Kişinin ruhsal yönden olgunlaşmadan olduğu yerde kalması bir gün imanı bırakması riskidir. Tanrı’nınkinden farklı bir yaşama bakış açısı ya da yaşam felsefesini kabul etmek bir yalanı kucaklamaktır. Bir yalanı kucaklayan kimse çok uzun bir süre “mutlu” olmamıştır. Bu yüzden Tanrı’nın bakış açısından bakıldığında ruhsal büyüme, sadece ruhsal iyiliğimiz için değil, genel mutluluğumuz için de elzemdir. Öyleyse, ruhta sürekli büyümemiz Tanrı’nın bizleri yaşamlarımız için olan Kendi amaçlarıyla uyum içinde tutmasının bir yoludur.

Ruhsal büyümemiz için sıkıntılar, Tanrı’nın en etkin aletleri olduklarından ne kadar büyümek istediğimiz, sıkıntılarla başarıyla başa çıkıp çıkmamızla ruhsal bakımdan bağlantılıdır. İnanlılar olarak olgunlaşma konusuyla çok yakından ilgilenmeyenler sıkıntılar karşısında zor zamanlar yaşayacaklardır. Tanrı’yı suçlamaya ve kin tutmaya yatkın olacaklardır. Sıkıntıyı Tanrı’nın onların lehineyapmaya çalıştığı bir şeyden çok onların aleyhineyapmaya çalıştığı bir şey olarak göreceklerdir. Hepsi, bir bakış açısı ve sizin için en önemli şeyin ne olduğu meselesidir. Bizim için en önemli olan şey, rahat, lüks ve zevk dolu bir hayatsa sıkıntılara karşı fazla hoşgörülü olmayız. Onu, Tanrı’nın bizim için olan planı olarak görmek yerine yaşamımızda bir aksama, bir kesinti olarak görürüz.

Ama Tanrı’nın en önem verdiğimiz şeyleri biçimlendirmesine izin verdiğimizde sıkıntılar yeni bir anlam kazanırlar. Onları, Tanrı’nın yaşamımızda gerçekleştirdiği şeylerin bütününün ayrılmaz bir parçası olarak görürüz. Sıkıntıların bazen daha büyük bir sevinç ve huzur verebileceğini görmeye başlarız. Paniğe kapılıp Tanrı’nın bizi unuttuğuna karar vermek yerine sevinebiliriz. Neden mi? Çünkü Tanrı yaşamımızda bir başka iyi şeyi gerçekleştirmek sürecinde olduğunu biliriz.

Ruhsal insanlar sıkıntılardan Tanrı’nın onlara öğrettiği şeylerden ötürü heyecan içinde çıkarlar. Dünyasal insanlar Tanrı’nın “başlarına gelmesine izin verdiği şeylerden” ötürü sıkıntılarından kin ve öfke dolu bir biçimde çıkarlar. Ayetin ikinci kısmını işlerine gelecek bir biçimde unutarak “Her şeyin her durumda iyilik için etkin olmadığını” söylemekte acelecidirler.

Her Yıl Yeniden Öğrenilen Bir Ders

Öyle görünüyor ki, ben şu dersi yılda en az bir kez öğrenmek zorundayım. Ben iş bitirici bir insanım; projelere başlandığını ve onların bittiğini görmeyi severim. Aynı anda birkaç projem olması bana zevk verir. Hedefler edinmeyi severim. Her zaman yapılacak şeylerin listelerini çıkartmaktayımdır. Bu aktif kişiliğim ve yaşam biçimimden ötürü benim için hasta olmaktan daha can sıkıcı bir şey yoktur. Hastalığı zaman israfı olarak değerlendiririm! Önce kızıp, “Rab, yapmakta olduğum şeylerin farkında mısın? Hasta olmaya zamanım yok” derim. Sonra Tanrı’ya hizmet işinde olduğumu hatırlayıp ruhsal görünmeye çalışarak, “Rab, senin işin zarar görecek! Eğer ben hemen iyileşmezsem, senin işine ne olacak?” derim.

Sonunda Tanrı’nın benim O’nun işine olan bağlılığımdan etkilenmediğini, O’na rüşvet verip O’nu elimde oynatamayacağımı anlarım. Ancak o zaman doğru soruları sormaya başlarım: “Rab, bana ne söylemeye çalışıyorsun? Benim ne öğrenmemi istiyorsun? Yaşam biçimimde neyin değişmesi ya da neyin yaşamımdan çıkarılması gerekiyor?” Her nedense hastalıkla yatağa serilmedikçe Rab’be bu tür soruları sormaya fazla istekli değilimdir. Çünkü diğer zamanlarda “Rab’bin işini yapmakla fazlasıyla meşgulümdür.”

Böyle zamanlarda, Tanrı bana hayatımda öğrendiğim en heyecanlı şeyleri öğretmiştir. Vaaz vermek için kürsüye döndüğümde anlayış ve şevk ile doluyumdur. Bu bana o kadar çok kez olmuştur ki, şimdi artık hastalandığımda cemaatim heyecanlanıyor. Hasta olmamı istediklerinden değil, iyileşip, ayağa kalkıp, öğrendiklerimi onlarla paylaştığımda aldıkları bereketten ötürü...

Bunu Söylemek Senin İçin Kolay

Sizin yaşamınızda karşı karşıya olduğunuz sıkıntının benim yıllık gribim ya da başka bir mevsimsel hastalığımdan çok daha ciddi bir şey olduğunu anlıyorum. Ve konu insanların yaşadığı sıkıntı ve zorluklar olduğunda, kitaplar ve değişik yayınlarda ve vaaz ve konuşmalarda konuyu fazlasıyla basitleştirmeye olan yatkınlığın farkındayım ve durum bana da acı veriyor. Ama gerçek şudur ki, Tanrı şimdi içinde olduğunuz sıkıntıyı sizi ruhsal bakımdan geliştirmek için kullanmak istemektedir. Kutsal Kitapbizlere Tanrı’nın yaşamımızdaki bütün sıkıntıları bir tek sözcükle silip atabileceğine dair birçok neden vermektedir. Ancak deneyimlerimiz Tanrı’nın bu yolu seçmediğini bize göstermektedir. Rahatımız, lüksümüz ve zevkimizden önemlisi ruhsal bakımdan büyümemizdir.

Eğer İnanlı’ysak — yani İsa Mesih’in çarmıhtaki ölümünün bizim günahımızın bedeli olduğuna güvenmişsek — Tanrı bizi bir okula koymuştur. Bize Kendisi hakkında bir şeyler; Kendi sadakati, Kendi iyiliği, Kendi merhameti, Kendi kutsallığını bizlere öğretme sürecindedir. Her okulda olduğu gibi bazı dersler diğerlerinden daha ilgi çekicidir. Eğer dürüst konuşursak “Sıkıntı 101” dersinin en sevdiğimiz derslerden biri olmadığını itiraf ederiz. Ama eğer “Rab’de büyüyeceksek” çok gerekli bir derstir.

En Çok Kullanılan Ayet

Konu sıkıntılardan açılınca Kutsal Kitap’ın en çok kullanılan ayeti İncil:Yakup1:2’dir. Ne yazık ki bu tür ayetleri o kadar iyi biliyoruz ki bir süre sonra üzerimizdeki etkilerini yitiriyorlar. Durum bu olduğu için bu ayeti aktarmadan önce kasten bu bölümü bekledim.

Biz bunu itiraf etmekten ne denli nefret edersek edelim, Yakup’un sözlerinin gerçeği çok temeldir. Sıkıntı anlayışımızın üzerinde durduğu temel görevini yapar. Yakup şöyle yazmıştır:

Kardeşlerim, çeşitli denemelerle yüz yüze geldiğiniz zaman, bunu büyük sevinçle karşılayın. Çünkü bilirsiniz ki, imanınızın sınanması dayanma gücünü yaratır. Dayanma gücü de, hiçbir eksiği olmayan, olgun ve yetkin kişiler olmanız için tam bir etkinliğe kavuşsun, (İncil: Yakup1:2-4).

Bu ayetlerde dikkat etmemiz gereken birkaç nokta vardır. İlk önce sıkıntılara karşı verdiğimiz ilk karşılık sevinç olmalıdır. İlk bakışta, Yakup, büyük bir duygusuzluk sergiliyor gibidir. Ben yaşamımda sıkıntılı bir dönüm noktasındayken bir vaizin gelip bana sevinmemisöylemesi istediğim en son şeydir! Ancak Yakup bizlere sıkıntıdan ötürü sevinmemizi söylemiyor. Sıkıntılar kendi başlarına bir sevinç kaynağı oluşturmazlar. Bir şeylerin iyi gitmediği her seferinde görev yaparcasına ve isteksizce “Rab’be hamdolsun,” dediğimizde sadece kendimizi kandırmış oluyoruz.

Yakup, sıkıntıların ortasında neden sevinçli olmamız gerektiğini açıkça söylüyor. Ama bunu bir neden biçiminde değil de bir sanı biçiminde söylüyor. Yakup, okuyucularının ruhsal gelişme işine kendilerini çok kaptırdıklarından sıkıntılar aracılığıyla ruhta daha çok gelişeceklerini anladıklarında sonuç olan büyümeden ötürü sevineceklerini söylüyor! İmanımızın sınanması dayanma gücünü arttırır. “Dayanma gücü insanı olgunlaştıran bir etkendir. Kusursuzsözcüğü olgunluğu çağrıştırıyor. İnsanlar zorluklara katlanmaya zorlandıklarında herhangi bir biçimde olgunlaşırlar. Yakup, dayanma gücünün bireylere büyük bir olgunluk getirebileceğini söyler.

Yakup, bu olgunlaşma sürecini kesebilecek bir yol olduğunu söyler. Okuyucularına, “dayanma gücü tam bir etkinliğe kavuşsun” der. Burada ima edilmek istenen sıkıntılara doğru olmayan bir biçimde karşılık vererek olgunlaşma sürecine kısa devre yaptırdığımızdır. Sıkıntılara karşı durarak, kendimizi Tanrı’nın yaşamlarımızda gerçekleştirmek istediği işten mahrum ediyoruz.

Başlarına gelen bir sıkıntıdan ötürü Tanrı’ya kızan birkaç kişi tanıyorum. Bunlardan birisi işinde hak ettiği gibi terfi etmediği için bir daha İnanlılar topluluğuna ayağını basmak istemiyor. Başka bir hanım, Tanrı kızının İnanlı olmayan birisiyle evlenmesine engel olmadığı için kızgın. Bu durumların her birinde trajedi, bu insanların kendilerini ruhsal bakımdan bir kenara atmış olmalarıdır. Sıkıntılarına bakış açılarını değiştirmedikçe ruhsallıkta bir santim bile büyüyemezler. Tanrı’nın büyümeleri için yaşamlarına koyduğu şey onları ruhsal bir komaya sokmuştur. Neden mi? Çünkü, “dayanma gücünün... tam bir etkinliğe kavuşmasını” reddetmişlerdir.

Ruhsal olgunluk ve büyümeye kendimizi adamadıkça Yakup’u asla ciddiye alamayız. Acı çekmemizde hiçbir sevinç olamaz. Yakup, bu iman sınamalarının dayanma gücü yaratacağını öğrendiklerinde okurlarının çoğunun büyük bir heyecana kapılıp sıkıntıya aldırmayacaklarını düşünmüştü.

Sevinmek Mi?

Belki şu anda, Bu gülünç bir şey. Kim sıkıntıyla karşı karşıya kaldığında sevinecek kadar ruhsallıkta büyümeyi isteyebilir?diye düşünüyorsunuzdur. Eğer tutumunuz buysa, aynı ayetlerin devamı olan ayetler tam sizin içindir.

Sizden birinin bilgelikte eksiği varsa, herkese cömertçe, azarlamadan veren Tanrı’dan istesin; Tanrı ona verecektir. Yalnız hiç kuşku duymadan, imanla istesin. Çünkü kuşku duyan kişi rüzgârın sürükleyip savurduğu deniz dalgasına benzer. Tüm yaşamında böyle değişken, kararsız olan adam Rab’den bir şey alacağını ummasın. (İncil:Yakup1:5-8)

Yakup’un gerçek dünyayla ilgisi falan kopuk değildi. İnsanlara sıkıntılarının ortasında sevinmelerini söylediğinde sözlerinin onlara ne kadar tuhaf geldiğinin farkındaydı. Bunun üzerine sözlerine, “Hey, eğer bunu kabul edilemeyecek kadar zor bir şey olarak görüyorsanız Rab’den bunu size çok açık bir biçimde bildirmesini isteyin” diye devam etti. Bilgelik derken söylemek istediği budur. Bilgelik, olayları Tanrı’nın bakış açısından görme yeteneğidir, genellikle resmin tamamını görme meselesidir. Bu durumda resmin tamamı Tanrı’nın çocukları için istediklerinin en iyisi olan — ruhsal olgunluktur.

Uzun bir süre, sıkıntılarla ruhsal gelişme arasındaki bu bağlantıyı kabul etmekte zorluk çektim. Bağlantıyı kafamda anlıyordum ama duygusal bakımdan kabul edilmesi zor bir şeydi. Tanrı’nın insanlara bir şeyler öğretmek için hastalık ve trajedileri kullanması hakkındaki bütün bu öğretilerin Tanrı’yı korumak gibi bir şey olduğunu düşünürdüm. İnsanlar bazı şeyleri örtbas etmeyi severler, ve bunun da başka türlü açıklanamayan şeylerle başa çıkmanın bir yolu olduğu sonucuna varmıştım.

Sorunumun köküne indiğimde bunun bir iman sorunu olduğunu anladım. Tanrı’nın bizi olgunlaştırmayı acı çekmemize izin vermeye razı olacak derecede istediğini kabul etmem zordu. Ruhsal büyüme söz konusu olduğunda sıkıntı Tanrı’nın gözünde ödenecek küçük bir bedeldir. Biraz önce incelediğimiz ayetleri etüt ettikçe konunun ruhsal gelişme için sıkıntının gerekmesinin benim için adil bir takas yolu olup olmadığını açıkça gördüm. Konu, bu konuda Tanrı’nın Sözü’ne inanıp inanmayacağım ve sıkıntılara bu açıdan bakıp bakmayacağımdı.

Sanırım benim bu konuda kafamda bir o yana bir bu yana gidip gelmem Yakup’un “imanla” istememizi söylediği zaman değinmek istediği noktaydı. Yani, Tanrı bize beklediğimiz cevabı verdiğinde bu konuda tartışmadan ya da onu sadece dikkate almakla kalmayıp yanıtı kabul etmemiz gerekliliğiydi. Tanrı’nın Sözüne inanıp ona göre yaşamamız gerektir. Bizler bunu yapmaya razı oluncaya dek olayları asla açık bir biçimde anlayamayacağız.

İşin tuhaf yanı bu ilkeyi kabul etmemi bu kadar zor kılanın o anda çekmekte olduğum sıkıntı olmadığıydı. Yaşamımdaki sıkıntı aracılığıyla gelen ruhsal yararı çok açık bir biçimde görebiliyordum. Başka insanların karşı karşıya olduğu şeyler beni rahatsız ediyordu: Boşanmalar, ciddi hastalıklar, dostlar, aile ve mal mülk kaybetmek gibi. Onların durumlarına bakıp, Rab, burayla ilgileniyor musun? Bu insanlar bunu hak etmediler! Ne yapıyorsun?diye düşünürdüm.

Ama bu insanları teselli etmek için yanlarına gittiğimde gördüğüm şey Tanrı’nın onlara, onların bana cesaret verecek noktada olacakları kadar yardımcı olduğuydu. Kocalarının kendilerini terkettiği kadınlar merhameti ve ihtiyaçlarını sağlamasından ötürü Tanrı’ya şükrediyorlardı. İşlerini kaybeden ama bu yüzden de aileleriyle daha çok birlikte vakit geçiren, onları teker teker yeniden keşfeden ve bundan ötürü de Tanrı’ya hamt eden adamlar gördüm. Sahip oldukları her şeyi bir yangında kaybeden bir çifti hiç unutamayacağım. İlk şok geçtikten sonra, Tanrı’nın buna neden izin verdiğini anlamaya başladılar. Çok geçmeden neyin gerçekten önemli olup neyin olmadığını daha iyi anladıkları için sevinerek Tanrı’nın ihtiyaçlarını karşılamaktaki sadakatine tanıklık etmeye başladılar.

Bir gün bir restoranda oturuyordum ve garson kızın boynunda bir haç olduğunu gördüm. Ona Mesih İnanlısı olup olmadığını sordum. Gözlerinde yaşlar belirdi ve “Evet” dedi. Bana duyduğum en üzücü hikâyelerden birini anlattı. Noel’den dört gün önce kocası onu başka bir kadın için terk etmişti. Durumu daha da kötüleştiren, kadının kızı ve oğlunun da kendisine karşıt bir tutum almaları ve kadını Noel’i tek başına geçirmeye bırakarak Noel’de kocası ve onun kız arkadaşıyla birlikte olmayı planlamalarıydı. Ama kadının dudaklarından dökülenler eleştirisel ve içerleme dolu sözler değildi. Bunun yerine kendisine kuvvet verdiği için Tanrı’ya şükrediyordu. Tanıklık ettiği kişilere de durumu aynen böyle anlatmıştı. Hayretler içinde kalmıştım.

Bu tür gerçek yaşam öyküleri, ve Tanrı’nın sözlerinin kendisiyle birlikte sıkıntıların ortasında Tanrı’ya güvenilebileceğine, Tanrı’nın iyilik tanımlamasını yaşamımıza uyarlar ve O’nun en önemli saydığı şeyleri kabul edersek her şeyin birlikte gerçekten de iyilik için etkin olacağına sonunda ikna oldum. Tanrı’nın ruhsal yaşamımızda büyümemiz için her birimizin tam olarak ne kadar baskıya ihtiyacımız olduğunu bildiğini anladım. Benim için eli kolu bağlı bir şekilde başka insanların acı çekmesini seyretmek zordu çünkü Tanrı’nın onların iç dünyalarında neler gerçekleştirdiğinin farkında değildim. Benim bakış açım dışta olup bitenlerle sınırlıydı.

İyice Bakmak

Sıkıntılarla başa çıkmak bir ameliyata hazırlanmak gibidir. Doktorun söylediklerine inancımızı bağlayarak eğer ameliyat olursak daha iyi olacağımıza inanırız. Ama bu ameliyatın acısını azaltmaz. Kendimizi operatörün ellerine teslim ederek söylediğimiz şey bu, bize acıya mal olsa da amacımızın sağlıklı olmak olduğudur. Sıkıntılar da böyledir. Bizi bir amaca götüren bir yoldurlar. Ruhsal yaşamlarımızın ilerlemesi için Tanrı’nın elinde bir alettirler.

Belki böyle bir tutumu kendinize mal etmeyi çok zor buluyorsunuz. Kendinizin ya da sevdiğiniz birinin yüz yüze olduğu sıkıntının ışığında bu, bir şeker ya da Mesih İnanlıları’nın Tanrı’yı kötü görünmekten kurtarmak için kullandıkları bir özür gibi gelebilir. Şu soru üzerinde düşünmenizi istiyorum: Eğer sıkıntılar Tanrı’nın elinde bir alet değillerse nedirler? Seçenekleriniz nelerdir?

Tanrı’nın kötülükle evrensel bir savaş içinde olduğunu söyleyen bazılarının düşünce biçimini benimseyebilirsiniz. Bu düşünceye göre Tanrı bir raunt kaybettiğinde sıkıntılar ortaya çıkarlar. Ancak bu tür bir dini kabul etmek Mesih İnancını terketmek demektir. Kutsal Kitap’taki Tanrı’nın bu tür bir dünya görüşüne sığmasının imkânı yoktur. İkisi de birbirinden çok farklı düşüncelerdir.

Şimdi birisi çıkıp da, Tanrı’nın aldırmadığını bu yüzden de bizim karşı karşıya olduğumuz sıkıntılarla ilgilenmediğini söyleyebilir. Buradaki sorun, Tanrı’nın sevgi ve ilgisi sorusunun iki bin yıl önce Tanrı Kendisi için en değerli olan şeyi insanlar için kurban ettiğinde halledilmiş olmasıdır. Sevgi konusuyla ilgili herhangi bir soruyu çarmıh yanıtlar.

Kimisi çıkıp Tanrı’nın var olmadığını söyleyebilir. Ancak Tanrı’nın bizim O’nun davranmasını isteyebileceğimiz biçimdedavranmaması O’nu var olmayışını kanıtlamaz. Bu, karımın var olup olmadığına karımın benim onun davranmasını istediğim biçimde davranıp davranmamasına bakarak karar vermem gibi bir şey olur.

Dünyadaki adaletsizlik sorunu C. S. Lewis’i Mesih İnanlı olmaktan alıkoydu. Birçokları gibi o da, dünyadaki bu kadar kötülüğün ışığında iyi bir Tanrı olmasının imkânsız olduğunu düşünüyordu. İnanç—Hıristiyanlığın Özüadlı kitabında, bu kafa karıştıran soruyla başa çıkmak için çıktığı uzun ve çetin yolculuğu tanımlamaktadır.

Tanrı’nın var olmadığını söylemek için tartıştığım nokta evrenin çok zalim ve adil olmayan bir yer olduğuydu. Ama ben bu adil ya da adil olmayan düşüncelerini nereden edinmiştim? Bir insanın doğru bir çizginin ne olduğu hakkında bir fikri yoksa bir çizgiye eğri diyemez. Bu evrenin adil olmadığını söylerken bu evreni neyle kıyaslıyordum. Her şey A’dan Z’ye kadar kötü ve anlamsızsa, neden her şeyin bir parçası olması gereken ben, kendimi ona karşı şiddetli tepki gösterir buluyordum? ... Tabii ki adalet konusundaki düşüncelerimin sadece bana özel bir düşünce olduğunu söyleyerek onları bırakabilirdim. Ama eğer bunu yaparsam, Tanrı konusundaki tartışmam da sona ererdi — çünkü tartışmam, bu durumun benim özel bir fantezimi gerçekleştirmek için oluştuğuna değil dünyanın gerçekten adil olmadığını söylememe bağlıydı.

Sıkıntı ve zorluklar var olduğundan ötürü Tanrı’nın varlığını inkâr etmek, Tanrı’nın var olduğunu ispat etmesi için benim arzularıma göre davranması gerektiğini söylemektir. Böyle bir yaklaşımda bulunanların yanıtlaması gereken birçok sorun olduğu açıktır.

Soru sıkıntılar olduğunda iyi seçenekler gerçekten de yoktur. Sıkıntılar Tanrı’nın çocuklarının büyümesi için kullandığı aletlerdir. Bu ilkeyi reddetmek Tanrı’nın yaşamınızda gerçekleştirmeyi istediği her şeyi reddetmek; ruhsal büyümeye hayır demektir.

Yaşam Tacı

Yakup bu bölümü ilginç bir vaatle bitirir:

Ne mutlu denenmeye dayanan kişiye! Denemeden başarıyla çıktığı zaman, Rab’bin kendisini sevenlere vaat ettiği yaşam tacını alacaktır. (İncil:Yakup1:12)

Sıkıntı bu yaşamda bizi ruhsal olgunluğa götürmekle kalmaz, gelecek yaşamda da bizlere bir yaşam tacı satın alır. Tanrı sıkıntıyla başa çıkmaya çalışmanın verdiği sarsıntıyı anlar. Sıkıntı önümüze çıktığında yapmaya zorlandığımız fedakârlıkları görmezlikten gelmemiştir. Bu yüzden “denenmeye dayanan” kişilere özel bir ödül hazırlamıştır. Burada yine şartlı bir vaatle karşı karşıyız. Bu ödül Mesih’i yaşamlarına istekle kabul edenler için saklanmaktadır. Bunlar, Tanrı’nın yapmak istediği bir şey olduğunu, karşı karşıya oldukları sıkıntıdan ötürü yaşamlarında iyi bir şeyin gerçekleşeceğini anlayanlardı.

Siz de azimle sebat ediyor musunuz? Dayanıyor musunuz? Yoksa olup bitenlere karşı mı koyuyorsunuz? Yaptıklarından ötürü Tanrı’ya kızgın mısınız? Dostum, Tanrı sıkıntıları kullanarak sizi daha ilere götürmek istiyor. Karakteriniz İsa Mesih’inkinin bir aynası olana dek, büyüyüp olgunlaşmanızı istiyor. Sizin için hedefi bu. Ve bunu gerçekleştirmesinin yolu sıkıntılardır. Neden O’na güvenmemeli? O’na karşı koymak boşunadır. Üzüntünüz sadece kat kat artar, çünkü içinden hiçbir iyilik çıkmayan sıkıntı dolu bir yaşamdan daha kötü bir şey yoktur.

Neden Rab’be, “Rab, bundan hoşlanmıyorum, ama iman yoluyla yaşamımda iyi bir şeyler gerçekleştirmeye çalıştığına inanıp sevineceğim,” demiyorsunuz? Zaman geçtikçe “iyi”yi görmeye başlayacaksınız. Huzur duymaya başlayacaksınız. Sıkıntınız aracılığıyla ilerlemeye başlayacaksınız.