ya getirerek onların karşılığında Tanrı tarafından doğru kişi olarak kabul edilmeyi umar. Ahlakçı insan kendi kendini düzeltmeye çabalayarak yargı gününde yaptığı doğru işler karşılığında Tanrı tarafında doğru insan olarak kabul edileceğini sanır. Böyle kişiler hesap gününe dek kurtuluştan yoksundurlar. Dinsel işlerinin, yaptıkları doğru işlerin yeterli olup olmadığını o güne dek bilmezler. Tanrı'nın onları kabul edip etmediğini hayat boyunca bilmezler. Bu durumda Tanrı'yla ilişkileri olamaz.
Sevinç Getirici Haber ise bambaşka bir temele dayanır. İnsanın ödediği karşılığa değil, Tanrı'nın kayrasına bağlıdır (ayet 24). Tanrı sevgidir. Seven Tanrı insandan hiçbir karşılık beklemeden kendi yüce iyiliklerini armağan olarak verir. Tanrı kayrası budur. İnsanlar bu kayradan yararlanarak doğrulukla donatılır. Tanrı onları doğrulukla donatır, onları kendisiyle doğru bir ilişkiye getirir. Tanrı sevgisiyle bunu onlara armağan eder. Onlar hiçbir karşılık vermezler.
Ne var ki, bu armağan Tanrı'ya ucuza mal olmadı. Çünkü kendisi bunun karşılığını verdi: "Mesih İsa'da sağlanan kurtulmalık aracılığıyla" (ayet 24). Kurtulmalık veya fidye diye çevrilen "apolutrosis" kelimesi birinin serbest bırakılması, kurtulması için ödenen karşılık anlamına gelir. İsa Mesih kendisinin "canını pek çok kişi yararına kurtulmalık olarak vermeye" geldiğini bildirir (Matta 20:28). İsa Mesih insanların günahlarından özgür edilmelerini kendi kanını çarmıhta akıtarak sağladı.
Eski çağda İsrail oğulları bazı durumlarda kahinlere kurtulmalık ödeyerek ölüm cezasından serbest bırakılmalarını sağlarlardı (Çıkış 21:28-30; 30:11-16 ve Sayılar 18:15,16). Kahinlere ödenen bu kurtulmalık (fidye) Tanrı'ya ödenmiş sayılırdı. Oysa bizim kurtulmalığımızı Tanrı İsa Mesih'in kişiliğinde sağladı. Bize olan sevgisi ne büyük! Mesih bizi kurtarmak için ne korkunç acılar çekti! Bu yüce sevgi Tanrı'ya bağlanmak, O'na hizmet etmek, sağlıklı işler işlemek isteğini bizde uyandırır.
Mesih'in kendi canını kurtulmalık olarak vermesi bize doğrulukla donatılmayı sağlar. Bizi doğruluğa eriştirir. Bizi Tanrı'yla doğru bir ilişkiye getirir. Bu konu İsa Mesih'in anlattığı kaybolan oğul öyküsüyle güzel biçimde aydınlanır (Luka 15). Kaybolan oğul kötü yolundan dönünce üstü başı perişan olarak eve gelir. Babası ona en seçkin giysiyi giydirir. İşte doğrulukla donatılmamız buna benzer. Yeşaya peygamberin bildirisi bu giydirmenin ruhsal anlamını ortaya koyar: "Tanrım'la yüreğim coşacak… Bana kurtuluş giysisini giydirdi. Beni doğruluk kaftanıyla örttü" (Yeşaya 61:10). Artık doğru kişiler olarak Tanrı katında utanç duymayız. Üzerimize giydirdiği doğruluk kaftanıyla O'nun huzuruna uygun bir duruma getirildik.
Dönen oğlun ayaklarına geçirilen pabuçlar baba evinde serbest dolaşımı temsil ettiği gibi bizim de "Baba'nın (Tanrı'nın) katına kabul edilmeye yetkimiz vardır" (Efesoslular 2:18). Dönen oğlun parmağına takılan yüzük ise tıpkı nişan ya da evlenme törenlerinde takılan yüzüklerde olduğu gibi babayla tazelenen ilişkiyi belirtir. Biz de Tanrı'yla yeni bir ilişkiye kavuştuk. Tanrı'nın çocukları olduk. Bağışlanan günahlılar olarak donatıldığımız doğrulukla Tanrı'ya ne kadar yakın getirildik! Alnımız ak olarak O'nun huzuruna giriyoruz. Sevgili çocuklar olarak O'na 'Baba' diyebiliyoruz.
Ayet 25'te kurtulmalık kelimesinden sonra İsa Mesih'in ölümüyle ilgili başka önemli bir sözcükle karşılaşırız: Kefaret ve bağışlamalık anlamını taşıyan "hilasterion" sözcüğü. Eski Antlaşma'nın Yunanca tercümesinde bu sözcük "günahların ortadan kaldırıldığı yer" anlamındadır. Ahit sandığını örten kefaret örtüsü için kullanılır (Kitabı Mukaddes'in bazı ayetlerinde Türkçesi "kefaret örtüsü" yerine "kefaretgah" olarak verilir).
Bağışlamalığın anlamını açıklamak için Levililer bölüm 16'da anlatılan Kefaret Günü'nde yapılan törenleri incelemek gerekir. O gün "İsrail halkının bütün günahlarını yılda bir kez bağışlatmak için verildi" (Levililer 16:34). Bu törende iki ergeç kullanılırdı: Biri RAB için, öbürü Azazel (uzaklaştırma) için. RAB için olan ergeç suç takdimesi (sunusu) olarak boğazlanırdı. Başkahin onun kanını en kutsal yere getirip kefaretgahın (Bağışlanma Kapağı) üzerinde ve önünde serperdi. Bunu yaparak "En Kutsal Bölüm'ü İsrail halkının kirliliklerinden, başkaldırılarından, bütün günahlarından arındıracak. Buluşma Çadırı için de aynı şeyi yapacak. Çünkü kirli insanların arasında bulunuyor." (ayet 15,16). Törenin bu bölümü İsa Mesih'in sağladığı bağışlamalığın Tanrı'ya yönelik işlemesini simgeler. "Kefaret" kelimesi örtmek anlamını taşıyan bir kökten gelir. İsrail oğullarının günahları Tanrı'nın huzurunu temsil eden kutsal yere leke getirecekti. Kefaret kanı aracılığıyla Tanrı'nın huzuru üzerine bir örtü çekilmeliydi. Bu yoldan Tanrı'nın kutsallığı halkın günahlarıyla lekelenmekten korunurdu. Bunun yanı sıra da kutsal Tanrı'nın günahlı insanların arasında oturması sağlanırdı.
Üzerinde durduğumuz ayet 25bağışlamalığın bu yönünü vurgular. İsa Mesih'in günahları gideren bağışlamalık (kefaret) olarak sunulmasının Tanrı'nın adaletini ve kutsallığını korumak için olduğunu bildirir. İsa Mesih'in kanının çarmıhta akıtılması Tanrı'nın adaletini açıklamak için gerekliydi. "Çünkü katlanışından ötürü Tanrı daha önce işlenmiş günahlara göz yummuştu" (ayet 25). Tanrı'nın adaleti "daha önce işlenmiş günahlara göz" yummasıyla tartışma konusu oldu. Tanrı madem adalet sahibidir, niçin çağlar boyunca O'nun kutsallığına leke getiren insanların isyanları üzerine hemen öfkeli yargısını indirmedi? (Kötülük cezalandırmamak adaletsizliktir). Nasıl kendisini aşağılayan insanlara sabır göterebildi?
Kutsallığını lekeleyen insanların günahlılığına karşı huzurunun ileride İsa Mesih'in kanında sağlanacak bağışlamalıkla korunduğunu bildiği için Tanrı o çağda işlenen günahlara göz yumabildi. Çağların sonunda İsa'yı bağışlamalık olarak sunacağını bildiği için Tanrı günahlı insanlara karşı sabır gösterebildi. Aynı nedenle Tanrı bugün bütün insanlara günahtan dönme fırsatını sunabiliyor. Bu bakımdan İsa Mesih yalnız inanlıların günahları için değil "tüm dünayanın günahları için" bağışlamalıktır (1.Yuhanna 2:2). Mesih'in bağışlamalığı Tanrı katını tüm dünyanın iğrenç günahlarından korur.
Kefaret Günü'nde ayrıca başkahin uzaklaştırma için seçilen ikinci ergeçin başı üzerine iki ellini koyup “İsrail halkının bütün suçlarını, başkaldırılarını, günahlarını açıklayarak bunları tekenin başına” aktarırdı. “Sonra bu iş için atanan bir adamla tekeyi çöle” gönderirdi. “Teke İsrail halkının bütün suçlarını yüklenerek ıssız bir ülkeye” taşırdı (Levililer 16:21,22). Başkahin bir elini ergeçin başına koymasıyla halkın bu bağışlamalığı imanla benimsediğini simgelerdi. Öbür elini koymakla itiraf ettiği halkın günahlarını ergeçin başına koyduğunu belirtirdi. Bu simge İsa Mesih'in "ağaç üzerinde günahlarımızı öz bedeninde" taşıyacağını önceden bildiriyordu (1.Petros 2:24). Çöle uzaklaştırılan ergeç "doğu batıdan ne kadar uzaksa, isyanlarımızı bizden o kadar" uzaklaştırdığını simgeler (Mezmur 103:12).
Kefaret Günü'nün tek bir eksikliği vardı: Yıldan yıla tekrarlanma gerekliliği. Bu da etkisinin kısıtlı olmasındandı. İsa Mesih'in kanıyla sağlanan kefaret ise yetkindir, etkisi sonsuzdur. İbranilere Mektup bu konuyu şöyle açıklar: "Başrahibin kendisinin olmayan kanla her yıl 'Kutsallar Kutsalı'na girmesi gibi, İsa'nın kendini birçok kez sunması söz konusu değildir. Böyle olsaydı, dünyanın kuruluşundan bu yana O'nun birçok kez işkence çekmesi gerekirdi. Ama gerçekte çağların kapanışında bedeninin sunulmasıyla günahın ortadan kaldırılması için bir tek kez göründü" (İbraniler 9:25,26; ayrıca bölüm 10:1-4,12-22 ayetlerine bakınız).
"Tanrı İsa'ya -kanına iman edenlerin benimsemesi için- günahları gideren bağışlamalık olarak sundu" (ayet 25). Günahları gideren bu etkin bağışlamalık İsa Mesih'in çarmıhta ölmesi ve kanının akıtılmasıyla sağlandı. Bir kimse bu bağışlamalıktan yararlanmak isterse, tıpkı başkahinin elini ergeçin başına koyduğu gibi, bu kişi İsa'nın sağladığı bağışlamalığı iman aracılığıyla benimsemesi gerekir.
İsa Mesih'in kanında sağlanan bağışlamalığın etkisi çok yönlüdür. Bu bağışlamalık aracılığıyla Tanrı insanların günahlarına karşı gökten açıklanan öfkeli yargısını yatıştırır, kendi adaletini açıklar. Bunun yanı sıra da, insanlardan günahlarını sonsuzca kaldırır, vicdanlarından da günah suçlamasını uzaklaştırır. İsa Mesih'in kanında sağlanan bağışlamalık iman eden kişinin doğrulukla donatılması için sağlam temeldir. Sevgili arkadaş, eğer bunu daha yapmadıysan bu temele dayanmaya çağrılıyorsun. İsa Mesih'in kanında sağlanan bağışlamalığa iman et! Tanrı seni sevdiği için bu bağışlamalığı senin için sağladı.
Ayet 26 Tanrı'nın İsa'yı bağışlamalık olarak sunması "adaletinin şimdiki dönemde açıklanması içindir". Tanrı İsa Mesih aracılığıyla sağlanan bağışlamalıkla kendi doğruluğunu açıklar. İnsanların günahlarını bağışlayınca Tanrı bunu adaletsiz bir yöntemle yapmaz. O günahlara gereken cezayı uygular. Pavlus'un Galatyalılara yazdığı gibi: "Mesih bizim için lanetlenerek, ruhsal yasanın lanetinden bizleri özgür kıldı" (3:13). Tanrı günahlı insanı doğrulukla donatmak için adaletine yan çizmedi. Tam tersine, adaletinin tüm gereklerine göre davrandı. Tanrı İsa Mesih'e iman eden kişiyi doğrulukla donattığında doğrudur.
Tanrı kendisiyle hiçbir ilişkiyi hak etmemiş insanları Mesih aracılığıyla sağlanan bağışlamalığın etkisiyle bu ilişkiye getirir. İnsan bu bağışlamalığı imanla benimseyince Tanrı onu doğrulukla donatır. Tanrı bunu yapınca kendi doğruluğunu kanıtlar. Böyle etkili bir bağışlamaklık sağladıktan sonra Tanrı bu bağışlamalığı imanla benimseyen kişiyi doğrulukla donatmazsa adaletsiz olur. "Oğlu İsa'nın kanı bizi her günahtan" temizlediği için "günahlarımızı ikrar edersek günahlarımızı bize bağışlamak ve bizi her haksızlıktan temizlemek için" Tanrı "sadık ve adildir" (1.Yuhanna 1:7,9). Tanrı bağışlamalıkla adaletini kanıtlamıştır.
Ayet 27 Mesih'in sağladığı bağışlamalığa dayanan doğruluk yolu ruhsal yasa bağlısı Yahudiler'in övünmelerine fırsat bırakmaz. Doğruluk yasada buyurulan işlere değil, iman ilkesine dayandığı için insanın bu durumda övüneceği hiçbir şeyi yoktur. İman Tanrı'nın doğruluk armağanını kabul etmek için insanın uzattığı boş ellerdir. Hiç kimse bir hediye kabul etti diye övünmez!
Öte yandan ruhsal yasada buyrulan işleri uygulayarak doğruluğa erişmeye çalışan kişi, bu yoldan ulaştığı başarıyla övünür. Sahip olduğunu sandığı iyiliklerle Tanrı önünde övünen Ferisi bunun açık bir örneğidir (Luka 18:11). Pavlus da Rab İsa'yla karşılaşmadan önce Ferisi'ydi. Böyle övünmeyi kendi yaşantısından biliyordu. Oysa Tanrı'nın iman ilkesiyle insanını övünme olanağını ortadan kaldırdığını artık anlamıştı. Bu konuda başka bir mektubunda şunları yazar: "Çünkü iman ederek, kayrayla kurtulmuş bulunuyorsunuz. Bu kendi başarınız değildir, Tanrı armağanıdır. Kişinin yaptığı işler nedeniyle değildir. Öyle ki, kimse övünmesin" (Efesoslular 2:8,9).
Ayet 28'de Pavlus iman ilkesini açıklarken yaymakta olduğu Sevinç Getirici Haber'in güzel bir özetini verir: "İnsan ruhsal yasanın saptadığı işler olmaksızın, salt iman ederek doğrulukla donatılır." Ruhsal yasa insanı doğruluğa eriştiremez. Yasa insana ancak suçlu olduğunu gösterir. İnsan "ruhsal yasanın saptadığı" işlerle doğruluğa kavuşamaz. Pavlus bununla ruhsal yasanın saptadığı işler uygulanmasın demek istemez. Bu işlerin insanı doğruluğa eriştirmek için yetersiz olduğunu belirtir. Doğruluğa kavuşturan tek yol iman yoludur: "İnsan... salt iman ederek doğrulukla donatılır." Yalnız iman, doğruluktan yoksun insan ile doğruluğu armağan eden Tanrı arasında bağlantı sağlayabilir. Ruhsal yasa işleri bunu yapamaz.
Pavlus bu düşünce üzerinde durur. Onun Sevinç Getirici Haberi budur. Bunu kendi akıllılığıyla bulmadı. İsa Mesih bunu ona açılkladı. Bunun için bu düşünceden caymaz, ona sımsıkı sarılır. Sevgili arkadaş, sen de bu düşünce üzerinde duruyor musun? Ruhsal yasada buyrulan işleri yerine getirme çabasından vazgeçip doğrulukla donatılman için İsa Mesih'e güven bağladın mı?
Ayet 29 İman ilkesi Yahudiler'le uluslar arasındaki bölme duvarını ortadan kaldırır. Tanrı insanları ruhsal yasa yoluyla kurtarsaydı, kurtulmak için herkesin Yahudi inancını benimsemesi gerekirdi. Bu da sünnet olmalarını gerekecekti. Oysa bu durumda Tanrı yalnız Yahudiler'in Tanrısı olurdu. Ne var ki, Tanrı yalnız Yahudiler ve Yahudiler'in inancını benimseyenlerle ilişki kuran Tanrı değildir. "Ulusların da Tanrısı'dır" (ayet 29).
Ayet 30 Tanrı birdir. Bütün insanların Tanrısı'dır. Aynı ilke üzerine bütün insanlarla ilişki kurandır. Sünnetli Yahudiler'i iman yoluyla doğrulukla donatır. Uluslardan sünnetsiz insanları imanlarından ötürü doğruluğa eriştirir. Hiç ayrım yoktur. Tanrı birdir. Doğruluk yolu tektir.
Ayet 31 Tanrı'nın bütün insanlara karşı aynı ilkeye göre davranması Yahudiliğiyle övünen Yahudiler'in zoruna gider. Pavlus böyle bir Yahudi'nin itirazını dile getirir: "Bu ne demektir? İman yoluyla ruhsal yasayı geçersiz mi kılıyoruz?" (ayet 31). Pavlus bunu hemen yalanlayarak "hiçbir zaman!" der. Ruhsal yasayı kurtuluş yolu olarak geri tepmek ve yerine iman yolunu kabul etmek ruhsal yasayı geçersiz kılmaz. İman yoluyla doğrulukla donatılan ve "Ruh'un isteğine göre yaşayan" kişide "ruhsal yasa hakça gereğini" bulur (Romalılar 8:4). Ruhsal yasa Tanrı'nın doğru karakterini açığa vurmakta devam eder. Bu yönden geçersiz kılınmaz. İman yoluyla kurtulanlar yaşamlarında bu doğruluğu uygular. Böylece iman yoluyla ruhsal yasa pekiştirilir.
Pavlus'un bu ayette kısa olarak yanıtladığı bu itiraz din bağlısı insanların Sevinç Getirici Haber'e karşı sık sık ileri sürdüğü bir itirazdır. Pavlus bu itirazla ilgili sorunları bölüm 7 ile bölüm 8'de daha ayrıntılı olarak ele alır.