İsa bunlardan on iki kişiyi yanında bulundurmak, Tanrı sözünü duyurmaya göndermek ve cinleri kovmaya yetkili kılmak üzere seçti.
Markos 3.14-15
Rab İsa kiliseye bugün hala geçerli olan üç görev verdi
Yanında bulundurmak
Tanrı’nın sözünü duyurmaya göndermek
Cinleri kovmaya yetkili kılmak
İlişki, İsa’yla bir ilişkide olmak, O’nun varlığını hissetmek
Tanrı’nın kulları ya da işçileri olarak değil, Tanrı’nın çocukları olmak üzere seçildik. Kısacası evlat edinildik.
Rab İsa’nın vaftizi öncesinde, henüz bir şey başlamadan önce Tanrı’nın cennetten gelen sesi ‘Sen benim sevgili oğlumsun, senden hoşnudum’ diye seslenmişti.
Bu hikayede öğrenciler, hiç bir şey yapmadan önce, Rab İsa’yla olmak, onun yanında bulunmak üzere çağrıldılar.
Bilgi, Tanrı’nın sözünü bilmek ve iletmek
Tanrı’nın sözünü bilmeden onu başkalara iletemezsiniz. Fakat bildiklerinizi -az da olsa- bir başkasına öğretebilirsiniz. Evet, beş haftalık bir imanlı, bir haftalık bir imanlıyı öğrenci olarak yetiştirebilir!
Güç, Kutsal Ruh’un gücünü tanımak ve paylaşmak
İsa, hastaları iyileştirdiği, cinleri kovduğu ve mucizeler yarattığı o gücü kilisesine emanet bıraktı. Bizim görevimiz şimdi Şeytana karşı savaşmak, ruhsal tutsakları özgür kılmak, Tanrı’nın kudretini göstermektir. O güç şimdi bizdedir ve bizim sorumluluğumuzdadır!
Üç ayrı görev, bizim Pazar ibadetlerimizde üç bölüm olarak yer alır: ‘Tapınma zamanı,’ Tanrı’nın varlığında bulunmak amacıyla yaparız; ‘Söz zamanı,’ çünkü Tanrı’nın sözünü ciddiye alıyoruz; ve ‘Dua zamanı,’ çünkü Tanrı’nın gücüne hepimizin ihtiyacı vardır.
Kendimizi bu üç görevden birisinde eksik hissedebiliriz
Kimi ‘Tanrı’nın huzurunu hissedemiyorum’ der.
Kimisi de ‘Bende söyleyecek bir şey yok’ der.
Kimi de ‘ben bu gücü tanıyamıyorum’ der.
Siz de kendinizi hangisinde eksik hissediyorsanız, bunun tamamlanmasını Rab’den duayla isteyebilirsiniz.
Öğrenciler yetiştirmek için bu üç nitelik şarttır. Türkiye için önderler yetiştirmek ve görevlendirmek istiyorsak, bunu İsa’nın yaptığı gibi yapalım. Çünkü her üçü lazım. Türkiye’deki Protestan kilisesi, bir genelleme yaparsak, Bilgi konusunda yeterince güçlüdür. Türkiye’de öğrencilik bir kursa katılmak anlamına da gelmekte ve bizim kurslarımız da bol olduğuna göre Türkiyedeki kilisenin temeli bilgidir diyebiliriz.
Bu elbette kötü bir şey değil. Peki ya öbür iki görev, Tanrı’nın gücü tanımak ve Kutsal Ruh’la dolmak? Çünkü bunlar seçmeli dersler değil, vazgeçilmez.
Oysa sağlam öğrenciler yetiştirmek için bu üç şey şart.
Petrus adını verdiği Simun, Beni-Regeş, yani Gökgürültüsü Oğulları adını verdiği Zebedi'nin oğulları Yakup ve Yuhanna
Mark 3.16-17
Burada Rab isa Onikiler’i çağırınca, bazılarına yeni isimler verdi.
Petrus adını verdiği Simon
Beni-Regeş yani ‘Gökgürültüsü Oğulları’ adını verdiği Zebedi’nin oğulları Yakub ve Yuhanna.
İlgimizi çeken nokta şu ki – bildiğimiz kadarıyla - bunlardan hiçbiri kendilerine verilen ismi hak etmedi.
Petrus ‘kaya’ demek sabit, sağlam, güvenilebilir, sadık gibi çağrışımlar yapmakta, peki Simon öyle bir kişi miydi, hayır. Tam tersine o her zaman kendisini önemseyen, kendini herkesten üstün gören kişi olarak tanımlanmıştır. Örneğin;
Herkes sendeleyip düşse bile ben düşmem.
Mark 14.29
Fakat şu adama Rab yeni bir ad koydu, Petrus yani Kaya. O anda nasıl biri olduğundan kaynaklanan bir isim değil, ne olacağını tarif eden bir isim, peygamberliksel bir isim olarak görüyoruz. Çünkü insan yüzeye bakıyor fakat Rab yüreğe bakıyor.
Aynen, Rab Yakub ile Yuhanna’ya da yeni bir isim verdi. Çünkü onları bir şey olmaya çağırıyor, aslında kim olabileceklerini gösteriyordu. Bu yüreklendirici, teşvik edici bir şey değil mi?
Bizim de, artık, Mesih’te olarak, yeni isimlerimiz var. ‘Günahkar, kaybolmuş, çaresiz’ değil de, Tanrı’nın ‘Kutsal, bağışlanmış, değerli’ çocukları olarak tanınıyoruz! Seçildik, Tanrı’nın seçilmiş halkına dahil edildik, görevlendirildik ve bir tasarı algısına sahibiz. Hamdolsun!