10. Zayıflığın Gücü

Tevrat’ta en sevdiğim öykülerden biri de Davut’la Golyat’ın öyküsüdür. Yazarın bu öyküyü anlatma biçiminden ötürü dışarıdan bakan birisi öyküyü biraz komik bulabilir. Öyle gözüküyor ki, İsrailliler her sabah savaş için yamaçta dizilirdi. Filistinliler’le savaş yapmaya tam hazır olduklarında Golyat vadiye gelirdi. Orada savaş için giyinmiş ve yanında kalkanı taşıyıcısı olarak İsrail ordusuna bağırır ve gelip kendisiyle savaşmaları için onlara meydan okurdu. Tam o sırada İsrail ordusunun tümü arkalarını dönüp kampa kaçarlardı, (bkz. Tevrat:I Samuel17:1-24).

Davut sahneye çıktığında olaylar belli ki epeydir böyle devam ediyordu. Ağabeyleriyle bir iki tartışmadan sonra beş taş topladı ve Golyat’a meydan okumak için vadiye indi. Yine yamaçtan olayı seyreden birisi için bu komik bir şey olabilirdi. Bir düşünün — Davut ve sapanı, dev ve onun savaş silahlarına karşı. Ama Davut herkesi, en çok da Golyat’ı şaşırtarak bu savaştan galip çıktı.

Bu bildik öyküden birçok büyük ders çıkarılabilir. Ve Davut’un iman ve cesareti üzerine birçok heyecan verici vaazler verilmiştir. Ama bir an için olaya bir de Tanrı’nın bakış açısından bakalım. Bunu yaparak, Tanrı’nın kafasında neler olduğu konusunda anlayış kazanabiliriz ve Tanrı’nın yaşamlarımızda sıkıntıları kullanmasının başka bir yolunu da keşfederiz.

Tanrı, bu olayda neden Davut’u seçmiştir. Eğitilmemişti, hazırlıksızdı, deneyimsizdi ve gençti. Olaya insansal açıdan bakıldığında yararsız bir adaydı. Bu işi yapmaya aday olmak için binlerce iyi eğitilmiş İsrailli asker vardı, buna karşın Tanrı Davut’u seçti. Neden?

Ya... Olursa?

Bir an için sizin birkaç paragraf önce sözünü ettiğimiz olaya dışarıdan bakan biri olduğunuzu düşünelim. Yamaçta oturmuş olup bitenleri seyrediyorsunuz. Golyat’ın günlük meydan okumasını yapmak için vadiye gelişini görüyorsunuz. İsrailli askerler arasındaki kıpırdanışı fark ediyorsunuz. İçlerinden biri kılıcıyla kalkanını eline alıp vadiye doğru koşmaya başladığında hepsi tezahürat yapıyorlar. Bu adam Golyat kadar iri değilse de o kadar da ufak tefek değildir. Savaşmaya hazırlanışından birçok savaşlar görmüş olduğu ve birçok değişik durumla karşı karşıya kalmış olduğu belli olmaktadır.

Sonra iki savaşçı birden bire birbirlerine saldırırlar. Birkaç dakika için bu cesur İsrailli savaşçı kendisine uygun bir hasım bulmuş gibidir. Ama sonra, göz açıp kapayıncaya kadar kahramanımız harikulade bir manevrayla Golyat’ı gafil avlar. Dev eski avantajlı durumunu yeniden kazanmaya çalışsa da İsrail’li kılıcını devin zırhının arasından sokar ve onunla birlikte yere düşer. Bir an iki adam yerde mücadele ederler. Ancak vurulan darbe ölümcüldür ve çok geçmeden Golyat’ın vücudunun yerde ölü olarak yattığını görüyoruz. İsrailli asker yavaş yavaş ayağa kalkar, devin kılıcını eline alır ve bir çırpıda Filistinli’nin kafasını vücudundan ayırır. İsrail ordusundaki adamlar düşmanları kaçarken deliler gibi tezahürat yaparlar.

Sizin en büyük zayıflığınız Tanrı için en büyük fırsattır.

Heyecanlı değil mi? Ama o kadar da şaşırtıcı değil. Daha önce de haksızlığa uğrayanların kazandığını gördük. Ayrıca Golyat taktiksel bir hata yapmıştı ve İsrailli de bunu kendi avantajına kullandı. Olsun. Bunun askeri bir yetenek olduğunu söyleyerek Tanrı’yı işin içinden tamamen çıkartabiliriz. Tanrı bu nedenden ötürü Golyat’la savaşmak için bir asker yollamayı seçmedi. Bunun yerine genç bir çobanı seçti. En küçük bir başarı imkânına bile sahip olmayan birini, tamamen Kendisine bağımlı olacak birini, kendi aracılığıyla Tanrı’nın büyük gücünü yüceliği alabileceği bir biçimde gösterecek birini aradı. O gün Davut Golyat’ı öldür düğünde devi kendi ellerine verenin kim olduğu hakkında kafasında hiçbir şüphe yoktu, (bkz. Tevrat:I Samuel17:37). Ve başka kimsenin kafasında da hiçbir şüphe yoktu.

Tanrı’nın Seçtiği

Söylemek istediğimiz şudur ki; kişinin kazanma şansı ne kadar azsa, bu durum Tanrı için o kadar iyidir. Cennetsel Babamız dünyanın zayıf olarak gördüğü insanlar aracılığıyla çalışarak daha çok ilgi ve böylelikle de daha çok yücelik alır. Havari Pavlus bunu şu şekilde dile getirmiştir:

Ama Tanrı, bilgeleri utandırmak için dünyanın saçma saydıklarını, güçlüleri utandırmak için de dünyanın zayıf saydıklarını seçti. Tanrı, dünyanın önemli gördüklerini hiçe indirmek için, dünyanın önemsiz, soysuz ve değersiz gördüklerini seçti. Öyle ki, Tanrı’nın önünde hiçbir insan övünmesin, (İncil:I Korintliler1:27-29).

İlk cümlenin ikinci bölümüne bakın. Tanrı zayıfları seçti. Bunu yapması gerekmiyordu. Ancak bu O’nun seçimidir. Tanrı, zayıf olan şeyleri kullandığında Kendi gücü ve kuvveti çok daha belirgin bir hale gelir.

Öyleyse, bütün bunlar sıkıntılar konusunda ele aldıklarımızla nasıl bağdaşıyor? Tanrı’nın yaşamlarımızda sıkıntılara izin vermesinin nedenlerinden biri de bunu kendi kuvvetimiz yerine O’nunkuvvetine güvenmemiz için yapmasıdır. Bunu yaparak Kendi gücünü bizde tamamlar (bkz. İncil:II Korintliler12:9). O’nun gücüne güvenip dayanmamız bizlere ve durumumuzu bilen herkese O’nun yeterliliğini gösterir. Davut’un zaferi bütün İsrail ulusu için bir sevinme ve cesaret kaynağı olmuştu. Tanrı bireyin zayıflığına karşın çocuklarından biri aracılığıyla bir şeyler yaptığında da aynı şey olur.

Handikaplar

Zorluklar her zaman bizleri bir şekilde engeller. Bizi ya fiziksel olarak yavaşlatırlar ya da duygusal ve akılsal bakımdan tüketirler. Zorluk ve sıkıntılar bizi yüzde yüz verimli bir şekilde etkin olmaktan alıkoyarlar. Kafalarımız karışır. Enerji düzeyimiz düşer. Ve en kolay işler bile büyük sorunlar haline gelir. Bir zamanlar bir iki saatte yaptığımız işler şimdi bütün vaktimizi alır. Daha çabuk sinirleniriz. Ve en küçük şey bile bizi çok sinirlendirir.