Çocuklarımız ilkokuldayken, Anna ve ben onlara kendi kendilerine kararlar vermeyi öğretme zamanı geldiğine karar verdik. Ne giyecekler, dışarıda yemek yerken nerede yiyelim, tatilimiz için nereye gidelim gibi küçük şeylerle işe başladık. Ama sistemimiz arada bir yürümüyordu. Çocukların çoğu gibi, bizim çocuklarımızın da anne babalarını memnun etmek için bastırılmaz bir istekleri vardı — tabii çoğu zaman. Bunun yüzünden bazen vermeleri gereken bir karar olduğunda onların söyledikleri şey, “Siz ne yapmamızı istiyorsunuz?” olurdu. Doğal yatkınlığımız onlara ne yapmaları gerektiğini söylemekti. Ancak böyle yapmanın onların karar vermekte ustalaşmalarını sadece engelleyeceğini anladık. Karar verme sürecinin içinde olmaya çalıştık ama son kararı onların vermesine izin verdik.
Bu, çocuklarımız için sık sık sıkıntıya neden oldu. Bir tanesi, “Neden bana ne yapmamı istediğini söylemiyorsun?” diye sorardı. “Kendi kendinize karar vermeyi öğrenmenizi istiyoruz,” diye yanıtlardık. “Ben karar vermek istemiyorum. Senin yapmamı istediğin şeyi yapmak istiyorum” diye cevap verirdi.
Bu biraz da komik olan konuşmalar yeniden aklıma geldikçe, cennetsel Baba’yla olan ilişkimizi düşünürüm. Bizim ve çocuklarımızın basit konularda bir türlü karara varamamamızın nedeninin cennetsel Babamız’ın izin verip vermediği şeyler hakkında aklımızın karışmış olmasıdır. Farklı amaçlarımız vardı. Anna’yla ben çocuklarımızı yaşama hazırlamak istiyorduk. Onlarsa kendilerine yön gösterilmesini istiyorlardı. Yanıtları her zaman onlara vermek kısa vadede onlar için kolay, ama daha sonrası için bir handikap olurdu. Her iki yönde de çatışmalar olması kaçınılmazdı. Ancak eğer çocuklar karar vermeyi öğrenmenin kendileri için ne kadar önemli olduğunu anlasalardı ve Anna’yla benim paylaştığımız perspektif ve amaçları geliştirebilselerdi her şey herkes için çok daha kolay olurdu.
Yaşamımızdaki hedefler ve yaşamı görüş açımız sıkıntılara gösterdiğimiz tepkiyi belirler. Yaşamdaki en büyük amacınız cennetsel Babamızınkiyle çatışma içindeyse kargaşalık kaçınılmazdır. Sırası gelince deneyimlerinizi öylesine biçimlendirir ki sanki sizin için değil de size karşı çalışıyormuş gibi görünür. Doğal tepkiniz sizinle ilgilenip ilgilenmediğini merak etmek belki de sizi unuttuğunu düşünmektir. Ama aslında O, gelişmenizin bundan sonraki aşamasıyla ilgilenmektedir. O’nun için ilerleme olan şeylerin sizin için terkedilme gibi gözükmesi olasıdır.
Geçen hafta İnanlılar topluluğumuzdan kemoterapiye giden bir kadınla konuşuyordum. Kemoterapi neticesinde bütün saçlarını kaybetmişti. Her seanstan sonra on beş on altı saatini istifra ederek geçiriyordu. Hiç enerjisi yoktu. Yaşamının her alanı bundan etkilenmiş durumdaydı. Ya tepkisi nasıldı?
“Rahip, bekleme odasındaki hastalara ruhsal bir yardımda bulunabileceğimden emindim. Ama şimdi Tanrı’nın kendisiyle konuşmamı istediği kişinin hastabakıcım olduğunu anlıyorum. Kocamla benim bütün bu olup bitenler hakkında nasıl olup da iyi bir tutuma sahip olabileceğimi anlayamıyor. Tanrı’nın tıp mesleğinde olanları iyileştirme sürecinde Kendi aletleri olarak kullandığını ona açıklama fırsatını bulduk.”
Orada öylece hayretler içinde kaldım. Hiçbir acılık, hiçbir şüphe yoktu. Sadece Tanrı’nın hâlâ kontrolde olduğuna dair çocukça, saf bir iman vardı. Olaylara bakış açısı cennetsel Babası’nınkiyle aynı çizgideydi. Tanrı’nın bütün bu olup bitenler aracılığıyla ortaya çıkartacağı iyi şeyleri bekliyordu. Çektiği acıyı ve ara sıra hissettiği korkuyu inkâr etmiyordu. Ancak düşüncelerinin orada kalmasına izin vermeyi reddediyordu. Bunun yerine sağlık ve bolluk zamanlarında her zaman Rab’bin eline baktığı gibi sıkıntısının içinde de Rab’bin eline bakıyordu. Tekrar ediyorum, amaçlarınız ve yaşamı görüş açınız sıkıntılara tepkinizi belirler.
Amaçlarımız ve yaşamı görüş açımız sıkıntılara gösterdiğimiz tepkiyi belirler.
Bütün Bunların Anlamı Nedir?
Daha önce de söylediğim gibi, Tanrı’nın sizler ve benim için amacı rahat, lüks ve zevk dolu bir hayat değildir. Sadece sonsuz suçlanmadan uzak kalmamız da değildir. Ancak birçok İnanlı bu iki fikrin Tanrı’nın onların yaşamları için olan isteğinin toplamı olduğuna inanırlar. Dualarını bir dinleyin. Sağlık, korunma, yol gösterilme ve güvenlik düşünceleriyle dolu. Sonra bir de üstüne üstlük, “Rab biz giderken bizimle birlikte ol” diye dua ederler. O’nun ne yapacağını düşünmektedirler? Onlar gelene kadar orada beklemesini mi? Yine söylemek istedikleri, “Rab, Senin için en önemli şeyin güvenliğimiz, sağlığımız ve korunmamız olduğunu biliyoruz. Şimdi bizimle gel ve bizi koru,” dur.
Son birkaç bölümdür Tanrı’nın kişinin yaşamında sıkıntılara izin vermesinin birkaç nedenini ele aldık. Bunlardan her biri bir tekerleğin çubuğu olarak düşünülebilirler. Bu bölümde tekerleğin orta kısmından söz etmek istiyorum. Tanrı bütün bunlar aracılığıyla gerçekten neler başarmak istemektedir? Neden gururumuz ve bağımsızlığımıza dokunmaktadır? Neden bizi disipline sokmaya çalışmaktadır? Neden bizleri daha iyi teselliciler yapmaktadır? Yanıt bir kez daha Tanrı’nın çocukları için olan hedefine gider. Pavlus bu hedefi şöyle tanımlamıştı:
Bizi Mesih’te her ruhsal kutsamayla göksel yerlerde kutsamış olan Rab’bimiz İsa Mesih’in Babası Tanrı’ya övgüler olsun. O, kendi önünde, sevgide kutsal ve kusursuz olmamız içindünyanın kuruluşundan önce bizi Mesih’te seçti, (İncil:Efesliler1:3-4).
Tanrı’nın bizim için hedefi nedir? “Kutsal” ve “kusursuz” olmamızdır. Pavlus, Koloselilere mektubunda buna benzer bir şey söylemiştir:
Yaptığınız kötülükler yüzünden bir zamanlar düşünüşünüzde Tanrı’ya yabancı ve düşmandınız. Şimdiyse Mesih, sizi Tanrı’nın önüne kutsal, lekesiz ve kusursuz olarak
çıkarmak için öz bedeninin ölümü sayesinde sizi Tanrı’ yla barıştırdı. Yeter ki, duyduğunuz müjdenin verdiği ümitten kımıldanmadan, imanda temellenmiş ve yerleşmiş olarak kalın, (İncil:Koloseliler1:21-23).
Ve yine Romalılara yazdığı mektupta:
Tanrı, önceden belirlediği kişileri, Oğlunun benzerliğine dönüştürmek üzereönceden belirledi. Öyle ki, Oğul birçok kardeşler arasında ilk doğan olsun. (İncil:Romalılar8:29)
Tanrı’nın bizim için en büyük hedefi Oğlu’nun benzerliğine dönüşmemiz — yani Mesih’e benzer olmamızdır. Yaratılmamızın gayesi budur. Ama bunun anlamı nedir? Bir keresinde, Mesih’e benzer olmanın her durumda Mesih’in yapacağı şeyleri yapmamız demek olduğunu duymuştum. Aynı çizgide bazıları bunun Mesih’i taklit etmek olduğunu söyler. Bu tür bir düşünce ve bunun kişinin yaşamına uyarlanmasının Mesih İnanlı yaşamda bir yeri olduğunu düşünüyorum. Ancak Pavlus’un söylemek istedikleri bundan daha da derindir. Tanrı’ya kayıp bir insan da Mesih’i taklit edebilir. Birçok iyi ve ahlaklı insan birçok İnanlı’yı utandıracak tarzda yaşamlar sürmüşler ama hiçbir zaman Mesih’e güvenmemişlerdir. Tanrı’nın önünde kutsal ve kusursuz olmadıkları muhakkaktır. Öyle ise Pavlus’un söylemek istediği neydi?
Taklit mi, Geçirim mi?
Tanrı’nın bizim için hedefi sadece Mesih’i taklit etmemiz değildir. Arzusu Mesih’in yaşamının bizim aracılığımızla yaşanmasıdır. Aradaki fark, birçok iyi ve Mesih benzerliğinde şey yaptığımız halde hâlâ benlik tarafından yönetilebileceğimizdir. “Mesih benzerliğinde” şeyler yaparken bazen sizi yönlendiren şeyleri bir düşünün. Bir ihtiyacımız olduğunda dua ederiz. Teselli bulup bize yol gösterilmesi için Kutsal Kitap’ı okuruz. İnsanlar bize nazik davransınlar diye onlara nazik davranırız. Rahip maddi bakımdan vermemizi istediği için veririz. Çok teşvik edildiğimizde İsa hakkında tanıklık ederiz. İnanlılar topluluğuna alışkanlıktan ötürü gideriz. Bütün bunlar Mesih’e benziyor mu? Buna karşın bütün bunlar O’nun yeryüzündeyken yaptığı şeylerdir. Ortada yanlış olan bir şeyler vardır.
Sorun, “Rab’bin işi”yle meşgul olduğumuz halde tamamen “benlik” tarafından yönetilebileceğimizdir. Çok as yüzeyin altına bakar ve neden yaptığımız şeyleri yaptığımız ve kimin kuvvetiyle çalıştığımızı inceleriz. Dualarınız hakkında biraz düşünün. Dualarınızın merkezi kim? Çoğu kez “benlik.” Tanrı işi başarmak için bir araç haline gelir. Tanrı’nın defterinde yazılı olan şeylerle ilgilenecek ve onları yapmaya çalışacak yerde, enerjimizi O’nu bizim bolluk, huzur, kabul edilmemiz ve daha birçoğu gibi bizim için önemli olan şeylerle ilgilendirmeye ve onları yapmaya çalıştırmak için harcarız. Bunun sonucu olarak çok dindar oluruz ama Mesih’e fazla benzemeyiz.
Mesih’in nasıl dua ettiğini hatırlıyor musunuz? “Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun.” Bunun gibi bir yanı açık bir duayı en son ne zaman ettiniz? “Rab, ne yapmayı istiyorsan onu yap. Beni nasıl kullanmak istiyorsan kullan. Benim aracılığımla ne başarmak istiyorsan, Senin isteğin olsun!” “Benlik” bu tür duaları sevmez. Kaybedilecek çok şey vardır, bu çok fazla fedakârlık gerektiren bir şeydir. “Benliğin” kendi çıkarlarını gözettiği bir plan defteri vardır.
Mesih’in plan defteri ne pahasına olursa olsun Baba’yı hoşnut etmek ve O’nun isteğini yerine getirmektir. Ölümünden tam önce şöyle söylediğini görüyoruz:
Baba, mümkünse bu kâse benden uzaklaştırılsın. Yine de benim değil, senin isteğin olsun. (İncil:Matta26:39)
Tanrı’nın çocuklarının her birinde geliştirmek istediği tutum budur. Kendini Tanrı’nın bildirilmeyen isteğine tamamen teslim etmek. “Evet, evet, evet. Şimdi, ne yapmamı istiyorsun?” diyen bir tutum ister. Mesih’e benzerlik, Mesih benzerliğindeki faaliyetlerde bulunarak kendini kamufle eden “benlik” değildir. Mesih, inanlının içinde yaşadıkça Mesih’in Kendisinin yaşamından akan bir tutumdur.
Sıkıntı?
Bu noktada belki de bütün bunların sıkıntılarla ne ilgisi olduğunu merak ediyorsunuzdur. Tanrı, yaşamlarımızın tahtında oturan nazik tavırlı, saygın “benlik”le tatmin değildir. Mesih’e kutsal ve kusursuz sunulabilmemiz için “benliğin” bütün iz ve kalıntılarını yok etmek ister. Tanrı’nın bunu yapmasının bir yolu, yaşamlarımıza sıkıntılar yollamasıdır. Sıkıntılar bizi canlandırırlar ve yaşama değişik bir biçimde bakmamıza neden olurlar. Olaylara daha derin bir biçimde eğilmeye zorlanırız. Hiçbir şey acı çekmek kadar “benliğin” çökmesine yol açamaz. Dindar görünüşümüz incelmeye başladığında Tanrı olaylara el atar ve gerçek Mesih benzerliğinin ne anlama geldiğini bize öğretmeye başlar.
“Benliğin” sıkıntılara gösterdiği ilk tepki itiraf edecek bir günah aramaya başlamasıdır. Ama bu “benliğin” kutsal olmakla ilgilendiğinden ötürü değildir. “Benlik” kendini muhafaza etmek ister. Ve eğer günahı itiraf etmek Tanrı’nın kendisi üzerindeki baskısını biraz azaltacaksa, buna “amin” der. Bu bir işe yaramayınca, “benlik” çaresizliğe düşer. Çoğu kez bundan sonra “benlik” kendini dinsel işlere verir ve “Tanrı, tabii ki benim gibi çalışkan bir hizmetkârının acı çekmesine izin vermez,” diye düşünür. Ancak Tanrı baskıyı çoğaltır.
Benliğe Ölüm
Tanrı’nın “benlik” için hedefi Kutsal Kitap’ta açıkça belirlenmiştir. Havari Pavlus onu şu şekilde dile getirmiştir:
Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdüğüm yaşamı, beni seven ve uğruma kendisini feda eden Tanrı Oğlu’na imanla sürdürüyorum. (İncil:Galatyalılar2:20)
Tanrı “benliğin” çarmıha gerilmesini ister. Onun giyinip kuşanmasını, yamalanmasını, kontrol altında olmasını, dekore edilmesini ya da bir yerlere atanmasını değil, onun “çarmıha gerilmesini” ister. Pavlus, bir bakıma Mesih’le birlikte çarmıha gerildiğini söylemişti. Ve artık yaşadığı yaşam kendi yaşamı değildi. Yani, kendisi aracılığıyla dışavurulan yaşam Mesih’i taklit etmeye çalışan “benlik” değildi. Mesih’in kendisinin içinde yaşadığını söylemişti. İsa Mesih’in gerçek yaşamı onun; eti ve kanı aracılığıyla dışavuruluyordu. Aynı deneyimi Romalılara yazdığı mektupta biraz farklı olarak açıklar:
Mesih İsa’ya vaftiz edilenlerimizin hepsinin O’nun ölümüne vaftiz edildiğini bilmez misiniz? Baba’nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse, biz de yeni bir yaşam sürelim diye vaftiz yoluyla O’nunla birlikte ölüme gömüldük... Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı
varlığımızın ortadan kaldırılması için eski benliğimizin Mesih’le birlikte çarmıha gerildiğini biliriz. Çünkü ölmüş olan bir kimse günahtan özgür kılınmıştır. (İncil:Romalılar6:3-4, 6-7)
Pavlus, “eski benliğimizin” Mesih’le birlikte çarmıha gerildiğini söyler. Bunun sonucu olarak da şimdi “yaşam yeniliğinde” yürüme ayrıcalığına sahibiz. Kimin yaşamı? Mesih’in yaşamı. Mesih benzerliği sadece bir yaşamın taklidi değildir. Yeni bir yaşamın — O’nun yaşamının bize geçmesidir!
Tanrı’nın bütün çocuklarına yaşatmak istediği deneyim; Mesih’le, özellikle de Mesih’in ölümü ve dirilişiyle kişisel özdeşleşmedir. Bu günlük olarak iman aracılığıyla gerçekleşir. İnanlılar Mesih’in Kendisini onların bireysel kişilikleri aracılığıyla göstermesine güvenerek günlük sorumluluklarını yerine getirirler.
Tuvale Dönelim
Birçok İnanlı bu öğretiyi bilmez. Mesih’e Kurtarıcı olarak güvendikten sonra hemen “benlik”lerini Mesih’e benzetmeye çalışırlar. Bunun sonucu olarak, birçok iyi niyetli Mesih İnanlısı “benlik”lerinin Mesih’e benzemesi ve Mesih gibi davranmasına çalışmak için yıllarını verirler. Kat kat iyi işler yaparlar. Buna saatlerce dualar katarlar. Bütün bunlar vaazlar, seminerler, kasetler ve kitaplar ve daha bir sürü benzeri şeyle kuvvetlendirilir.
Gerçekte yaptıkları, birçok bakımdan Tanrı’nın onların yaşamlarındaki isteğine engel olmaktır. Tanrı bir yerlerde başladığı bir şeyi eninde sonunda bitirmek için verdiği sarsılmaz sözünden ötürü, “benliğin” tabakalarını soymaya başlar. Bu genellikle acı veren bir süreçtir çünkü “benliğin” yetersizliğini göstermeyi içerir. Bunun anlamı bir zamanlar kişinin kuvvetli yanları sayılan şeylerde başarısızlığa uğramasıdır.
Çoğu kez, bu süreç kendine güveninin kişiden alınmasını içerir. Bazen Tanrı kişinin parasal durumu aracılığıyla benliğine saldırır. Bazen bunu kişinin sağlığı aracılığıyla gerçekleştirir. Herkes farklıdır. Herkesin “benliği” farklı bir yapıya sahiptir. Ancak Tanrı çocuklarını Mesih İnanlı yaşamlarını tamamiyle farklı bir düzeyde ele almaya zorlamak için tabakaları nasıl soyacağını bilir. “Benliğin” her zaman zayıf bir noktası vardır ve Tanrı bunun nerede olduğunu çok iyi bilir.
Kazanmak için Kaybetmek
Yıllar boyu Tanrı’nın insanların “benlikleri” üzerinde bazı köktenci değişiklikler yaptığını seyrettim. Durumlar farklı olsa da kalıp hemen hemen aynıdır. Tanrı şimdi bile bakım işlerimizi yapan bir adamı kırma sürecinde. Phillip’le ilk kez karşılaştığımda Atlanta’nın sokakta yaşayan insanlarından biri olmak üzereydi. Parasal kaynaklarını tüketmişti ve sokaktan başka gidecek yeri yoktu. Bir zamanlar başarılı bir iş adamıydı. Yavaş yavaş talihi tersine döndü. Önce, işini kaybetti. Geçinebilmek için yıllardır başarılı olduğu işi başka bir firma hesabına yapmaya başladı. Ancak bu kez işte başarısız oldu ve işten çıkarıldı. Parasal durumundan ötürü karısı kendisini terk edip başka bir eyalete taşındı. Phillip, şirketin arabasını iade etti, birkaç eşyasını topladı ve Atlanta'ya otostop yaptı. Bugüne dek neden bizim şehrimizi seçtiğini bilmiyor.
Phillip’e yaşayacak bir yer ve bir iş bulduk. Onunla birkaç kez konuştuktan sonra, olup bitenlerden ötürü büyük bir moral çöküntüsü içinde olduğunu anladım. Phillip’in yaşamında Tanrı’nın elini de gördüm. Tanrı, onun “benliğini” çarmıh yolunda götürüyordu. Phillip’le koridorda her karşılaştığımızda ona işlerin nasıl gittiğini sorardım. İlk birkaç ay boyunca, başını öne eğer ve bana ne kadar yalnız, öfkeli ve sıkıntılı olduğunu söylerdi. “Buna daha fazla ne kadar dayanabileceğimi bilemiyorum. Hiçbir şeyi doğru yapamıyor gibiyim. Hiçbir şey iyi gitmiyor. Ben eskiden bunun iki katı büyük binalardan sorumluydum. Şimdi ise on yıl önceki işimin aynısını yapıyorum,” derdi.
Bunu izleyen aylarda Tanrı Phillip’i değiştirmeye başladı. Bir danışmana gidiyordu ve bunun aracılığıyla Mesih’in ölümü ile özdeşleşmenin ne anlama geldiğini anlamaya başladı. Yeni bir yaşamı olduğunu algılamaya başladı. Bir süre sonra yanına gittiğimde bana gülümseyerek, “Henüz her şeyi anlamıyorum, ama Mesih imanla yaşamımda,” dedi.
Daha sonra Phillip’in karısının telefon ettiğini ve asla kendisine dönmeyeceğini söylediğini öğrendim. Bunun onu yıkacağını biliyordum. Tanrı’nın karısının kalbini yumuşatması ve evliliklerinin düzelmesi için dua etmekteydik. Şimdiyse hiçbir umut yokmuş gibi gözüküyordu.
Phillip’i mutfağın yanında meşgul buldum. İhtiyacı olduğunu sandığım teselliyi ona verebilmek için kolumu onun boynuna koydum. Ancak yüzündeki ifade bana farklı bir öykü anlatıyordu. “Şimdi anlıyorum,” dedi. “Mesih benim yaşamım. Hâlâ her şeyi anlıyor değilim ama Tanrı’ya şükür, bir şeyi yaşamam için onu anlamam gerekmiyor.” Karısıyla yaptığı son konuşmanın ışığında ne durumda olduğunu kendisine sordum. “Çok iyi,” dedi. “Neden olduğunu bilmiyorum ama, çok iyiyim. Şimdi her şey Rab’bin ellerinde, ve Rab de benim hayatım.”
Phillip’in evliliğinde durumun ne olacağını sadece Tanrı biliyor. Karısının tutumu değişmedi. Ancak Phillip zorluklara yenilmeyecek. Son konuşmamızda, şimdiye kadar bağlı olduğu her şeyi kaybetmeseydi Mesih’le özdeşleşmenin ne anlama geldiğini asla anlamayacak olduğunu söyledi.
Çarmıhın Yolu
O zaman belki şöyle soracaksınız, “İnsanlar İsa Mesih’in çarmıhına bütün yaşamları yıkılmadan gelebilirler mi?” Yanıt, “mutlaka”dır! Çarmıha giden yol herkes için aynı değildir. Bazıları için diğerleri için olduğundan daha kolaydır. Hatırlanması gereken şey, kişinin kutsanması söz konusu olduğunda Tanrı’nın bir numaralı hedefinin “benliği” çarmıha götürmek olduğudur. Tanrı bu sürece bir kez başladığında “benlik” tahtından inip çarmıha gerilinceye dek işin arkasını bırakmayacaktır. O zaman ve ancak o zaman, Mesih’in yaşamının ta kendisinin sizin kişiliğinizden aktığını yaşamak için özgür olacaksınız. Mesih İnanlı yaşamınız tamamen değişecek. Tanrı artık amacınıza ulaşmak için kullandığınız bir alet olmaktan çıkıp, amacınız olacak. O’nu tanımak size yetecek.
Her şeyinizi Tanrı’nın ellerine teslim etme düşüncesi sizi artık korkuyla felce uğratmayacak. Aksine, sizin için yaşamdaki en heyecan verici iş olacak. Her gün Kurtarıcı’nın yaşamının ta kendisinin sizin aracılığınızla ortaya dökülmesi için yeni fırsatlar getirecek. “Yaşam yeniliği” artık teolojik bir kavram olmaktan çıkıp deneyiminiz olacak. Mesih İnancı hiçbir zaman bir kendi kendini geliştirme yolu olmamıştır. Tanrı “benliği” geliştirmekle ilgilenmez, ilgilendiği şey onu çarmıha germektir.
Sevgili arkadaş, Tanrı şu anda sizi çarmıha mı götürmekte? Eğer öyleyse siz O’na tekmeler atıp bağırırken O da sizi çeke çeke götürme yoluna mı başvurmak zorunda kalıyor, yoksa kendi isteğinizle mi gidiyorsunuz? Teslim olmayı reddetmek sadece acınızı uzatır. Dayanılmaz bir durum gibi görünen durumunuzu yaratanın biricik Oğlu’nu sizin günahlarınız için ölmesi için veren Kişi olduğunu hatırlayın. Tanrı size sırtını çevirmiş gibi görünse de durum bu değildir. Durum dünyasal bir babanın çocuğunun ayağına girmiş olan cam kıymıklarını çıkartmaya çalışmasıyla kıyaslanabilir. Çocuğun bu durumda koşması yarayı daha da kötü yapar. Çocuğun babasının yaptığı şeyi protesto ederek bağırması sadece babasının kaçınılmaz olarak yapacağı şeyi geciktirir.
Mesih ve “benlik” konusunda C. S. Lewis, klasik yapıtı “İnanç” Asıl Cevapları Veren Hıristiyanlığın Özü’nde şunları söylemiştir:
En korkunç şey, neredeyse imkânsız olan şey benliğinizin tümünü — bütün arzularınızı ve tedbirlerinizi — Mesih’e vermektir. Ancak bu hepimizin yapmaya çalıştığı şeyden çok daha kolaydır. Çünkü bizim yapmaya çalıştığımız şey, kişisel mutluluğu yaşamdaki en büyük hedefimiz olarak tutmak ve aynı zamanda da “iyi” olmak için “kendimiz” olduğumuzu söylediğimiz şey olarak kalmaya çalışmaktır. Hepimiz kafamız ve kalbimizin — para ya da zevk ya da büyük işler peşinde koşma gibi şeylerle — kendi yolunda gitmesine çalışıyoruz ve bunlara karşın dürüst, iffetli ve alçakgönüllü olmayı umuyoruz. Ve bu
da Mesih’in bizi yapamayacağımızı söyleyip uyardığı şeydir. İsa, “Dikenlerde incir büyümez,” dedi. Eğer ben içinde çimen tohumundan başka bir şey olmayan bir tarla isem, bende buğday yetişmez. Çimleri biçmek onları kısa tutabilir ama yine de bende buğday değil çimen yetişecektir. Eğer bende buğday yetişmesini istiyorsam değişiklik yüzeyden daha derine inmelidir. Toprağımın sürülmesi ve yeniden ekilmesi gerektir.
Tanrı sizi sürme sürecinde mi? Eğer öyle ise karşı koymayın. Cennetsel Babanız sizi çok seviyor ve sizin için sizi kendi halinize bırakamayacak kadar büyük bir bedel ödedi. Sizin tükenmenizi istiyor. Yenilgiye uğradığınızı itiraf etmenizi istiyor. Yaşamınızı, geleceğinizi, mal varlığınızı, ilişkilerinizi, her şeyinizi O’na havale etmenizi istiyor. Ve siz tam her şeyinizi kaybettiğinizi düşünürken, aldığı şeylerin yerine size maddesel şeyler değil ama Kendisini vermek istiyor. C. S. Lewis Tanrı’nın maksadını şöyle yorumlar:
Doğal benliğinizin tümünü, kötü olduğunu sandığınız arzuların yanı sıra masum olduğunu sandığınız bütün arzularınızı, her şeyi Bana teslim edin. Ben de size onun yerine yeni bir kişilik vereceğim. Hatta size Kendimi vereceğim.
Amin!