Simon galiba köyden Kudüs’e Bayram için gelmişti ve kendisini ister istemez o kalabalığın içinde buldu. Sokaklar dar ve binlerce insanla doluydu. Simon’un özellikle İsa’yı izlemek isteyip istemediğini bilemiyoruz. Kalabalığın ortamına kendini kaptırmıştı ve büyük ihtimalle, İsa’yla ilgisi alakası yoktu.
İsa, kamçılandıktan sonra yaraları o kadar çok kanıyordu, o kadar güçsüz düşmüştü ki, ağır çarmıhını Golgota’ya kadar taşıyamadı.Ve askerler rastgele bir şekilde bir adamı kalabalıktan seçip, ona zorla çarmıhı taşıttılar. Rastgele, ama ‘Aşk tesadüfleri sever’ ya,Simon’un hayatı değişti. İsa’nın gözlerinin içine baktı. Oradaki sevgiyi, kutsallığı, merhametiyi gördü ve hayatı bambaşka bir yola girdi.
Markos, Simon’un İskender ile Rufus’un babası olduğunu neden vurgulamış olabilir? (21) MS 56’da Roma’da Rufus diye bir imanlının olduğunu ve annesinin de imanlı olduğunu biliyoruz (Rom 16.13).
Tahminlere göre, Simon bu olaydan sonra, bütün ailesiyle birlikte iman edip, kiliseler arasında tanınmış biri oldu.
Simon bundan sonra imanlılar arasında ünlenmiş olmalıydı. ‘O adam var ya, Mesih’in çarmıhını taşıdı! İmza alalım mı? Fotoğraf çekelim mi?’
Simon hiç bir şey beklemiyordu. Şans eseri olarak oradaydı. Ama çarmıh hayatının akışını tamamen değiştirdi. Belki sen de seyircisin, İsa’yla hiç ilgin ilişkin yok. Bugün çarmıhı görüp, seyirciden katılımcıya değiştirilebilirsin. Tanrı seni de, bütün aileni de Mesih’e dahil etmek istiyor. Çarmıh’ın gücü o kadar büyüktür ki, bir an içinde bir kişinin hayatını tamamen tersine çevirebilir!