Askerler İsa'yı, Pretorium denilen vali konağına götürüp bütün taburu topladılar.
O'na mor bir giysi giydirdiler, dikenlerden bir taç örüp başına geçirdiler.
"Selam, ey Yahudiler'in Kralı!" diyerek O'nu selamlamaya başladılar.
Başına bir kamışla vuruyor, üzerine tükürüyor, diz çöküp önünde yere kapanıyorlardı.
O'nunla böyle alay ettikten sonra mor giysiyi üzerinden çıkarıp kendi giysilerini giydirdiler ve çarmıha germek üzere O'nu dışarı götürdüler.
Mark 15.16-20
Belki sen de askerler gibi Mesih’le alay ediyor, onu aşağılıyorsun. Burada iki tane derin ironi var:
Birincisi, İsa bu olayı harfi harfine önceden anlatmıştı;
İnsanoğlu, başkâhinlerin ve din bilginlerinin eline teslim edilecek. Onlar da O'nu ölüm cezasına çarptıracak ve öteki uluslara teslim edecekler.
O'nunla alay edecek, üzerine tükürecek ve O'nu kamçılayıp öldürecekler. Ne var ki O, üç gün sonra dirilecek."
Markos 10.32-34
Yani, Mesih burada kontrolü kaybetmiş değildir. Bunların hepsinin olacağını bilmekteydi ve her şey Tanrı’nın tasarısına uymaktaydı. Bu askerler Mesih’i kendi avuçlarında zannetseler bile, gerçek şudur ki, onlar Tanrı’nın avucundaydı! Ey alaycı, Tanrı düşündüğünden çok daha büyüktür ve senin inatçı yüreğini bile kullanıp, senin mahvolman için yol açacaktır!
İkinci ironi de, Mesih’e kral diye alay ederek tapındılar ki O gerçekten de Kral’dı ve günün birinde ister istemez her diz Kralların Kralı’nın önünde çökecektir.