1*İmanı zayıf olanı aranıza kabul edin, ama tartışmalı konulara girmeyin. 2Biri her şeyi yiyebileceğine inanır; imanı zayıf olansa yalnız sebze yer. 3Her şeyi yiyen, yemeyeni hor görmesin. Her şeyi yemeyen, yiyeni yargılamasın. Çünkü Tanrı onu kabul etmiştir. 4Sen kimsin ki, başkasının kulunu yargılıyorsun? Kulu haklı çıkaran da haksız çıkaran da efendisidir. Kul haklı çıkacaktır. Çünkü Rab'bin onu haklı çıkarmaya gücü vardır. 5Kimi bir günü başka bir günden üstün sayar, kimi her günü bir sayar. Herkesin kendi görüşüne tam güveni olsun. 6Belli bir günü kutlayan, Rab için kutlar. Her şeyi yiyen, Tanrı'ya şükrederek Rab için yer. Bazı şeyleri yemeyen de Rab için yemez ve Tanrı'ya şükreder. 7Hiçbirimiz kendimiz için yaşamayız, hiçbirimiz de kendimiz için ölmeyiz. 8Yaşarsak Rab için yaşarız; ölürsek Rab için ölürüz. Öyleyse, yaşasak da ölsek de Rab'be aitiz. 9Mesih hem ölülerin hem yaşayanların Rabbi olmak üzere ölüp dirildi. 10*Sen neden kardeşini yargılıyorsun? Ya sen, kardeşini neden küçümsüyorsun? Tanrı'nın yargı kürsüsü önüne hepimiz çıkacağız. 11*Yazılmış olduğu gibi:
“Rab şöyle diyor:
‘Varlığım hakkı için her diz önümde çökecek,
Her dil Tanrı olduğumu açıkça söyleyecek.’ ”
12Böylece her birimiz kendi adına Tanrı'ya hesap verecektir.
AÇIKLAMA: Bazen kilisenin en büyük düşmanı dışardan değil, kendi içinden gelen kişisel ya da teolojik anlaşmazlıklardır. İlk kilise çağında özellikle Yahudi imanlılar ile gayri-Yahudi imanlılar arasında büyük sorunlar yaşanmıştı. Buna şaşırmamalıyız çünkü İsa Mesih Yahudi kökenli olduğu gibi havarileri de Yahudi asılıydılar. Mesih bu inancı bütün uluslara yaymalarını buyurmasına rağmen (Matta 28:19), koyu Yahudi olan öğrencileri için bu hiç kolay olmadı. Böylece kilise belirli bazı doğum sancıları çektikten sonra dünyaya açıldı. Ancak zaman zaman Yahudilerle diğer uluslardan olan imanlılar arasında anlaşmazlıklar baş gösterirdi. Pavlus’un bu mektubu yazdığı Roma Kilisesinde buna benzer sıkıntılar vardı. Yahudiler kendi dini gelenekleri uyarınca bazı günleri özel sayar ve belirli yemeklerden uzak duruyorlardı. Diğer imanlılar beklenen hassasiyeti göstermeyince çatışmalar çıkıyordu. Peki çözüm neydi?
En başta Pavlus imanlılar birbirini bu tür konularda yargılamamalı diye başlar. Kimin ne yediği ya da ne içtiği kendisiyle Rab arasında özel bir mevzudur. Kültürümüz ya da inancımız gereği farklı düşünme özgürlüğüne sahibiz ama bunları başkalarına empoze etmeye hakkımız yoktur. Sonuçta bizler birbirimize değil, İsa Mesih’e hesap vereceğiz. Yine burada dikkat etmemiz gereken noktalar var. Mesih de ‘Başkasını yargılamayın ki siz yargılanmayasınız’diye söyledi (Matta 7:1). Bu sözden yola çıkarak bazı imanlılar hiç kimseden en ufak bir eleştiri kabul etmiyorlar. Bu buyrukla yetinsek o zaman herkesin dokunulmazlığı olur ve çok sağlıksız durumlara yol vermiş oluruz. Esas madalyanın öbür yüzüne de bakmak önemlidir. Başka bir ayette şunu okuruz: ‘İnanlılar topluluğunun dışındakileri yargılamaya benim ne hakkım var? Sizin de yargılamanız gereken kişiler topluluğun içindekiler değil mi?’ (1.Korintliler 5:12).
Gördüğümüz gibi kilisenin içinde yargılanması gereken durumlar var – peki hangileri ve neye göre karar verilecek? Bu son ayetten bir öncekine baktığımızda ‘fuhuş, açgözlülük, putperestlik, sövücülük, ayyaşlık’ ve benzeri durumlardan söz edildiğini okuyoruz. Mesih imanlıları bu tür durumlara tahammül gösteremezler. Demek ki yargılamayın buyruğu bunlar gibi bariz günahlar kapsamıyor. Yani Rab’bin sözünde açık bir şekilde yasaklanan davranışları Kilise yargılamak zorundadır. Ancak net ve açık olmayan durumlara gelince Kilise ve imanlılar hoşgörü göstermeli. O yüzden bir kardeşi yargılamadan önce kendimize şu soruyu sormalıyız: dile getireceğim konu Tanrı’nın Sözünde açık bir şekilde yasaklandı mı yoksa sadece kendi fikrim midir? Sonuç olarak her birimizin Rab’be ait olduğunu unutmamalıyız. Son söz yüce Efendimize aittir.