Yazar a.1'de mektubun özünü (SGH), onun en önemli noktasını (M) belirtir: "Göklerde ululuk tahtının sağında oturmuş böyle bir başrahibimiz var." Burada birkaç önemli konu var:
1/ "Bir başrahibimiz var": sahip olduğumuz başrahibin önceki bölümlerde vurgulanan kimliği: "sonsuzluk boyunca yetkinliğe eren Oğul" (1:2,3; 7:28).
2/ "Böyle bir başrahibimiz": O'nun nitelikleri ve özellikleri: yetkinliği, sonsuzluğu, günahsızlığı (7:24,26).
3/ "Göklerde ululuğun tahtının sağında": Tanrı katında oluşu (1:3).
4/ "Oturmuş" günah sorununu çözüme bağlayıp noktaladığı için önceki rahipler gibi ayakta durup hizmet etmesinin gereksiz oluşu (1:3).
Şu kesimde başkahinimizin göklerde Tanrı'nın katında bulunması vurgulanır. İsa Mesih insanın yeryüzünde kurduğu bir çadırda hizmet etmediği belirtilir (a.2). Tam tersine, başkahinimiz "Rabbin kurduğu kutsal yerin ve gerçek çadırın görevlisi"dir. İsa Mesih'in içinde hizmet ettiği tapınak yeryüzünde Tanrı'nın buyruğuyla kurulan tapınma yerinin aslıdır. Yeryüzündeki tapınak bu asıl tapınağın bir kopyası sayılır (a.5).
Ayet 3'te yazar başkahinin görevinden başlayarak yeryüzünde ruhsal yasa düzenine göre görev yapan kahinlerin bulunması karşısında İsa Mesih'in kahinlik görevini yerine getirme yetkisini saptamaya çalışır. "Her başrahip armağanlar, sunular getirmek üzere atanır" (SGH). "Her başkahin adaklar ve kurbanlar sunmak için atanır" (M). Bu durum karşısında başkahin olabilmesi için "İsa'nın bir sunu getirmesi gerekir" (SGH). "Bizim başkahinimizin de sunacak bir şeyi olması gerekir" (M). (Asıl metinde İsa ya da başkahin sözcüğü yoktur sadece "bunun" denir. Çeviriler "bunun" sözcüğünü "İsa'nın" ya da "başkahinimizin" olarak yorumlarlar).
Mektup kaleme alındığı sıralarda ruhsal yasa düzeni altında "armağanları sunan rahipler" vardı (a.4). Bu nedenle İsa yeryüzünde bulunsaydı kahin olamazdı. Yahuda kuşağından kişilerin ruhsal yasa düzeni altında yeryüzündeki tapınakta sunu sunma yetkileri yoktu. Yeruşalem kentinin çağımızın 70. yılında Romalılar tarafından yıkılmasından sonra kahinlerin kurban kesip sunmasının devam etmediği tarihsel kayıtlardan bilinir. Bu durum İbranilere Mektub'un yazılış tarihine ilişkin bir ip ucunu verir: M.S. 70 yılından önceydi.
Oysa yeryüzündeki ruhsal yasa düzenine göre kahinlik görevini yapanlar göklerdeki asıl tapınağın ancak "bir benzeri, bir gölgesi olana ruhsal hizmette bulunuyorlar" (a.5). Kutsal Ruh tarafından esinlenen yazar öğretişindeki her önemli konuyla yaptığı gibi bunu da Kutsal Yazılar'dan kanıtlamaya koyulur. Seçtiği parça çölde kurulan tapınma çadırının yapılışıyla ilgili Tanrı'nın Musa'ya verdiği yönergesiydi. Bu yönergeyle Tanrı Musa'yı şöyle uyarır: "Her şeyi sana dağda gösterilen örnek uyarınca yapmaya özen göster" (Çıkış 25:40). Musa'ya gökteki asıl tapınağın örneği dağda açıklanmıştı. Yeryüzündeki çadırı bu örneğe göre kurması gerekliydi.
Oysa "insanın değil, Rabbin kurduğu kutsal yerin ve gerçek çadırın görevlisi" olan Mesih'e yeryüzünde hizmet eden rahiplerkinden "daha yüksek görev düştü" (a.2,6). Görevinin yüksekliği sadece göklerdeki asıl tapınakta hizmet etmesine bağlı değil, bunun yanı sıra da b.7 a.22'de değindiği "üstün antlaşmanın aracısı" oluşuna dayanır. Mesih Tanrı'yla insanların arasındaki ilişkiyi saptayan antlaşmayı yürürlüğe koyandır. Bu antlaşma "üstün vaatlere dayanarak saptanmıştır." Tanrı'nın antla pekiştirdiği bu vaatlerin üstünlüğü b.6 a.13-20 kesiminde vurgulanmıştı.
Tanrı ilk antlaşmanın hem de ondan sonra gelen antlaşmanın kaynağıdır. "O ilk antlaşma kusursuz olsaydı" Tanrı "ikincisine" gereği görecek miydi? (a.7). İkincisine gereği gördüğüne göre ilk antlaşmayı kusurlu bulmuştur.
Yazar ilk antlaşmanın kusurlu oluşunu ve Tanrı'nın onun yerine yeni bir antlaşma getireceğini Kutsal Yazılar'dan kanıtlamaya koyulur ayet 8'de. 8-12 ayetlerine aktardığı Yeremya 31:31-34 ayetlerine göre Tanrı'nın "onlarda" yani İsrail halkı ve Yahuda halkında kusur bulduğunu belirtir. Kusur bulması onların Tanrı'nın atalarıyla yaptığı antlaşmada süreklilik göstermemelerine dayanır (a.9). Tanrı onlarla yeni antlaşmayı yapacağı günlerin gelmekte olduğunu bildirerek önceki antlaşmanın kusurlu oluşuna değinir.
Yeni antlaşma atalarıyla yaptığı antlaşmaya benzemeyecekti (a.9). Her ne kadar Tanrı atalarına çok yakın bir ilgi gösterek "onları Mısır'dan çıkarmak için ellerinden" tuttuysa da onlar Tanrı'nın kendileriyle yaptığı "antlaşmaya bağlı kalmadılar" (M). Bu durum karşısında Tanrı "onlardan yüz" çevirdi (M). Yeremya Tanrı'nın ağzından gelen sözleri iletmekte olduğunu vurgulamak için ikinci kez "Rab buyuruyor" sözünü ekler (a.8 ile 9).
Bunu üçüncü kez a.10'da yapar. Orada ilerideki bir zamanda İsrail halkıyla girişeceği antlaşmanın özelliğini açıklamaya koyulur. Bu antlaşma onların dışında bulunan bir ruhsal yasanın buyruklarına boyun eğmeleriyle ilgili olmayacak. Tam tersine, söz dinlemeleri içten gelecekti, çünkü Tanrı "yasalarımı akıllarının içine yerleştireceğim, onları yüreklerine yazacağım" der. Tanrı'nın isteğini bilmeleri ve yapmak istemeleri böylece zor olmayacaktı. Bu, Kutsal Ruh'un inanlının içindeki güçlü işleyişi olsa gerek. Tanrı'yla çok yakın bir ilişkide bulunacaklardı: "Onların Tanrısı olacağım, onlar da halkım olacaklar. Yurttaş yurttaşa, kardeşe kardeş, 'Rabbi bil!' diye öğretmeyecek. Çünkü en küçüğünden en büyüğüne dek tümü beni bilecek" (a.10 ile 11).
Böyle yakın bir ilişkiyi engelleyen en önemli sorun olan günah sorunu ortadan kaldırılacaktı: "Çünkü yasasızlıklarına karşı sevecen davranacağım ve günahlarını artık anımsamayacağım" (a.12). Tanrı doğru olmayan işler yapan İsrail halkına acıyarak onları acıklı halinden kurtarmak için davranacaktı. Kendisiyle ilişkiyi bozan günahlarını öyle bağışlayacaktı ki, evrendeki her şeyi bilen tek varlık olmasına karşın "günahlarını artık" anımsamayacağına söz verdi. Ne üstün antlaşma! Ne büyük müjde!
Tanrı yeni antlaşmayı duyurmakla önceki antlaşmanın süresini tüketmiş oluyor (a.13). Gerçi o çağda önceki antlaşma daha yürürlükte görünürdü ama süresi tükenip eskimekte olduğundan "ortadan kalkmanın" eşiğindeydi. Nitekim 70 yılında Yeruşalem'in yıkılışıyla tapınak ve hizmeti ortadan kalktı. Gerçi İsrail halkı ruhsal yasanın geri kalan yönlerine bağlı kalmaya çalıştı ve çalışmaktadır.