Eğer Tanrı’nın her şeye gücü yeterse, şüphesiz adaletsizliğe de bir son vermeye gücü yeter. Eğer Tanrı doğru ve adil bir Tanrı’ysa, bunu yapmayı muhakkak istiyordur. Buna karşın adaletsizlik dolu bir dünyada yaşıyoruz. Neden?
Bu soru birçok değişik biçimlerde sorulur ve her zaman aynı sözcükler kullanılarak bu kadar açık bir şekilde sorulmaz. Bu soru, kocası tarafından terkedilmiş bir kadının üzüntü dolu gözyaşlarının ardındaki sorudur. Cinsel yönden taciz edilmiş bir çocuğun şüphe dolu bakışlarının ardındaki nedendir. Emekli olmadan birkaç ay önce önemsiz bir nedenden ötürü işten atılmış bir adamın kendinden emin olmamasının nedenidir. “Eğer Tanrı adilse, neden adaletsizliğin sevdiklerinin yaşamlarına dokunmasına izin veriyor?”
Hepimiz bu soruyu yaşamlarımızın belirli bir noktasında sormuşuzdur. Kendimiz için değilse bile bir dost ya da akrabamız için sormuşuzdur. Ama bizler bu dünyanın soğuk ve katı gerçekleri tarafından tokatlanan ilk insanlar değiliz. Birinci yüzyılda İsrail ulusu her tür adaletsizlikle dolup taşıyordu. Roma İmparatorluğu tarafından fethedilen İsrail, yabancı bir gücün merhametine bırakılmıştı. Romalılar dünyanın diğer taraflarındaki askeri seferberlikleri için Yahudilerden ağır vergiler almaktaydılar. En iyi toprakları halkın elinden almışlardı. En iyi ürünlere onlar el koyarlardı. Kendi hükümetlerini kurmuş ve kendi valilerini ve hakimlerini koymuşlardı.
Halk, dinsel önderlerin kendisine yol göstermesini beklediği bir sırada böyle bir şey bulamıyordu. Dinsel önderler Romalılara satılmışlardı. Saygın mevkiler ve ayrıcalıklar karşılığında Ferisiler Yahudileri Roma’ya karşı değil, Roma için çalışmaya teşvik etme konusunda Romalılara söz vermişlerdi. Dinsel önderler Romalıların huzuru sağlamak için kullandıkları piyonlar haline gelmişlerdi.
Rab İsa uzun süreden beri var olan sıkıntılarla kirlenmiş olan bu baskı dolu atmosfere doğdu. Yaptıklarının haberleri yayıldıkça O’nun Mesih olabileceği söylentileri de yayılmaya başladı. Herkes bir beklenti içine girdi, çünkü halk Mesih’in sosyal, politik ve dinsel reformlar getirmesini bekliyordu. Mesih’in yeniden ülkede adaleti sağlamasını istiyorlardı. Ve İsa büyük bir reform getirmesi konusunda üzerindeki baskıyı bile bile Babası’nın istediği işi yaptı. İsa’nın günlerinde yaşayan insanların beklenti ve arzuları bizimkilere çok benzer bir biçimdeydiler. Adalet istiyorlardı. Adil olmayan bir biçimde acı çekmekten bıkmışlardı. Tanrı’nın bir şeyler yapmasına hazırdılar.
Halktan sezinlediği bu sıkıntı ve çaresizliğe karşılık olarak İsa onlara şu benzetmeyi anlattı:
Kentin birinde Tanrı’dan korkmayan, insana saygı duymayan bir yargıç varmış. Yine o kentte bir dul kadın varmış. Yargıca sürekli gidip, “Davacı olduğum kişiden hakkımı al” diyormuş. Yargıç bir süre ilgisiz kalmış. Ama sonunda kendi kendine, “Ben her ne kadar Tanrı’dan korkmaz, insana saygı duymazsam da, bu dul kadın beni rahatsız ettiği için onun hakkını alacağım. Yoksa tekrar tekrar gelip beni canımdan bezdirecek” demiş. Rab şöyle devam etti: “Adaletsiz yargıcın ne söy-
lediğini duydunuz. Tanrı da, gece gündüz kendisine yakaran seçilmişlerinin hakkını almayacak mı? Onları çok bekletecek mi? Size şunu söyleyeyim, onların hakkının tez alacaktır. Ama İnsanoğlu geldiği zaman acaba yeryüzünde iman bulacak mı?” (İncil:Luka18:2-8)
İsa, kimseye aldırış etmeyen bir yargıçla, çok az hakka sahip dul bir kadının senaryosunu anlatarak bizlere en kötüsünden bir durum sunuyor. Kadının adalete ihtiyacı vardır. Ve belli ki adaletsiz yargıç kadının tek ümididir. Yardım istemek için her gün ona giderse de adam kendisine yardım etmez. Sonunda yargıç kendi kendine şöyle düşünür: Eğer bir şeyler yapmazsam bu kadın beni delirtecek. Bu kadarla da kalmayacak ismimi kirletecek.Bunun üzerine teslim olur ve kadına yardım eder.
Bu ayetleri gelişigüzel okuyan biri, benzetmenin anlamının şu olduğunu çıkarabilir: Eğer Tanrı’yı yeteri kadar rahatsız ederseniz, size adil davranacaktır. Ama Mesih’in söylemek istediği şey hiç de bu değildi. Benzetme adil olmayan bir yargıçla adil bir Tanrı arasında bir kıyaslama yapmak üzere sunulmuştu. İsa’nın söylemek istediği şuydu: Eğer adil olmayan bir yargıç, hiçbir ilişkisi ve çıkarı olmadığı dul bir kadına adil davranmaya ikna edilebilirse, adil bir Tanrı’nın seçilmiş halkına adalet sağlayacağı konusunda çok daha büyük bir güvenimiz olmalıdır. Kendisini dinleyenlerin O’nu iyice anlayamamaları olasılığı karşısında, İsa açıkça, “Tanrı onların hakkını tez alacaktır,” der.