Bu kadar iyi şeyler sağlayan kurban sunan İsa Mesih bu nedenle "Yeni Antlaşma'nın aracısıdır" (a.15). Burada b.8'de ana konusu olan "Yeni Antlaşma" konusuna dönülür. İsa Mesih bu yeni antlaşmayı yerine getiren yetkilidir. İsa Mesih'in ölümü ilk antlaşma altında işlenen suçların cezasından özgürlüğü sağlayan ödeme olmuştur. "Kurtulmalık" diye çevrilen deyim "apolutrosis" sözcüğüdür. Fidye (kurtulmalık) ödeyerek birinin özgürlüğe kavuşmasını sağlama anlamındaki "lutrosis" sözcüğünün güçlendirilmiş biçimidir (a.12'ye bakınız). Bu ölüm uygulandığı için Tanrı'nın çağrısına "evet" diyenler vaat edilen sonsuz mirasa girme yetkisine kavuşurlar. Bu yetkin kurtulmalık sonsuz ölüm hükmünü giyenleri Tanrı'nın vaat ettiği sonsuz mirasa kavuşturur.
Miras ve vaat yukarıdaki bölümlerde konusu edilen önemli konulardır. Mirastan söz edilince bir mirasçının mirasa konması için bunu vasiyet eden kişinin ölümü saptanmış olması gerektiği üzerinde durulur ayet 16 ve sonrakilerde. Burada mirasın hukuksal yönlerine değinilir. Bu konu Yunanca'da antlaşma konusuyla güzel biçimde bağlanır çünkü "vasiyet" ve "antlaşma" deyimleri o dilde tek bir sözcük olan "diatheke" sözcüğüyle karşılanır. "Diatheke" tek bir kişinin üzerine aldığı yükümlülük demektir.
Yazar bu kesimde Yahudiler için akla sığamaz durum olan Mesih'in ölümünün gerekliliğini kanıtlamaya koyulur. "Vasiyet ancak ölümden sonra uygulanır. Vasiyet eden sağ oldukça vasiyet geçerli değildir" (a.17). Mirasla ilgili bu hukuksal durum Yunanca'da aynı sözcükle karşılanan antlaşma kavramıyla kıyaslanır (a.18). İlk antlaşma ölüm olmadan (kansız) yürürlüğe konmadı.
Ruhsal yasanın yazılı olduğu kitap Musa tarafından İsrail halkına okununca bu antlaşmanın saptanması için kırmızı yünü ve zufa otunu kurban edilen danalarla ergeçlerin kanına ve suya batılarak halkın ve kitabın üzerine serpildi (a.19). Musa bunu yaparken "Tanrı'nın size buyurduğu antlaşmanın kanı bu" dedi. Böylece yazar a.20'ye aktarılan Çıkış 24:8 ayetiyle konuyu Kutsal Yazı yetkisine dayandırır. Çadır'ın tapınmak için açılmasından önce Musa Çadır'ın kendisine ve onun içinde bulunan tapınmayla ilgili tüm araç gereçlere "kan serpti" (a.21).
Bu da onları arıtıp sıradan araç gereçler olmalarından çıkararak Tanrı'ya özgü kutsal araç gereçler olmalarını sağladı. "Ruhsal yasa uyarınca hemen her şey kanla arıtılır" (a.22). Yazar önceki antlaşmada herhangi bir şeyin temiz kılınması için bir kurbanın ölmesi gerektiğini belirterek Mesih'in ölümünün gerekliliğini vurgulamaya koyulur. Bunu izleyen "kan dökülmeden günah bağışlanması yoktur" sözü Eski Antlaşma'daki Levililer 17:11 ayetindeki Tanrı'nın bildirisini özetler: "Etin canı kandadır; ve ben onu mezbah üzerinde canlarınıza kefaret etmek için size verdim; çünkü candan ötürü kefaret eden kandır." "Suç işleyen" canın, "ölecek olan" olduğuna göre ve günahın ücreti ölüm olduğuna göre bu ücret ödenmeden günah bağışlanamaz (bakınız Hezekiel 18:20'ye ve Romalılar 6:23'e).
Ayet 23'te ruhsal yasa düzeni "göksel gerçeklerin yersel örnekleri" olduğu vurgulanır. Gökteki asıl gerçeğin yeryüzündeki örneklerinin yukarıda konusu edilen danalarla ergeçlerin kanı ve suyla serpilerek arıtılması zorunluydu (a.19-22). Oysa "göksel olanlar" için hayvan kurbanlardan kat kat üstün sunular gerekliydi. Nedir bu "göksel olanlar"? Yeryüzündeki Çadır'ın ancak onun "bir benzeri ve gölgesi" olduğu "insanın değil, Rabbin kurduğu kutsal yer" ve "gerçek çadır" değilse de nedir? (b.8 a.1-5). Oysa bu durum akla önemli bir sorun getirir: Tanrı'nın gerçek katının neden bir sunuyla arıtılması gerekir? Yeteri kadar temiz değil mi? Bu sorunun çözümü yazarın sık sık değindiği kefaret günüyle ilgili Eski Antlaşma ayetlerinde bulunur. Başkahin ergeçin "kanını perdenin iç tarafına getirecek ve onun kanı ile boğanın kanı ile yaptığı gibi yapacak ve onu kefaretgah (bağışlamalık yeri) üzerine ve kefaretgahın önünde serpecek; ve İsrail oğullarının murdarlıklarından, ve onların günahlarından, ve bütün suçlarından dolayı mukaddes yer için kefaret edecek.. Ve RABBİN önünde olan mezbaha çıkacak ve onun için kefaret edecek ve boğanın kanından ve ergecin kanından alacak ve mezbahın boynuzları üzerine onu çepçevre sürecek. Ve kandan onun üzerine parmağı ile yedi kere serpecek , ve İsrail oğullarının murdarlıklarından onu arıtacak (tathir edecek) ve onu kutsayacaktır (takdis edecektir)" (Levililer 16:15,16,18,19).
Günahlı insanların kutsal Tanrı'yla birlikte yaşayabilmeleri için Tanrı'nın kutsal huzurunun onlardan bulaşabilen günah kirliliğinden ayrı tutulması gerekir. Bu nedenle kefaret gününde Tanrı'nın kutsal huzurunda kan hem sürülürdü hem de serpilirdi. Ayrıca halkın günahları canlı bir ergeçin üzerine yüklenerek çöle sürülen ergeçle ortadan kaldırılırdı. Biz günahlıların Tanrı'nın katına çıkması sağlanacaksa O'nun katı suçumuzun kirinden Mesih'in kanıyla korunması zorunlu. Bunun yanı sıra günah suçlaması vicdanımızdan çıkarılıp ortadan kaldırılmalı. Mesih'in kanı bu iki önemli iş için yeterlidir.
"Çünkü Mesih elle kurulan kutsal yere girmedi. Gerçek olanın simgesidir bunlar. Ama O bizim adımıza Tanrı'nın önünde şimdi görünmek için doğrudan doğruya Göğe girdi" (a.24). Mesih yetkin başkahin olarak yersel bir tapınağa değil, gökteki asıl tapınağa girdi. O şu an Tanrı'nın huzurundadır. Hem de orada bizi temsil etmektedir. Oraya girme yetkisini bize sağladı. "Onun için, kayra tahtına tam güvenle yaklaşalım. Öyle ki, yardıma gerekli dönemde acınılanlar olalım ve kayra bulalım" (4:16). Mesih Tanrı katında kabul olunmamıza güvencedir.
Ayet 25'te Mesih'in eski düzen başkahinlere benzemediği iki yön daha belirtilir. Eski çağ başkahini "kendisinin olmayan kanla.. 'Kutsallar Kutsalı'na" girerdi. Hem de bunu "her yıl" yapardı. Kendi günahları için kurban edilen hayvan kanıyla oraya girerken hem kendi günahlılığını hem de bunu yıldan yıla yineleyerek bu kurbanların yetersizliğini kanıtlardı. Buna karşılık, İsa Mesih "kendini" sundu ve bunu "birçok kez" yapmadı. Böylece İsa Mesih başkahin olarak kendi günahsızlığını ve yetkinliğini kanıtladı. İsa Mesih eski çağ başkahinleri gibi olsaydı "dünyanın kuruluşundan bu yana.. birçok kez işkence çekmesi gerekirdi" ki, bu düşünelemez bir durumdur (a.26). Bir tek kez ne kadar korkunç acılar çekti bedeninde ve ruhunda! Mesih'in bir tek kez bu dünyaya gelmesi dünya tarihinde önemli bir dönüm noktasını oluşturur: "çağların kapanışı". Eski çağların kapınışında Mesih'in kendini bir tek kez sunması eski çağda yapılan bütün hayvan kurbanların değersizliğine değer katarak o çağda iman edenlerin günahlarını ortadan kaldırdı. Bunun yanı sıra, başlayan yeni çağlarda yaşayacak olan tüm inanlıların günahlarını da ortadan kaldırdı.
"Gerçekte çağların kapanışında bedeninin sunulmasıyla günahın ortadan kaldırılması için bir tek kez göründü." Mesih, kefaret gününde üzerinde İsrail halkının bütün günahlarının itiraf edildiği, çöle salıverilen ergeçin üzerinde onların bütün kötülüklerini ıssız bir yere taşımasının simgelidiği gerçeği yerine getirdi: Halkın tüm günahlarını ortadan kaldırdı.
Mesih'in bu kesin eylemi ayet 28 ile 29'da insanların ölümü ve yargılanmasının kesinliğiyle karşılaştırılır. İnsanları "tek kez ölmek, ardından da yargılanmak" beklediği gibi Mesih nice insanların günahını o ergeç benzerliğinde taşıyıp ortadan kaldırmak için "bir tek kez sunuldu" (a.27,28). İnsanların ölümünden sonra yargılanma kesin olarak geldiği gibi Mesih kesinlikle ikinci kez gelecektir.
Bu gelişinde bir daha günah sorunuyla uğraşmayacak. Bu sorun birinci gelişiyle "tümden çözüm" bulmuştu. İkinci gelişi inanlıların kurtuluşunu bütünleyeyecek. Günahın suçluluğundan ve gücünden özgür edilmiş inanlıların bununla günahın hüküm sürdüğü ortamdan kurtulup sonsuz miraslarına girmeleri sağlanacak. Mesih "kendisini gözleyenlere görünecek." O'nu böylece beklememizi sağlamak için Kutsal Ruh yüreğimizi herzaman bu özlemle doldursun!
Soyadı yasası yürürlüğe girince İstanbul'da oturan bir kardeş gidip soyadını "Bekliyen" diye yazdırdı. Sordular: "Niye bu soyadı? Neyi bekliyorsun?" Bekliyen kardeş tanıklığını vererek göklerden Rab İsa Mesih'i beklediğini vurguladı. Her inanlının soyadı "Bekliyen" olması gerekir!