Birinci ayet Markos kitabının başlığıdır. Hristiyanlık için bir başlık sayılabilir ve bu ayet bizim için, Mesih imanlıları olarak, kimliğimize, amacımıza, inançlarımıza bir başlık, bir önsöz sayılır.
Bu ayetle Hristiyanlığının ne olduğu ve bizlerin Tanrı’nın halkı olarak kimliğimizin gayet net olarak açıklandığını anlayabileceksiniz.
Tanrı'nın Oğlu İsa Mesih'le ilgili Müjde'nin başlangıcı.
Mar 1:1
Bu ayette ilgimizi çeken üç terim vardır ve bu ayette Markos üç gerçeği açıklar, Tanrı hakkında üç şey öğreniriz. Şimdi göz atacağımız bu üç terimden birincisi;
Daha ilk başlangıçta Markos bizi bir kişiyle tanıştırır ve aslında önemli olan O’dur.
Çünkü Hristiyanlık bir din değildir. Hristiyanlık bir ilişkidir.
Tanrı’yla, İsa Mesih aracılığıyla bir ilişkidir.
Bu kavram bizim için çok ama çok önemlidir.
İsa Mesih şöyle der;
Artık size kul demiyorum. Çünkü kul efendisinin ne yaptığını bilmez. Size dost dedim. Çünkü Babam’dan bütün işittiklerimi size bildirdim.
Yuh 15.16
Mesih’in gelişi, Tanrı’yla olan ilişkimizin temellerini tamamen değiştirdi. Hristiyanlıktaki bu gerçek bizi katı kurallardan daha fazla motive eder. Göksel Babamı hoşnut etmek istiyorum. Hoşuna ne giderse, onu yapacağım.
Çünkü Hristiyanlık bir din değildir. Bir ilişkidir.
Hristiyanlık’ta, her ilişkide olduğu gibi, tecrübe önemlidir.
Farz edelim ki elimde ‘Eşim’ diye bir kitap var ve bu kitabın her bölümünde eşimin ayrı bir özelliği anlatılmakta.
Birinci bölüm – Eşimin güzelliği – fotoğrafları da var!
İkinci bölüm – Eşimin mutfaktaki yetenekleri.
Üçüncü bölüm – Eşimin futbol hakkında bilgisi – bu çok kısa bir bölüm!
Bu kitabı uzun uzadıya okusam bile, eşimi gerçekten tanımış olur muydum? Eğer öyleyse Angelina Jolie’yi de çok iyi tanıyorum demektir!
Yoksa daha başka bir şeyler de mi lazım?
Evet arkadaşlar. Bir kişi hakkında bir şeyler bilmek ayrı, o kişiyi gerçekten tanımak ayrıdır. Fark nedir: Tecrübe.
Aynen öyle Hristiyanlık sadece bilimsel bir kavram değildir, aynı zamanda deneyimseldir. İsa hakkında bilgiyi edinmek yetmez, İsa’yı tanımalısınız ve bizim istediğimiz sizi onunla tanıştırmaktır. Çünkü o harikadır ve gerçekten tanınmaya değer.
Bana, eğer İsa’yı biliyor musun, diye soracak olursanız, size ‘Onu tanıyorum,’ derim.
İlişkilerde duygu da var olmalı.
Kilisemizde harika müzikli ibadetlerimiz oluyor. Eğer katılacak olursanız, o esnada topluluğumuzun biraz fazla heyecanlandığını fark edebilirsiniz.Peki sizce bu biraz abes bir durum olabilir mi, kilisede coşmak acaba uygun mudur?
Evet, çünkü her ilişkide duygu gereklidir. Yoksa bu bir ilişki sayılmaz, ilişki ilişki olmaz.
Farz edelim ki, bugün bizim evlilik yıldönümümüz ve ben eşime çiçek verirken ‘Hanımefendi, sizinle evli olduğumdan bu çiçekleri size sunmak zorunda kaldım,’ dersem acaba nasıl olur? Herhalde en azından dayak yerim! Duyguları bir kenara kaldırmak yerine ‘bebeğim, seni çok ama çok seviyorum...’ demek daha uygun olmaz mıydı?
Evet kesinlikle… Aynen Hristiyanlık’ta da duyguları dışa vurmak, heyecanlanmak gayet doğaldır ve gereklidir. Çünkü Hristiyanlık ilişkiseldir ve İlişkilerde duygu kesinlikle var olmalıdır.
Hristiyan olmak ne demektir? Kısacası Allah’la bir ilişkiye sahip olmak demektir. Peki bu gerçekten mümkün müdür, sorusunun cevabı: ‘Evet, İsa Mesih aracılığıyla mümkündür.’ İsa Mesih bizi Babası’yla tanıştırmak üzere dünyaya geldi ve biz, hepimiz, Mesih’in ölümü ve dirilişi sayesinde Tanrı’yı tanımak ayrıcalığına sahibiz. Bu, herkese açık bir tekliftir.
İşte bu ilişkinin ismi, imandır. Peki Tanrı’yla bir ilişkiye girmek için ne gerekir? Doğru, dürüst bir kişilik sahibi olmak mı, çok dua etmek mi? Hayır. Sadece tek bir şey lazım: İman etmek!
Markos 1.1’de dikkatimizi çeken ikinci terim de ‘başlangıç.’
Umutsuz bir dünya için İsa Mesih yeni bir başlangıç olmak üzere geldi.
Başlangıç kelimesi Kutsal kitapta önemli bir kelimedir.
Kutsal Kitaptaki ilk söz budur: Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
Bir başlangıç vardı. Dünya mükemmelce yaratıldı, her şey itinayla ayarlanmıştı. Fakat giderek her şey yozlaştı, yoruldu, çürüdü ve ölüyor.
Kutsal Yazılara göre sebep de şudur ki, bizim işlediğimiz günahtan ötürü dünya bu hale gelmiştir. Yani suç tamamıyla bizde. Bu konuda Allah'ı suçlayamayız. Allah’ın yaptığı tek ama tek şey, 'Öyle istiyorsanız tamam, öyle olsun' diyerek, insanoğlunu kendi başıboşluğuna teslim edip, kendi seçtiğine, kendi ahlaksızlığına bırakmaktı. Her koyun kendi bacağından asılır, ne ekersen onu biçersin, denilmiştir.
Benim kelliğime de kimsenin bir çözüm bulamaması gibi, dünyanın sorunu da çözülemezdir; ta ki İsa gelinceye kadar. İsa gelince, dünyada pek ender bulunan bir şeyi de yanında getirdi: umut.
Ölümün kaçınılmazlığının umutsuzluğu
Hayat umutsuz, çünkü ölüm kaçınılmaz.
Hikmet Temel Akarsu, Kaybedenler Öyküsü’nde, hayat bir sigara gibi diye yazdı.
Bir sigara yakıyorum. Yağmurda sigara içmeyi severim. Final kontrolün dışında gelişir. Tıpkı hayat gibi. Sigarana değen yağmur damlacıkları her seferinde niyetini biraz daha açık eder. Gitgide daha tehlikeli damlalar almaya başlarsın. Bunlar öldürücü darbeyi hazırlayanlardır. Çekirgesindir. Bir sıçrarsın, iki sıçrarsın. Sonunda koca bir damla gelir. Söner sigaran. Kaçınılmazdır bu son. Bir iki boş nefes çekersin. Sonra razı olursun. Ama izmaritini hemen elinden atmazsın. Sanki bir mucize gelip ona yaşam öpücüğü verecekmiş gibi elinde taşırsın. Sonra bunun asla olmayacağını fark edersin. Parmaklarının aralandığını hissedersin. Kendini bırakır izmarit yerlere... Kabulleniş.
Ölüm kaçınılmazdır. Her yaşam sönecektir. Bu yüzden yaşam umutsuzdur. Peki, Hikmet Temel Akarsu’ya göre ne yapmalıyız?
Razı olmalıyız. Kabul etmeliyiz. Yapacak bir şey yok çünkü.
Oysa İsa Mesih ölümden dirildiğinde, ölümü yenmiş oldu, öyle ki ona iman eden herkes sonsuz yaşama kavuşsun.
Ahlaklı olmaya çalışmamızın umutsuzluğu
İyi bir kişi olmak imkansız. İnanın bana bu konuda çok çaba gösterdim ama nafile.
Aynen yabani otlar gibi. Bizim arkada küçük bir bahçemiz var. Sürekli yabani ot bitiyor. Bunu istemediğimiz için gördükçe temizleyip, yoluyoruz. Ama bir sonraki hafta, yeniden çıkıyor. Onları bahçemden, hayatımdan defetmek istiyorum; fakat ne mümkün. Çünkü küçücük tohumları toprakta saklanmışlar ve orada yeşermeyi bekliyorlar. Peki ne yapabilirim diye düşündüm, bahçeyi tamamen betonla kapatmak aklımdan geçmedi değil. Çünkü toprağı tamamen temizlemek benim imkanlarım dahilinde değil.
Bizim hayatlarımızda da aslında yapmak istemediğimiz şeyler, aynen yabani ot gibi, zaman zaman yüzeye çıkarlar. Aklımızda uçuşan düşünceler, ağzımızdan çıkan istenmedik sözlerle ansızın ortaya döküldüğünde şaşırıyor ve üzülüyoruz, değil mi?
Zaman zaman hayatlarımızı temizlemeye girişiyor bu yabani otları koparıp atmaya çalışıyoruz. Büyük bir azimle ‘bir daha sigara yakmayacağım, sarhoş olana kadar içmeyeceğim, öfkelenmeyeceğim’ diye kendi kendimize vaadlerde bulunuyoruz. Fakat bir gün sonra, bir hafta sonra, pat diye aynı şey ortaya çıkıyor.
Çünkü sorun ağzımızda, ellerimizde değil, - onları yıkayabiliriz - sorun kalplerimizde. İçlerimizde. Bundan dolayı gerçekten iyi bir kişi olmak imkansızdır.
Örneğin çocuklarım, onlara isyan etmeyi ben mi öğrettim: ‘Peki çocuklar – bugünkü ders isyan etmek!’ Hayır, bunu doğal yoldan öğrenmişler. Çünkü günahın küçücük tohumları içlerinde saklı duruyor.
Kiliseye gitmeye başladığımda, işlediğim günahlardan arınmak niyetindeydim. Çünkü değişmek istiyordum ve şöyle bir sürece girmiştim: her Pazar günü kiliseye gidip, günahlarımdan pişman olmak, af dilemek! Gerçekten de tövbe ederdim. Fakat hafta sonu gelince, yine de bara giderek sarhoş olmaktan, istemediğim şeyleri yapmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Onlarla ne yapsam baş edemedim.Günah aynen yabani ot gibi, yoluyorum fakat yine çıkıyor. Ancak kendimi arındıramıyorum bir türlü, ne yapsam nafile…
Fakat günün birinde şu ayeti okudum;
Bir kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur
2 Kor 5.17
Ve anladım ki Mesih’e gelirsem, beni değiştirir, beni tamamen yeniden yaratır, yeniden doğmuş olurum.
Kısa bir dua ettim – o duanın ne olduğu çok da önemli değil – sizinki farklı olabilir, sadece o duayı ettikten sonra fark ettim ki, ismim aynıydı, yüzüm aynıydı, bedenim (maalesef) aynıydı; fakat içimde, alttan alta, tamamen yeni bir kişi olmuştum. Şu ‘başlangıç’ kelimesi bende de oldu! Tanrı dünyayı nasıl yarattıysa, beni de o anda yeniden yarattı. Eski ben gitti, öldü ve yeni ben geldi, doğdu. İnanılır gibi değildi. Anlatması zor fakat olay gerçek ve herkese açık.
İsa Mesih’te siz de yeni bir başlangıca sahip olabilirsiniz ve bu tamamen farklı bir varoluş. Artık günahın tohumlarından temizlenmiş bir halde olacaksınız. İncil’e göre Tanrı’dan doğmuş olanda Tanrı’nın tohumu yaşar (1 Yuh 3.9) İşte şimdi yabani ot yerine hayatımda iyi meyve üretiliyor (Gal 5.22)
Siz de yeni bir başlangıca sahip olabilirsiniz, siz de değişmiş olabilirsiniz. Ve bu geçici bir şey değil, hayat boyunca ve sonsuza kadar yeni bir yaratık, olabilirsiniz.
Aslında vaftiz de bunun sembolü oluyor. Eski kiliselerde, vaftiz havuzları – vaftizlikler – tabut şeklinde yapılırlardı. Bunun anlamı şudur: vaftiz edildiğim zaman, İsa’yla birlikte öldüm, gömüldüm. Ve sudan çıktığım zaman, İsa’yla birlikte yeni bir hayata başladığım ilan edilmektedir!
Eski hayatım, eski tabiatım bitti, öldü ve yeni bir hayata girdim.
Umutsuz bir dünya için, İsa Mesih yeni bir başlangıç olmak üzere geldi.
Ayettin üçüncü terimi de, ‘müjde’dir.
Müjde ne demek? Sevindirici bir haber demek. İç açıcı bir haber. Bizi mutlu eden, hayırlı bir haber.
Günümüzde hayırlı olmayan haberleri yeterince duyuyoruz, değil mi? Televizyonda, gazetede hep kötü haberler yer almakta. Hatta şöyle bir anlayış da var: ‘Haber kötü değilse haber değildir’
İsa Mesih dünyaya müjde getirmek üzere ve o müjdeyi bedenleştirmek, somutlaştırmak üzere, aslında o müjdenin kendisi olmak üzere geldi.
Ve müjde, kısacası budur: Allah sevgidir. Allah içinizdeki boşluğu sevgisiyle doldurmak istiyor.
Elif Şafak, meşhur Türk yazar, ‘Firarperest’ kitabında söyle yazmıştı;
Alttan alta bir çoğumuz aynı dertten muzdaribiz. Tamamlayamadığımız bir eksiklik duygusunu, azalmayan bir bezginliği sırtımızda un çuvalı gibi taşıyoruz. Monoton bir değirmentaşı günlerin akışı. Dönüyor kendi ritmiyle. Bizi o çarkın dışına çıkaracak bir aşk arıyoruz. Sıradışı bir sevda.
Yusuf Atılgan, ‘Aylak Adam’da buna benzer bir şey yazmıştı;
Biliyorum sizi. Küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. Büyüklerinden korkarsınız. Akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum?
Farkındaysanız eğer, hepimizin içinde bir boşluk, bir eksiklik duygusu var. Bazen yalnızken, geceleyin, çok daha fazla belli eder kendisini ve onu hissedebiliriz. Sonra onu bastırmaya çalışırız, makyajla, meşguliyetle, işle güçle, alışverişle. Fakat en sonunda onu hiç de bastıramadığımızı fark ederiz. Hiç de tatmin olmuş değilizdir. ‘Kim bana huzur verecek, Kim beni yatıştıracak?’
Müjde bu arkadaşlar: İsa Mesih içinizdeki boşluğu doldurmak istiyor. Neyle? Tanrı’nın sevgisiyle ve Kutsal Ruh’la.
Umut düş kırıklığına uğratmaz. Çünkü bize verilen Kutsal Ruh aracılığıyla Tanrı'nın sevgisi yüreklerimize dökülmüştür.
Kutsal Ruh’la ve sevgisiyle İsa Mesih iç varlığınızı tatmin etmek istiyor ve bu sadece bir teori değil, bu deneyimlenebilir, hissedilebilir bir hakikat. Kutsal Ruh’la dolmak, Tanrı’nın dipsiz sevgi kuyusundan içmek, ücretsiz ve karşılıksızdır.
Bizim burada bir kuyumuz var, bütün suyumuz ücretsiz, aynen KFC’deki limitsiz kola gibi. Tanrı’nın sevgisi de tamamen limitsizdir. İstediğiniz zaman, bugün bile, o boşluğu doldurabilirsiniz, O’na yaklaşıp dileyebilirsiniz. O mutlaka verir.
İncil’de çok meşhur bir ayet bulunuyor;
İşte kalıcı olan üç şey vardır: İman, umut, sevgi.
1 Kor 13.13
Markos 1.1’den üç terime baktık:
1.Tanrı’nın Oğlu İsa Mesih.Hristiyanlık bir din değildir, Hristiyanlık bir ilişkidir; O’nu tanımanız sadece bir şey gerektirir: İman. Kalplerinizi kontrol edin. Belki bir saat önce hiç imanınız yoktu. Ama şimdi ‘bu yazılanlara katılıyorum’ diyorsunuz, iman ediyorsunuz yani! Bugün İsa’ya ‘sana iman ediyorum’ diye seslenebilirsiniz!
2. Başlangıç. İsa Mesih umutsuz bir dünya için yeni bir başlangıç olmak üzere aramıza geldi. Siz belki bugün Tanrı’nın sözünü dinlerken umutlandınız ve ‘Ben de yeni bir başlangıca sahip olabilirim!” diye düşünmüş olabilirsiniz. ‘Yani ben de dahil miyim?’ diye soracak olursanız: Evet siz de dahilsiniz. Hatta bugün bile olabilir. İsa’ya iman edin. Hayatınızı ona teslim edin ve siz de yeniden doğabilirsiniz.
3.Müjde. Müjde budur: Allah sevgidir; ve içinizdeki boşluğu sevgisiyle doldurmak istiyor. Herkesin bir eksiklik duygusu, bir boşluğu vardır. Sadece Tanrı’nın sevgisi ruhunuzu tatmin edebilir.
Kısacası İsa Mesih gelirken yanında üç hediye getirdi: iman, umut ve sevgi ve bugün bunları sana bağışlamak istiyor.
Tanrı'nın Oğlu İsa Mesih'le ilgili Müjde'nin başlangıcı budur!