TANRI’NIN SURETİ OLAN İNSAN

Yaratılış 1:26-2:3

26*Tanrı, “Kendi suretimizde, kendimize benzer insan yaratalım” dedi, “Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.”

27**Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrı'nın suretinde yarattı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı. 28Onları kutsayarak, “Verimli olun, çoğalın” dedi, “Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun. 29İşte yeryüzünde tohum veren her otu, tohumu meyvesinde bulunan her meyve ağacını size veriyorum. Bunlar size yiyecek olacak. 30Yabanıl hayvanlara, gökteki kuşlara, sürüngenlere –soluk alıp veren bütün hayvanlara– yiyecek olarak yeşil otları veriyorum.” Ve öyle oldu. 31Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve altıncı gün oluştu.

2:1Gök ve yer bütün öğeleriyle tamamlandı. 2**Yedinci güne gelindiğinde Tanrı yapmakta olduğu işi bitirdi. Yaptığı işten o gün dinlendi. 3Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak belirledi. Çünkü Tanrı o gün yaptığı, yarattığı bütün işi bitirip dinlendi.


AÇIKLAMA: Şimdi yaratılışın doruk noktasına geliyoruz. En sonunda Tanrı insanları, erkek ve dişi olarak, yeryüzünün egemeni olmak üzere yaratır. Anlaşılan şu ki şimdiye kadar yaratılan her şey insan içindi. Bilim de bunu destekliyor. ‘Antropik ilke’denen bilimsel prensip yeryüzündeki bütün şartların insanın refah içinde dünyada yaşaması için özenle ayarlandığını belirtir. Tanrı insanı yarattığında esas hedefine ulaşıyor. Ayrıca insana çok farklı bir kimlik ve mevki verdiğini görebiliyoruz. Yalnızca insan ‘Tanrı suretinde’ yaratılıyor. Peki, bu suret ne demek? Fiziksel değil ruhsal bir benzerlik olduğu aşikârdır çünkü hem erkek hem de dişi Tanrı’nın suretine sahiptir. Aslında bu suret insanı diğer hayvanlardan ayıran en önemli özelliğidir. Bunun içinde özgürce düşünme, irtibat kurma ve yaratma özellikleri mevcuttur. Ayetin devamına baktığımızda da özellikle egemen olma ayrıcalığı buna dahil olduğunu görüyoruz. Tanrı, ilk atalarımızı yeryüzü yönetmek üzere kendi yerine kral ve kraliçe olarak atadı. Onlara verilen ilk buyruk da iki yönlü: Çoğalarak dünyayı doldurmak ve yeryüzündeki her şeye sahip çıkmak.

Yine ‘suret’kelimesine dönelim çünkü bu birçok insanın kafasına takılır. İnsan ne anlamdan Tanrı’ya benziyor? Aslında Kutsal Kitap aynı kelimeyi başka yerde kullanarak bize yanıt veriyor. Bakın Yaratılış 5:3’te Adem’in üçüncü oğluyla ilgili şunu okuyoruz: ‘Adem 130 yaşındayken kendi suretinde, kendisine benzer bir oğlu oldu.’Burada bildiğimiz baba oğul ilişkisi için neredeyse aynı kelimeleri kullanır. Anlaşılan şu ki Tanrı ilk atalarımızı manevi çocukları olarak yarattı. Bu gerçekten çok ulvi bir konumdur. Daha sonra Peygamber Davut şöyle der: ‘Nerdeyse bir tanrı yaptın onu (Mezmur 8:5).’ Ne var ki insanlar Şeytan’a uyup günah işleyerek bu kutsal ayrıcalıklarından kısmen de olsa feragat ettiler. Ama en başta Tanrı’nın amacı yeryüzünü kutsal çocuklarıyla doldurup mükemmel bir egemenlik kurmaktı.

img Altıncı günün sonunda Rab insanları kutsar ve yarattığı her şeyin çok iyi olduğunu söyler. Yedinci güne gelince Tanrı’nın yaratılışı tamamlanmış bulunuyor o yüzden Rab son günü ‘şabat’ yani dinlenme günü olarak kutsar ve istirahatte çekilir. Bu Tanrı yoruldu anlamına gelmez zaten Kutsal Kitap der ki: ‘Bilmiyor musun, duymadın mı? Ebedi Tanrı, RAB, bütün dünyayı yaratan, ne yorulur ne de zayıflar (Yeşaya 40:28).’ Burada Rab insanlar için haftalık düzeni kuruyor ve son günü bir dinlenme ve tapınma günü olarak ayırıyor. Bazıları yaratılış öyküsünde geçen ‘gün’kelimesi 24 saatlik gün değil uzun bir devir olabileceğini savunur. Aslında dünyayı yaratmak için Tanrı’nın uzun bir zamana ihtiyacı yoktu, hepsini bir günde, hatta bir saniyede bitirebilirdi. Ama bu ayetlerde gördüğümüz gibi Rab insanın düzenli işleyişi için bir haftalık düzeni kuruyor. Bundan burada geçen ‘gün’kelimesinin bildiğimiz 24 saatlik gün olduğunu anlıyoruz. Böylece Rab insanı yaratarak dünyayı mükemmel bir şekilde tamamlıyor.