BABİL

Kutsal Kitap'ta ve özellikle Yeşaya ile Yeremya'da adı sık sık geçen önemli bir kent. Eski çağın en güçlü kentlerden biri olan bu yer Kutsal Kitap'ta Tanrı'ya baş kaldıran insanlığın kurduğu düzeni simgeler. Tarih açısından söz edildiği yerlerin dışında Yeni Antlaşma'da hep bu simgesel anlamda kullanılır.

Örneğin: Şu ayetteki kullanılışının çoğu yorumcularca Babil adlı kentte bulunan bir kilise topluluğundan söz etmediği kabul edilmektedir: "Sizin gibi seçilmiş olan Babil'deki kız kardeşiniz selam eder" (1.Petros 5:13). Tanrı'ya baş kaldıran bir toplumda bulunan bir kiliseye değinildiği düşünülmektedir.

Bu simgesel kullanılış Vahiy'de daha belirgin olur: "Kızıl bir canavarın üstünde oturan bir kadın gördüm. (Canavarın) yedi başı, on boynuzu vardı. (Kadının) alnında gizemli anlam taşıyan bir ad yazılıydı: KOCA BABİL, GENEL KADINLARIN VE YERYÜZÜNDEKİ İĞRENÇLİKLERİN ANASI. Kadının kutsal yaşamlıların ve İsa tanıklığı için ölenlerin kanıyla sarhoş olduğunu gördüm" (Vahiy 17:3,5,6). Babil kenti Fırat ırmağının kıyısında düz bir ovada kurulmuştu. Oysa yedi baş "kadının oturmakta olduğu yedi" tepe olarak yorumlanır (Vahiy 17:9). Roma yedi tepede kurulan kent olarak tanınırdı. Bununla Roma'nın Tanrı'ya baş kaldıran ve kutsal yaşamlılara baskı yapan insan düzeni niteliklerini taşıdığı anlatılmaktadır. Bu düzenin ardında hangi etkinin yattığı Vahiy'de açıklanır: "Yıkıldı! Koca Babil yıkıldı! Cinlerin konutu oldu. Her kirli ruhun sığınağı oldu.. Artık sende şamdan ışığı yanmayacak.. Çünkü büyücülüğünle tüm ulusları kandırdın. Ve peygamberlerin, kutsal yaşamlıların, yeryüzünde boğazlanan herkesin kanı Babil'de bulundu" (Vahiy 18:2,23,24).

Eski çağda kenti kuran Nimrod'un kişiliğinde bu nitelikler belirmeye başlamıştı. Nimrod Nuh oğlu Ham'ın soyundan olduğu açıklandıktan sonra onunla ilgi şu bilgiler verilir: "O yeryüzünde kuvvetli adam olmaya başladı. O RABBİN indinde kudretli avcı idi; bundan dolayı: RABBİN indinde Nimrod gibi kudretli avcı, denilir. Ve onun krallığının başlangıcı Şinar diyarında Babil, ve Erek, ve Akkad ve Kalne idi" (Tekvin 10:9,10). Bu nitelikler kenti ve kulesini kuran halkta daha da belirgin olur: "Bütün yeryüzüne dağılmayalım diye, gelin, kendimize bir şehir ve başı göklere erişecek bir kule bina edelim ve kendimize bir nam yapalım" (Tekvin 11:4).

Özgün dilde 'Tanrı'nın kapısı' anlamını taşıyan "Babil" adı Kutsal Ruh tarafından karıştırmak eyleminden gelen İbranice'deki 'balal' sözcüğü olarak yorumlanır: Tanrı dillerini karıştırarak "onları bütün yeryüzü üzerine oradan dağıttı; ve şehri bina etmeyi bıraktılar. Bundan dolayı onun adına Babil denildi; çünkü RAB bütün dünyanın dilini orada karıştırdı" (Tekvin 11:8,9).

Kazıbilimcilerin buluşları Kutsal Kitab'ın Babil üzerinde verdiği ayrıntılı bilginin doğru olduğunu belgeler. "Taş yerine kerpiçleri ve harç yerine ziftleri" olduğu bulunan kalıntlardan anlaşılır. "Başı göklere erişecek bir" kulenin varlığı Esarhaddon adlı kralın M.Ö. 681 ile 665 yılları arasından Esagila denen tapınağı onarmasıyla doğrulanır. 'Esagila'nın "başı gökte olan yapı" diye tanındığı yazıtlardan bilinir. Böyle tapınaklar kat kat yükselen alanlarda kurulup 'ziggurat' adını alırdı. İnançlarına göre ilahları insanlarla görüşmek üzere bu yüksek tapınaklara inerdi.

Babil Bağdat kentinin güneyinde Fırat ırmağının kenarında kurulmuştu. Oraya yerleşen halklardan kesin bilginin bulunduğu ilk halk Sümer halkıdır. Onlardan kalan yazıtlardan yerlere ve bazı nesnelere yabancı dilde adlar verdikleri anlaşılır. Acaba bu, dillerinin karıştırmasıyla ilgili bir kanıt mıdır? Yoksa onlardan önce başka bir halkın yerleştiğini mi gösterir? Yaklaşık M.Ö. 2000 yılında Nuh'un Sam adlı oğlunun soyundan bir halk Babil'de egemenlik kurdu. Bu soyun en ünlü kralı Hamurrabi idi. 400 yıl sonra Hittiler bu egemenliğe son verdi. Kassiler Babil'de hakim oldu. Aşur imparatorluğu güçlenince (yaklaşık M.Ö. 1100) Babil halkı bağımsızlık için savaştı. M.Ö. 703 yılında Kildani kralın Yahuda kralına baş vurduğunu Kutsal Kitap'ta okuruz. Elçilerine her şeyini gösteren kral Hizkiya'ya Yeşaya peygamber şunları bildirir: "İşte günler gelecek ki, senin evinde olan her şey.. Babil'e götürülecek" (2.Krallar 20:,17).

Aşur imparatorluğu güçsüz duruma düşünce M.Ö. 626 yılında Kildani Nabopolassar baş kaldırp Babil'de egemenlik kurdu. Oğlu Nebukadnetsar Yeşaya'nın peygamberliğini yerine getirdi, Yahuda halkını Babil'e sürgün götürdü (2.Krallar 25). Nebukadnetsar gururlanarak "Kral evi olsun diye, kuvvetimin kudreti ile ve haşmetimin izzeti için yapmış olduğum büyük Babil bu değil mi?" deyince RAB onu insanlar arasından kovdu (Daniel 4:28-37). Bu yoldan RABBE yücelik sunmaya öğrendi. Med halkından kral Darius Babil'i ele geçirerek Med-Fars imparatorluğunu kurdu. Fars kralı Koreş Tanrı'nın önceden bildirdiği 70 yıl dolunca Yahuda halkının yurda dönmesini sağladı.