Belgenin ne zaman yazıldığı sorusuna Tanrı tanımaz bir açıdan yaklaşıldığında gelecekte gerçekleşecek olayları bildirdiğini iddia eden kısımlar olayların gerçekleştiği zamanda ya da olaydan daha sonra yazılmış gibi görünürler. Burada edebiyat dışı ve tarihsel ölçütün doğru olmayan bir biçimde kitaplara yüklendiğini görüyoruz.
Yazarın kim olduğu ve belgenin ne zaman yazıldığı konuları birbirleriyle yakından bağlantılıdır. Bir kitabı kimin yazdığını ve o kişinin ne zaman yaşadığını bilirsek tabii ki kitabın yazılmış olduğu dönemi de biliriz. Bilginlerin Tevrat: Yeşaya ya da İncil: 2. Timoteyus’u kimin yazdığı hakkında bu kadar tartışmalarının nedeni budur. Eğer Yeşaya’yı Yeşaya peygamber yazmışsa o zaman elimizde harikulade bir şekilde esinlendirilmiş bir peygamberlik kitabı var demektir. Eğer Yeşaya kendi ismini taşıyan kısmın tümünü yazmamışsa o zaman Kutsal Kitap’ı o kadar yüksek bir kitap olarak görmememiz haklı sayılabilir.
Çağımızda tarih ve yazarlık gibi konular üzerinde duran eleştirmenlerin Pavlus’un mektuplarına bakış biçimleri neredeyse eğlendiricidir. Zavallı Pavlus’un neredeyse her mektubu teker teker elinden alındı sonra da kendisine iade edildi. Yazarın kim olduğunu eleştirmek için kullanılan en az bilimsel olan yöntemlerden biri de hapax legomena denilen olayı incelemedir. Hapax legomena sözü belirli bir kısımda yer alan sözcüklerin yazarın bütün diğer eserlerinin hiçbirinde yer almamasından söz eder. Örneğin, İncil:Efesliler’ de Pavlus’un mektuplarının başka hiçbir yerinde bulunmayan 36 sözcük bulursak Pavlus’un Efesliler’i yazmamış ya da yazamamış olabileceği sonucunu da çıkarabiliriz.
Hollanda’da ihtisas yapmak için Hollanda dilini çok çabuk öğrenmem gerektiğinde hapax Iegomena’ya çok fazla bel bağlamanın ne kadar akılsızca bir şey olduğunu anladım. Hollanda dilini, “tümevarımsal yöntem’le öğrendim. Bana G.C.Berkouwer tarafından yazılmış birkaç ciltlik teolojik kitabını okuma ödevi verilmişti. Çalışmama, Hollanda dilinde yazılmış olan The Person of Christ (Mesih’in Kişiliği) adlı cildiyle başladım. İşe ilk sayfadaki ilk sözcükle başladım ve onu sözlükte aradım. Hollandaca sözcüğü bir kartın bir yüzüne. İngilizce’ sini de diğer yüzüne yazdım ve Berkouwer’in kullandığı sözcükleri öğrenme işine başladım. Bu işi The Person of Christ’ın her sayfası için yaptıktan sonra kartlar üzerine yazılmış 6000’den fazla sözcük öğrenmiştim. Bundan sonra üzerinde çalıştığım ikinci Berkouwer cildi, The Work of Christ (Mesih’in İşi) idi. Bu kitapta ilk kitapta bulmadığım 3000’den fazla sözcük buldum. Bu da The Work of Christ’ın Berkouwer tarafindan yazılmadığı hakkında önemli bir kanıttı! Berkouwer’in The Work of Chrisi’ı, The Person of Christ’ı yazdıktan sadece bir yıl sonra yazmış olduğuna dikkatinizi çekerim. Aynı genel konuyu (Mesiholoji=İsa öğretisi) işliyor ve aynı genel kitleye hitap ediyordu; buna karşın ikinci ciltte birinci ciltte var olmayan binlerce sözcük vardı.
Berkouwer’in ilk cildinde yazdıklarının miktarının Elçi Pavlus’ un kaleminden çıkıp da bize ulaşanların toplam miktarından çok daha fazla olduğuna da dikkat edin. Pavlus’un mektupları çok daha kısaydı. Çok geniş ve farklı kitlelere hitap ediyorlar, birçok farklı konuyu ele alıyorlardı ve uzun bir zaman dilimini kapsayan bir süre içinde yazılmışlardı. Buna karşın insanlar Pavlus’un mektuplarından birinde, diğer mektuplarında var olmayan birkaç sözcük bulduklarında hemen heyecanlanırlar. Pavlus altı yaşındaki bir çocuğun sözcük dağarcığına sahip ve hiçbir edebi yeteneği olmayan biri olmadığı için böylesine sınırlandırılmamış tahminlere fazla ilgi göstermemeliyiz.
Özet olarak, doğru yorum için bir yazının gramerini ve tarihsel çerçevesini dikkatle analiz etmek gerekir. Bu iş mutlaka yapılmalıdır. Eleştirmenler Kutsal Kitap’ın dilbilimi, dilbilgisi ve tarihsel zemini hakkındaki bilgilerimizi arttırmak için çok şey yapmışlardır. Bazen kimileri kullandığı natüralizm ekolüne (olağanüstüne karşıt) ait varsayımları eserlerinin bir kısmı üzerine bir gölge düşürür, ama analiz gereklidir. Ancak bu tür analizler aracılığıyla, bu bilim adamlarının sorumsuzca yorumlarını sınırlamamız mümkün olabilir.
Yorumun temel pratik ilkelerine geçmeden önce gramer konusundaki bir sorundan daha söz edeyim. İncil’de kullanılan gramer yapısının dikkatli bir analizi, Kutsal Kitap’ın esini konusunda birçok şüpheler uyandırmıştır. İncil: Esin/eme kısmına baktığımızda gramer yapısı bakımından kaba ve incelikten yoksun bir yazı stili görüyoruz. Birçok gramer “hatası” yapıldığını görüyoruz. Bu, Kutsal Kitap’ın hatasızlığı ve esini konularına bazı saldırıların yapılmasına yol açmıştır. Ama hem esin, hem de hatasızlık ilkeleri geliştirilirken gramatik hataları olabileceği göz önünde bulundurulmuştur. Kutsal Kitap, “Kutsal Ruh’un konuştuğu Grekçe” ile yazılmamıştı. Protestan inancında esin, hiçbir zaman Kutsal Ruh’un insan yazarlara sözcükleri ve “stili” “dikte ettirdiği” anlamına gelmez. Yazarlara da hiçbir zaman Kutsal Ruh’un işine karşı tamamen pasif olan makineler gözüyle bakılamaz. Hatasızlık da hiçbir zaman gramer hatalarına engel olmak demek değildir. “Hatasızlık” sözcüğü, Kutsal Kitap’ in “tamamen gerçeği söylediği’ni göstermek için kullanılır. Luther, Kutsal Kitap’ta hiçbir hata olmadığını söylediğinde söylemek istediği, bildirdikleri gerçekte hiçbir hata olmadığıdır. Bizler bunu mahkemede yalan yere yemin etmek suçuyla bağlantılı olarak görürüz. Masum bir insan sanık olarak sorgulanırken, “Ben hiç kimseyi öldurmemişem” diye yanıt verirse durumunu anlatırken gramer hatası yaptı diye yalancılıkla suçlanamaz.
Yorumun üç ana ilkesi kişisel gelişmemize yardımcı olur. Kutsal Kitap’ın kendi kendini yorumlaması Kutsal Kitap’ın bir kısmını abartıp diğer kısımlarını görmezlikten gelmeyelim diye Kutsal Kitap’ın bütününü göz önünde tutmamıza yarar. Kelimelerin doğal anlamı ile yorum Kutsal Kitap’ı değerlendirirken, hayal gücünü on plana çıkarıp yanlış yorumlar yapmamızı sınırlar ve bizi Kutsal Kitap’ın edebi türlerini yakından incelemeye davet eder. Gramatik-tarihsel yöntem, dikkatimizi metnin özgün anlamında yoğunlaştırır. Aksi halde kendi fikirlerimizi yanlış olarak Kutsal Kitap’a mal ederiz. Şimdi bu ilkelerin gerçek hayatta nasıl uygulanabileceğine bakacağız.