Musa için "Firavun'a oğul" olmak yetişkinken rahatlık, bolluk ve eğlence içinde yaşamasını sağlayacaktı. Ama imanla bunu kabul etmedi (a.24). Çünkü duruma imanın verdiği görüş açısından bakarak sonsuzluğu hesaba kattı. Musa Tanrı'ya ihanet edip Mısır'ın putperestliğini kabul etme günahının "sunduğu eğlence" ancak "geçici bir süre" için olduğunu imanla anladı (a.25). Sonsuzluk açısından
Tanrı'nın halkından sayılması daha iyiydi her ne kadar onlar "kötü davranışa" uğramakta iydiseler de. Musa da buna katlanmaya razıydı.
Mesih'in aşağılanmasını Mısır'ın zenginliklerine üstün tuttu (a.26 aslı böyledir). "Mesih için yüklenilen aşağılanma" diye yorumlanması doğru olabilir. Böyleyse Musa Mesih'in gelmesi için hazırlanan İsrail halkı için aşağılanmayı kabul etmiş olur. Yukarıda yapıldığı gibi aslını harfi harfine çevirirsek Musa Mesih'in uğrayacağı aşağılanmayı yüklenmeyi kabul etmiş olur: "Çünkü Mesih de kendini hoşnut etmeyi düşünmedi. Kitap'ta yazılı olduğu gibi: 'Seni aşağılayanların aşağılamaları üstüme indi'" (Romalılar 15:3). Musa üzerine inen aşağılamalarına dayanabildi çünkü umulanların güvencesini yüreğinde taşıyordu: "Çünkü gözlerini gelecek ödüle doğrultmuştu."
İmanın ona kazandırdığı gözle görülmeyenlerin kanıtıyla Mısır kralının öfkesinden korkmadan İsrail halkıyla birlikte Mısır'dan ayrıldı (a.27; bir olasılıkla bu olay, Musa'nın onu öldürmeye çalışan kraldan kaçmak için Mısır'dan ayrılışıydı). Tanrı'ya olan güvenci o denli sağlamdı ki, gözle görünmeyen Tanrı'yı görüyormuş gibi sarsılmaz tutumla davrandı.
Tanrı'ya güvenciyle Musa halka Passah kuzusunu kesmelerini ve ilk doğan çocukları yok eden meleğin vuruşundan korunmaları için kapılarına onun kanını serpmelerini söyledi. (a.28. Fısıh aynı sözcüğün Arapça yazılış biçimidir). Bu kan serpmesinin yeterli olacağına kanıt olarak Tanrı'nın sözünden başka bir şeyleri yoktu.