Sevinç Getirici Haber'i sinagogta olan Yahudiler'e bildirdiği zaman Pavlus onlarla herzaman fikir alışverişinde bulunurdu. Örneğin: "Selanik'e vardılar. Burada Yahudiler'in bir sinagogu vardı. Pavlus her zaman yaptığı gibi yine onların toplantısına katıldı. Üç Şabat günü boyunca Kutsal Yazılar üzerinde kendileriyle tartıştı. Mesih'in işkence çekmesinin ve ölüler arasından dirilmesinin gerekli olduğunu kanıtlayan belgeleri apaçık önlerine serdi. 'İşte bildirdiğim İsa O Mesih'tir' diyerek tanıklık etti" (Elçilerin İşleri 17:1-3).
Yaydığı Sevinç Getirici Haber'i düzenli biçimde yazıya geçirirken Pavlus'un böyle tartışmalarda Yahudiler'den duyduğu birçok itirazı mektubuna aktardığını düşünmemiz yanlış olmaz. Önceki bölümde Yahudiler'in güven bağladıkları kişisel doğruluklarının eksikliğini açığa vuruyordu. Bunu yapınca onlar tarafından itirazlar yağmuruna tutulması beklenebilirdi. İşte böyle bir olayı bu bölümde ve mektubun öbür bölümlerinden bazılarında canlandırır.
Birinci İtiraz (ayet 1): "Pavlus, yürekten Yahudi olmak gerektiğini söyledin. 'Ancak yüreğin sünnet edilmesi yararlıdır' dedin. Buna göre İsrail ulusundan olmanın, bedence sünnet edilmenin bir değeri var mı?"
Birinci İtirazın Cevabı (ayet 2): İtiraz eden kişi beklemediği bir cevap alır: "Yahudi olmanın ve sünnet edilmenin yararı her bakımdan çoktur." Pavlus bu çok yönlü yarardan bir tek örnek sunar burada: "Her şeyden önce, tanrısal bildiriler Yahudiler'e emanet edilmiştir." Pavlus bölüm 9'da bu konuya döner. Orada başka örnekler verir. Bu ayette verdiği örneğin en önemlisi olduğunu "her şeyden önce" deyimiyle vurgular. Sünnet edilen Yahudi Tanrı'nın İsrail halkıyla yaptığı antlaşmanın kapsamına girerek Kutsal Yazılar'a sahip oldu. Kutsal Yazılar Tanrı'nın isteğini ve amacını açıklar, Mesih'in gelişiyle ilgili vaatleri bildirir. Bu bilgiye sahip olmak büyük bir ayrıcalıktı. Ne var ki, önceki bölümde belirtildiği gibi bu imtiyaz beraberinde büyük bir sorumluluk da getirdi.
İkinci İtiraz (ayet 3): Karşı koyan kişi Pavlus'un daha önce Yahudiler'i ruhsal yasayı yerine getirmemekle suçladığını hatırlar. Yahudiler'den bazıları Tanrı'yla iyi bir ilişkide bulunmadığına göre kendilerine Tanrı sözünün verilmesi onlara hiçbir yarar sağlamamış demektir. Oysa Pavlus demin tanrısal bildirilerin onlara emanet edilmesi Yahudi olmanın yararlılığından olduğunu anlatmıştı. Bunun üzerine itiraz eden kişi şunu sorar: "Yahudiler'den bazıları Tanrı'nın onlarla yaptığı antlaşmaya karşı imansızlık göstererek ona bağlı kalmadılarsa Tanrı'nın sadakatini küçük düşürmez mi?"
İkinci İtirazın Cevabı (ayet 3 ve 4) kesindir: "Hiçbir zaman!" İnsanların sadakatsizliği Tanrı'nın sadakatini ortadan kaldıramaz.
Tanrı her zaman sözünde durandır (ayet 4). Bütün insanlar sözlerinde durmayıp yalancı olurlarsa bile Tanrı verdiği sözü tutacaktır.
Burada Mezmur 116 ayet 11'e değinir: "Şaşkınlığımda dedim: Bütün insanlar yalancıdır." Bir antlaşmada bir tarafın verdiği sözünde durmaması öbür tarafın saygınlığını küçük düşürmez. Bunu ispatlamak için 51. Mezmur'dan şu ayeti aktarır: "Şöyle ki, sözlerinde adil, hükmünde suçsuz olasın" (ayet 4). Bu ayette Davut Rabbin önünde günahını açıkladıktan sonra Rabbe şunları der: "İşte kendimi günahlı olarak kabul ettim. Böylece beni yargılarsan, doğru çıkarsın. Yargıya oturduğunda üstünlüğünü ispatlarsın."
İnsanların günahlılığı karşısında Tanrı her zaman doğru olandır. O her zaman haklı çıkandır. Öfkeli yargılaması haktır. Yahudiler'den bazılarının iman etmemesi, sadık kalmaması Tanrı'nın vermiş olduğu sözü geçersiz kılmaz. Tanrı gerçektir. Yahudiler'den bazıları, hatta bütün insanlar yalancı olsa, Tanrı her zaman doğru kalandır.
Üçüncü İtiraz (ayet 5): Eleştirici önceki itirazını daha ileriye getirerek şöyle sorar: "İsral ulusunun sadakatsizliği Tanrı'nın sadakatini bütün parlaklığıyla gösteriyorsa, Tanrı sadakatsiz halkı cezalandırmakla adaletsizlikle davranmıyor mu?" Pavlus bu kadar çelişkili bir itirazı aktardığından adeta utanır. "İnsan olarak konuşuyorum" der. Bununla Tanrı'nın gerçeğini yansıtmadığını belirtmek ister. Ancak kendini haklı göstermeye çalışan günahlı insan böyle çelişkili bir itiraz öne sürebilir.
İtiraz eden kişinin akla yatkın sandığı bu yargı mantıklı değildir. Onu birkaç aşamada inceleyelim. İnsanın günahlılığı Tanrı'nın doğruluğuyla karşılaştırılınca Tanrı'nın doğruluğunun yüceliğini gösterir. Bu durumda insan günahlılığıyla Tanrı'ya iyilik yapmış sayılmalı. Bu yüzden Tanrı'nın insanı yargılamaması gerekir. Böylece itirazın çelişkili olduğu ortaya çıkar. İnsan günahlılığıyla Tanrı'ya nasıl iyilik yapmış sayılabilir? Tanrı evreni düzende tutandır. Günah Tanrı düzenine karşı gelen davranıştır. Tanrı kendi düzenine karşı koyan her şeyi yargılamak, her düzensizliği düzeltmek zorundadır. Kendi kutsal özyapısına, kendi doğru karakterine aykırı olan her şeyi kesinlikle yargılar.
Ayet 6'da Pavlus bu itiraza kısa ve kesin bir cevap verir: "Hiçbir zaman! Böyle olsaydı, Tanrı dünyayı nasıl yargılayabilirdi?" der. Tanrı dünyayı yargılayandır. İnsanların adaletsiz tutumlarına öfkeli yargısını uygulayan Tanrı adaletle davranmış olur.
Dördüncü İtiraz (ayet 7)
Karşı koyan kişi aynı itirazı başka sözlerle tekrarlar. Tanrı tarafından yargılanmak istemeyen insan, "denize düşen yılana sarılır" örneğinde çelişkili itiraza daha sıkı sarılır. "Yalancılığımdan ötürü Tanrı'nın gerçekliği yüceliği yararına bollukla artıyorsa, neden şu ana dek bir günahlı durumunda yargılanıyorum?" (ayet 7). Böyle bir soru sorarken şu önemli konuyu unutur: Yalancılığım Tanrı'nın gerçekliğini karşıtlık (tezat) yoluyla bütün yüceliğiyle gösterirse de, yine yalancılıktır, yine günahtır. Günah da Tanrı düzenine isyandır. Tanrı isyanı yargılamakta haklıdır. Onu cezalandırması zorunludur. Günahı cezalandırınca Tanrı doğruluğunu yüceltir.
Ayet 8 Pavlus bu itirazı kökünde yatan "kötülük işleyelim ki, bundan iyilik çıksın" çelişkisini ortaya çıkarmakla yanıtlar. Oysa böyle asılsız itirazları öne sürenler kendilerini yargıdan kurtaramazlar. "Hak ettikleri gibi yargılanacaklar." Zaten bu kadar çelişkili bir itirazı ileri sürmekle kendi kendilerini yargılamış bulunuyorlar.
Pavlus itiraza cevap verirken kendisinin bazı kişiler tarafından "kötülük işleyelim ki, bundan iyilik çıksın" yolunda öğretmekle suçlandığını belirtir. "Bize kara çalıyorlar" sözü asıl dilde "bize sövüyorlar" ya da "bizi kötülüyorlar" anlamını taşır. Pavlus böyle bir şey öğretmez ve öğretmemiştir. Kendisi hakkında bu asılsız şeyleri yayanlar haklı olarak yargılanacaklar.
Pavlus yukarıdaki itirazlara yanıt verirken Tanrı'nın doğruluğunu vurgular. Bundan sonraki ayetlerde Yahudi olsun, Yunanlı olsun bütün insanlığın günahlığını kanıtlamasını sonuca bağlayacaktır.
Ayet 9 Pavlus şu soruyla sık sık duyduğu itirazlardan bir örnek daha verir: "Öyleyse, biz Yahudiler ötekilerden üstün kişiler miyiz?" (ayet 9) Yahudi olmanın yararı konusunda sorulan soruya olumlu cevap vermişti (ayet 1). Oysa burada olumsuz cevap verir. "Kesinlikle hayır!" der. Evet, Yahudiler Tanrı'dan aldıkları ayrıcalıklar nedeniyle öteki insanlardan farklıdır ama, ayrıcalıklarla gelen sorumluluklarını yerine getirmek bakımından öbür uluslardan üstün değiller. Yahudiler de, Yunanlılar da günah egemenliği altındadır. Pavlus bunu önceki bölümlerde kanıtlamıştı.
Günah insanı tutsak eden bir güçtür. İnsan günahın kölesi olmuştur. İsa Mesih kendisiyle tartışan Yahudiler'e cevap verirken konuyu şöyle vurgular: "Günah işleyen herkes günahın uşağıdır" (Yuhanna 8:34). Günahlı istekler kişiyi nasıl sürüklerse o öyle davranır.
Her nekadar Pavlus önce ulusların (bölüm 1'de) ve sonra Yahudiler'in (bölüm 2'de) günahlılıklarını kanıtladıysa da, çıkardığı sonucu açıklarken ilkin Yahudiler'den söz eder. "Bütün insanların -Yahudiler'in de, Yunanlılar'ın da- günah egemenliğinde bulunduğunu daha önce belgeledik" der. Yahudiler daha ayrıcalı durumda oldukları için günah işleyince daha suçludurlar. Tanrı'nın peygamber aracılığıyla bildirdiği gibi: " Yeryüzündeki bütün halklar arasından yalnız sizi tanıdım, Bu yüzden suçlarınızı karşılıksız bırakmayacağım" (Amos 3:2). Tanrı'nın isteğini daha iyi bildikleri halde ona karşı koydular. Bu yüzden suçları daha ağırdır.
Pavlus bölüm 1 ile bölüm 2'de Yunanlılar'ın ve Yahudiler'in günah egemenliğinde bulunduğunu yaşayışlarından kanıtlamıştı. Ayet 10'dan ayet 18'in sonuna kadar süren kesimde bu gerçeği Tanrı'nın Sözü olan Kutsal Yazılar'dan belgeler. Yeni Antlaşma daha kaleme alınmakta olduğundan ilk Mesih inanlılarının Kutsal Kitabı bugün Eski Antlaşma adıyla tanınan Kutsal
Kitab'ın ilk kısmıdır. Pavlus Eski Antlaşma'dan aktarmalar yaparak gerçeği belgeler.
Ayet 10-12: Buraya aktarılan altıntı Mezmur 14:1-3 ayetlerindendir (53. Mezmur'da aynı sözler bulunmaktadır). İnsanlığın evrensel günahlılığı hakkındaki Tanrı'nın yargısını bildirir. Mezmur'un birinci ayeti şöyle: "Akılsız yüreğinde: Allah yoktur, dedi. Bozuldular, mekruh (iğrenç) işler ettiler. İyilik eden yok." Pavlus'un Romalılara Mektup bölüm 1'de vurgaladığı gerçek bu ayette üzerinde durulur: Günahın kökeni tanrısaymazlıktır (1:18). "Tanrı'yı bilme aşamasına gelmeyi" onaylamamak (1:28), yürekte "Allah yoktur" demekten pek farklı değildir.
Davut'un bu Mezmur'u yazdığı zaman ateizm, Tanrıtanımazlık düşünce sistemi yoktu. O çağda kötü istekleriyle yöneltilen anlayışsız kişi kötü bir iş yapınca Tanrı'nın onu hemen çarpmadığına göre yüreğinde Tanrı'nın onun yaşayışıyla ilgilenmediği sonucunu çıkarırdı. "Ben kötülük işlediğim zaman Tanrı ortada yok" düşüncesiyle etkilenerek istediği kadar kötülük işlerdi. Sonuçlarında bu tutum Tanrıtanımazlıktan farksızdır. Günahın kökeni insanın Tanrı'yı tahtından indirmek ve oraya oturmak isteğidir.
Mezmur'un ikinci ayeti Tanrı'nın tüm insanları gözleme alınmasından söz eder: "Anlayışlı ve Allahı arıyan kimse var mıdır görsün diye RAB adem oğulları üzerine göklerden baktı." İnsanlık hakkındaki yargısı hiç de içaçıcı değildir: "Hepsi saptılar, birlikte murdar oldular; iyilik eden yok, bir kişi bile yoktur" (Mezmur 14:3). "Anlayışla davranan yok, Tanrı'yı arayan yok." Tanrı anlayışla davrananı ve Tanrı'yı arayan insanları boşuna aradı. Bulunmazlar. "Tümü yolu sapıttı, hepsi yararsız oldu. İyilik yapan yok, tek kişi bile." Tanrı'nı kendileri için çizdiği iyi yoldan çıkıp kendi kafalarına eseni yaparlar. Tanrı onlar aracılığıyla amaçlarını yerine getiremiyor. Yararsız oldular. İyilik yapan tek bir kişi bulunmaz.
Doğru kişi Tanrı'yla doğruluk doğrultusunda ilişkide bulunan insandır. Doğru kişi Tanrı'yla yakın ilişkide, Tanrı'yla arası iyi olandır. İşte adem oğulları arasında böyle bir kimse yoktur. Ruhsal anlayışla davranan yoktur. Tanrı aramadıkları, O'nun isteğini sormadıkları için yanlış yollara saparlar. Yaratıldığı amaca erişen yoktur. Tanrı'yı yüceltmek için yaratılan insan Tanrı'yı bilmek istemeyince Tanrı için yararsız olmuştur. Aynı nedenle insan kendi kendisine yararsız olmuştur. Amaçsız dolaşan, anlamsız yaşam süren insanın durumu acıklıdır. İyilik kaynağı Tanrı'yla ilişkide bulunmayan insan gerçek iyiliğe nasıl kavuşabilir? Adem oğullarının, bütün insanlığın durumu budur. Yahudi olsun, Yunanlı olsun tümü doğruluktan yoksundur.
İnsan günahlılığının evrenselliğini Kutsal Yazılar'dan belgeledikten sonra Pavlus günahın insanın tüm varlığını sardığını açıklayan alıntılar sıralar.
Ayet 13,14: Başta ağızla ilgili birkaç alıntı verir. "Boğazları açık gömüttür, dilleriyle kandırırlar" alıntısı beşinci Mezmur'dan aktarılmıştır. Yüzde yüz bilinmemekle beraber bu Mezmur'un üçüncü Mezmur'un yazılıdığı zamandan olduğu düşünülür. Üçüncü Mezmur Davut'un oğlu Abşalom'un isyanı yüzünden tahtını bırakıp kaçtığı zamanda yazıldı. O sırada İsrail'de Davut'u öldürmek isteyen kimseler vardı. Boğazları gerçekten açık gömüttü. Kin dolu yüreklerden ölüm soluyorlardı. Önceleri Davut'a hoş sözler söylerken yüreklerinden ona kin gütmekteydiler: "dilleriyle kandırırlar" (ayet 13). Pavlus belirli bir durumu ifade eden sözleri insanın genel durumunu belirtmek için kullanır. Bununla yanlışlık yapmamıştır. İnsanın genel durum da böyledir.
"Dudaklarının altında engerek zehiri var" sözü Mezmur 140'tandır. Bu Mezmur'un Davut'un mağaradayken yazdığı 142. Mezmur'la bağlantısı vardır. Bu kez Davut Kral Saul'dan kaçmaktaydı. Davut Saul adamlarının kötülüğü ve zorbalığından kurtulmak için Tanrı'ya yalvarır (Mezmur 140:1). Bu adamlar "yüreklerinde kötülük düşünürler" (140:2) ve bu düşünceler ölüm saçan sözleri dille getirir: "Engerek zehiri dudaklarının altındadır" (140:3).
Pavlus bu alıntıları ilginç bir tasarıya göre sıralar: İç varlıktaki kötülük boğazdan çıkıp dile getirilir ve dudaklardan zarar verici sözler olarak sıçrar. Günahlı insanın konuşması korkunçtur. Belki de insanın en çok günah işlemesi sözleriyledir. Yakup'un dediği gibi: "Hepimiz de suç ardına suç işliyoruz. Ağzının sözüyle suça düşmeyen kişi tüm bedenine gem vurabilendir... Dili denetleyebilecek insan yoktur. Öldürücü zehirle dolu, uslanmak bilmez kötülük kaynağıdır dil" (Yakup 3:2,8).
Ayet 14'teki alıntı ağzın tümüyle ilgilidir. Alındığı 10. Mezmur yukarıda değinen 14. Mezmur'a benzer. Mezmur yazarı Rabbin sıkıntı zamanında niçin uzakta durduğunu sorar (Mezmur 10:1). Kötü kişi "mağrur yüzüyle: Allah aramaz, der. Allah yoktur -işte, onun bütün düşünceleri" (Mezmur 10:4). Bu kişi Tanrı'nın onun günahını daha yargılamamış olmasıyla kendini avutur. "Yüreğinde der: 'Ben sarsılmam. Ve hiç bir devirde felakete düşmem.' Ağzı lanet, hile ve gaddarlık dolu" (Mezmur 10:6,7). Tanrı'yı bilmek istemeyen kişinin ağzı ilenme ve acı sözle taşar. Pavlus Mezmur'daki "hile" kelimesini aktarmaz çünkü önceki alıntılardan birinde günahlı insan sözünün aldatıcılığını belirtmişti.
Ayet 15-17: Ağızdan sonra konu ayağageçer. Günahlı insanın konuşmasından sonra gittiği yola, yaptığı hareketlere dikkat çekilir. Bu alıntı Yeşaya 59 ayet 7 ile 8'dendir. Bu bölümde İsrail halkını Tanrı'dan ayıran günahlılığı, peygamber tarafından kendilerine duyurulur. Tanrı dualarını işitmiyordu çünkü suçları O'nun yüzünü onlardan gizledi (Yeşaya 59:1,2). Peygamber ellerinde, dudaklarında, dillerindeki kötülüğü açığa vurduktan sonra halkın zorbalığını vurgular.
Pavlus konuyu şöyle aktarır: "Ayakları kan dökmeye koşar. Geçtikleri yollar yıkım ve dert dolu. Bilmezler barış yolunu." İnsanlar böyle davranınca
toplumun temelleri sarsılmaya başlar, can güvenliği ortadan kalkar. Terör kol gezer. Ekonomi yıkılır. Halk dertli olur, korku içinde yaşar. Esenlik bilinmez. Ancak böyle bir dönemde yaşamış olanlar onun korkunçluğunu bilir. Yüzeyde her şey sakin gözüktüğü sıralarda bile "sosyal nedenleriyle" gün ışığını görmemiş binlerce çocuk ana karnında öldürülmektedir. Bundan ileri gelen dert ve yıkımın boyutlarını bir düşünün! Vicdan azabı, ruhi hastalıklar bir yanda, maddecilik ve sert yüreklilik öbür yanda! Hiç de içaçıcı değil!
Ayet 18 Böyle bir ortam nereden ileri gelir? İnsanın günahlılığından. "Gözlerinde... Tanrı korkusu" olmadığı için (ayet 18). İç varlıklarını aydınlatması gereken gözlerini yollarını aydınlatacak ışığa karşı kapattıkları için gittikleri yol böyle olur. İsa Mesih aynı konuda şu ilginç sözleri söyler: "Bedenin ışığı gözdür. Bu nedenle, görüşün sağlamsa tüm bedenin aydınlıktadır. Oysa görüşün bozuksa tüm bedenin karanlıktadır. Eğer sendeki ışık gerçekte karanlıksa, ne denli korkunçtur o karanlık!" (Matta 6:22,23).
"Gözlerinde yoktur Tanrı korkusu" sözü Davut'un yazdığı 36. Mezmur'dandır. Burada günahlı insanın Tanrı'ya karşı isyanının iç varlıktaki etkisi canlandırılır. "Hiç Tanrı korkusu yoktur” kötü kişide. Kendini öyle beğenmiş ki, Suçunu görmez, ondan tiksinmez" (Mezmur 36:1,2). Kötü kişi isyanı ve gururu içinde şöyle der: "Tanrı'dan korkum yoktur. İstediğim gibi yaşarım. Benim için Tanrı'dan yargılama yoktur."
Tanrı'yı tanımak istemeyen insan Tanrı korkusunu düşüncelerinden kaldırıp atmaya çalışır. Böyle insanların oluşturduğu toplumlar her zaman yıkımla dert doludur. Mezmur'da belirtildiği gibi Tanrı korkusunu insanların yüreğinden kovan insanın isyanıdır. Bu isyan insanların büsbütün günah egemenliği altında olduğunu kanıtlar.
Pavlus ayet 18'de Yahudi olsun, Yunanlı olsun bütün insanların günah egemenliğinde bulunduğunu belgelemesini sona erdirir. Sevgili arkadaş bu gerçeğin karşısında kendini nasıl görüyorsun? Günah egemenliğinde bulunduğunu anlıyor musun? Seni özgür edecek birini özlüyor musun?
Ayet 19 Doğruluktan yoksun insanlar nasıl doğru olabilir? Pavlus önümüzdeki ayette insanların hemen sarıldığı bir yolun geçersizliğini açıklar: ruhsal yasa yolu. Gerek kendi yüreklerinde yazılı bir yasaya sahip uluslar (bakınız Romalılar 2:14,15'e), gerekse yazılı yasayı kabul etmiş Yahudiler, sahip oldukları yasa tarafından suçlu çıkarılmaktadır. Hiçbir insan yasanın suçlamasına karşı kendini savunmak için söz bulamaz. Her ağız kapanır. Tüm dünya Tanrı önünde suçludur. Tanrı yazılı yasayı ve vicdan yasasını şunun için vermiştir: "her ağız kapansın ve tüm dünya Tanrı önünde suçlansın diye." Ruhsal yasada buyruklar verilir, kurallar açıklanır. İnsanlar buyrukları tutmadıkları, kurallara uymadıkları için suçludurlar. Yargı gününde hiç kimse kendi kendini savunamayacaktır.
Ayet 20: Tanrı'yla doğru bir ilişkiye girmek ruhsal yasada sıralanan işleri uygulamakla olanaksızdır. "Çünkü hiçbir insan ruhsal yasa sıralanan işlerle Tanrı katında doğrulukla donatılmayacaktır" sözü Davut'un yazdığı 143. Mezmur'un ikinci ayetine dayanır. Davut düşman saldırılarının kendisinde bulunan bir günahı cezalandırmak için Tanrı tarafından müsaade edildiği olasılığı üzerinde durmakatydı. Tanrı'dan yardım dilerken kendisine şöyle yalvarır: "Kulunla yargıya girme, Çünkü hiçbir canlı senin karşında aklanmaz" Tanrı insanı ruhsal yasada açıkladığı kendi doğruluğa göre yargılar. Bu ölçüye göre yaşayanlardan hiç biri Tanrı'nın önünde çıkamaz. İnsanın ruhsal yasa gereklerini yerine getirme çabası boşunadır. Bu yoldan doğruluğa erişemez.
İnsan çabasıyla Tanrı'yla doğru bir ilişkiye erişmek olanaksızdır. Kişi ruhsal yasayı tutmak çabasıyla doğrulukla donatılamaz. Ruhsal yasa günahlı insanları doğruluğa eriştirmek için verilmedi. Tanrı ruhsal yasayı kişiye günahlı olduğunu bildirmek için verdi. Ruhsal yasa günahla ilgili gerçek bilgiyi açıklar. İnsan kendi çabasıyla Tanrı'nın kutsal ve doğru yasasını tutmaya çalışınca bunu tutamayacağını anlayacaktır. Ruhsal yasa onu yasasızlıkla suçlayınca şu açıklamada bulunmak zorundadır: "Ben günahlıyım. Günah egemenliğinde bulunuyorum. Kendimi günah işleme zorunluluğundan kurtaramam." İnsan samimiyetle ruhsal yasayı yaşamına uygularsa günahlılığını anlayacaktır.
Pavlus birinci bölümün 16. ve 17. ayetlerinde Sevinç Getirici Haber'i özetlemişti. Bundan sonra bütün insanlığın günahlılığını kanıtlamak üzere içine 63 ayet alan uzunca bir yazı yazar. Sevindirici görünmeyen bu bilgi bundan sonra açıklanan sevindirici Haber için gerekli bir temeldi. Ancak doğru teşhis konulunca hastanın sağlığa kavuşturulması olanaklıdır. Ancak senin günahlılığının gerçek yüzünü kavrarsan İsa Mesih'in sağladığı kurtuluşun değerini anlayacaksın.