Kiliseye yeni bir barkovizyon satın aldık. Açtık baktık, arızalıydı. Hala garantisi geçerli olduğu için, internetten araştırdık ve o şirketin tek yetkili servisinin Çağlayan’da olduğunu gördük. Yola düşüp, Çağlayan’a gittim... Hiç bilmediğim bir yerdeydim neredeyse tamamen kaybolmuştum. Az gittim uz gittim, dere tepe düz gittim... En sonunda aradığım yere vardım. Müşteri Hizmetlerindeki hanımefendi cihaza şöyle bir baktı ve ‘hayır’ dedi. ‘Bunu tamir edemeyiz.’ Ölesiye yorgundum, fakat bana hiçbir şekilde yardım etmemişlerdi.
Hepimiz arada sırada hayatlarımızda benzer şeyleri yaşayabiliriz: ‘Arızalıyım, içimde bir şey bozuk!’
Aramızda hiç arızalı olmayan biri var mı, zannetmiyorum. İster fiziksel bir hastalık, bir sakatlık, bir acı; ister depresyon, hayal kırıklığı, umutsuzluk türünden manevi ya da maddi sıkıntılarımız olsun, yetkili birini arıyoruz. Bizi tamir edebilecek, bizi iyileştirebilecek bir kişi...
Aslında bizi imal eden kişiyi arıyoruz. Şöyle ki: çok özel bir cihazım varsa eğer, (kesinlikle sıradan değil ama, özel yani ısmarlama,) piyasadaki bir tamirciden onu tamir etmesini bekleyemem. Ben o cihazın üreticisine gitmeliyim ki bizzat firma ona baksın.
Siz de özelsiniz, ısmarlama olarak, özenle yapıldınız. O zaman üzerinizdeki en yetkili kişi, seni en iyi tanıyan kişi kim olabilir: Elbette yaratıcınız: Tanrı!
Kefarnahum'a girdiler. Şabat Günü İsa havraya gidip öğretmeye başladı.
Halk O'nun öğretişine şaşıp kaldı. Çünkü onlara din bilginleri gibi değil, yetkili biri gibi öğretiyordu.
Markos 1.21-22