Kutsal Ruh tarafından esinlenen yazar, şimdiye dek sıralanan iman yiğitlerinden verilen örneklerle açıklanan gerçekleri özetleyip vurgular. Bu insanların tümü ümit bağladıkları vaatlerin bu yaşamda gerçekleştiklerini görmeden onları veren Tanrı'ya güvenerek bu yaşama gözlerini yumdular (a.13). Ölümü tatmadan Tanrı tarafından alınan Hanok bile bu yaşamda vaat edilene kavuşmadı. İmanın verdiği görüşle "onları ıraktan görüp selamladılar". Vaatlerin ölümün ötesinde gerçekleşeceğine kesin güven taşıdılar. Bu nedenle "yeryüzünde yabancı ve göçmen olduklarına açıkça tanıklık ettiler." Bu dünyanın ötesinde Tanrı'nın vaat ettiği "bir yurt" aradıkları için bu dünyada yabancı ve göçmen olmayı yeğlediler (a.14).
Bıraktıkları rahatlığı gözleri önüne koysalardı, Tanrı'nın onları çağırdığı yoldan geri dönmek için fırsatları çoktu (a.15). Ama bunu yapmadılar. Özlemleri hep "daha üstün bir yer" üzerinde toplanmaktaydı (a.16). Bu da "göksel yurt" idi. İmanları, gözle görülmeyen göksel yurtla ilgili umudu düşüncelerinde hep canlı tutuyordu. Tanrı, verdiği vaatlere kesin güven bağlamış olan böyle kişilerle övünüyor, "onların Tanrısı diye anılmaktan utanç duymuyor." Böyle bir imanla Tanrı'yı hoşnut etmek olanaklıdır. Vaat ettiği gibi böyleleri için "bir kent hazırlamış bulunuyor." Onlar daha vaatlerin gerçekleşmesini beklerken Tanrı kenti hazırlamıştır. Bu kent Vahiy 21:9-27 ve 22:1-5 ayetlerinde betimlenen kent olsa gerek çünkü "kapıları üstünde İsrailoğulları'nın on iki kuşağının adları yazılıydı" (Vahiy 21:12).