14. Bir Adamın Öyküsü

Kişiler kendi yaşam öykülerini yazdıklarında bunlara şüpheyle yaklaşırım. Kişinin kendi deneyimlerini objektif olarak yorumlaması hemen hemen imkânsızdır. Kişinin kendisini tanıyan birisi tarafından yazılan öyküsü genellikle daha gerçekçi bir resim sunar. Diğer yandan, yaşam öyküsünde resimlenen bir başkasının deneyimlerini bir kez okuyup cesaretlendim mi, sık sık onunla kişisel bir röportaj yapabilseydim; o kişiyi yönlendiren şeyler nelerdi, zor durumlarda kafalarından hangi düşünceler geçti, başarı ve başarısızlıkları nasıl ele aldılar, öğrenebilseydim diye düşünürdüm.

C. T. Studd’un yaşam öyküsünü okuduktan sonra o kadar yıl başka kıtalarda Tanrı’ya hizmet ederken karısından ayrı olduğunda yalnızlıkla nasıl başa çıktığını bilmek için içimde yanan bir arzu belirdi. Jim Elliot’u ve Auca yerlilerinin önünde gösterdiği cesareti düşünüyorum. Kendilerine hizmet etmek için geldiği kişiler tarafından öldürülmeden önceki son anlarda kafasından neler geçiyordu acaba?

En ideali, kişinin yaşam öyküsünün objektif bir gözlemci tarafından yazılması ve bunun yanı sıra da öykünün kahramanının yaşamındaki olaylar karşısında neler hissedip neler düşündüğünü kendisinin yazması olurdu. İki anlatımla kişinin olayları kişisel kavrayışının yanı sıra güvenilir bir tarihsel öyküye sahip olurduk.

İdeal Bir Durum

Tanrı bizlere bu kadar ideal bir anlatım verdiği için bize çok lütufkâr davranmıştır. İncil:Elçilerin İşlerikitabında Luka bizlere Pavlus’un çektiği sıkıntı ve zorlukları anlatmıştır. Luka Pavlus’la birlikte çalışmıştı. Kitap boyunca Pavlus’un yaşadığı olayları anlatırken “biz” der, (bkz. İncil:Elçilerin İşleri16:10-17; 20:5-21; 27:1-28:16). Luka Pavlus’la Makedonya’ya gitti. Filipi’deki İnanlılar topluluğunun başına geçti. Sonunda havari Pavlus Roma’da evinde hapis iken de onunla birlikteydi. Luka, İncil:Elçilerin İşlerikitabını herhalde bu dönemde yazdı.

Pavlus, sıkıntılar, zorluklar, eza cefalardan söz ettiğinde bu konuda sadece kendi söylediklerine sahip değiliz. Luka, Pavlus’un yaşadığını söylediği şeylerin çoğunun tanığıydı ve yalan söylemesi için hiçbir neden yoktu. Doğru bir tarihsel kayıdın ortaya çıkması için Luka bu şeyleri kaydetmişti (İncil:Luka1:1-4). Bütün bunların ışığında Pavlus’un çektiğini söylediği sıkıntıların gerçek olduğu konusunda güvenimiz vardır .

Ama bu, iyi haberlerin sadece yarısıdır. Tanrı bizlere sadece Pavlus’un sıkıntılarını gözlemleyen birinin anlatımını değil, aynı zamanda aynı olayların Pavlus’un ağzından anlatımını da vermiştir. Pavlus’un bütün çektiklerine nedendayandığını merak etmek zorunda değiliz. Çektiği çeşitli sıkıntılar boyunca Tanrı’ya nasılsadık kaldığı konusunda fikir yönetmemiz gerekmiyor. Pavlus’un acı ve ıstırabıyla içindeki çatışmalar konusunda da tamamen başka birinin yorumuna bağlı olmaya zorlanmıyoruz. Çünkü elimizde Pavlus’un tanıklığı var.

Elimizdeki bu eşsiz belgelerden yararlanmalı ve sıkıntı hakkındaki bu altın külçelerinin her birini değerlendirmeliyiz. Pavlus’ta her düzeyde büyük acılar çekmiş, buna karşın sonuna kadar sadık kalmış bir adam görüyoruz, bunlar kendimiz için henüz söyleyemediğimiz şeylerdir.

Pavlus, sıkıntı hakkında neler söyledi? Neler öğrendi? Sırrı neydi? Çoğu insan pes edebilecekken tekrar tekrar kendini yeniden nasıl toplayıp imanı için savaştı? Bu soruların hemen hemen hepsinin yanıtı, Pavlus’un Korint’teki İnanlılar topluluğuna yazdığı ikinci mektubun bir bölümünde bulunurlar.

Aldığım esinlerin üstünlüğüyle gururlanmayayım diye bana bedende bir diken, beni yumruklamak için bir Şeytan meleği verildi, gururlanmayayım diye. Bundan kurtulmak için Rab’be üç kez yalvardım. Ama O bana dedi ki, “Lütfum sana yeter. Çünkü gücüm güçsüzlükte tamamlanır.” İşte Mesih’in gücü üzerimde bulunsun diye güçsüzlüklerimle sevinerek daha çok övüneceğim. Bu nedende Mesih uğruna güçsüzlükleri, hakaretleri, zorlukları, zulümleri ve darlıkları sevinçle karşılarım. Çünkü ne zaman güçsüzsem, o zaman güçlüyüm, (İncil:II Korintliler12:7-10).

Pavlus’un çektiği bütün zorluklar ve katlandığı kötü muameleler arasında onu en çok rahatsız edeni, “bedendeki dikeni”ydi. Daha önce de belirtildiği gibi kimse Pavlus’un burada neden söz ettiğini tam olarak emin değildir. Bazıları bunun karısı olduğunu söylerler. Diğerleri cinsel bakımdan günaha teşvikle savaşma olduğunu söylerler. Ben bunun bir tür fiziksel sorun olduğuna inanıyorum.

Diken sözcüğü o zamanın edebiyatında kıymık anlamına gelmektedir. Mecazi anlamda kullanıldığında sürekli rahatsız eden herhangi bir şey demektir. Pavlus’un durumunu göz önüne alınca bu söz hafif kalır. Dikeni sürekli olsa da sadece biraz rahatsız edici olmaktan öte bir şeydi. Pavlus’un dikeni kendisi için büyük bir kaygı kaynağıydı.

Pavlus’un Keşfettikleri

Daha önceki bölümlerde gözlemlediğimiz gibi, Tanrı onun dikenini almama yolunu seçti ve Pavlus da o dikenle yaşamasını öğrendi. Ancak süreçte, Pavlus sıkıntılar hakkında sadece durumuna katlanabilmekle kalmayıp onlarla övünmesine ve muzaffer çıkmasına da yardım eden bazı harika buluşlar yapmıştı. Öyleyse Pavlus’un keşfettiği şey neydi?

1. Her Sıkıntının Arkasında Tanrısal Bir Amaç Vardır.

Aldığım esinlerin üstünlüğüyle, bu yüzden, gururlanmayayım diye bana bedende bir diken verildi, (İncil:II Korintliler12:7).

Pavlus, Tanrı’nın her zaman hedefine yaklaşmak için sıkıntıları kullandığını; sıkıntıların her zaman bir amacı olduğunu anlamıştı. Bundan önceki bölümde Tanrı’nın sıkıntının yaşamlarımıza dokunmasına izin vermesindeki amaçlarından bazılarını incelemiştik. Ne yazık ki, onları her zaman kolayca bulup anlayamayız, ve sık sık yaşadıklarımızla anlayışımız arasında bir boşluk vardır. Günler, haftalar, yıllar ve bazen de bir ömür geçer ve hâlâ Tanrı’nın amacını bilmeyiz.

Eyüp neden acı çektiğini bilmeden ölüp gitti. Pavlus, bir yanıt alabilmeden önce Rab’be üç kez yakardığını söyler. Ayetin okunuşundan sanki Pavlus’un Tanrı’ya bir kez sabah, bir kez öğle yemeğinden sonra, bir kez de akşam üstü yakardığı gibi bir şey anlaşılıyor. Ancak Tanrı’ya yakarışlarının arasından ne kadar zaman geçtiğini bilmiyoruz. Pavlus da bizim gibi, Tanrı’nın neden cevap vermediğini merak ederek Tanrı’ya olan imanını sürdürmeye çalışmanın ne demek olduğunu biliyordu.

Pavlus’un öğrendiğini bizim de öğrenmemiz gerekir ki bu da, Tanrı bizim “dikenimizi” almadığında bunun nedensiz olmadığıdır. Tanrı bize sırf acı çektirmiş olmak için acı çektirmez. Bunu yapmakta her zaman bir amacı vardır.

2. Tanrı Bizlere Sıkıntımızın Ne Amaç İçin Olduğunu Açıklamayı Seçebilir.

Pavlus’un durumunda, Tanrı ona “dikeni” neden verdiğini açıklamayı seçmiştir. Amacı onun gururlu olmasını engellemekti. Tanrı’nın bunu Pavlus’a ilk dua ettiğinde bildirmemiş olması ilginçtir. Bunun bir nedeni vardır. Pavlus’un, “Bundan kurtulmak için Rab’be üç kez yalvardım” dediğine dikkat edin. Pavlus, Tanrı’ya “diken”in nedenolduğunu bile sormamıştı. Ondan kurtulmak için dua ediyordu.

Tanrı’nın çekilen acıların nedenini açıklaması olağan olmayan bir şey değildir. Musa’ya Vaat Edilmiş Diyara girememesinin nedenini bildirmişti. Yeşu’ya kendisi ve ordusunun Ay kentinde neden yenilgiye uğradıklarını bildirdi. İsa havarilerine sorunlar bekleyebileceklerini ve bunun nedenini söyledi. Yuhanna gününün İnanlılar topluluklarına yazıp neden sıkıntılar yaşadıklarını açıkladı. Ve Yakup da mektubunun ilk kısmını kendi zamanındaki İnanlıların neden sıkıntı çektiklerini açıklamak için kullandı. Tanrı nedensorusu karşısında her zaman sessizdir diye bir şey yoktur. Ancak bizleri Kendi programına göre yanıtlar ki Kendi programı da bizimkinden biraz daha yavaştır.

3. TanrıNeden Diye Sorduğumuz İçin ya da Sıkıntıdan Kurtulmak İçin Dua Ettiğimizde Bizi Asla Azarlamaz.

Pavlus dikeninden kurtulmak için dua ettiğinde Tanrı’nın onu azarladığı hakkında hiçbir kanıt yoktur. Tanrı bizim zayıflıklarımızı anlar. Acı çektiğimiz ve sıkıntıya düştüğümüz zamanlarda O’na dua edip yakarmamızı bekler. Bütün kaygılarımızı O’na yüklememizi ister. Neden mi? Çünkü böyle yaparak O’na olan imanımızı dışavururuz ve iman da O’nunla olan ilişkimizin tümünün temelidir.

Pavlus, Tanrı’dan yardım istemek için O’na yakaran ilk kişi değildi. Tanrı’nın Kendi Oğlu Kendini en kötü biçimiyle acı ve reddedilmişliği yaşar buldu. O da Kendince, dikeninden— çarmıhtan — kurtarılmayı diledi.

Biraz ilerledi, yüzüstü yere kapanıp dua etmeye başladı. “Baba” dedi, “mümkünse bu kâse benden uzaklaştırılsın. Yine de benim değil, senin isteğin olsun.” (İncil:Matta26:39)

Tanrı’dan yaşamınızdaki sıkıntıdan sizi kurtarmasını istediğiniz için kendinizi suçlu hissetmemelisiniz. Tanrı bunu bekler. Ancak aynı zamanda, daha önce de gördüğümüz gibi tercih ettiğiniz biçimde ya da anda yanıtlandırılmayabilirsiniz. Ancak yine de dua edip sizi kurtarmasını dilemelisiniz, çünkü Pavlus Tanrı’dan kendisini kurtarmasını isteme sürecindeyken Tanrı’dan bir şeyler işitti.

Aynı şekilde bizler de Tanrı’ya nedendiye sormaktan korkmamalıyız. Sık sık insanların şöyle söylediğini duyarım, “Tanrı’nın neden buna izin verdiğini sormuyorum; O’nun kontrolde olduğunu biliyorum.” İnsanların bu şeyleri neden söylediklerini anlayabiliyorum. Bu bir iman dışavurumu ve Tanrı’nın varlığının orada oluşuna ve O’nun her şeyde egemen olduğuna güvenmedir. Kimseyi asla imanından dolayı suçlu bulmam. Ancak Kutsal Kitap’ın hiçbir yerinde nedendiye sormamız yasaklanmamıştır. Ve zaten gördüğümüz gibi, Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın bu soruyu yanıtlamak için istekliden de fazla olduğunu gösteren birçok örnek bulunmaktadır.

Yakup ise, İnanlılar’a Tanrı’ya nedensorusunun yanıtını sormalarını öğretir. Okuyucularına Tanrı’nın sıkıntıyı yaşamlarında nasıl kullandığına bakmaya teşvik ettikten sonra der ki,

Sizden birinin bilgelikte eksiği varsa, herkese cömertçe, azarlamadan veren Tanrı’dan istesin; Tanrı ona verecektir, (İncil:Yakup1:5).

Aslında söylediği şudur, “Bu sıkıntıların içinde herhangi bir sorunuz varsa, Tanrı’ya sorun, çekinmeyin.” Sonra ikinci yarıya dikkat edin: “Herkese cömertçe ve azarlamadanveren Tanrı’ya.” Tanrı cömert bir Tanrı’dır. Bununla da kalmaz, O’na neler olup bittiği konusunda bir soru soracak olursak kızacak değildir.

Nedensorusu şüpheyle sorulduğunda bir sorun olur. Yani, biz acı çekmenin amacını görmüyorsakonun hiçbir amacının olmadığına karar vermemiz bir sorundur. Yakup bu anlamda nedendiye soranlara der ki,

Tüm yaşamında böyle değişken, kararsız olan adam Rab’den bir şey alacağını düşünmesin, (İncil:Yakup1:7-8).

Dünyasal bir babanın sıkıntı zamanlarında çocuklarını teselli etmek istemesi gibi cennetsel Babamız da bizleri teselli etmek ister. Ve Kendi bilgeliğinde neden sorumuzun yanıtını bilmemizin önemli olduğuna inanırsa onu bize bildirir.

4. Sıkıntı Tanrı’nın Bir Armağanı Olabilir.

Sıkıntıyı düşündüğümüzde, bunun çoğu kez Tanrı’nın bizim aleyhimize yaptığı bir şey olduğunu düşünmeye yatkınızdır. Dualarımız, “Tanrım bu neden benim başıma geldi?”, “Baba, neden bunun benim başıma gelmesine izin veriyorsun?” tutumunu yansıtırlar. Bu gibi dualar kalbimizde, sıkıntıların en iyi halleriyle bile kötü bir şey olduklarını düşündüğümüzü gösterirler! Ve bu yüzden de onlara aleyhimize olan bir şey olarak bakarız.

Pavlus sıkıntılara hiç de öyle bakmıyordu. Bedenindeki dikenden söz ederken kullandığı sözlere bir bakın:

Bu yüzden, gururlanmayayım diye, bana bedende bir diken verildi, (İncil:II Korintliler12:7).

Pavlus’un bu sürekli rahatsız eden şeyin bir armağan olduğuna dair inancı vardı. Her ne kadar Havari Pavlus’un Tanrı’yı hoşnut etmeye çalışan bir adam olduğunu bilsek de, tutumunun ilk başlarda da bu kadar olumlu olduğu hakkında şüphelerim var. Ancak Tanrı’nın yaşamında ne yaptığını anlamaya başladıkça, tutumu değişmeye başladı. Ve bu süreçte dikeninin aslında bir armağan olduğunu anladı.

Armağandı, çünkü bu rahatsızlık verici şey aracılığıyla Tanrı, Pavlus’u en korktuğu şey olan ruhsal bakımdan diskalifiye edilmekten korudu (bkz. İncil:I Korintliler9:27). Pavlus’un içinde sona iyi bir biçimde varmak, Tanrı’nın önüne koymuş olduğu yarışı bitirmek için yanan bir arzu vardı. Kişinin Tanrı için etkinliğini gurur kadar çabuk ve tam bir şekilde hiçbir şeyin yok etmediğini başkalarını gözlemleyerek görmüştü. İşte bu yüzden bedendeki dikeni onu gururlu olmaktan koruyacaksa gerçekten de Tanrı tarafından gönderilmiş bir armağandı. Bütün içtenliğiyle bunu Tanrı’nın onun aleyhinedeğil de lehineyaptığı bir şey olarak görüyordu.

5. Sıkıntıyı Getiren Ajan Şeytan Olabilir.

Bu noktada her şey karmaşık görünebilir. Pavlus, kendisinin bu bedendeki dikenle yaşamasını tasarlayanın Tanrı olduğunu söylemeyi yeni bitirmiştir. Sonra da amaçlanan sonucun ışığında bakıldığında bunun aslında bir armağan olduğunu açıklamıştı. Her şey tam anlaşılır bir hale giriyorken ise, şöyle demiştir:

Beni yumruklamak için bir Şeytan meleği verildi. (İncil:II Korintliler12:7)

Şimdi bir dakika, bunun arkasında Tanrı mı, yoksa Şeytan mı var? Nasıl oluyor da bir Şeytan meleği Tanrı’nın hizmetkârlarından birinin iyiliği için çalışıyor? Durumda sanki tamamiyle bir karşıtlık var. Bu noktada herkes başka bir fikire sahip. Ama yazılanları oldukları gibi kabul edersek, sağlam bir teolojiyi sürdürürüz. Ve burada ima edilmek istenen Tanrı’nın hizmetkârlarının yaşamlarında Şeytan’ın mesajcılarını kullandığıdır. Daha ne diyelim?

Aslında bu nokta çok teselli verici olmalıdır. Burada söylenilenleri alıp, Eyüp’ün yaşamıyla kıyaslarsak, Tanrı’nın egemenliği hakkında daha berrak bir resim elde ederiz. Şeytan’ın planları bile Tanrı’nın Krallığı’na yararlı olmak ve onu daha da ileri götürmek için kullanılabilir. Bir düşünün. Şeytan’ın orduları bile cennetteki Babamız’ın her şeyi gözlemleyen gözlerinin önünde çalışırlar.

6. Tanrı Bizleri Sıkıntılarımızda Teselli Edecektir.

Pavlus’un Tanrı’dan bedendeki dikeni konusunda aldığı yanıt beklediği yanıt değildi. Duasından da gerçekten istediğinin de bu olmadığını anlıyoruz. Buna karşın Pavlus, bir yanıt aldığı için büyük bir teselli bulmuştu. Tanrı’nın kendisine verdiği yanıt, terk edilmemiş olduğu konusunda kendisine güvence verme işine yaradı. Pavlus tek başına acı çekmiyordu. Tanrı hâlâ kontroldeydi ve hâlâ Pavlus’un yaşamında işbaşındaydı.

Rab’bimiz bizi hiçbir zaman bırakıp terk etmeyeceğine dair söz vermiştir. Bu vaadi, Kendisini sadıkça izleyenler zor olacak bir işe atılmadan önce etmişti. Tanrı sadakatini bu insanlara göstermiştir ve aynı şeyi sizin ve benim yaşamımda da yapacaktır.

Sıkıntılı zamanlarımızda Tanrı’nın tesellisinin farkında olmamamız böyle zamanlarda Tanrı’nın tesellisini aramadığımızdandır. Ümidimizi keseriz. O’nun bilgeliği, iyiliği ve bazen de varlığı hakkında bile şüpheye düşeriz. Şüpheler, Tanrı’nın teselli edici elini fark etme yeteneğimizi azaltır. Ruhsal anlayışımızı bulutlandırır. Bir kez Tanrı’nın iyilik ve sadakatinden şüphe ettik mi, O’nun bizi teselli etme çabalarını görmeyiz.

7. Sıkıntı Zamanlarında Tanrı’nın Lütfu Yeterlidir.

Tanrı Pavlus’a istediği şeyi vermedi. Ama ona verdiği, uzun vadede çok daha iyi bir şeydi. Tanrı, Pavlus’a bedendeki dikeninin verdiği baskıya dayanabilmek için yeterli lütfu bağışladı. Ancak Pavlus’un baskıya zar zor dayanabildiğini söylemek durumu bütün gerçekliğiyle yansıtmaz. Pavlus yaşadığı zorluğa muzaffer bir biçimde dayandı! Durumunu nasıl tanımladığına bir bakın:

Ama O bana dedi ki, “Lütfum sana yeter. Çünkü gücüm, güçsüzlükte tamamlanır.” İşte, Mesih’in gücü üzerimde bulunsun diye güçsüzlüklerimle sevinerek daha çok övüneceğim, (İncil:II Korintliler12:9).

Bu, dayanmayı zar zor başaran birinin durumuna benzemiyor. Pavlus’un yaşadığı zorluklar ve sıkıntıların üzerinde üzülerek durduğunu görmüyoruz. Aksine zayıflıklarından ötürü sevindiğini görüyoruz. Zayıflıkların kendilerinden ötürü heyecanlanmış değil; Tanrı’nın lütfunun ona zayıflıklarının üzerinde muzaffer bir biçimde hakim olmasını sağladığı gerçeğinden ötürü sevinçten coşmakta.

Pavlus, birçok İnanlı’nın yaşamlarında bunu kaçırdıklarını keşfetti. Yani, Tanrı’nın gücünün zayıf olduğumuzda bizim için en açık biçimde var olduğunu anladı. Öyleyse diğerleri için de açıktı. Pavlus, zayıflık aracılığıyla Tanrı’nın kendi içindeki gücüne bel bağlamaya zorlandığında çok daha etkin olduğunu görmüştü, ve bu yüzden de zayıflıklarıyla sevinerek övüneceğini söylemişti.

Pavlus’un tanıklığı, benim için herhangi bir alandan daha çok bu alanda cesaret vericidir. Tanrı’nın lütfu, ailesini, evini ve dostlarını düşman çevrelerde İnanlılar toplulukları kurmak için bırakan, gemi kazası geçiren, hapse atılan, taşlanan ve ölü sanılıp bırakılan bir adam için yeterli idiyse; O’nun lütfunun benim başıma gelebilecek herhangi bir şey için de yeterli olacağına itimadım var.

8. Tanrı Bizi Sıkıntıdan Kurtarmayı Uygun Görmeyebilir.

Bu sadece kendi yaşamlarımızın içeriğinde değil, sevdiklerimizin yaşamlarında da kabul edilmesi en zor olan ilkedir. Kaç kez birisini acı çekerken görüp de, “Rab, neden bir şeyler yapmıyorsun?” diye düşünmüşsünüzdür. İnanlılar topluluğumuzda, omurgasının her tarafında kalsiyum depozito edilmiş bir kadın var. Sırtı o denli eğilmiş ki başını kaldırıp yukarı bakamıyor. Her pazar günü sadık kardeşlerimizden biriyle kızı kendisini topluluğa getirirler. Onu her zaman oturduğu yere koyduklarında her zaman, “Rab, bu sevgili azizi iyileştirsen ne kadar iyi olur” diye düşünürüm. Ancak bu O’nun yok etmemeyi seçtiği sıkıntılardan birine benziyor.

Birçok İnanlılar eğer yeteri kadar dua ederlerse ve yeteri kadar inanırlarsa Tanrı’nın elini zorlayacaklarına inanırlar; O’nun sıkıntılarını kendilerinden almaya mecbur olacağını zannederler. Her hastalık ve rahatsızlık için ilahi iyileştirmeye erişmek için Kutsal Kitap’taki ayetleri yanlış biçimde kullanırlar. Ancak Kutsal Kitapböyle bir iddiada bulunmaz. Ben Tanrı tarafından iyileştirilmeye şüphesiz inanıyorum. Nitekim bütün iyileştirilmeler Tanrısaldır. Ancak Kutsal Kitap’ın hiçbir yerinde bu yaşamda hastalık ve rahatsızlıklardan muaf tutulacağımız konusunda bir şey yer almaz. Dünya hâlâ lanetin altındadır. Ve bizim bu ölmekte ve sıhhatten düşmekte olan vücutlarımız her şeyle birlikte lanetlenmiştir.

Kişinin yaşamında Tanrı’nın lütfunun çok güzel bir tanıklığı olan Joni Eareckson Tada’yı düşünüyorum. İmansızlık çekmiyor. Yaşamı boyunca tekerlekli sandalyeye bağlı kalmak İsa’nın iyileştirebileceğine inanmaktan çok daha büyük bir iman gerektirir. Joni, İsa’nın kendisini bir anda iyileştirebileceğini biliyor. Ama şimdilik kendisini olduğu gibi kullanmayı seçtiğini de anladı.

İsa hiç bir zaman, bu yaşamda acımız ve ıstırabımızı bizden almaya söz vermemiştir. Bazıları için böyle yaptığı durumlar olmuştur. Ve bu durumlardan bazıları çok mucizeseldir. Ancak bunlar kural değil, istisnaldır. İsa havarilerine şöyle demişti:

Dünyada sıkıntınız olacak. Ama cesur olun, ben dünyayı yendim, (İncil: Yuhanna16:33).

Pavlus sıkıntılarla yaşamanın ne demek olduğunu biliyordu. Hiç feraha çıkamayacağını anlamanın sıkıntısını biliyordu, üç kez yalvarmış üçünde de geri çevrilmişti. Buna karşın şikâyet edip içinde acılık taşımadı; Tanrı’nın iyilik ve merhametinden şüphe etmedi. Bunun yerine Tanrı’nın gücünü kullandı. Pavlus her gün Tanrı’nın lütfuna bel bağlamayı öğrendi. Tanrı’nın kendisini bedendeki dikeninden kurtarsaydı ona kötülük yapacak olduğu gerçeğini kabul bile edebildi. Bu yüzden çektiği sürekli acıların çekmenin ortasında bile hoşnut olmayı öğrendi.

Kimse acı çekmekten hoşlanmaz. Hepimiz kalplerimizde acı ve ıstıraptan hemen kurtulmayı dileriz. Tanrı zayıflıklarımızı ve acımızı anlar. Ancak bazen bize verdiği rahatsızlığa karşın sıkıntının sürmesine izin verdiği zamanlar vardır. Yapabileceğimiz en iyi şey, Tanrı’nın lütfunun yüz yüze geleceğimiz her şey için yeterli olacağını bilerek, O’nun kararına kendimizi teslim etmektir.

9. Yetinmek Durumumuza Bağlı Değildir.

Hayatta elindekilerle yetinmeyen birçok insan gördüm. Her zaman hareket halindeler. Yaşamlarını devamlı yeniden düzenlemekle meşguller. Kendileri ve durumlarından asla tatmin değiller. Doygunluğun, içinde bulundukları durumlara ve yaşadıkları olaylara bağlı olduğu düşüncesi, verdikleri kararların çoğunu etkiler. Diğer bir deyişle, böyle kişilerin huzur ve doygunluğunu etraflarındaki şeyler — işleri, eşleri, gelirleri, oturdukları evler belirler. Bunun sonucu olarak, yaşamdan hoşnut olmamaya başladıklarında bazı şeyleri değiştirmeye başlarlar. İşlerini bırakırlar. Evlerini satarlar. Arabalarını değiştirirler. Bazı durumlarda yeni bir eş ararlar. Ancak çok geçmeden aynı duygu onları yine kemirmeye başlar. Ve yeniden başka değişiklikler yapmaya başlarlar.

Şimdi eğer konu üzerinde biraz düşünürseniz, kimsenin Havari Pavlus kadar bir hava değişikliğine ihtiyacı yoktu. Yaşamı kötüden daha kötüye gidiyordu. Aynı mektubunda müjdeyi yaymaya çabalarken karşılaştığı tehlikeleri sıralar:

Yahudilerden beş kez otuz dokuzar kırbaç yedim. Üç kez değnekle dövüldüm, bir kez taşlandım, üç kez deniz kazasına uğradım. Bir gece bir gündüzü açık denizde geçirdim. Sık sık yolculuk ettim. Irmaklarda ve haydutlar arasında, gerek soydaşlarım gerekse de diğer uluslar arasında tehlikelere uğradım. Şehirde, çölde, denizde, sahte kardeşler arasında tehlikelere düştüm. Emek verdim, sıkıntı çektim, çok kez uykusuz kaldım. Açlık ve susuzluğu tattım. Çok kez yiyeceksiz ve soğukta çıplak kaldım, (İncil:II Korintliler11:24-27).

Bütün bunları yaşadıktan sonra hâlâ şöyle diyebiliyor:

Bu nedenle Mesih uğruna güçsüzlükleri, hakaretleri, zorlukları, zulümleri ve darlıkları sevinçle karşılarım. Çünkü ne zaman güçsüzsem, o zaman güçlüyüm. (İncil:II Korintliler12:10)

Filipili İnanlılar’a yazdığı mektupta aynı düşünceyi yankılamaktadır:

Bunları herhangi bir ihtiyacım olduğu için söylemiyorum. Çünkü ben her durumda eldekiyle yetinmeyi öğrendim. Yoksulluk çekmeyi de bilirim, bollukta yaşamayı da. İster tok ister aç olayım, ister bollukta ister ihtiyaçta olayım, her durumda ve her koşulda yaşamanın sırrını öğrendim, (İncil:Filipililer4:11,12).

Eğer Pavlus bu zor durumlarda eldekiyle yetinmeyi biliyorduysa, kanımca hayatta tatmin olmanın kişinin durumuyla ilgili olmadığını güvenle söyleyebiliriz. Pavlus, hapisten hastalığa ve kendi halkı tarafından reddedilmeye kadar her düzeyde sıkıntı çekti. Buna karşın tamamiyle “doygun” olduğunu söyledi.

Pavlus’un sırrı, Filipililere mektubunda da yazdığı gibi Mesih’le olan ilişkisiydi. Gerçek ve kalıcı bir doygunluğun dünyasal şeylerde değil, bir Kişide bulunduğunu keşfetmişti. En zor durumlarda bile doygun olabilirdi çünkü yaşamdaki amacı Rab’bi hoşnut etmekti, (bkz. İncil:II Korintliler5:9). Rab’binin kendisinin olmasını istediği yerde olduğunu bilmek onun için yeterliydi. Kendisine doygunluk getirmek için maddesel desteklere ihtiyacı yoktu.

Bütün bunlar çok ruhsal, ama durumumuzun ötesinde doygunluk bulacağımızı düşünmek ne denli gerçekçidir acaba?” diye düşünebilirsiniz. Ben bunun çok gerçekçi olduğuna inanıyorum. Ve bunun sadece seçkin bir İnanlılar grubu için geçerli olan bir ilke olduğuna da inanmıyorum. Bu tür bir doygunluk bütün İnanlılar için geçerlidir. Yoksa zaman ve enerjimizin çoğunu Mesih’e hizmet etmek yerine durumumuzu düzeltmeye harcardık. Kişinin kendisini geliştirmesine karşı değilim. Ancak Tanrı ve İnanlılar topluluğu için çok az zamanları kalacak bir biçimde yaşam biçimlerini düzeltmekle meşgul olan İnanlılar benim için gerçek bir sorundur.

Pavlus için her durumda hoşnut olmayı öğrenmek bir zorunluluktu. Bu ilke işe yaramasaydı yaşamaya devam edemezdi. Ancak gördüğümüz gibi Pavlus sadece yaşamaktan çok daha fazlasını yaptı; Mesih aracılığıyla yaşamında egemenlik sürdü, (bkz. İncil:Romalılar5:17). Yaşamlarımızı Tanrı’nın amaç ve planlarına teslim edersek elimizdekilerle yetinmek, durumumuz ne olursa olsun hepimizin sahip olabileceği bir şeydir.

10. Sıkıntıların Ortasında Gelişmenin Anahtarı O’nu Mesih’in Uğruna Çektiğimiz Bir Şey Olarak Görmektir.

Pavlus, yaşamının amacının Mesih’in müjdesini bildirerek Tanrı’yı yüceltmek olduğunu anlamıştı. Bu yüzden Tanrı’ya itaat ederken başına gelen her şey gerçekten de Mesih’in uğrunaydı. Yani, insanlar onu değil, onun mesajını ve bu şekilde de Mesih’i reddediyorlardı.

Bu nedenle Mesih uğrunagüçlükleri, hakaretleri, zorlukları, zulümleri ve darlıkları sevinçle karşılarım. Çünkü ne zaman güçsüzsem, o zaman güçlüyüm, (İncil:II Korintliler12:10).

Pavlus kendisine neler olup bittiğini bilmiyordu. Çektiği acıların yaşamdaki görevinin direkt sonucu olduğunun farkına varmıştı. Bedendeki dikeni bile Mesih’in uğrunaydı. Bu diken kendisine görevini kaybetmemesi ve Mesih’in amacına zarar vermemesi için verilmişti. Pavlus sadece acı çekmek için acı çekmiyor ve bundan ötürü de övünmüyordu. Yaşadığı bütün şeylerin bir amacı vardı.

Sizin yaşamdaki göreviniz, Mesih’in müjdesini yayarak Tanrı’yı yüceltmektir. Hiçbir zaman kürsüde durup vaaz vermeyebilirsiniz. Doğup büyüdüğünüz yerden hiç ayrılmayabilirsiniz. Nereye giderseniz gidin, ne tür olanaklarınız olursa olsun göreviniz hep aynıdır. Tanrı’nın yaşamınızdaki çağrısıyla yandığınızda her şey yeni bir anlam ve önem kazanacaktır. Acınız dahil, yaşamınızın her yönünü Tanrı’nın diğer insanları Kendisine getirmek için kullanabileceği bir yol olarak görmeye başlayacaksınız. Tanrı yaşamınızdaki sıkıntıyı insanları Kendisine çekmek için kullandığında Mesih’in uğruna acı çekmişsiniz demektir.

Tanrı’nın zamanımızı, paramızı ve yeteneklerimizi kullanabileceğini biliyoruz. Neden acımızı da kullanmasın? Din adamlarının insanları çocuklarını, evlerini ve işlerini Rab’bin hizmetine adamaya davet ettiklerini duydum. Ama hiç bir din adamının insanları sıkıntılarını Rab’be adamaya çağırdığını duymadım. Buna karşın hiçbir şey acı çeken bir aziz kadar başarıyla kayıp dünyanın dikkatini çekmez. Acı ve üzüntü doğru ellerde olduklarında güçlü silahlardır.

Siz kimin uğruna acı çekiyorsunuz? İnsanların çoğu kendi uğurlarına acı çekerler. Bunun sonucu olarak, acılık dolu, öfkeli ve birlikte yaşanması zor insanlar olurlar. Pavlus çektiği acıların Mesih’in uğruna olduğunu anlamıştı. Acısı, Tanrı’nın yücelik ve lütfunu kayıp bir dünyaya göstermenin bir başka yoluydu. Tanrı sizi yaşamınızdaki sıkıntıdan kurtarmak istiyor olabilir. Ancak acı çekmenizi Kendi uğruna kullanmak için kurtarılmanızı daha ileri bir tarihe atmış olabilir. Bunu zalimce mi buluyorsunuz? Şimdi böyle gözükebilir. Ama O’nun Kendi Oğlu’nu bile kurtarmadığını hatırlayın. Sizlerin ve benim bugün sonsuz yaşama sahip olmamızın nedeni Mesih, Babası uğruna acı çekip ölmesidir. Birçoğunun Tanrı’ yla yeniden bir dostluk ilişkisi içine girmesi Rab’bin acısı sayesindedir. Ve O’nu tanıdığımızı söyleyen bizler O’nun yaşamış olduğu gibi yaşamalıyız. Yani, acımızı istediği gibi kullanması için onu Tanrı’ya sunmalıyız. Ve o zaman bizler de bu acılara Mesih’in uğruna katlanacağız.

Geriye Bakmak

Pavlus’un sıkıntı hakkında öğrendiklerini düşündükçe sanki o gerçek bir insan değilmiş gibi görünüyor. Her şeyi çok basitmişcesine gösteriyor. Öyle gözüküyor çünkü Pavlus bu mektubu Korintliler'e yazdığı zaman bu ilkeleri yaşam biçimine sindirmişti. Profesyonel bir tenis maçında oyuncuları seyretmek gibi. Her şeyi çok basitmiş gibi gösteriyorlar. Kendimi eve gidip, raketimi çıkartıp tenis toplarına bütün gücümle vurmayı ister buluyorum. Çünkü bütün yaptıkları sadece buymuş gibi gözüküyor. Yaptıkları saatlerce süren antremanlar ve maça çıkmadan önce geçtikleri değerlendirmeleri görmüyorum.

İncil:Elçilerin İşlerive diğer mektuplarda Pavlus’un yaşamını okurken onu bir yaşam boyu süren öğrenmenin sonunda, en iyi haliyle görüyoruz. Bu, söylediklerinden hiçbir şey eksiltmiyor. Tersine, İncil:II Korintliler12’de okuduklarımız çok cesaret verici olmalıdır. Eğer bütün gücümüzle çalışırsak bizim için nelerin olası olduğunu bizlere gösterir. Tanrı’nın kalıcı lütfunu sürekli bir hatırlatıcı olarak iş görür. Sıkıntılar insanın üzerine geldiğinde, Tanrı’ya yumruklarını sallayanlara bir uyarı vazifesini görür. Pavlus’un yaşamı o denli aşırı acı çekmelerle doludur ki, bunlar her birimize eğer Tanrı Pavlus’u bütün bunların içinde kuvvetlendirdiyse, benim endişelenecek hiçbir şeyim yokdedirtmelidir.

Gerçekten de endişelenecek hiçbir şeyiniz yok. Şu anda bu satırları okurken bile, karşı karşıya olduğunuz şey her neyse Tanrı’nın lütfu onun için de yeterlidir. Sizin sorumluluğunuz kendinizi Mesih’in Rab’liğine teslim edip,

Senin isteğin olsun, Rab, Senin isteğin olsun;

Sen çömlekçisin bense kilim;

Ben kendimi Sana teslim etmiş ve sakince beklerken;

Beni kendi arzuna göre biçimlendir.

demektir.

Kalbinizin içten duası bu olduğu zaman siz de zayıflıkta doygun olacaksınız. Ve sıkıntılar içindeyken ilerlemek konusunda bir başka dev adım atmış olacaksınız.