14-15Tanrı şöyle buyurdu: “Gökkubbede gündüzü geceden ayıracak, yeryüzünü aydınlatacak ışıklar olsun. Belirtileri, mevsimleri, günleri, yılları göstersin.” Ve öyle oldu. 16Tanrı büyüğü gündüze, küçüğü geceye egemen olacak iki büyük ışığı ve yıldızları yarattı. 17-18Yeryüzünü aydınlatmak, gündüze ve geceye egemen olmak, ışığı karanlıktan ayırmak için onları gökkubbeye yerleştirdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü. 19Akşam oldu, sabah oldu ve dördüncü gün oluştu.
20Tanrı, “Sular canlı yaratıklarla dolup taşsın, yeryüzünün üzerinde, gökte kuşlar uçuşsun” diye buyurdu. 21Tanrı büyük deniz canavarlarını, sularda kaynaşan canlıları ve uçan çeşitli varlıkları yarattı. Bunun iyi olduğunu gördü. 22Tanrı, “Verimli olun, çoğalın, denizleri doldurun, yeryüzünde kuşlar çoğalsın” diyerek onları kutsadı. 23Akşam oldu, sabah oldu ve beşinci gün oluştu.
24Tanrı, “Yeryüzü çeşit çeşit canlı yaratık, evcil ve yabanıl hayvan, sürüngen türetsin” diye buyurdu. Ve öyle oldu. 25Tanrı çeşit çeşit yabanıl hayvan, evcil hayvan, sürüngen yarattı. Bunun iyi olduğunu gördü.
AÇIKLAMA: İlk üç günde Tanrı dünyanın altyapısını hazırladı, şimdiyse her türlü canlı yaratarak hem gökyüzünü hem de yeryüzünü doldurdu. Göreceğiz ki dördüncü gün birinci günü, beşinci gün ikinci günü ve altıncı gün üçüncü günü tamamlar. Birinci günde Rab ‘Işık olsun’ diye buyurdu, ama dördüncü gün bunu güneş, ay ve yıldızlarla nasıl sürdürdüğünü görüyoruz. Yine burada önemli bir soru var: Güneş, ay ve yıldızlar dördüncü günde yaratıldıysa o zaman birinci gündeki ışık neydi? Işık denince bizler genellikle güneşi akla getiririz ancak unutuyoruz ki ışık ezelden var olan Tanrı’nın bir niteliğidir. Kutsal Kitap Tanrı için ‘Işıklar Babası’ismini kullanır (Yakup 1:17). O’nun ‘yaklaşılmaz ışıkta’ yaşadığını okuyoruz (1.Timoteos 6:16). Hatta Yuhanna doğrudan ‘Tanrı ışıktır’ der (1.Yuhanna 1:5). İlginçtir ki yeni gökle yeryüzünün güneş ve ay ışığına gereksinim olmadan Tanrı’nın görkemiyle aydınlatılacağını okuyoruz (Vahiy 21:23). Aslında dikkat edersek birinci günde Tanrı’nın ‘ışığı yarattığını’değil O’nun ‘ışık olsun’dediğini okuyoruz. Anlaşılan en başta dünyayı aydınlatan Tanrı’nın kendi görkemiydi ama sonra bu görevi güneşe ve aya devretti.
Beşinci güne gelince Tanrı ikinci günde yarattığı denizleri ve gökyüzünü çeşit çeşit canlılarla dolduruyor. Onlara şu buyruğu veriyor: ‘Verimli olun, çoğalın’. Altıncı günün başında da üçüncü günde yaratılan karayı her türlü hayvanlarla doldurur. Sonra tüm bunların iyi olduğunu söyler. Burada okuduğumuz olay son yüzyılda yaygınlaşan evrim teorisine taban tabana zıt gider. Bazıları evrim teorisini Kutsal Kitap’ın yaratılış gerçeğiyle harmanlamaya çalışır ama bu mümkün değildir. Evrim teorisine göre tüm canlılar basit sulu canlılar olarak başlamış ve evrimleşerek (çok uzun bir zaman ve inanılmaz bir şans sonucunda) bugün gördüğümüz farklı kuşlara, her türlü hayvanlara ve insanlara dönüşmüştür. Ancak bu ayetlerde Tanrı’nın tüm hayvanları tam bir şekilde yarattığını okuyoruz. Hatta deniz yaratıklarını kuşlarla aynı gün içinde yoktan var ettiğini görüyoruz. Burada evrime kesinlikle yer yoktur çünkü Tanrı yarattıklarını mükemmel yapar o yüzden sonunda hepsine ‘pekiyi’ demişti. Ayrıca burada tek bir çeşit balık ya da hayvan görmüyoruz, baştan beri Rab onları küçük büyük, evcil yabanıl, çeşit çeşit yarattı ve onlara ‘çoğalın’ buyruğunu verdi. Sonuç olarak; Tanrı’nın gerçekten her şeye gücü yeten Rab olduğuna inanıyorsak o halde O’nun dünyadaki her şeyi bir kerede mükemmel bir şekilde yarattığına inanmakta güçlük çekmemeliyiz.