İsa, İnsanoğlu'nun çok acı çekmesi, ileri gelenler, başkâhinler ve din bilginlerince reddedilmesi, öldürülmesi ve üç gün sonra dirilmesi gerektiğini onlara anlatmaya başladı.
Bunları açıkça söylüyordu. Bunun üzerine Petrus O'nu bir kenara çekip azarlamaya başladı.
Mark 8.31-32
İsa gelecek olan ölümünü anlatırken, buradaki ‘gerektiğini’kelimesi ilgimizi çekmektedir. İsa’ya göre onun ölümü zorunluydu. ‘Benim için reddedilmek ve öldürülmek gerekiyor’ diyordu. ‘Çünkü asıl amacım bu. Bunu yaşamazsam, yaptığım herşey nafiledir ve siz kurtulamazsınız. Tabiiki bir kaç kişi iyileştirdim, bir kaç öğrenci eğittim, fakat dünyanın günahlarını üstlenerek öldürülmezsem,dünya hala Tanrı’nın öfkesi altında kalır ve dünya kurtulamaz.
İsa’nın ölümünü ve dirilişini inkar edenler Hristiyanlığı hiçe indirgemiş olur, herşeyimiz o gerçek üzerine kurulmuştur.
İsa dönüp öteki öğrencilerine baktı; Petrus'u azarlayarak, "Çekil önümden, Şeytan!" dedi. "Düşüncelerin Tanrı'ya değil, insana özgüdür."
Öğrencileriyle birlikte halkı da yanına çağırıp şöyle konuştu: "Ardımdan gelmek isteyen kendini inkâr etsin, çarmıhını yüklenip beni izlesin.
Canını kurtarmak isteyen onu yitirecek, canını benim ve Müjde'nin uğruna yitiren ise onu kurtaracaktır.
İnsan bütün dünyayı kazanıp da canından olursa, bunun kendisine ne yararı olur?
İnsan kendi canına karşılık ne verebilir?
Bu vefasız ve günahkâr kuşağın ortasında, kim benden ve benim sözlerimden utanırsa, İnsanoğlu da, Babası'nın görkemi içinde kutsal meleklerle birlikte geldiğinde o kişiden utanacaktır."
Mark 8.33-38
‘Düşüncelerin Tanrı’ya değil, insana özgüdür.’ Bu gerçek hepimizi ilgilendirmektedir. Çünkü bizler insani düşünüyouz, O ise ilahi düşünüyordu.
İnsani düşüncelere göre kendinizi, davranışlarınızı onaylamanız doğaldır. İlahi düşünceye göre ise kendinizi inkar etmeniz, kendinize hayır demeniz lazımdır.
Hiç düşündünüz mü, sizin nelere ‘hayır’ demeniz gerekiyor acaba? Hangi bencil arzulara, hangi alışkanlıklara, hangi websitelerine, hangi kanallara hayır diyeceksiniz?
Ünlü tenisçi Martina Navratilova’ya ‘Tenise katkılarınızı nasıl tanımlamak istersiniz?’ diye sorulduğunda, şu cevabı vermişti: ‘Katkı, ne katkısı? Tenise hayatımı verdim. Sucuklu yumurtayı düşünün. Katkı yapan tavuktu, oysa inek hayatını verdi.’
Peki ya siz, İsa’ya katılıyor musunuz ve yahut İsa’ya hayatınızı veriyor musunuz?
İnsani pencereden bakıldığında başarı, ne kadar çok kazanabildiğimizden ibarettir. İlahi pencereden bakarsanız eğer, başarı ne kadar çok bağışlayabildiğimizdir.
Parasal kazanç, dünyasal açıdan istenilen, arzu edilen ve tehlikesizdir. Hatta tehlikeleri sizden uzakta tutabilir. Fakat İsa’ya göre tehlikeli ve zararlıdır. Ünlü bir vaizin ‘Para elime gelince hemen, beni yakmadan evvel bağışlıyorum,’ demesini unutmayalım.
İnsani açıdan önemli olan dış görüntüdür. İlahi açıdan önemli olansa iç varlığımız.
İnsani yaklaşımla bu çağdaki yaşantımızla ilgilenelim. Ancak İlahi açıdan öbür taraftaki yaşamımızla daha da derinden ilgilenmeliyiz.
Efendimiz İsa, ‘Yeni yaşam istiyor musun? Dirilişin bütün bereketlerden faydalanmak istiyor musun?’ diye soruyor. ‘O halde ilk önce ölmen gerekir. Çarmıhını yükle, kendini inkar et, kendi arzularına, iştahlarına, hırslarına hayır demeyi öğren. Dirilişimi paylaşmak istersen ölümümü de paylaşmalısın,’ demiştir.
Aynen ‘Eskiyi getir yenisini al,’ teklifi gibi. Gidip yenisini almak istiyorsak, eskiyi bizden isteyeceklerdir.
İsa da öyle yaptı ve O kendisini inkar etti. Sizce o andaki tek arzusu ölmek miydi? Çamıha gerilmeden önce bahçede nasıl dua ettiğini hatırlayalım: ‘Mümkünse o saati yaşamayayım. Ama benim değil, senin istediğin olsun.’
O çarmıhını yüklendi, canını feda etti ve ölümden dirildi. Ölmeseydi dirilemezdi. Tıpkı Şimson’un Aslanı’nda anlatıldığı gibi, ölümden güzel bir şey çıktı.
Müjde şudur ki; hayatındaki kötü bir şeyi öldürünce, Rab o şeyin leşinden yeni, tatlı, yüce bir şey ortaya çıkaracaktır.